'80'li yıllarda
darbenin ağır gölgesi altında gidilen çok partili sistemle
birlikte Turgut Özal yastık altında tutulan altınların, kaçak olan
markların ve küplerdeki altınların çıkartılmasını ister. Türkiye
serbest piyasa ekonomisine geçmiştir, dışa açılmak istemektedir.
Bu yıllarda yargı sağlıklı işlemez, yasal yollarla bu iflasın
eşiğine gelmiş pek çok kişi ve şirket vardır. Yasal boşluklar,
işlemeyen yasalarla birleşir.Tahsil edilmeyen borçlar birikir;
alacaklar, verecekler, çekler, senetler mafya üzerinden işlem
görmeye başlar. Bundan böyle mafya günlük hayatın bir parçası, bir
adalet mekanizmasına döner. Şirketler alacaklarını yasal yollarla
değil, çek senet mafyasına giderek tahsil ederler, kişilerin ilk
çaldıkları kapı yine mafyadır. Artık bir güç değil, bir sektör
gibi işleyen, gayri resmi adalet vardır. (1)
90'lı yıllarda ise çek-senet, devlet ihaleleri, hırsızlık, mal
pazarlama, okul çeteleri, kasa hırsızlığı, oto hırsızlığı, fuhuş,
göçmen kaçakçılığı, işçi simsarlığı, kara para aklamaları ve
benzeri konuların organize bir şekilde yapılanmaya başlandı ve
dahası artık her suç örgütü kendi içinde bir şirket gibi
çalışmaktadır. Susurluk ile birlikte devletin mafyalaştığı,
aslında mafyanın da devlet içinde nasıl
konumlandığının tipik bir okumasını herkes evinde bir film izler
gibi izler. (2)
Kazada ölenler ise Türkiye'nin kanlı tarihinin fotoğrafını
verirler; Mehmet Özbay, Abdullah Çatlı'dır. Çatlı, Türkiye'de
yapılan pek çok katliam ve cinayetin failidir. "Bahçelievler'de
oturan Türkeş'in evinin etrafının temizlenmesi" faaliyetlerinin
mimarıdır. Çatlı'nın cenaze törenine Muhsin Yazıcıoğlu'ndan, Drej
Ali'ye pek çok kişi katılmıştır; MHP'li parlamenterler ön
sıradadır. Tekbir sesleri ile kalkan ceset İstiklal Marşı ile
gömülmüştür. Çıkan tablo adeta şunu söylemektedir: Devlet, Kürt
sorunu ya "hukuk devleti çerçevesinde" ya da ilegal bir örgütle
çözecektir. Kazadan sonra pek çok soru gündeme getirmiştir.Çatlı'ya
doğrudan Ağar tarafından ruhsatlı silah verilmiştir. Pek çok soru
vardır ve Tansu Çiller soruların cevabını vermektense Ağar'ın
istifasıyla meselenin üstünü örtecektir; Çatlı ve Çakıcı için o
ünlü özdeyişini şöyle tamamlayacaktır: "Bu millet, bu ülke, bu
devlet için kurşun atan da, kurşun yiyen de şereflidir." (3)
2000'li yıllarda Susurluk'ta ölenlerin ya da benzerlerinin hayat
hikayelerini televizyon ve sinemalarda izlenmeye başlar ve mafya
Deli Yürek, Kurtlar Vadisi, Marziye, Yılan Hikayesi,Tatlı
Kaçıklar, Ana, Alacakaranlık adlı dizilerle hayatı işgal eder;
estetize edilmiş mafya babalarının hayat hikayeleriyle günlük
hayatımız dolup taşar.
Bir süre sonra bu dizilerden etkilenenler yanlarına üç -beş
hemşerisini mafya babası olmaya karar verir. Artık mafya verdiği-
yaydığı kültür ile Türkiye'nin bir fotoğrafına döner ve bu
fotoğrafa dahil olmak isteyen binlerce insan vardır; “Polat
Alemdar gibi adam öldürmek, Yusuf Miroğlu gibi silah çekmek” bu
filmlerin müziklerini cep telefonlarına yüklemek, günlük hayatın
bir parçasıdır. Altı çizilen delikanlılık, altı çizilen hemşerilik
“herkesi” etkiler. Bir güç düzeni olan mafya, güçsüzlerin ruh
dünyasını almayı da ihmal etmez.
Mafya, devletin trajik bir şekilde, yetersiz kaldığı topraklarda,
devletin yerine geçer. Onun işini görür. Mafya bir ekonomik
düzendir. Öteden beri karanlık eylemlerle bağlantılıdır ve düzenli
bir verim ve kazanç sağlar. Mafya, bir suç örgütü olarak Sicilya
değerlerini kullanır ve onları da aşar. Hemşehrilik, anlayışının
erimeye yüz tuttuğu, bir topluluğa bağlı olma gereksiminin güç
kazandığı bir dünyada mafya, gelecek umudu veren bir modeldir. (4)
Mafya ya da mafya babası tanımlaması 60'lı yılların ortaları ve
70'li yıllar için geçerlidir.
Seksenli yıllarda ortaya çıkan ve tıpkı Sicilya mafyası gibi
yapılanan ailelerin işlevi ve niteliği Susurluk'ta bir kez daha
ortaya çıkıyor. Baba,"kabadayılığın bir üst aşaması" değildir
artık ve devletin içinde yer alan karanlık kimselerle ilişki
kurmadan ne kimse madara edilebilir, ne de racon kesmek mümkündür.
90'lı yıllarda ise bir ülkücü baba furyası başladı. Dergilerde boy
gösteren, gazetelerde demeçleri yayımlanan pek çok kimse baba
olduğunu çekinmeden söylemeye başlar.
Ülkücü baba ve ülkücü mafyanın telaffuzu Alladdin Çakıcı ile
başlıyor.Çakıcı bir yandan sol ile bir "kan davasının" olduğunu
söylüyor, diğer yandan gazinolarda sahnedeki sanatçıya defalarca
"Çırpınırdı Karadeniz" türküsünü söyletiyor. Adı seksen sonrası 41
kişinin ölümü ve çok sayıda kişinin yaralanmasına karışan
Çakıcı'nın ilk baba rolünü ise spor aracığıyla kazanıyor. Beşiktaş
Kulübü'nün seçimlerinde, eski MİT mensubu Süleyman Seba başkan
olacak; Çakıcı seçimlerin yapılacağı salonun "güvenliğini"
sağlıyor. Çakıcı'nın devlet adına Lübnan'daki Ermeni kamplarının
basılmasıyla ilgili olarak Kenan Evren belki de bilmeden mafyanın
başka bir tanımını da yapıyor, şöyle diyor Evren, " MİT Çakıcı'yı
kullanmış olabilir. Bazan yararlı olacaksa bu tür adamlar
kullanılabilir." 91'den sonra Çakıcı'nın ismi sıkça basında sıkça
geçmeye başlıyor. (5)
Ülkücü babaların ortaya çıkması açısından resmi bir tarihçede
sunulmuyor değil. Ülkücülerin baba sıfatıyla 82'de başlayan
bankerlik furyasıyla ortaya çıktıkları, alacaklara karşı bir
"milli cephe" oluşturdukları vs balon ifadelerle bir tarih
kuruluyor ve nedense Özal'ın prensleriyle aralanan mafya
perdesinin son sahnesi olan Susurluk'un ortaya çıkardığı "mafya ve
devlet" ilişkileri göz ardı ediliyor. Çok abartılan çek ve senet
tahsilinin babaların değil, mafya jokeylerinin işleri olduğu
unutuluyor.
90'lı yılların sonunda "geleneksel" babalar ile ülkücüler arasında
garip bir çatışma başlıyor. Bir iç hesaplaşma değildir bu; Haziran
1988'de Çiftkurt Otomotiv Galerisi'nde bir araya gelen babalar
"racon bilmeyen" bu çocuklarla uğraşmaktansa, yollarını
ayırıyorlar. MHP ise mafya kelimesinden bile rahatsız olduğunu
dile getiriyor. Bizzat Türkeş, 1990'da, ülkücü ile mafyanın bir
araya gelmeyeceğini, hatta "ülkücüye mafya demenin bile, bühtan"
olduğunu söylüyor. (6)
Ülkücü mafya, Öcalan'ın Türkiye getirilmesi ve ardından MHP'nin
iktidar ortağı olmasıyla bir bakıma yeraltından çekildi.
