|
|
................... |
|
................... |
DÖNÜŞ HAREKETİ VE
MİLLİYETÇİLİK |
Yusuf K. Taymaz
Ankara,
1994 |
|
|
|
................... |
|
................... |
1.
Dönüş hareketi kendisine yapılan milliyetçi saldırılara karşı,
kendi içindeki milliyetçi kadroları da göz önünde tutarak,
milliyetçiliğe karşı tutumunu belirlemek durumundadır. Ulus ve
ulusçuluk kavramları ve bu kavramlara yaklaşım, bütün ulusal
kurtuluş hareketlerinde olduğu gibi Çerkes halkının mücadelesinde
de özel bir öneme sahiptir. Genel olarak kabul edilmiş tanımları
olmayan bu kavramlar Çerkes halkının somutunda iyice kaos yaratır.
Çerkes aydınları arasında henüz kabul gören bir Çerkes tanımı
yoktur.
Çerkes ulusu tanımı ile yola çıkan dönüş hareketi kendi pratiği
içinde kavramı rafine etmiş ve Çerkes halkı, Çerkes ulusal
azınlığı, Kuzey Kafkasya halkları, potansiyel ulus gibi kavramları
kullanmayı tercih etmiştir. Çünkü muhaceret ve anavatandaki Çerkes
halkının ulusal-demokratik mücadelesi, kendi içinde birçok Kuzey
Kafkasyalı etnik oluşumu organize etme, sorunlarını çözme
mücadelesi olarak belirlenmiştir.
Ezilen Çerkes halkının içinden milliyetçi bir çizgi olarak ortaya
çıkan dönüş hareketi, süreç içinde, sosyalist hareketlerden ve
ulusal kurtuluş hareketlerinden etkilenmiştir. 1975-1980 yılları
arasında hareket, kavramlarını Lenin ve Stalin’in yazılarından,
Cabral gibi ulusal kurtuluş hareketlerinin liderlerinden, FKO’nun
(Filistin Kurtuluş Ordusu) çalışmalarından, Türkiye de ulusal
sorun üzerine tartışan demokrat-devrimci hareketlerden
esinlenerek, tartışarak geliştirmiştir.
Milliyetçi kavramlarla başlayan gelişme, Çerkes ulusal sorununun
pratik sorunlarının çözmekte tıkandığında, devrimci kavramlar yol
gösterici olmuştur. Geliştirilen kavramların somut bir soruna ışık
tutma zorunluluğu, günümüzde Stalinizm’e getirilen eleştirilerin
aşılmasını sağlamıştır. Dönüş hareketi Stalin’in ulusal soruna
ilişkin tezlerine şabloncu yaklaşımı aşmış, kendi pratiği içinde
kavramlarını geliştirmiştir.
Stalin ulusu “tarihsel olarak evrilmiş istikrarlı bir dil, toprak,
ekonomik yaşam ile kendini kültür ortaklığı ile dışa vuran
psikolojik yapıdan oluşan bir topluluk” olarak tanımlar. Ulusun
tarihsel evrimle oluşmuş, ortak dil, toprak, ekonomik yaşam ve bir
kültür topluluğu içinde ortaya konan psikolojik yapı temelinde
istikrarlı bir cemaat olduğunu söyler. Bu ögelerden biri eksik
olursa ulus olamaz. Bu tanımı ile Stalin ciddi eleştiriler
almaktadır. Fakat aynı tanım dönüş hareketini, öznel yaklaşımların
eksikliklerinden kurtaran ve geliştiren bir tanım olmuştur. Dönüş
hareketi Lenin ve Stalin’in ulusal sorun üzerine yaptıkları
çalışmaları, Çerkes halkının sorunlarını ve pratik ilişkileri
çözmede ciddi bir teorik temel olarak kullanmıştır.
2.
1970'lerde dönüşçüler ulusu öznel tanımlarla kavrıyorlardı.
Birçok dönüşçüye göre Çerkesler (bazen de Adigeler) bir ulustu. Bu
tanımlamaya “milliyetçi kavramlardan” yola çıkarak ulaşılıyordu.
Çünkü milliyetçiler ulusu düşünce de oluşturuyordu. Milliyetçi bir
yaklaşımla ulus var olan değil var edilen bir şeydi. Bir toplum
kendini ulus olarak kabul ederse, o toplum ulustu. Çerkes halkına
da, aydınların yol göstericiliğinde, var olmanın bilinci
aşılanabilirse Çerkesler ulus olmanın bilincine erişirse sorun
çözülmüş olacaktı. Böylece uluslaşmak ulus olma bilinci ne
indirgeniyordu.
Dönüş hareketini, bu milliyetçi çizginin etkisinden kurtaran
önemli bir özelliği vardı. Hareketin kadroları muhacerette yaşayan
halkın somut sorunlarını çözmek için yola çıkmış aydınlardı. Dönüş
hareketi bir halk hareketi idi.
