|
|
................... |
|
................... |
AVRASYACILIK VE
RUS JEOPOLİTİĞİ |
Ahmet
Hacaloğlu
27 Temmuz 2009 |
|
|
................... |
|
................... |
Rusya’da stratejik kültür kendine
özgü bir şekilde yüzyıllardır şekillenerek gelişmiştir. 17.
yüzyılda jeopolitik arka planda kendi “Büyük Rusya-Velikaya
Rassiya” stratejisini ortaya koyan ve bunu dış politikada
hayata geçiren Çarlık Rusya’sı sınırları ötesinde batıda
Baltık bölgesinden Karpat dağlarına dayanır. Güneyde Tuna nehrinden İran dağlarına
ve doğuda Volga kıyılarından Altay dağlarına kadar geniş bir
coğrafi alanda siyasal değişimleri yapabilmeye ve etkilemeye
yönelmiştir. Siyasi ve askeri yönetim gücüne sahip olan Çarlık
Rusya’sı belirlediği bu üç farklı bölgeye doğrudan askeri olarak
müdahale edebileceğine ve kendi çıkarlarına uygun siyasal
değişimler yapabileceğine inanmaktaydı.
1917 Sovyet devrimi ile Çarlık yıkılınca Avrupa’ya kaçan aydınlar
tarafından 1920 yılından başlayarak Avrasyacılık
Entellektüalizm’inin temeli oluşturuldu. Ancak bu ekolün esas
görüşleri 1926’da Paris’te N. Turubetskoy’un derlediği bir
manifestoda yoğun olarak ifade edildi. Avrasyacı aydınların
Avrasyacılık üzerinde farklı fikirleri olmakla birlikte,
hepsinde ortak olan yön Avrasya’nın hem coğrafi hem de kültürel,
politik ve felsefi anlamda kendine has bir bütün olduğuydu. Yani
ne tam olarak Avrupa’nın ne de Asya’nın parçası sayılma.
Avrupa’nın parçası sayılmamanın ötesinde Avrasya, Slav veya
Avrasyalı kültürden aşağı görülen Avrupa-Germanik kültürünün
karşısında tanımlandı.
Klasik Avrasyacılık pan-Slavizmin etkisinde gelişmiş bir akım
olmasına karşın Avrasya coğrafyasında yaşayan milliyetlere
yaklaşımı itibariyle pan-Slavizmden ayrılır. Klasik Avrasyacılar
Avrasyalı kimliğinin Slavlarla Türk ve Fin-Ugrik (Turani)
halkların karışmasıyla oluştuğunu savunurlar ve bu bağlamda hem
Avrasyalı kimliğinin hem de Avrasya’yı yöneten siyasi birliğin
ayrılmaz parçası olarak görürler. Ancak bu coğrafyada yaşayan
milliyetlerin tarih boyunca süregelmiş olan ve devam etmeye mahkum
siyasi birliğini Cengiz İmparatorluğu’ndan itibaren hep otoriter
ve tek bir siyasi birliğin yönettiğini, son olarak bu otoritenin
Rus Çarlığından SSCB’ye geçtiğini ve bu sürekliliğin Rusların
önderliğinde devam edeceğini ileri sürerler. Böylece klasik
Avrasyacılık Sovyetler Birliğini, Birinci paylaşım savaşı
sonunda realite haline gelen ulus-devlet yapılanmasıyla
imparatorlukların yıkılmasından korumaya yönelik bir akım olarak
ortaya çıktı da denebilir. Diğer bir anlatımla Klasik Avrasyacılık
Avrasyalılık kimliğini tanımlayan bir fikir akımı olmasına karşın
pratik olarak SSCB içindeki milliyetlerin bağımsızlık fikirlerine
karşı geliştirilmiş seçenek olarak görülebilir.