2000'li yıllarda yoğun olarak hayatımıza giren ve yapılan
yayınlarla kimi zaman kahraman, kimi zaman da gerçek yüzlerine
tanık olduğumuz babalar yavaş yavaş kaybolmaya başladı. 80
darbesiyle başlayan "ülkücü mafyanın krallığı" belki de Çatlı'nın
ölmesi, Ağca ve Çakıcı'nın hapiste olması, Mehmet Ağar'ın
politikaya soyunmasıyla sona erdi.
Ancak yaratıcı zeka mafyanın "cezbeden" hayat hikayesini, bir
başka yoldan gündeme getirmede gecikmedi. Televizyon bu anlamda,
mafya ve babalara olan açlığı doyurdu. Bir yanda eski Türk
filmlerinde ortaya çıkan kabadayı figürleri kullanıldı, diğer
yandan devletin gizli çekmecelerinde dönüp duran mafya hesapları
ile dikkatler TV'ye kilitlendi. Sonuçta söz konusu edilenler hep
devlet için iyi işler yapan, iyi adamlardı, genel figür bu oldu.
İLK MAFYA DİZİSİ
Türk televizyonlarında ilk mafya dizisi Deli Yürek'tir;1998'de
ATV'de gösterilen dizinin yönetmeni ise Osman Sınav'dır. Sınav'ın
kamerasına zamanla Kurtlar Vadisi, Acı Hayat ve Pusat gibi farklı
boyutları olan mafya dizileri eklenir.
Deli Yürek, keskin bir nişancının askerliğini bitirdikten sonra
memleketi olan İstanbul'a gelmesi, otobüsten iner inmez birkaç
kişiyi öldürmesiyle başlar. Kabadayı filmlerindeki "kabadayının
kente girişi" mazbutuna uyan bir çıkıştır bu. Bir süre sonra esas
işi tamircilik olan Yusuf Miroğlu, babasının yakın arkadaşı olan
bir mafya babası Kara Ahmet’le (Bulut Aras) gündeme gelir, ama
ayrıntı verilmez. Bir süre sonra Miroğlu, Bulut Aras gibi emektar
bir sinema oyuncusunu ağaca bağlar; Türk sinema ve tiyatrosuna
parasızlık payesinden kesilen ilk racon budur; bunu yapan erkek
güzellik yarışmasında (Best Model Of The Work Yarışması) birinci
olan Kenan İmirzalıoğlu adlı bir mankendir.
Kara Ahmet, Deli Yürek'te namlı bir kabadayıdır ama devletle
ilişkileri iyidir; Ağabey'in kabadayılar alemi içinde "kendine
seçtiği", kendi eli, ayağı yaptığı bir kişidir.
Ağabey, kimine göre Mehmet Ağar, kimine göre İbrahim Şahin, kimine
göre ise hayaldir. Bir süre sonra Kara Ahmet, o namlı kabadayı
öldürülür.Dizinin genel formatı içinde bu ölüm, Ağabey tarafından
artık kabadayının işe yaramamasıdır. (Bir kabadayının ölmesi ile
yerine devletin arzuladığı kişinin gelmesi Kurtlar Vadisi’nde de
geçer) Kara Ahmet’in ölümüyle, adamları Miroğlu'nun yanına
geçerler. Ağabey ise keskin nişancı olan, attığını vuran, hatta
yine namlı başka bir kabadayının sırtını duvara dayayıp,
kurşunlarla resim yapan Miroğlu'na ciddi bir sempati besler,
onunla birlikte çalışmak ister. Kızı da ona aşık olunca, akrabalık
ilişkileri ve derin devlet bir ceviz gibi kabuk içine sığar. Tek
sorun, Miroğlu kendi yasalarına göre hareket etmesidir, ki bu
yasanın ilk emri şudur:Ben kimseden emir almam. Bu sözler
karşısında Ağabey, Miroğlu'na daha bir derinden bağlanır ve bu
bağlılık sürer. Ağabey, derin devletin bir diğer ayağı olan Turgay
Atacan tarafından kızağa alınınca bu hayranlık daha da büyür,
ikisi aynı adama karşı savaşırlar.
Konuyu bin sayfa anlatabiliriz. Miroğlu bütün hasımları tarafından
kuşatılırken, devreye başka biri giriyor. Bu kişi hem Ağabey, hem
de Turgay Atacan'ın üstündedir, daha doğrusu üstünde olmasa da,
onlara söz söyleyecek kapasitedir.
Dizinin yeni devreye giren, tuttuğunu tersine çeviren yeni adamı
gaipten değil, savaş'ın içinden gelmiştir, askerde Miroğlu'nun
komutanıdır. Başparmak kırılarak nasıl kelepçeden kurtulacağını,
gerillanın nasıl öldürüldüğünü öğreten budur, adı Bozo'dur; mekanı
dağlardır, işi savaşı yürütmektir, bu yüzden kentte olup bitenlere
kızıyor, hatta, Ağabey ve Turgay Atacan gibi kimseleri "iş
yaptığını zanneden" kimseler olarak tanımlıyor. Adı, Bozo. Böylece
Türk TV’lerinde, ilk kez Kürtçe bir isim telaffuz ediliyor.
Dizinin kahramanlarının maceralarına sonradan "İsrail karşıtı"
olduğunu tahmin edilen bölümler eklendi ve dizi bir bakıma gizli
servis elemanlarının ağzından çıkan, özü Attila İlhan'a ait bir
sözlüyle sona erdi: Hayal Kuran son Türk Mustafa Kemal'di.
Tüketim ağında Deli Yürek yüzüğü, sahte bile olsa tabancası,
posterleri ayrı bir sektör olarak sürmüştür. Deli Yürek pek çok
dizi gibi verilen ara bölümde film oldu: Deli Yürek Bumerang
Cehennemi. Filmin kimi bölümlerinde geri dönüşlerle Miroğlu- Bozo
ilişkisi anlatılır.Askerin, gerilla karşısında verdiği mücadele...
Bir sahne ilginçtir Bozo bir kişiyi sorgulamadan ağzına namluyu
koyar, kurşunu sıkar. Adam doğru dürüst Türkçe bilmemektedir,
"valla billa bilmirem" der sadece. Bozo'nun ağzına namluyu koyup
öldürdüğü kimsenin kimliği, ulusu hiç de önemli değildir. İnsan
onuru bu kadar aşağılanamaz. Dağın hukuku açısından ise sahne
filmin hitap ettiği kitleyi ve beslendiği siyasal düşünceyi
açıklar.Yapılan bir film dahi olsa, sergilenen bir oyun değildir.
Vahşet burada bir gerçeklik olarak okunamaz. Savaş dinini tipik
müritleri bile değillerdir bunlar. Filmin konusu ve genel akışı
içinde ağzına namlu sürülen kimse ihanet etmiştir. Yasası ağza
mermi sürülen bu adaletle de yargılanmıştır, böyle bir adalete kim
itaat eder? Ve sormak gerek böylesi elleri kolları bağlı ve silah
tehdidi altında olan bir kimsenin söylediği doğru ya da yalan
gerçekten doğru ya da yalan olabilir mi? Dahası ülkücü olarak
kendini atfeden kimi sitelerde Bozo'nun ağza silah koyarak
söylediği sözler, birer ata sözüne bürünmüşlerdir. Söz şöyle:
İntikam gecikebilir ama yaşlanmaz. Bayrağın üzerine an dolsun ki!
Bu vatanın ekmeğini yiyip, bu vatana ihanet eden, bir gün ekmeği
yedikleri yerden kurşunu yiyecekler.
ACI HAYAT
Acı Hayat, Metin Erksan'ın 1963'te çektiği önemli işçi
filmlerinden biridir: Güzel bir aşk ve işçi filmi olan Acı Hayat,
Osman Sınav'ın dehasıyla mafya dizisine dönüşür. Milliyetçilik bu
sefer, Türkiye ve Rusya'da ezilen Türklerin sınırlarını aşar,
Kosova'ya kadar uzanır; dizinin kahramanı Kosovalı namıyla
yürür.Dizinin girişi silah ve kan damlayan beyaz gülle yapılır.