Halkın ulusal-toplumsal sorunlarına çözüm aramak isteyenler süreç
içinde sorunun sadece bilinçlenme sorunu olmadığını çok çabuk
algıladılar. Çünkü en “masum” ulusal-demokratik talepler, ülkeyi
yönetenler tarafından yanıtsız bırakılıyor, talepleri elde etme
doğrultusundaki mücadele “zor” ile bastırılıyordu. Böylesi bir
süreç Çerkes aydınlarına “sınıf” çelişkisini öğretti ve toplumsal
sorunları çözme mücadelesi veren radikal-devrimci hareketlerle
ilişkiyi sağladı.
Dönüş hareketine, sağcı işbirlikçilerin eleştirilerinin dışında,
ilk ciddi eleştiri Türkiye devrimci hareketlerinde bulunan Çerkes
aydınlarından geldi. Devrimci Çerkesler dönüşçülerin zayıf
noktasını hissetmişlerdi; dönüşçüler ulusun ne olduğunu
bilmiyorlardı. Stalin’in tanımına göre Çerkesler ulus olamazdı,
çünkü Çerkeslerin dil ve toprak birliği yoktu. Böylesi bir
eleştiri ile başlayan “ulus” üzerine tartışma Çerkes halkının
ulusal sorununa çözüm arayan dönüş hareketine yeni teorik güç
katmış oldu. Dönüşçü aydınlar, Lenin ve Stalin’in ulusal soruna
ilişkin birikimleri ile tanıştılar. Çünkü amaç soyut bir “ulus”
kavramında takılıp kalmak değil, ulusal sorunu çözmek idi. Öznel
tanımlarla yola çıkıldığında, bilinç eksikliği nedeniyle halkını,
bu bilinci aktaramadığı için kendini suçlayan dönüşçü aydınlar,
sınıfsal kavramlarla oluşturulan nesnel tanımlarla sorunun
kaynağını keşfettiler; ezen ulusun hakim sınıfları ve Çerkes
halkının işbirlikçi sınıf ve katmanları.
3.
Stalin ulusu dil birliği, toprak birliği, kültür birliği ve
ekonomik yaşam birliği olan istikrarlı bir topluluk olarak
tanımlar. Bu tanımla karşılaşan dönüşçüler tanımın gereklerini
ulaşılması gereken bir hedef olarak önlerine koymuşlardır. Çerkes
halkının dil birliği yoktur, birçok lehçe ve dili
konuşmaktadırlar. Öyle ise lehçeleri birleştirip dilleri
geliştirmek gerekmektedir. Çerkes halkının toprak birliği yoktur,
çünkü büyük bir kısmı işgalci güçler tarafından topraklarından
sürülmüş, muhacerette de bir arada yaşamalarına olanak
tanınmamıştır. Öyle ise Çerkes halkının toprak birliğini sağlaması
gerekmektedir. Çerkes halkının kültür birliği yoktur, çünkü
anavatanda ortak bir coğrafi birliğin ve tarihsel geçmişin
şekillendiği kültür birliği dil ve toprak birliğinin parçalanması
nedeniyle, muhaceret anavatan ilişkilerinin yüzyıl boyunca
yaşanılan ülkelerin politik savaşımı nedeniyle geliştirilememiş,
geriletilmiştir. Çerkes halkının ekonomik birliği yoktur, çünkü
halkın toplumsal yapısı parçalanmış, iç dinamikleri yok
edilmiştir. Çerkes halkının muhacerette sınıfsal dinamikleri
parçalanmış, kırsal kesimde köylü, kentsel kesimde işçi-memur
“kast”ına dönüştürülmüştür. (Geller). Stalin’in ulus tanımı
dönüşçüleri böylesi bir sonuca ulaştırmıştır. Eğer bir ulustan söz
edilecekse, ben o ulusun bireyiyim denebilecekse ulusal bilinç
yetmeyecektir. Onunla birlikte nesnel koşulların da yaratılması
gerekmektedir.
Stalin’in tanımına getirilen “nesnellik” eleştirisi sınıf
mücadelesini gözardı eden yaklaşımlardan kaynaklanmaktadır. Bu
nesnel ulus tanımının öznel yanı sınıf mücadelesidir. Günümüzün
“hayali cemaatleri” kapitalizm şafağının hayali cemaatleri
değildir. Günümüzün “plebisitleri” de kapitalizm şafağının
plebisitleri değildir. Bu nedenle artık “tarihin yanlış yazılması
bir millet olmanın parçası” değildir. Çünkü artık uluslaşmak için
tarihini yanlış yazmak zorunda olan burjuvaziye karşı, yanlış
yazılmış tarihe karşı mücadele eden işçi sınıfı ve onun bugünlere
aktardığı bilgi birikimi vardır. Bu nedenle burjuvazisi ve işçi
sınıfı güçlü olmayan halkların uluslaşma mücadelesi, onların
bilincini taşıyan aydınların mücadelesidir. Bu mücadelenin
sınıfsal-toplumsal tabanı da köylülük ve süreç içinde büyüyen
emekçi sınıflar ve burjuvazidir. Uluslaşma süreci burjuvazinin
(ideolojisi milliyetçilik) tekelinde değildir. Uluslaşamamış
halkların yeni öncüsü işçi sınıfı-emekçi sınıflardır (ideolojisi
ulusal demokratik mücadele-demokratlık dır). |
|
|
|
|
|
|
|