...................
...................
Kavramlaştırma ve ara değişken olarak
ETNİSİTE  -1

Dr. Cahit Aslan
Birey-Toplum-Devlet

                         
...................
 
...................

1. 1. Etnisite Nedir?
 

Etnisite kavramını tanımlamak ve ona açıklık getirmek diğer pek çok sosyolojik kavramda olduğu gibi oldukça sıkıntılı bir iştir.

Bu kavramlara, öyle bir tanımlama ve açıklık getirmek gerekir ki, etniklik ile aşiret arasındaki farka, etnik yapı ile sınıfsal yapı (tabakalaşma) arasında ne tür örtük-gizli (latent) ilişki olduğuna, siyasal düzen tarafından şekillendirilip şekillendirilmediğine, siyasal oluşumları açıklama kapasitelerinin olup olmadığına, etnik aidiyet ile siyasal yurttaşlık arasındaki bağa, ulus devlet kurulurken siyasal bir inşa olarak işlevlerine, ulusların tarih içerisinde meşruiyetlerini kurarken ne türden iş gördüğüne ilişkin sorulara açıklık getirebil-sin. Gerçekte bu konular hakkında en basit gibi görünen sorular bile çok zor yanıtlanabilir. Bir insan kümesi kendini diğer insanlardan açık bir şekilde ayırabilir, fakat insanlar vatandaşlık, dil, din, gelenekler, ev şekli veya bir çok akrabalık hisleri gibi değişik bakış açılarıyla da tanımlanabilirler.
 

İçeriği çok eski ve hatta ilk insan toplumlarına, dillerin ilk ortaya çıkışlarına kadar götürülse de etnisite, yeni bir terim olarak görülmektedir. Nathan Glazer ve Daniel Moynihan'a göre terimin görüldüğü ilk çalışma 1972 Oxford English Dictionary olmuştur. Amerikalı sosyolog David Riesman ise etnisiteyi ilk olarak 1953'de doğal nitelikte kullanır. Günlük dilde kelime olarak etnisite hala azınlık durumlarını ve etnik ilişkileri çağrıştırır, fakat sosyal antropolojide, kendilerini göz önünde bulunduran gruplar arasındaki ilişkilerin biçimine gönderme yapar ve mevcut kültürel ayrımın diğerleri tarafından göz önünde bulundurmasını içerir (Eriksen, 1993: 2). Bu noktada da çok önemli tartışmalar ortaya çıkar. "Bazılarına göre etniklik 'ilksel/asli' bir niteliğe sahiptir; zamanın dışında doğal olarak vardır, insani varlığın 'veriler'inden biridir. Bazılarına göre ise etniklik, iktidar mücadelelerinde amaçlarını arkalamaları için taraflarını harekete geçirme ihtiyacını duyan rekabet halindeki seçkinlerin çıkarlarına yönelik yararlı bir mücadele aracıdır" (Smith, 1994. 40-41). Bunlardan birincisi baştanvar (primordial) bir açıklama olarak kabul edilir ikincisi araçsal (instrumental) bir açıklamadır. Yani, "bazıları için etnisite baştanyar (primordial) bir niteliğe sahiptir. Zamanın dışında doğada bulunur... Diğer uçta etnisite 'durumsal' olarak görünür. Bir etnik gruba ait olmak mutlak duruma göre değişen sessiz ve çabuk tavır, algı ve duygular meselesidir. Bireyin durumu değiştikçe grup aidiyeti de değişir ya da en azından bireyin bağlı bulunduğu bir çok aidiyet ve söylemin art arda gelen zamanlarda ve durumlarda birey için önemi değişecektir. Bu da, etnisitenin bireysel ya da toplu çıkarları geliştirmek için 'araçsal' (instrumental) olarak kullanılmasını olanaklı hale getirecektir. Özellikle güç mücadelesinde amaçlarını desteklemek için büyük kitleleri harekete geçirmesi gereken elifin çıkarlarını... İşte bu iki aşırı uç arasında etnik kimliğin tarihsel ve sembolik kültürel özelliklerini vurgulayan yaklaşımlar vardır" (Smith, 1986: 20). "Etimolojik türetmeye uygun olarak, etnik grubun bir alt gruba değil, temel bir beşeri kategoriye atıfta bulunduğu konusunda genel bir anlaşma bulunmaktadır. Etnik grubu, ortak kültürel geleneklere ve kimlik duygusuna sahip olan geniş toplumun bir alt ubu anlamında kullanılırlar, özellikle Amerikan sosyoloji geleneği, onu azınlıkla eşlerler.” (Eriksen 1993 3-4)