Erksan'ın Acı Hayat filminin kahramanı tersane işçisidir, adı
Mehmet'tir; Mehmet'i Ayhan ışık oynar. Mehmet manikürcü bir kıza,
Türkan Şoray'a tutulur.Tersane işçisi ile manikürcü kızın aşkı bir
süre sonra zengin bir adamın kızla birlikte olmasıyla devam eder.
Güzel ve bugün bile anıldığı zaman izleyenlerde buruk bir tebessüm
bırakan Acı Hayat, Oysan Sınav tarafından 2006 yılında tv dizisi
olarak tekrar çekildi; Ayhan Işık'ın rolü Kenan İmirzalıoğlu'na
verilir.
Erksan, Acı Hayat için alışılmışın dışında bir aşk filmi yapmak
istediğini söyler ve esas amacının "Toplumda sınıf değiştirmenin
kişinin davranışları üzerindeki etkilerini ele" almak olduğunu
belirtirken; Osman Sınav bu güzel filmi entrikalar cehennemine
çevirir. Nermin zengin biriyle evlenince araya kan davası girer.
Nermin'in kocası ve kayınbabası Kosovalı'yı öldüresiye döverler.
Tesadüf bu ya onu döven Kervancıoğulları yıllar önce bir komiserin
karısını ve çocuklarını da öldürmüşlerdir ve şimdi bir mezarlıkta
yaşayan bu komiser Kosovalı'nın yaralarını iyileştirecektir; talim
terbiye verecektir, silah nasıl kullanılır, adam nasıl dövülür
gibi derslerle de bu iyileştirme işlemini hızlandıracaktır. Kısa
sürede Kosovalı Kervancıoğulları’nın kervanlarını basar ve aldığı
parayla bir şirket kurar, artık onlar kadar zengindir;
Kervancıoğulları ise sürekli mafya babalarıyla ilişki kurarlar
Kosovalı'yı yok etmek için. Tabii bir de Kervancıoğulları’nın
kızları vardır, Kosovalı'ya aşık olur vs. Kervancıoğulları sıkça
mafyaya başvururlar. Tuttukları adamlar her seferinde madara
olurlar. Dizide çizilen mafya babaları, ailenin tetikçileridirler
ve hepsi aksanlı konuşurlar, Doğulu oldukları anlarız. "Bak
Kosovalı ben diyem, bak Kosovalı gel elımi öp, bitsin bu ış" gibi
cümleler kurarlar sıkça. Anlarız söz konusu edilen kabadayı,
tetikçi, mafya adamları İstanbul'a göç etmişlerdir ve artık zengin
aileleri koruyarak yaşamlarını sürdürmektedirler. İşleri
"zenginlerin" kirlerini yıkamaktır. Kosovalı Mehmet, bu aksanlı,
Kürt oldukları şivelerinde yazılı adamlara etek giydirir, ağza
silah koymanın ikinci fırkasıdır bu.
KURTLAR VADİSİ
Deli Yürek'in bitmesinden sonra, Osman Sınav'ın "dehasının" ürünü
olan Kurtlar Vadisi ile Türkiye çalkalandı. Dizinin başrollerinde
Necati Şaşmaz, Özgü Namal ve pek çok tiyatro emekçisi yer aldı,
İstemi Betil bunlardan biriydi. Kurtlar Vadisi özel TV'lerin en
çok izlenen dizisi oldu;15 Ocak 2003'te yayına başlayan dizinin
55'inci bölümünde Osman Sınav ayrıldı, buna rağmen dizi SHOW TV
yöneticileri tarafından sürdürüldü. Kurtlar Vadisi SHOW TV'de
yayımlandığı sırada en büyük eleştirileri yapan Doğan Gurubu
2006'da diziyi satın aldı; üstelik, dizinin her bölümüne 475
milyar lira ödeyerek, bugüne kadar hiçbir dizeye ayrılmayan
bütçeyi ayırararak bu transfer gerçekleşti. İlk başta, "bu bir
mafya dizisidir" anonsuyla açılan dizi, Kanal D'ye geçerken
sloganını değiştirdi, Kemal Tahir'in ünlü Kurt Kanunu romanından
bir "atasözü" ile açılmaya başlandı: Kurtluktan düşeni yemek
kanundur. Kanal D'de gösterilen bölümleri ile birlikte, toplam 97
bölüm çekilen dizi Sharon Stone ve Andy Garcia'nında rol aldığı
bir bölümle sona erdi, ancak dizi daha sonra Kurtlar Vadisi Terör
ve Kurtlar Vadisi Pusu ile devam etti. Kurtlar Vadisi Terör, bir
bölümle sınırlı kaldı, Pusu ise devam ediyor. Dizinin tatilde
olduğu bir zaman diliminde Kurtlar Vadisi Irak çekildi; filmi,
Emine Erdoğan’dan Muhsin Yazıcıoğlu’na kadar pek çok kimse izledi.
Kurtlar Vadisi bir Türkiye komedisi ile sona erdi; elliden fazla
karakter, beş yüzden fazla figüranın öldürüldüğü dizinin kahramanı
Polat Alemdar, işlediği bütün cinayetleri mahkemede vatan için
işlediğini söyledi ve cam kafesten çıkartılıp, verilen ara kararla
üç arkadaşı ile birlikte azat oldu. Polat sırtında paltosu yanında
fedaileri ile mahkemeden çıktı ve bir zamanların, bir nevi mafyaya
beraat kararı olan başbakan Tansu Çiller'e ait şu sözünü
hatırlattı: Vatan için kurşun yiyen de, atanda şereflidir.
Pek çok ilk, Kurtlar Vadisi ile gerçekleşmiştir.Türkiye'de ilk kez
bir dizi, milli maçtan daha fazla izlenmiştir. Türkiye'de ilk kez
bir dizi de ölen kahraman için namaz kılınmış, gençler kendi
aralarında yaptıkları futbol müsabakalarında "Süleyman Çakır için
bir dakikalık saygı duruşuna" davet edilmişlerdir. Dizi ile ilgili
yapılan bir haberlerde, kadınların Süleyman Çakır ve Polat Alemdar
gibi erkekleri seçtiklerinin altı çizilmiş; Çocuklar Duymasın
dizisinde Taş Fırın Türk erkeği diye sunulan Tamer Karadağlı'nın,
"taş fırın" olma kriterleri, karısının her sözüne uymayan, futbol
izleyen, kebap yiyen bir tip olarak karşımıza çıkarken, Kurtlar
Vadisi, taş fırın erkeği raconun fırınında pişirmiştir, yeni bir
tanım getirmiştir: Silah, giz, ölüm, keskin nişan, ameliyatla
değişen bir yüz, kanlı baskınlar yapan adamlar vs.
Kurtlar Vadisi'nde kimin kim olduğu ise uzun zaman Türkiye'nin
gündemi olmuştur. Süleyman Çakır, Cerrahpaşa
ekibi tarafından kurşunlanırken, tartışılan tek konu vardır: Çakır
yaşasın mı, ölsün mü? Sonuçta dizinin ekibi ölümüne karar vermiş
ve Çakır ölmüştür. Polat ise bir gecede altı mafya babasını
öldürerek, Çakır'ın intikamını almış, mafya arasında büyük bir
yükselişe geçmiştir. Artık görevli olarak girdiği yeraltı dünyası
yoktur, tümüyle bir mafya aleminin elamanı vardır.
Her bölümde kan ve vahşetin normal bir akış içinde izlendiği
dizide kimin kim olduğu ise sürekli gündeme gelmiştir ve bu konuda
çeşitli spekülasyonlar yapılmıştır. Çakır kimdi, yapılan yorumlara
göre Alaaddin Çakıcı'ydı; kayan babası Laz Ziya ise Dündar Kılıç'a
benzemektedir: Dündar Kılıç'ın kızının, Çakıcı'nın eşi olmasıyla
bu bağlantı kurulmaktadır, dizi de de Çakır, Laz Ziya'nın
damadıdır. Polat Alemdar ise bileşke bir isimdir; tek başına bir
kahraman değil, toplu olarak aynı havanda dövülen pek çok
kahramandır, ruhu ve eylemleriyle bütün kahramanların soluğunu
taşımaktadır, kimine göre Abdullah Çatlı'dır.