Klasik Avrasyacılık içerdiği determinizm, romantizm ve sunduğu yol
haritası bakımından idealist bir akım gibi görünse de, tezleri
açısından tutarsız ve pragmatik bir akımdır. Her şeyden önce,
klasik Avrasyacılığın en temel argümanlarından biri olan Rus
Çarlığı içindeki Türkler ve Slav halklarının ortak bir “Avrasyalı”
kimliğine sahip olduğu tezi gerçeklikten uzak bir iddiadır. Çünkü
Avrasya coğrafyasındaki halklar tek bir otorite tarafından
yönetilmiş olsa da ortak bir kimliğe sahip olamamışlardır. Türk ve
Slav halkları bir birlerinden etkilenmiş olsa da halkların kendi
kimlikleri aşınıp ortak bir kimlik içinde erimemiştir. Bunun tek
istisnası olarak Sovyetler döneminde “Sovyet insanı” yaratma
projesi gösterilse de Stalin’in milliyetler politikasının sonucu
olan ve bir noktada halkların yerlerinden edilmesiyle sonuçlanan
“Sovyet insanı” inşa sürecinin aradan 92 sene geçmesine rağmen
hala Rus olmayan unsurları tehdit olarak görmesi karşısında Klasik
Avrasyacılığın argümanlarının geçersizliği bir kez daha
kanıtlanmış olmaktadır.
Klasik Avrasya ekolünün bilimsel aktivitesi SSCB döneminde
neredeyse yok olsa da fikirleri ortadan kalkmadı. 2000 yılında V.
Putin’in Rusya Devlet Başkanlığı görevine gelmesi ile Avrasyacılık
“resmi” olarak yeniden canlandı. Yeni Avrasyacılığın gelişimi
için, yükselen Rus imparatorluk hedefine yeni ve çağdaş bir
ideolojik dayanak olarak A. Soljenistin’in fikirlerinden
yararlanıldı. Putin’in desteklediği Rus sosyolog ve jeopolitikçisi
A. Dugin Avrasyacılığı yeniden tanımladı. Tüm Asya’yı içine alan
bir küresel güç olarak “Büyük Rusya-Velikaya Rassiya” yı
hedefleyen, Rusya’nın hegemonyasında yeni bir Avrasya
birliği oluşumu ve Rusya’nın burada lider güç olması hedeflendi.
Rus Jeopolitiği
Yeni Avrasyacılık akımına göre Rusya’nın en önemli jeopolitik
gereksinmesi imparatorluğun yeniden toparlanmasıdır.
Rusya’nın jeopolitik ve stratejik egemenliği için gereken,
sadece kaybedilen “yakın çevre”nin yeniden kazanılması ve Doğu
Avrupa ülkeleri ile müttefiklik ilişkilerinin tesis edilmesi değil
Avrupa ve İran, Hindistan, Japonya’nın Avrasya stratejik
blokuna dahil edilmesidir. Geçici olarak kaybedilen Orta Asya’da
kendi stratejik, ekonomik ve siyasi nüfuzunun kurulamaması halinde
Rusya parçalanacağının bilincindedir. Çünkü bu takdirde Rusya
enginlikleri başka yayılmacı güçlerin başlıca stratejik hedefi
haline gelecek, ya Çin Kuzeye Kazakistan ve Doğu Sibirya’ya doğru
ya da ABD elebaşılığındaki emperyalizm Rus topraklarına hareket
ederek Güney Rusya’dan bazı bölgeleri entegre edecektir.
Rusya (SSCB’de dahil ) hiçbir zaman ulus-devlet olarak var
olmamıştır. 18. yüzyıldan itibaren Avrupa’da bu model kök salmaya
başlarken Rusya var gücüyle direnmiştir. Çarlık rejimi bazı
tavizler verse de emperyal yapısını azami düzeyde muhafaza
etmiştir. Avrupa yanlısı Petro reformlarına karşın Rusya
İmparatorluğu teokratik ve aristokratik ilkelerini korumuştur.
Ancak yeni İmparatorluk eski imparatorluktan farklı kurulacaktır.