 

 

1. 2. Etnisite ve Kimlik
 

Aslında, "etnildik, kimlik kavramı ile bağlantılı bir kavramdır" (Çelebi, 1997: 72). Diğer yandan, etnisite ve/veya etnik kimlik, sınırları açıkça belirlenmemiş olan sosyolojik kimlik kategorilerinden (yaş, cinsiyet vs.) farklı bir kimlik kategorisidir. Bazı durumlarda ve belirli şartlarda bu sınırlar egemenler tarafından kendi çıkar alanları için manupule edilebilirler ve edilirler. Bir kimlik kategorisi olarak etnisite diğerleri tarafından kimlikleştirilmenin ve kimlikleştirilmemenin bileşimidir ve bu ikisi bir birine denk düşebilir veya düşmeyebilir. Kimlikleştirmenin ana kaidesi ortak nesildeki inanç olduğunda, kendini kimlikleştirme, diğerleri tarafından kimlikleştirilmeyi kapsayan ortak kültürel geleneklerle şekillenir ve gerçekte fiziksel, kültürel olarak belirgin bir şekilde farklı olan veya bu kimlikleştirenlerden farklı olarak kavranmış olan davranışsal karakteristikler üzerinde tesis edilir. Tabi bu süreç, ortama veya duruma göre değişir. Örneğin kendini 'Nusayri ve Arap Alevisi' * olarak gören    bir   kişi,   Türkiye   geneli    için   basitçe    "Fellah"    veya "Arapuşağı" olarak kavranabilir.    Benzer şekilde bir kişi kendini Çerkes, Kürt, Alevi, Roman olarak göz önünde bulundurabilir; fakat   o kişi, Avrupa'da "Müslüman" veya Türkiyeli olarak algılanabilir. Bu tür algılamalar, kişilerin ait olduğu grupları için geçerli olduğu gibi, kişilerin kendileri için de geçerlidir. Burada, "bir kimlik inşası" (Çelebi,1997: 77) olarak etnisitenin sübjektif ve objektif yönünün olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Konuşulan dil, alışkanlıklar,  din-inanç   sitemi,  yeme-içme  ve  giyim-kuşam  gibi alışkanlıklar, değerler düzeneği, sosyal ağın yapısı vs. etnisitenin objektif yönünü verirken, aidiyet hissi, öteki anlayışı ve tarih bilinci sübjektif yönünü verir. Bu ikisi birlikte etnikliği ortaya koyarken aynı zamanda ayrı bir kimlik oluşum kaynağını da meydana getirir.
 

Birey veya grup seviyesinde kişilerin kendi kimliklerini ortama göre sübjektif olarak manuple edebilecekleri düşünülür ise, Al-manya'daki Türkiyeli Kürt bir göçmene kimliği sorulsa, kendini Türkiyeli Kürt, yalnızca Kürt, Alevi veya Sünni Kürt olarak tanımlayabilir veya Türkiye'nin psikolojik veya sosyolojik inceleme kategorilerinde bir araya gelmiş olarak kabul edilebilir. Tabi bu süreç, kişinin onu nasıl kavradığına bağlı olduğu gibi, tamamen içinde bulunulan duruma göre de değişir. Bu haliyle "etnik gruplaşmaların, birleşmelerden ya da bölünmelerden meydana geldiği" (Smith, 1994. 46) söylenebilir. Örneğin, Çerkezler birleşmelerden, Nusayriler ise, bölünmelerden oluşmuş bir etnik gruptur. "Bir insanın kendi 'halkı' olarak tanımladığı grup ile meydana gelen etniklikte temel ölçüt, 'ben kimim, neyim?' ve 'o kimdir, nedir?' sorularıyla sınırın çizilmesidir.... Bu haliyle etnik grup ulusal toplumun bir alt toplumudur, fakat etnik grubu diğer bütün gruplardan ayıran bir özelliği vardır" (Gordon, 1964:34). Burada vurgulanmak istenen, "birbiriyle ortak geçmişi olduğuna inanan, ortak kültür, dil ve/veya din gibi değerleri olduğu farz edilen ve ortak bir geleceğe sahip olmak isteyen bir gruplaşmalardan meydana geliyor ve bir oluşum süreci geçiriyor olmasıdır" (Heckmann,1995: 83). Smith'e göre, "bir etnik grubun oluşumunda ise altı temel nitelik söz konusudur. Bunlar: 1) Kollektif özel bir ad, 2) ortak bir soy miti, 3) paylaşılan tarihi anılar, 4) ortak kültürü farklı kılan bir ya da daha fazla unsur, 5) özel bir "yurt"la bağ, 6) nüfusun önemli bir kesiminde dayanışma duygusudur. Belli bir nüfus, bu niteliklere ne kadar sahipse veya bu nitelikleri paylaşıyorsa ideal etnik grup ya da etni tipine o ölçüde yaklaşır" (Smith, 1994. 42). Fakat buradaki bağlılık determinist bir bağlılık değildir. Daha çok sosyal eylem için bir araçtır. Weber'in kendi ifadesine göre bunların "sıradan olması önemli değil, önemli olan herhangi bir kültürel özelliğe hizmet etmesidir" (Weber, 1978:388).
 