Çakır karakteri ile Çakıcı ya da Çatlı'ya duyulan hayranlık, bir
süre sonra RTÜK'e kimi ihbarların yapılmasına neden olmuştur,
sonuçta dizinin "kurmayları" Çakır'ı öldürerek, bu meseleyi hal
etmişlerdir. Osman Sınav, "kantarın topuzunu biraz fazla"
kaçırdığını söylemiş ve diziden ayrılmıştır. Ancak Çakır ölmüş,
Alladdin Çakıcı bu öldürmeye razı olmamıştır. Çakıcı, MİT'e
yazdığı iddia edilen bir mektupta, başka bir cezaevinde bulunan
Nuriş adlı bir kişinin bir devlet adamını öldüreceğini iddia
etmiştir. Bunun üzerine, Nuri ve Vedat Ergin kardeşler, avukatları
Hikmet Çarboğa aracılığıyla bir açıklama yapmışlardır. Av. Çarboğa
yaptığı açıklamada şunları söylemiştir: "Osman Sınav'a Cerrahpaşalılar
tiplemelerinin müvekkillerimle
özdeşleştirildiğini söyledim. Cani, çocuk öldüren ve uyuşturucu
işi yapan tiplemelerle müvekkillerimin
alakası olmadığını söyledim. Osman Sınav benzetmeleri kabul
etmedi. Baskımız sonunda Çakır'ı dizide öldürmek zorunda
kaldı.Çakıcı 'da dizide ki Çakır'ın kendisi olmadığını açıklamış,
ama dizi de Halit, tarafından öldürülme sahnesini sindiremeyerek,
hayali seneryolarla devlet birimlerini müvekillerimin üzerine
yönetlmiştir." (Milliyet, 17 Ağustos 2004)
Dizi ile ilgili tartışmalar bununla da sınırlı kalmadı. MİT,
Kurtlar Vadisi ile ilgili bir rapor hazırladı, raporun kimi
bölümleri gazetelerde yayımlandı. Rapora göre dizinin senaristi
Raci Şaşmaz ve yönetmeni Osman Sınav dizide kullanılan bilgileri
Jandarma İstihbarat Birimleri'nde bulunan bir üst yetkiliden
alıyorlar. Osman Sınav'ın ülkücü olduğu, Mehmet Ağar ile iyi dost
olduklarının da altı çiziliyordu. Ayrıca raporda, Nuri Ergin'in
dizideki tiplemeleri dikte ettiği, dizinin Çakıcı'nın hayatını
anlattığı, Kadiri Tarikatı liderlerinden Abdülkadir Şaşmaz'ın
diziyi yönlendirdiği ifade ediliyor. Dizinin danışmanı Soner
Yalçın ve Osman Sınav söz konusu iddiaları "abuk subuk" olarak
değerlendirirken, dizinin senaristleri Bahadır Özener ve Raci
Şaşmaz yapılan tartışmalara katılmadılar. (Bkz., Milliyet, 19
Mayıs 2005)
Dizinin diğer bir önemli karakteri Aslan Bey'dir. Aslan Bey'in
ölümünden sonra, Polat'ın yardımcısı olduğunu öğrendiğimiz
Abdülley ise Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'a benzetilmiştir;
dağda kalmıştır, savaşmıştır, sonradan Abdüley'in Kürt olduğu
ortaya çıkacaktır. Pala, Korkut Eken'dir. Dizinin ağa modlu,
kentte baba olmuş, uyuşturucu işiyle uğraşan adamı Hüsrev Ağa ise
Abuzer Uğurlu'ya benzemektedir.Uyuşturucu işiyle uğraşan diğer bir
kişi de Testere Necmi'dir, o da Sarı Avni, diğer adıyla
Musulluludır. Dizide azınlıklar da yok değildir, vardır; Kirkor
Terzioğlu, Nayan Garipoğlu'dur, Samuel Vanunu, Üzeyir Garih'tir,
İplikçi Nedim, Nesim Malki. Karahanlı ise Baron olarak sürekli
Mason locasına gider, onun için Mehmet Ağar diyenlerde vardır.
Kürtlerde vardır bu dizide; Kürt Bedo, Kürt İdris'i çağrıştırır.
Halo, Holanda'da, cezaevinden İtalya mafyası tarafından
helikopterle kaçırılan Halil Havar'a benzese de konuşması ve
davranışlarıyla Kürttür. Kirve'nin Sedat Emin Bucak olduğu
söylenmektedir. İsimlere yapılan vurgularda yok değildir,
sözgelimi Behiç Türkcan, Behçet Cantürk'ü çağrıştırır; Barış
Bulmaz, Savaş Buldan'ı... (7)
Kurtlar Vadisi'nin ilk 55 bölümünde toplam 411 cinayet, 152
yaralama, 137 saldırı, 147 dayak, 155 tokat, 175 kavga, 110
işkence, 3 tecavüz, 191 taciz, 145 silah kullanma, 226 silah
gösterme, 111 silahlı çatışma, 3 bombalama, 4 adam kaçırma, 145
küfür, 174 tehdit, 149 dolaylı tehdit yer almıştır. Ayrıca dizi de
iki defa ip kullanılmıştır. İlkinde Laz Ziya kendisine ihanet eden
karısı için bir idam tasarlamıştır. Kadın ipi boynuna geçirir, oy
Asiye’m türküsü eşliğinde infaz gerçekleşir. Laz Ziya'nın yakın
adamlarından biri yine intihar eder, çünkü artık iş görmeyecek
kadar yaşlanmıştır.
Türkiye'de yakın döneminin en önemli olayı kuşkusuz Susurluk
Kazası'dır.Bu kazadan sonra devlet ve mafya ilişkileri siyasal
partilerle başlayan, dizilerle devam eden bir furya ile
kutsanmıştır. Kutsanan bu furya iki şeyi beslemiştir: Şiddet ve
milliyetçilik. Kurtlar Vadisi ile mafya evdeki göz olan TV
aracılığıyla aklanmıştır; mafya, devletin mücadele etmesi gereken
bir kurumken; dizide mafyayı ortadan kaldırmak için devletin yüz
ameliyatı ile mafya yetiştirdiği 55 bölüm boyunca büyük
reytinglerle izlenmiştir. Polat devletin adamı olarak, devletin
çıkarlarını koruyan milliyetçi bir dil ile mafyalaşan devlet
görevlisini oynar ve yaptığı her şey doğalmış gibi
sunulur.Milliyetçi öğelerde beslenen dizi parti programı gibi
sunulur; 55 bölümde vatan kelimesi mafya tarafından toplam 128,
millet 142, bayrak 240, kan 13, feda 144, ülke 164, onur 123, ordu
255, harita 313, din 299, onlar (Yahudi, Amerikalı, Rus ve Kürt)
513, hilal 117 kez kullanılmıştır ve bütün bu kullanımlar
eylemlerle belgelenmiştir. (8)
Türkler dışında yer alan herkes kötüdür, daha doğrusu derin
devletin temsilen Polat Alemdar'ın cinayetlerine ortak olmayan
herkes kötüdür. Kürtler uyuşturucu, kadın ticareti, kara para,
mafya, düzenbaz, değnekçi olarak tanıtılmaktadırlar. Hüsver Ağa,
adı üstünde ağa olarak bilinmektedir, köyü ve toprağı sürekli
çeker onu, yaptığı iş uyuşturucu ticaretidir.
Uyuşturucu üreten bir atölyesi bile vardır, yanındaki
koruması adı pek ifade edilmese de konuşma biçimiyle kırma bir
Kürt'tür; Diyarbakır küççelerinde
büyümüştür, Molla Mustafa Barzani ile iş yapmış, ama yeni gelen
oğlu Mesut’a pek kanı kaynamamıştır. Kürt Bedo, Kürt İdris'i
çağrıştırır, kirli işlerin adamıdır, yapan ve kirli işleri
organize eden bir karakterdir. Halo, Hollanda'da,
cezaevinden İtalya mafyası tarafından helikopterle kaçırılan Halil
Havar'a benzese de konuşması ve davranışlarıyla Kürttür. Halo'nun
en büyük işi sınır güvenliğidir, uyuşturucunun rahat giriş çıkış
yapmasını sağlar. Behiç Türkcan ve Barış Bulmaz yine uyuşturucu
işiyle uğraşırlar.
