|
|
................... |
|
................... |
ÇERKESCE DERGİ:
DİYANE |
Kafdağı
Sayı:
13-14 Yıl: 1988
|
|
|
|
................... |
|
................... |
ZAMAN GAZETESİ
1 Şubat 1988
Çerkes Kadınları Teavün Cemiyeti naşir-i efkarıdır.
12 Mart 1336. Birinci sene, sayı: 1.
Sahibe-i İmtiyazı: Sezapuh. Sermuharriri: Hayriye Melek Hunc
İdare Yeri: Beşiktaş'ta Akaretler'de "Çerkes Kadınları Teavün
Cemiyeti"
On beş günde bir neşr olunur, ilmi, içtimai, edebi mecmuadır.
(Di yane, yahut Ti Yane Çerkesce "Millet Anası" demektir).
Yazıları Olan Muharrirler: MET İzzet, CANKAT Levstanbi, İLENAV
Batuk.
Derginin 12 sayfası eski harflerle Türkçe, 4 sayfası ise l.atin
harfleri ile Çerkesce'dir. Daha o tarihte, Müslüman bir kavmin
lisanının Frenk alfabesiyle yazılmaya teşebbüs edilesi şayan-ı
teessüftür. (Basın tarihimizin bu çok enteresan ve nadir mecmuası
M. Şevket Eygi koleksiyonunda bulunmaktadır.
ZAMAN GAZETESİ
1 Şubat 1988
Dünden Bugünden
M.Ertuğrul DÜZDAĞ Cariyeler,
Çerkesler-Şeyh Şamiller
Zaman'ın 27-29 Ocak tarihli nüshalarında "Ahmet Cevdet Paşa'nın
kızı Fatma Aliye Hanım'ın kalemiyle, yüz yıl önce, ‘’Bir Osmanlı
Konağında Cariyeler’’ başlığını taşıyan üç günlük bir yazı tefrika
etmiştik.
Osmanlı saray ve konaklarındaki cariyelerinin ekserisinin Çerkes
asıllı olması ve bu kızların aileleri tarafından bu iş için
gönüllü olarak gönderilmiş bulunması, daima zihinleri meşgul eden
bir mesele olmuştur.
Fakat yazıdan anladığımız ve cariyeliğin mahiyetini hafifleten
bütün izahlara rağmen, Fatma Aliye Hanım'ın da söylediği gibi,
kızın tamamen maddi düşüncelerle ailesinden uzaklaşmayı ve
ailesinin de onu uzaklara göndermeyi kabul etmesi, hiç bir izah
ile mazur gösterilecek bir hal değildir.
İşte günümüzde yaşayan Çerkes asıllı dostlarımızdan bazıları,
yazının bu bakımdan kendilerini incittiğini, telefon ederek, yayın
müdürümüze söylemişler.
Kendileriyle görüşemediğim için tam olarak bilmemekle beraber, bu
yazıdan incinmelerine iki hususun sebep olabileceğini tahmin
ediyorum:
1) Böyle bir şey yoktur. Çerkesler kızını cariye olarak
satmamışlardır.
2) Bu gibi hadiseler olmuştur ama tekrar edilmesi doğru
olmamıştır.
Birinci itirazın biraz tarih bilen bir kimse tarafından
yapılamayacağını tahmin etmekle beraber, bu hususu teyit için
evvela Fatma Aliye Hanım'ın yazısının en kuvvetli bir delil
olduğunu söylemek isterim...
İkinci itiraza hak verilebilir. Fakat tarihi gerçeklerin
saklanmasının bir faydası yoktur. Yüz sene önceki Çerkeslerin bir
kısmında bulunan yanlış bir adetten, bugünkü Çerkes dostlarımızın
kendilerine utanç payı çıkarmalarını doğru bulmuyoruz.
İslamiyet’in anlayışına göre de herkes kendi hatasından sorumlu
tutulabilir.
Ayrıca dikkate alınması gereken bir husus daha vardır. İslam
dinine girmeleri çok yenidir. Daha önceki yıllarda da Müslüman
olan Çerkesler bulunmakla beraber, çoğunluğunun İslamiyet’i kabul
etmesi, ancak 1800'lü yıllarda başlamıştır. Günümüzden iki yüz ve
kitabın yazıldığı tarihten yüz yıl önce.
Telefon eden Çerkes dostların, "Türkiye'deki iki milyon
Çerkes'ten" bahsettiklerini duydum. Üzüldüm. Cahil birkaç ailenin
kızlarını satmaları, kendilerini alakadar eder... Fakat şu vatanda
Çerkeslik, Arnavutluk, Kürtlük, Türklük diye herkes aklınca bir
takım tutar, umuma gelen dertlere kulak tıkarsa, ne kadar yiğit de
olsak, sonunda Rusların karşısındaki Şeyh Şamil'e dönmez miyiz?
Sayım kağıtlarında "ırkı" kaydı bulunmadığına göre, "iki milyon"u
nereden bulduklarını anlayamadığım Çerkes dostlarımıza rica edelim
de şu güçlü "lobi"lerini "başörtüsü"nü esaretten kurtarmak için
kullanıversinler...
İşte böyle, aziz Müslüman Çerkes kardeşlerim. Geçmiş geçmiştir.
Hata ve sevabıyla mazide kalmıştır. Biz geleceğe bakalım. O
geleceğe ki, Müslümanların, bir değil binlerce Şeyh Şamil'e
ihtiyaçları var.
Hadi artık çıkarın şu Şeyh Şamilleri de peşinizden gelelim. |
|
|
|
|
|
|
|