Fakat, objektif yönüyle "belirli grupların açık etnik özellikleri ve farklı etnik grupların ortak paylaştığı kültürel standartlardaki sosyal konumları da düşünülmesi gerekmektedir. Bu durumda 'eski' ve 'yeni' etnisite tanımlarıyla karşılaşılır. Burada, davranışsal etnisite olarak 'eski' etnisite ve 'ideolojik' etnisite olarak 'yeni' etnisite kavramları geliştirilebilir: 'Davranışsal etnisite' sosyalizasyon süreci boyunca bir etnik grubun üyeleri tarafından diğerlerinden ayrılan öğrenilmiş değerler, inançlar, davranış normları ve dil veya diğerlerinden farklı diyalektlerin bir sürecidir. Temel etkileşim nosyonu olarak bu kültürel standardı kullanılır. İlk (ve ikinci) kuşak ve temel eğitim kurumlarının benimsemediği azınlıklar arasında davranışsal etnisite hakimdir. 'İdeolojik etnisite'de ise, mutlaka çocukluk döneminde sosyalize olurken öğrenilmiş olan bazı adetler kategorize edilebilir. Burada gerekli görülen bu alteder bir kişinin sosyal hayatında çok önemli değildir. İlk dönem göçmen alt kültürü ve kimliğin belirtisi olan semboller tarafından temsil edilirler. Ayrıca davranışsal ve ideolojik etnisitenin ikisinin aynı anda herkese açık olmaya ihtiyacı da yoktur. Farklı etnik gruplarda mevcut olabilir" (Pinheiro, 1990: 7). Diğer bir değişle davranışsal etnisite içinde doğduğumuz kültür ve grupları içerir, fakat ideolojik etnisite dünyayı ve olayları karayışımızı şekillendirir. Bu haliyle davranışsal etnisite kaçınılmaz bir unsurdur, ama ideolojik etnisite onu aşılmaz hale getirir. Diğer taratan objektif ve sübjektif yönüyle etnisite bir bütün görünümü verir. Gerek davranışsal ve ideolojik, gerek ise sübjektif ve objektif yönüyle etnisite, "başkasının gözünde onaylanmanın bir ifadesi olduğu kadar bir kolektivitenin kendisini tanıtmasının da bir ifadesi" (Fishman, 1972: 62) olduğu için bir oluşum süreci özelliği getirir. Bu oluşum süreci, "modern zamanlarda farklı kültürel gruplar arasında ve global toplumdaki güçlü stratejik pozisyonlar arasında yer alan etkileşimlerin araçları olarak varlık kazanır. Sonuç olarak, kendilerini politik bir şekilde örgütleyebilme yeteneğinin özel bir vurgu-sudur. Bu da, geleneksel kültür, ayrışma ve politik sıralanma için doğru düzgün mekanizmalar sağlayan bütün sembolik stratejilerin düzenlenmesi üzerinde inşa olmaktadır" (Pinheiro, 1990).
 