Dizide Kirkor Terzioğlu, Samuel Vanunu ve İplikçi Nedim gibi
dinsel azınlıklar yer almaktadır. Benedıct Anderson'ın ifade
ettiği gibi "Naziler için Yahudiler
nasıl ki hep sahtekar" olarak adlandırılmışlarsa, dizide
azınlıklarda aynı şekilde anlatılmaktadırlar. Azınlıkların tümü
"kirli" parayla ilişki içindedirler. İplikçi kirli paraların
damıtıldığı, ardından piyasaya sürüldüğü bir merkezdir. Başka bir
Ermeni vardır, dizide Polat yüzük parmağını keser, adamın işi
kirli paranın kasası olmaktır. Samuel Yahudi'dir, Mossad ile gizli
ilişkileri vardır, Türkiye'nin altını oymaktadır. Azınlıkların en
zayıf noktası kadındır. Samuel'in karısı onu aldatır, Laz Ziya bu
aldatmayı önemli bir koz gibi elinde tutar. Dizide, övgü adına
Laz'larda aşağılanmaktadır. Laz Ziya tipiyle mert ve yiğit bir
karakter yaratılmaya çalışılırken, diğer yandan bu tipe yüklenen
anlamlar genel Laz tipine uymaz. Laz Ziya karısını öldürür, içten
sevmesine rağmen annesini özleyen kızına düşmanlık besler,
cinayetler işler, hep öldüren bir kimsedir. Cinayetler, kirli
işler Laz'ın mert ve yiğit kimliği altında sunulmuştur.
Dizide "Türkün Türk’ten başka dostu yoktur" sözü Türk olmayanların
kötülüğü ile anlatılmıştır. Pek çok devlet, başta İsrail, Rusya ve
Amerika'nın Türkiye ile ilgili ciddi hesapları vardır ve bu
devletler Türkiye'yi yıkmak için çeşitli yollara
başvurmaktadırlar. Ermeniler kara para aklarken, Yahudiler
ticaretle, Kürtler içten Türkiye'yi yıkmak isteyenlerdir. Polat
Alemdar bir bakıma Nihal Atsız'ın modern bir biçimidir, o bütün iç
ve dış düşmanlara karşı "kalem, fırça, mermer nedir, birer
oyuncak, şaheserler süngülerle yazılır ancak" der gibidir.
Dizi pek çok kesim tarafından izlenmiştir, ilgi görmüştür. İlginin
nedenini Jean Remo başka bir örnekle açıklamaktadır.Kurtlar
İmparatorluğu, Christopher Grange'nin bestseller aynı adlı
sinemaya uyarlandı.Filmin başrol oyuncusu Jean Remo filmle ilgili
olarak ülkücülerden yardım aldıklarını söylüyor.Filmin bir bölümü
Türkiye'de çekildi. Ülkücüler filmde kendi güçlerini gördükleri
için sevinmişler.Kurtlar Vadisi'nde de benzer bir durum vardı.
Dizi ara verip, bir sinema filmliyle taçlanınca, filmin galası
ülkücülerin ve AKP’lilerin gövde gösterisine dönüştü; Tayip
Erdoğan’ın eşi Emine’nin diziye ilgisi günlerce TV’de konuşuldu.
Sinema salonları filmin izlendiği ilk günlerde filmin oyuncuları
gibi giyinen erkeklerle doldu taştı.
Dizide milliyetçiliğin bütün özellikleri sinmiştir. Türk kimliği
bayrak, millet, harita vb göstergelerle ifade edilirken, vatanın
savunması için önerilen söz ve eylemler şöyledir; silah kullanmak,
keskin nişancı olmak, kendini feda etmek, bayrağa bakıp
duygulanmak, yabancı düşmanlara karşı yapılan eylemlerde onur
duymak, bundan gururlu olmayı çıkartmak her karede sunulmuştur.
Her şey emir ve itaat üzerinedir.Memati bir bölümde Polat'a itiraz
eder, itaatı bozar, bir fabrikayı basar, sonra eli boş geri döner.
Polat kendisine yanlış yapan adamı bağışlar, ancak bu bağışlamak,
Memati'nin ona ölümüne bağlı olmasını da beraberinde getirir.
Milliyetçilik din ve hemşerilik üzerinden kimi zaman konuşur. Laz
Ziya iki kimliği barındırır: Hemşeri ve kirli işler.Laz Ziya
yaptığı kirli işlerle küçük eleştirilere uğrarken, hemşerilik ve
hemşeriliğe yaptığı atıflarla alkışlanır, olumlu bir tip olarak
karşılanır, silah ve toprak üzerine söylediği özlü söz, yaptığı
önemli eylemler vardır. Namus adamı olarak çizilir Laz Ziya.
Kendisine ihanet eden karısını hala sever, hatta başka bir kadını
bir daha sevmemiştir. Kadını öldürmesiyle namusunu temizleyen bir
namusludur. Kızı ise olumsuz bir tiptir, annesinin intikamını Laz
Ziya'nın düşmanlarıyla yatarak alır; ancak o da kardeşi tarafından
öldürülerek, kökten bir namusluluk gündeme gelir.Laz Ziya kızın
ölümüyle ilgili olarak, cinayet işleyen kızına şunu söyler: Şimdi
baba kız olduk. Laz Ziya bu cinayet işleyen kızına "keşke erkek
olsaydın" diye hayıflanır; bu erkek, Türk ve namus imgeleri
açısından ilginçtir; kadın söz konusu edilen namus ölçülerine göre
davransa bile, kadın olduğu için yaptığı eylem pek eylem
sayılmamaktadır. Baron ile Laz Ziya arasındaki bir diyalog da
ilginçtir. Laz Ziya konuşmaz, Baron, "Sürmenespor küme düştü,
ondan mı üzgünsün, hal ederiz" der; spor ve mafya ilişkisine dolu
bir örnek sunulurken, diğer yandan Laz Ziya'nın hemşeri ve kirli
işlerle olan bağlantısı ona artık ad değil, lakap olan Laz'lıkla
ifade edilmiştir. Dizide Laz, Abidin tipiyle de anlatılmıştır.
Abidin geveze biridir, ekmek yediği kaba tükürmeyen bir mertliği
vardır, polisle arası iyidir, hep "hal ederiz" diyen bir adamdır.
Kurtlar Vadisi milliyetçi söylemini Türk adıyla birleştirir hep,
bu anlamda Cumhuriyet'in
Türkleştirme siyasetinden ayrılır. Cumhuriyet, Türk ve aynı
zamanda yurttaş yaratmak gibi bir dert taşırken; Kurtlar Vadisi,
Türkü korumak için her yolu mubah sayar: Diziye göre pek çok halk
ve devlet Türklerin kökünü kazımak için yıllardan beri büyük bir
hesabın içindedir. Dizide Türkler kimi zaman yerel ağızlar
kullansalar bile düzgün bir Türkçe konuşurlar, bunun yanında
sözgelimi Yahudi, Ermeni ve Kürtler, dil olarak farklı bir Türkçe
konuşurlar, bu konuştukları dil Türkçe olsa bile alaylı bir ifade
söz konusudur: İplikçi Nedim'in "canim" demesi, Türkçe'yi konuşsa
bile başka bir milletten olduğunun vurgulanması dikkate değerdir.
Milliyetçilik ve din ilişkisi yaratılan kimi karakterler üzerinden
yürür.Bunlardan ilki Ömer Baba'dır. Ömer bir kahramandan çok, bir
felsefenin sunuluş biçimi olarak dizide vardır, her şeyden önce
Türk ve Müslüman'dır.Ziya Gökalp'in, "millet lisanca, dince,
ahlakça ve ebediyatça müşterek
olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden mürekkep bir zümredir"
tanımına uyan bir kişidir.Türk milletinden olmanın koşulu ise
şöyle bir formüle tabii tutulmuştur:"Türk milletindenim, İslam
ümmetindenim, Garp medeniyetindenim." (9)
Din, millet ve milliyetçilik kavramı için en önemli unsurdur.