Bölgesel devlet veya ulus-devlet olmayacağı gibi, kuruluş
projesinde emperyal prensiplerin temeli atılacak, jeopolitik
ve ideolojik çizgileri daha önceki imparatorluk biçimlerini çöküşe
götüren nedenlerin giderilmesi temelinde kurulacaktır.
“İmparatorluğun toparlanması” süreci ilk olarak Rusya’nın sıcak
denizlere çıkışını temin edecek olan uzak bir hedefe yönelmelidir.
Jeopolitik olarak Doğu ve Kuzeyin soğuk denizlerine egemen bir
devlet olan Rusya’nın etkin devlet olabilmesi için mutlaka Güney
ve Batının sıcak denizlerine çıkışı tamamlanmalıdır. Bunun için
tarihte çok sayıda Osmanlı-Rus savaşı yapılmış ancak meyvesini
İngilizler toplamışlardır. Rusya Güneye doğru son atılımını
Afganistan işgaliyle yapmış ise de yenilerek geri dönmüştür. Güney
ve Batı sınırları kıyı hatları haline geldiği zaman Rusya’nın
kıtasal oluşumu tamamlanmış olacaktır. Rus jeopolitiğine göre tek
süper güçlü bir dünyanın Rusya’nın jeopolitik önemini ortaya
çıkarması sonucu ABD elebaşılığındaki emperyalizme karşı Rusya ile
diğer Avrasya devletlerinin kendiliğinden meydana gelecek ittifakı
vasıtasıyla sıcak denizlere çıkış yolu açılacaktır.
Kurulacak yeni imparatorlukta doğal kilit fonksiyonunu Ruslar
yerine getirecektir. Çünkü Avrasya kıtasında eksen olan
toprakları onlar kontrol etmektedir. Kültürel, medeniyetsel,
stratejik açılardan Ruslar doğal ve organik bir şekilde bu misyona
uygundur. Bu İmparatorluğun jeopolitik yapısının temeline “ortak
düşman” ilkesi oturtulmalı, ABD’nin stratejik kontrolü
reddedilmelidir. Avrasya’nın stratejik birliği tüm istikametlerde
deniz sınırlarındaki kontrolünü, kaynaksal otarşiyi ve Avrasya
silahlı kuvvetlerinin merkezi idaresi temin edilmelidir. Ancak bu
kıtasal projenin-stratejik birliğin daha önce gerçekleşmesini
engelleyen 3 önemli faktörün de gerçekleşmesi gerekmektedir.
Batı Ekseni : Moskova-Berlin
Yeni İmparatorluk projesi Batıda Orta Avrupa’yı sağlam bir
köprübaşı olarak görmektedir. Tarih ve coğrafya mülahazalarına
göre Orta Avrupa ABD’ci Batı Avrupa mekanına karşı açık bir
şekilde ifade edilmiş kıtasal karaktere sahiptir. Orta Avrupa’nın
jeopolitik merkezi Almanya’dır.
Moskova-Berlin ekseninin oluşumu Rusya ve Almanya’nın karşılaştığı
bir dizi önemli sorunun çözümüne de yardımcı olacaktır. Böyle bir
ittifak Rusya için ileri teknolojiye, sanayide güçlü
yatırımlara doğrudan erişimi ve Rus topraklarının ekonomik
kalkınmasında Avrupa katılımının güvencesini sağlayacak bunun
karşılığında ise ABD tarafından sömürülen üçüncü dünyanın enerji
rezervlerine bağımlılıktan kurtulmak için Almanya’ya Moskova’nın
stratejik yardımı sağlanacaktır. Aynı zamanda ekonomik olarak dev
ama siyasi olarak cüce Almanya ile politik olarak devama ekonomik
olarak kötürüm Rusya’nın dertlerine deva olacaktır. Uzak gelecekte
ise Avrasya İmparatorluğunu kurmak için stratejik ve ekonomik
yapıyı meydana getirecektir.