Genelde, "bir etnik topluluk, oluşumunun ilk yaratıcı dönemine girdiğinde, bütün sistemi etnik gelişme yolunda harekete geçiren grubun öncü kısmı, maddi ve ideolojik değerleri toplar. Toplanan bu değerler etik sahasında emredici bir unsur haline gelir ve etnik topluluğun her üyesi kendini etnik varlığın aktif bir oluşturucusu ve eski atalara ait çizginin bir devamı olarak addeder. Böylece kendini, etnik grubuna 'yeni bir zafer', 'yeni bir mimari eser', 'yeni bir elyazması eser', 'yeni bir kılıç' gibi topluluğun kültürünü devam ettirecek unsurlar eklemeye mecbur hisseder. Bunlar, ona geçmişin yok olmadığını, daima insanın içinde olduğunu, böylece kültürüne yeni bir şeyler katması gerektiğini bildirir" (Gumilev, 1991:99). Bu türden etnik sürekliliğin olmaz ise olmaz koşullarından biri de 'etnik seçilmişliğe' dair mitlerdir. Başkalarına karşı etnik merkezciliklerini oluşturan bu tür mitlerden yoksun olan etnik gruplar, bağımsızlıklarını kaybettikten sonra başka cemaatlerce yutulmaya eğilimlidir. Buradaki potansiyel mit, kendini 'kutsal millet' olarak gösterir. Aynı zamanda seçilmişlik, vazgeçilmez bir şekilde kendini kolektif kutsamaya bağlamak demektir. Yahudilerin bunca felaket karşısında bekalarını sağlayabilmelerinde bu özellik kesinlikle anahtar niteliktedir" (Smith, 1994: 65-67). Benzer seçilmişlik hissiyatını Nusayri akidesi içerisinde de görmek mümkündür. Bu durum, aynı zamanda davranışsal etnisiteye de yansır.

ideolojik etniklik içerisinde kişiler kendilerini bir grup olarak algılarken doğal olarak tarihini yazıp, dilini ve/veya dinini ısrarla ve önemle de araştırır. Bunu da diğer dil, din ve kültürlerden ayırarak yapar (Heckmann, 1995:84). Bu tür sürece girmiş etnik gruplaşmalardan bolca yayınlar çıkar. Bu durum gelişirken yavaş yavaş "etnik grup, daha büyük bir toplum içinde ırk, dil, millet ya da kültür gibi unsurlarla birbirine bağlı ve global toplumdan ayrı olan bir sosyal grup olarak algılanır. Yani, etnik topluluklar ırk, millet ya da kültür açısından ortak bağlarla bir araya gelen ve yabancı bir medeniyet içinde birlikte yaşayan, fakat kültürel açıdan farklı" (Ware, 1948:607) hissi veren gruplar meydana getirir. Özellikle de bir etnik grup, diğer etnik grupların üyeleri tarafından paylaşılmayan bir takım özelliklere sahip görüntüsü verir. Bu özellikler, "biyolojik, kültürel, düşe.1, yapısal özelliklerdir" (Foltz, 1974:103).
 

Bu ara dikkat edilmesi gereken bir unsur, biyolojik özelliklere denk düşebilecek olan "ırk ile kültürün birbirinden bağımsız olu Weber'e göre (1978: 399), bu çeşitli elementler, eğer aynı değilse belirli statü farklılıkları olan elementler olarak benzeşecektir. Fakat bu etnik farklılıkların arkasında yatan şey, yatay düzlemde birlikte varoluşta ifade edilen statü farklılıklarına asılı yalnızca bir süs olarak 'seçilmiş insan' kavramıymış gibi görünür olmasıdır. Statü farklılığı ikinci derecede önemli olduğu zaman ise etnik itim, saç stili, sakal stili, türban, takke vs. gibi daha sonra etnik üyeliğin bir sembolü olabilen bütün akla gelebilecek bazı farklılıkları içine alabilir.
 

Weber'e göre (1978: 399), bu çeşitli elementler, eğer aynı değilse belirli statü farklılıkları olan elementler olarak benzeşecektir. Fakat bu etnik farklılıkların arkasında yatan şey, yatay düzlemde birlikte varoluşta ifade edilen statü farklılıklarına asılı yalnızca bir süs olarak 'seçilmiş insan' kavramıymış gibi görünür olmasıdır. Statü farklılığı ikinci derecede önemli olduğu zaman ise etnik itim, saç stili, sakal stili, türban, takke vs. gibi daha sonra etnik üyeliğin bir sembolü olabilen bütün akla gelebilecek bazı farklılıkları içine alabilir.