Milleti oluşturan, ayakta tutan temel güç dindir. Polat, içte ve
dışta millet olması gecikmiş bir toplumun kahramanıdır; Türk’tür,
vatan ondan görev bekler ve bu görev askerlik bitse bile vatani
görevini sürdürmekle anlatılır, askerin polisin işini yapar;
Müslüman'dır, dini bir görevdir ve ölüm gelse bile onun yeri
cennettir, tek kimliği erkekliktir. Dizinin kuramcıları dindeki
hatalar tehlikeli, felsefedeki hataların gülünç olduğunu gözden
kaçırmışlardır. Kurtlar Vadisi'nin
kahramanı Polat'ın yaratılmasında ilk dikkat çeken din ve dildir;
Polat Türk ve Müslüman’dır. Vatan ise Aslan Akbey tarafından
Polat'ın sözlüğüne girer. Aslan devlet değil, dipte devletin bile
üstünde bir güçtür.Polat Alemdar, Kurtlar Vadisi Operasyonunu
başlatan Aslan Bey'in küçükken kaçırdığı, yetiştirme yurdunda
büyüttüğü, yaşı ilerlediği zaman Müslüman gelenek ve göreneklerine
göre yaşayan bir aileye, Ömer Baba'ya teslim edilmiş biridir.
Polat'ın ilk biçimlendiği yer Ömer Baba'nın evidir:Bu evde Kuran
okunur, Ömer Baba ebru yapar, kitap okur ve Türk’tür; arada bir
Mevlana'nın Mesnevisi'nden beyitler mırıldanır. Türk ve İslam ruhu
Polat'ta bu aileden geçer. Ömer Baba'nın asıl işi camii
imamlığıdır, bu vesileyle kimi kabadayılar tanımıştır, Duran
bunlardan biridir. Mim, Duran her ne kadar kabadayı olarak
sunulursa da, derin devletle iç içe yaşayan, Aslan Bey'le yakın
ilişkide olan, modern anlamda bir mafya babasıdır; bir ayağı
kabadayı alemindeyse, diğer ayağı derin devletin içindedir, 12
Eylül'e, gözaltında evcilleştirilen bir babadır. Polat, büyüyüp
geliştiği zaman, ölüm haberi gelir, bir Türk askeri yaşamını
yitirmiştir. Aslında ölmemiştir. Adına dikilen bir mezar taşı
varsa bile, yalandır; o Kurtlar Vadisi Operasyonu için ameliyat
edilmiş, ardından Duran'ın yanına yeğeni olarak Almanya'dan gelen
biridir. Yeni bir yüzü, yeni bir sesi vardır, geçmişte Ali olan
ismi, bundan böyle Polat'tır. Duran, Polat'ın gelmesi, göreve
başlaması üzerine Aslan Bey tarafından öldürülür. Artık Polat,
Süleyman Çakır ile birlikte mafya alemine dalacaktır. Çakır
öldürüldüktün sonra Polat alemin tek temsilcisi olur. İnanılmaz
bir yükseliş içine girer. Sıkıştığı zaman Aslan Bey yanındadır.
Amaç ise Konsey'e uzanmaktır. Bütün kirli işleri idare eden
konseydir, uyuşturucudan kadın ticaretine, sokak kavgalarından
adalete ve siyasete kadar… Konsey bir baron tarafından idare
edilmektedir ve bu baron bir süre sonra Polat'ın babası olduğu
anlaşılacaktır. Doğduktan sonra kaçırılan Polat'ın ilk ismi de
Efe'dir. Polat bir yanda derin ilişkiler yumağına girer, diğer
yandan babasına karşı savaşır. En nihayetinde baronluğa kadar
yükselir. Baronlarbaronunun huzuruna çıkmak için Amerika'ya gider.
Final ise Irak'tır.
Üç aşamalı bir Polat karakteri vardır.
Birinci aşamada derin devletin adamı olarak vatanı ve bayrağı için
her yolu deneyen ve her şeyi feda eden biridir Polat: Aile bildiği
insanları, sevgilisi Elif'i, çocukluk arkadaşlarını,
alışkanlıklarını bırakmıştır. İlk Polat vatanseverdir, sonunu
düşünenin kahraman olmayacağını söyleyen biridir ve herkese
söylediği tek şey vardır:Kahraman olun.
İkinci aşamada Polat aşıktır. Sevgilisi için yapamayacağı yoktur.
Sevgilisine bağlıdır. Onunla birlikte oturdukları banklar, çay
bahçeleri kutsal birer mabet gibidir.Dizinin bir bölümünde Polat,
Elif ile birlikte oturdukları bankta oturan gençleri kaldırır,
erkeğin cebini dolar doldurur. Anılarına bağladır. Aynı minvalde
aile bellediği kimselere de bağlıdır. Ömer babanın gönül
deryasından iki söz almak onun için en değerli dünya malından daha
değerlidir. Çocukluk arkadaşı Hikmet'i görmek onun için önemlidir,
onunla çocukluğuna döner, gençliğini yaşar. Mafya alemi içinde
tanıdığı Çakır, Mamati, Güllü ve Abdüley yine kutsaldırlar. Çakır
için bir gecede altı adam devirir, Memati için gözünü budaktan
esirgemez, geveze olsa bile Güllü'yü sever.
Milliyetçilik, millet kavramı Kurtlar Vadisi'nin en önemli
esaslarından biridir, Kürtler; ki önemli ve iyi olan tek Kürt
Abduley'dir, o da kendini Türk hissettiği, Polat'ın kan ve
şiddetine ortak olduğu müddetçe vardır ve sevilmektedir. Abdeley,
"dili Türkçe, dini Müslüman ve kendisi Türküm diyen kim olursa
olsun, hatta bir zenci bile olsa, bana ırkı Türk olan bir
Hırıstiyan Macardan daha yakındır" formülüne denk gelen bir
kişidir. (10) Her ne kadar, Kurtlar Vadisi Irak'ta, sınırda
Abduley Kürtçe konuşsa bile yine Gökalp'in tespiti ile, söz konusu
olan kişi, " Normal bir insan" olarak "hangi milletin terbiyesini
almışsa, ancak onun mefkuresine çalışabilir" mazbutunda olun
biridir. Kurtlar Vadisi'nde milliyetçi gösterge olarak sunulan
karakterler güven vermezler, bu milliyetçi söylemine uygun bir
dildir. Dikkat edilirse Türk olmayan
herkes dizide sinsi, hain ve dış desteklidir. Samuel, Türkçe
konuşmasına, Türkiye'de yaşamasına rağmen inandığı tek yer İsrail
İstihbaratıdır, bilgiler oradan geldiği zaman doğrudur. Ayrıca
Polat'ı sevmez ve hiçbir zaman ona güven duymaz. Polat'a onu
sürekli kollar, kimi zaman yanlışını görmez. İplikçi Nedim her
tarakta bezi olan bir kimse olarak tanıtılır. Güç kuvvet babında
bir varlığı söz konusu değildir. Kimse güvenmez ona; işi paradır,
alıp satar. Sık sık geldiği dinle, tehditler savurur. Azınlıklara
dizi boyunca alttan alta şu söylenir, siz misafirsiniz.
Dizinin en önemeli karakterlerinden biri olan Baron ya da
Karahanlı ise dinsel olarak sürekli ifade edilir. Söz konusu
edilen dinsel yapı Mason Locası ve bu locaya mal edilen
ritüellerle anlatılır. Ya da biz bunu böyle duyumsarız. Olağanüstü
ritüelleri olan bu loca adeta Tanrı'nın işlevini görür, öldürür ve
diriltir. Karahanlı buranın üyesidir. Yapılan yargılama sonucunda
öldürülür; öldürenin kimliği bilinmez, herkes burada kırmızı
üniformalar içindedir. Karahanlı'nın biat ettiği dinsel cemaatin
ayinleri metruk bir yerde yapılır. Kapının girişinde kör bir adam
vardır.Bu cemiyetin dokunulmazlığı vardır.Dizinin ilerleyen
bölümlerinde baronlar baronunu görürüz, masasının üstünde Tevrat
vardır.
Dizide Rusya, Amerika ve İsrail düşmandır. Ruslar, Türkiye'yi ele
geçirmek üzeridir ve ele geçirme eylemleri yapılan ticaretledir,
ki bu ticaret kirlidir; uyuşturucu, kadın ticareti vs. Amerika,
Türkiye'yi bir mahalleye dönüştürmüştür, Türkiye'yi istediği zaman
istediği ille bağlayacaktır, büyük bir tehlikedir. İsrail,
Türkiye'yi bir ahtapot gibi "gizli" projelerle sarmıştır ve bunun
en önemli ayağı, Samuel kimliği ile Yahudilerdir, silik de olsa,
bir iki vurgulama dışında bir de Irak ve Kürt bağlantısı üzerinde
durulmuştur. Bunlara karşı fikir ve silahlı olarak karşı durmak
Türklerin, milliyetçilerin başlıca görevleri olmalıdır, ana fikir
budur.
