|
|
................... |
|
................... |
ENTEGRASYON,
ASİMİLASYON, İZOLASYON |
İsa
Kuyucuoğlu
haber.dk
|
|
|
................... |
|
................... |
“Azınlık” ve “çoğunluk” kategorileri,
entegrasyon ve asimilasyon olgularıyla ilişkisi olan sosyolojik
kavramlardır. “Azınlık” sosyolojik olarak bir toplumdaki etnik
köken, din ve kültür yönüyle sayıca az olan topluluk (ekalliyet),
“çoğunluk” ise çoğunluğu oluşturan (ekseriyet) demektir.
“Çoğunluk” ve “azınlık” grupları arasındaki ilişkinin tanımı
oldukça kapsamlıdır. Herhangi bir toplumdaki çoğunluk genellikle
toplumun ve taşıyıcı kültürün merkezinde yer aldığı halde, azınlık
bu unsurların dışındadır. “Azınlığın”, zorunlu olarak sayı azlığı
ile değil, imkan ve güç paylaşımında çoğunluğa göre daha az oranda
hak sahibi olmasıyla ilişkisi vardır.
Azınlık ve çoğunluk grupları arasındaki ilişkilerin “entegrasyon”
ve “asimilasyon” biçimlerinde ortaya çıkan sosyolojik sonuçları
ortaya çıkar.
Bütünleşme ve uyum anlamına gelen entegrasyon, azınlığın çoğunluk
toplumu ile bütünleşerek uyum içinde yaşamasıdır. Burada çoğunluk
toplumu, azınlık toplumunun mensuplarını eşit bireyler olarak
kabul ederek onların toplumla bütünleşmesini ister. Entegrasyonda
çoğunluk azınlığın değerlerine saygı gösterirken, azınlık kendi
değerlerini koruyarak toplumla bütünleşir.
Demokratik toplumlar genellikle, ülkede geçerli olan yasalara
saygı gösterip, azınlık gruplarının topluma entegre olmasına
çalışır. Kendilerini toplumun eşit ve özgür bireyleri olarak gören
azınlık ise sahip olduğu kültürel değerleri ve kimliğini koruyarak
topluma uyum sağlar. Başarılı bir entegrasyon azınlığın eğitim,
kültür ve iş ve siyaset alanlarında çoğunluk toplumunun bireyleri
ile eşit haklara sahip olması ile gerçekleşebilir.
Entegrasyonun karşıtı asimilasyondur. Azınlık gruplarının kültürel
değerlerini, kimliklerini baskın doku ve yapı içinde eriterek yok
etme biçiminde uygulanan asimilasyon, özellikle antidemokratik ve
totaliter rejimlerin başvurdukları bir yöntemdir. Asimilasyonun
daha şiddetli bir biçimi olan kontrol, baskı ve şiddet ise tarihte
demokratik hak ve özgürlüklerin baskı altında tutulduğu totaliter
devletler tarafından uygulanan bir siyasettir.
Asimilasyoncu siyasetin hem çoğunluk hem de azınlık toplumları
için olumsuz sonuçları vardır. Asimilasyoncu politikalara karşı
azınlık, ya içine kapanarak, yada kendi değerlerine daha fazla
önem vererek tepki gösterir. Azınlık çoğunluğun kendisine karşı
yürüttüğü asimilasyonist politikaya karşı içine kapanarak dış
dünyaya kapalı bir toplum haline gelmesi haline izolasyon denir.
Azınlığa karşı uygulanan asimilasyoncu uygulamalar, azınlığın
çoğunlukla iletişim kurmadan, kendi halinde “ghetholarda”
yaşamasına neden olur.
Entegrasyon ve asimilasyon kavramları hakkındaki bu genel girişten
sonra Danimarka’da konu hakkındaki söylem ve uygulamaları görelim.
Diğer Avrupa ülkelerine göre Danimarka tarihte çok kültürlü
deneyimi olmayan homojen bir yapıya sahipti. 1960’lı yılların
sonunda Türkiye, Pakistan ve Fas (Marokko) gibi müslüman
ülkelerden “misafir işçilerin” ve 1980’li yıllardan sonra İran,
Irak Bosna Hersek ve Somalya’dan “mültecilerin” gelmesinden sonra
Danimarka çok kültürlü bir toplum haline gelmiştir.
Bazı küçük istisnalar hariç tutulursa aslında kendi istekleriyle
Danimarka’da yaşamaya karar vermiş olan bütün azınlık grupları
entegre olmaya karşı değildir. Fakat çoğunluk grubunun yabancı
karşıtı söylemi ile öne çıkan bazı siyasetçileri, toplumda yaşanan
bütün sorunların yegane sebebi olarak gördükleri azınlığı
dışlamaları nedeniyle bu grup mensupları kapalı bir toplum haline
gelmektedir.
1970’li yıllardan beri Danimarka’da bütün hükümetlerin
icraatlarında “entegrasyon” konusu sürekli gündemde kalmıştır.
Entegrasyon kelimesinin etimolojik anlamı ve sosyolojik içeriğine
rağmen, bu konudaki uygulamalar maalesef asimilasyon şeklinde
olmuştur.Özellikle 1990’lı yıllardan itibaren Danimarka’nın çok
kültürlü bir toplum haline gelmesinden sonra azınlık karşıtı
söylem ve uygulamalarda kademeli bir sertleşme görülmüştür.
Bunu en son ve en tipik örneğini yeni entegrasyon bakanı Sören
Pind vermiştir. Pind, bakan olduğu gün yaptığı açıklamada
kendisinin entegrasyona karşı olduğunu ve yabancıların asimile
olmasını istediğini resmen ifade etmiştir.
Aslında yeni bakanının bu isteği şimdiye kadar entegrasyon adı
altındaki uygulamaların gerçekte asimilasyon olduğunun resmi
göstergesi olmuştur. Bakan Pind aslında sağ ve sol kanattaki bir
çok siyasetçinin şimdiye kadar söylemek isteyip de söylemekten
çekindiği “entegrasyon” yerine “asimilasyon” istendiğini ilan
etmiştir. Konuya bu açıdan bakacak olursak, aslında açık sözlülüğü
nedeniyle sayın bakanı kutlamamız gerekir!
Bakanın bu tutumu 2011 yılında yapılacak olan parlamento
seçimlerinde hükümetten memnun olmayan kitlelerin oyunu almak
amacı ile bilinçli olarak seçilmiş popülist bir yaklaşım
mıdır, yoksa uluslar arası bir çok sözleşmeye rağmen, bakan
gerçekten asimilasyonumu istemektedir?
Bunu nasıl gerçekleşeceğini zamanla hep birlikte göreceğiz. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|