Moskova-Tokyo Ekseni
Bugünkü dünyada Çin ve Japonya Avrasya’nın gerçek doğu kutbu olmak
için yarışıyor. Ancak adı geçen ülkeler arasında uzun tarihi
jeopolitik husumet ve iki medeniyet tipolojisi vardır. Bu nedenle
Rusya birini seçmek zorunda kalacaktır. Çin her ne kadar kıtasal
bir kitle ve medeniyeti geleneksel otoriter karakter taşıyorsa da
Avrasya’da jeopolitik olarak Japonya değil Çin Anglo-Sakson
güçlere önemli bir üs olmuştur. Japonya’nın stratejik pozisyonu
gelişme dinamiği, değerler sisteminin özellikleri onu ABD
elebaşılığındaki emperyalizme karşı ideal bir partner yapmaktadır.
Çin ise sadece başkan Mao zamanında özgün Avrasyacılığa eğilim
göstermiş daha sonra ise yeniden şüpheli jeopolitik fonksiyonuna
geri dönmüştür. Rusya yeni İmparatorluğun doğu eksenini
MOSKOVA-JAPONYA ekseni olarak tercih etmiştir. Rus jeopolitiğine
göre bu eksen Avrasya’yı jeopolitik açıdan yetkin kılacak, ABD
elebaşılığındaki emperyalizmi zayıf düşürüp yok edecektir. Yine bu
eksen iki ülkedeki bir takım sorunları da çözecektir. Rusya ileri
sanayi ülkesini kazanmış olacak siyasal bağımsızlıktan,
askeri-stratejik sistemden, kaynaklara doğrudan ulaşımdan yoksun
Japonya’da gereksinmelerini Ruslardan temin edecektir.
Moskova-Tahran Ekseni
Avrasya İmparatorluğunun güney istikametindeki politikası da
stratejik, ideolojik ve kültürel açılardan Anti-Amerikancı genel
Avrasya eğilimine cevap veren bir güçle kıtasal ittifaka gitmek
olmalıdır. Ortak düşman ilkesi burada da başlıca faktör olacaktır.
Avrasya’nın güneyinde Yeni İmparatorluğun güney kutbu rolünü
oynayabilecek jeopolitik oluşum olarak sadece İslam dünyası
vardır. İslam dünyası dağınık vaziyette olduğu için jeopolitik
sabiteler açısından güney kutbu Atlantikçi Türkiye değil İran
olmalıdır. Bu muazzam devlet Orta Asya ile sıkı ilişkili, radikal
şekilde anti-Amerikancı ve gelenekselcidir. Aynı zamanda coğrafi
olarak öyle bir bölgededir ki yeni İmparatorluğun sıcak denize
ulaşma sorununu çözecektir. Moskova-Tahran ekseni
“anakonda”yı en zayıf yerinden kesmekte Avrasya’nın içinde yeni
köprübaşları ele geçirmede Rusya’ya sınırsız ufuklar açmaktadır.
Son Yerine
Hayata geçirilebilmesi halinde ikinci bir süper güç olacak Yeni
İmparatorluk ile Rusya, ABD elebaşılığındaki emperyalizmin
kudretini temelinden sarsabilme peşindedir. Bu aynı zamanda,
ismi ne olursa olsun 1991 senesinde yıkılan emperyalist güç
Sovyetler Birliğinin yerini alacak olan yeni Rus İmparatorluğu
olacaktır. Yeni Avrasyacılık adı altındaki aldatıcı
formülasyonlarla güya ABD elebaşılığındaki emperyalizme karşı
yoksul halklarla birlikte mücadele ediyor siyaseti izleyerek
SSCB’nin yıkılmasından sonra kaybettiği bakir Orta Asya enerji
kaynaklarına yeniden kavuşmanın planlamasını yapan emperyal Rusya
umulur ki bu kez hiçbir halkı kandıramasın.
KAYNAKÇA
Nadir Devlet-Rusya Türklerinin mücadele tarihi
Azade-Ayşe Rorlich Volga Tatarları
Aleksandr Dugin-Rus Jeopolitiği |
|
|
|
|
|
|
|