Polat din bahsinde namaz kılmaz, ama dizinin güncel olması
bağlamında Ramazan'da çekilen bölümlerinde oruç tutar. Bunun
yanında İbrahim, Musa, Muhammed, Ali, Hasan ve Hüseyin'den kimi
kısalar sürekli dizi de geçer. Bütün bu dinsel kimlikler İslam
kahraman Türk, doğasıyla Türk ve Müslüman kimlikleri içindir.
Polat pek çok dil bilir. Karahanlı'nın kızı, sonradan kardeşi
olduğunu anladığı kızla Fransızca konuşur, Almanya'dan gelmiştir,
doğasıyla Almanca bilir, Rusya'da savaşmıştır, Rusça bilir.
Sonradan bu dillere Kürtçe'de eklenmiştir. Bir Türkün kendi dil ve
tarihine sahip çıkması için bu dilleri bilmesi
gerekmektedir.Böylesi bir karakter kuşkusuz kusursuzdur.Dil bilen,
yakışıklı adam bir süre sonra kendisine verilen kimliklerle
eylemler yapar, sözgelimi Ermeni bir tüccarın yüzük parmağını
keser, üstelik bunu puro bıçağıyla yapar, başka bir bölümde bir
günde iki kez gördüğü bir adamın, üçüncü kez karşılaşıldığı zaman
öldürülmesi gerektiğini... Adam vurur, işkence yapar ve yaptığı
her şeyin tek bir mantığı vardır: Vatan. Şiddetin vatan ile
açıklandığı tek yer Kurtlar Vadisi'dir.
Kurtlar Vadisi'nde aşk ve arkadaşlık vatan duygusu içinde
gelişir.Dizide kadınlar iyi anne ya da iyi sevgilidir, bunun
ötesinde kadın yoktur.Erkekler hadımdır. Karahanlı'nın
cinayetlerini işleyen Kılıç kadınlarla ilişkiyi kendisine
yasaklamıştır, hayatını Karahanlı'nın ülkülerine vakfetmiştir.
Memati ile Kılıç aynıdır; Memati'nin kadınlarla konuştuğu,
görüştüğü görülmemiştir, kadınlar bacıdır: Memati'nin tek işi
Çakır'la başlayan, Polat'la devam eden tetikçilik işini alnının
akıyla yerine getirmektir, ilkleri onların hayat hikayeleridir.Abdüley
yine aseksüeldir. Dizide çapkın olan tek kişi Güllü'dür, ki o da
aşklarını bir süre sonra Polat eşittir vatanın hizmetine sunar.
Rus bir kadınla ilişki kurar ve bu ilişki ilerde gerçekleşecek
eyleme yardım ve yataklık temelinde gerçekleşir. Polat'ın aşkı ise
idealdir.Nikah kıyılmadan Polat, daha önce birlikte, ancak başka
bir isimle birlikte olmasına rağmen asla birlikte olmaz.
Öpüşmeleri bile yine parkta bir taktik gereği gerçekleşmiştir.
Bunun yanında Elif'i delice sever. Kollarında serum varken
hastanede ziyaretine gider, onun kılına zarar geldiği an dünyayı
yıkar, adam vurur, bazen bu abartının ötesine bile geçer; Elif
hastanedeyken Polat buraya helikopterle iner vs.
Kurtlar Vadisi Irak, Kurtlar Vadisi
dizisinin sağ kalan üçlüsünün Irak'a gitmesiyle başlar. Irak
filmin finali gibi görünür ama yapımcılar dizi tutulduğundan
dolayı Kurtlar Vadisi'ni 2007'de tekrar gündeme gelir, bu sefer
konu tümden Kürt sorunudur: Polat, Kürt sorunu çözecektir!
Kurtlar Vadisi Irak TV'de, derin devletin, ameliyatla elde ettiği
bir yüzle Türk ve dünya mafyasını dize getirirken Polat, Irak'a
doğru yola çıkar. Film, Irak'ta Amerikan askerlerince başına çuval
geçirilerek götürülen, aldıkları emir üzerine onlara silah dahi
çekmeyen, bu yüzden atalarına layık olamayan ve bunun utancını
yaşayan bir komutanın yazdığı mektupla başlar. Mektup bitince
intihar eden bu kişinin Polat'ın arkadaşı olduğunu ve Polat'tan bu
utancın intikamını almasını vasiyet ettiğini görürüz. Mektupta
"Adalet için, zulmü önlemek için, şerefimiz için ölemedik. Şimdi
bunu senden istiyorum. Ne acı değil mi?" sorusu yinelenir ve
Polat, Amerikan askerleri ile carcaran bir savaşa başlar. Dikkat
edelim, bir Türk askeri bir Türk askerinden yardım istemiyor,
derin devletten yardım bekliyor, intikam istiyor.
Irak diye girilen bölge Antep'tir. Gerçekçi olmayan, doldurma
sahnelerle başlayan film Polat Alemdar'ın sınırda birkaç Kürt
askerini öldürmesiyle açılır.Türkiye'nin Irak'a açılan Habur
Kapısı ile filmdeki kapı arasında dağlar kadar fark olduğunu
söylemeye gerek var mı? Filmin ilk karelerinde dikkat çeken sadece
abartılı aksiyon değildir; Polat bıçakla bir adamın ayaklarını
keser, sonra silahla iki kişiyi devirir.Filmin Güney Kürdistan
diye adlandırılan sınırında Polat Alemdar ve yanında, sağ kolu
olarak görev yapan Abdüley Kürtçe konuşurlar; Abdüley'in Kürt
olduğunu da ilerleyen sahnelerde anlarız.
Polat Alemdar ve iki arkadaşı başına çuval geçirilen on iki Türk
askerinin intikamını almak üzere Güney Kürdistan'a
gelmişlerdir.Polat'ı buraya çağıran eski bir arkadaşıdır; arkadaşı
bu çuval olayından sonra Polat'a bir mektup yazmış, ardından bu
durumu kendine yediremediği için intihar etmiştir.Gerçekte böylesi
bir çuval vakası yaşanmış, Türk toplumu bu olaydan rahatsız
olmuştur. Filmin çıkışı bu çuval vakasıdır. Bunun sonucunda Polat
Alemdar'ın arkadaşı intihar etmiştir. Polat Alemdar sınırı
geçtikten sonra ABD askerleri ile düelloya tutuşur. Türkmenler,
Kürtler, Kadiriler, ABD askerlerinin yaptığı işkenceler film
boyunca belgesel havası içinde sürüp gider.
Kurtlar vadisi şiddet ve milliyetçiliğin damardan girdiği bir dizi
ve film olarak Türk sinema tarihinde yerini alacaktır.
Deli Yürek, Kurtlar Vadisi, Sağır Oda ve Son olarak Acı Hayat gibi
dizilerle altı çizilen iki kavram vardır: Kahramanlık ve
milliyetçilik. Dizilerde derin milliyetçilik alıp başını giderken,
2006 yılında pek çok kahraman ve milliyetçi temalı filmler
çekilmiştir.Maskeli Beşler, Amerikalılar Karadeniz'de, Emret
Komutanım: Şah Mat, Son Osmanlı- Yandım Ali.
Bu filmlerden gençler etkilenmekte, kendilerine siyasal ve sosyal
bir zemin olarak bu filmleri bir çıkış kapısı olarak
görmektedirler. Filmler garip bir şekilde izleyici buluyor.
Filmlerin beslendiği tek havza ise yine milliyetçilik;
tekrarlamakta yarar var, 2001 yılında Osman Sınav'ın çektiği Deli
Yürek'le başlar. Milliyetçi söylem TV’den sonra Deliyürek’in
Diyarbakır- Mardin Maceralarını anlatan Deliyürek Bumerang
Cehennemi ile devam eder; Miroğlu burada pişer, filmin şah sözü
herkesin ağzına sakız olur, milliyetçi Internet siteleri bu sözle
açılırlar: Bu ülkenin ekmeğini yiyenler, ekmeği yedikleri yerden
kurşunu yerler. Kurtlar Vadisi Irak filminde istihbarat görevlisi
olarak Polat Alemdar deminde açımladığım gibi çuval geçirme
meselesinin intikamını alır. Polat, Osman Sınav okulunun ilk
mezunlarındandır. O da tıpkı Miroğlu gibi hem maço hem de ülkesi
için canını, malını vermeye hazırdır. Polat Alemdar'ın Irak'a
girişinde kimseyi dinlemez, giriş için, intikam için tek sözü
vardır: "Ben Türküm ve Türkün başına çuval geçirecek adamın
dünyasını başına yıkarım." (11)
Bu filmlerin izlenmesi, seyirci sayısı açısından tavan yapması
milliyetçiliğin sinema için bir ekonomi anlamına geldiğinin tipik
bir göstergesidir. Kurtlar Vadisi Irak 4 milyona varan bir
izleyici kitlesi bulmuştur, bu şiddet ve milliyetçiliğin vardığı
sonuçlar açısından ilginçtir.Bunu "fırsat" bilen sinemacıların
benzer konularla film yapmaları da Türk sineması açısından
trajiktir. Filmlerde Türk adı, kan ile özdeş gidiyor hep. Yandım
Ali, bir İngiliz askerini döver, gerekçesi şudur: "Türk bayrağını
indirmeye kimsenin gücü yetmez." Amerikalılar Karadeniz'de 2'de "
Askerlik zor çiçeğim, zor olmasına zor da vatan sevgisi var ya
içimizde vız gelir bu zorluklar bize" deniliyor, final ise hep şu:
Her Türk asker doğar. Maskeli Beşler'de Irak petrollerinin
Türklerin olup olmadığı tartışılır, sonuçta karar verilir:
"Amerikalısından daha fazla hakkımız var."
Bu filmlerin tümü kurusıkı bir milliyetçiliği fişekleşmekten öteye
gitmiyor ve sinema TV’den sonra yangına benzinle gidiyor.
Gençler için Polat Alemdar ve Yusuf Miroğlu kendine ülkücü diyen
ve sadece bunu dille ifade eden gençlerin idolleri; onlar gibi
yürümek, onlar gibi konuşmak, onlar gibi giyinmek ve en
nihayetinde onlar gibi olmak. Polat Alemdar ve filmdeki çetesi
gibi örgütlenmek, Yusuf Miroğlu gibi adam dövmek giderek,
"siyasal" bir duruş halini alıyor; ancak bilimsel olarak bir
siyaset söz konusu değildir.
Hasret Biçer adlı bir kadının evlat acısıyla Kadir Çelik'in
yaptığı tartışma programında söyledikleri bu dizilerin gençlerin
nasıl ölüme götürdüğünün tipik bir belgesidir: "Oğlum birileriyle
tartışıyor, ona soruyorlar,Polat Alemdar mı büyük, Deli Yürek mi?
Oğlum Deli Yürek diyor.Çıkan kavgada oğlum bıçaklanıyor.Uzun zaman
yerde kalan oğlumu kimse hastaneye götürmüyor. Zavallı oğlum
ölüyor.” (12)
Üstelik bu sözler, Kurtlar Vadisi'nin, Terör bölümlerinin
yayımlandığı gece ekranlara yansıyor. Dizinin Terör ile ilgili ilk
bölümü 8 Şubat 2007'de yayımlandı. İlk bölüm mezarlık sahnesi ile
açıldı.
Polat, Elif'in mezarını ziyaret ediyor. Mezarlıkta Türk bayrağı
dalgalanıyor. Polat mezarlıkta bir şehit annesi ile karşılaşır.
Garip bir şekilde, ilkokul çağında bir çocuk, annesine, "Bak Polat
Alemdar" der. Polat, yaşlıların değil, çocukların tanıdığı
biridir. İlerleyen sahnelerde, bu çocuk Polat'ın küçükken giydiği
kazağı da giyecektir.Polat, mezarlıkta şehit annesiyle konuşur,
anne ağlar.Polat anneye, "sen şehit anasısın ağlama dik dur" der.
Anne, "oğullarım toprakta yatarken bize yaşamak haram" diye
karşılık verir. Bu sözlerden sonra Polat dört araba ve yakın
korumalarla geldiği mezarlıktan şehit annesi ve küçük çocukla
birlikte ayrılır. Yeni sahnede Polat'ın yer altısında buluruz
herkesi.
Buraya kadar izlediklerimizi, geçmiş bölümlerle çarptığımız zaman
dikkat çeken tek kelime vardır: Milliyetçilik. Kurtlar Vadisi'nde
milliyetçi dil, mafyatik dil ile sürekli harmanlanır. Erkek
saldırgandır, vahşidir ve bu iki öğe her zaman iki şeyle ifade
edilir: Kadın ve çocuk; onları koruma altına alma, kadına anne ya
da teyze moddu verme, çocuğu kendi çocukluğu olarak görme
kahramanın mite dönüşmesidir.Kadın ve çocuk mezarlıkta
karşılaşmışlardır ve bu karşılaşma ile kahraman yeni bir maceraya
atılacaktır; uykudaki kahramana uyarıcı iğneler kadın ve çocukla
yapılmıştır. Erkekten kavranan ve erkek olarak hep kahramanlığı
göğe çıkartan dizi şunu muştular; Polat ava çıkacaktır.
Dizide Polat, derin ilişkiler yumağına tekrar girmeyeceğini söyler
Abduley'e, tek başına, ancak herkesi kapsayacak olan bir tek
başınalıkla hareket edecektir. Anne imgesi, çocuk imgesi, mezarlık
imgesiyle de taşlar yerine oturur, mezarlıktaki anne Polat'a
halini anlatmaz, kendi haliyle Polat'a bir görev yükler ve adeta
şunu söyler: Türkiye ölüm döşeğindedir, onu iyileştirecek iğneler
senin namlunun ucunda yatan mermilerdedir, ne duruyorsun, ateşle.
Çaresiz, boğazı uzun zamandır ekmek görmemiş, çocuğu aç bir kadın
imgesiyle bu verilir ve böylece mezarlıktaki anne, böylece
kahramanımız olan, her şeyimizi temsil eden Polat'ın kimliğine-
varlığına eklenir. Kadın denetlenebilir bir kimlik vermiştir
Polat'a, neyle mi; iki şehit,bir küçük kız ve raydan çıkmış
yetişkin bir kız çocuğuyla.
Arada başka sahnelerde verilir. İlk kez asker ve karakol bir
dizide çatışma halinde verilirler.
PKK, Öcalan gibi isimler dolaylı verilir:Öcalan için İmralı'daki
tabiri kullanılır.
Bundan sonrasını zaman gösterecek değil, çünkü artık dizilerin
günlük hayatta nasıl yansıdıklarını herkes biliyor, işte uzun
yıllar belleklerde kalacak olan Hrant Dink cinayeti. Artık
milliyetçiliğin ne olduğu değil, insanları götürdüğü yer önemli...
Kurtlar Vadisi Terör aldığı tepkilerden dolayı yayından
kaldırılır, ancak internet üzerinden bir bölüm daha izlenir. Bunun
yerine Kurtlar Vadisi Pusu başlar.
PUSAT
Kurtlar Vadisi’nde Süleyman Çakır’ın bir oğlu vardır, adı
Pusat’tır. Osman Sınav’ın bu ismi sevdiği bellidir; yıllar sonra
Pusat adıyla bir dizi çeker. Dizi de spor ve mafya gibi önemli bir
konu söz konusuyken, Osman Sınav yine araya Kürtleri ve Kürt
sorunu sokuşturur. Pusat, Sıvas’lıdır, iyi bir sporcu olmak üzere
yola çıkmıştır. Babasını vurup hapse girer, altı yıl sonra dışarı
çıkar; hapiste tanıdığı, dost olduğu Aşık Niyazi adlı arkadaşıyla
İstanbul’a gelir. Amacı, hocasını bulmaktır; hocasının kızına da
aşıktır. İstanbul’da bir hemşerisinin pansiyonuna yerleşirler.
İkinci bölümde anlarız, pansiyon sahibi Kürt’tür, oğlu dağda
gerilladır, adı Yunus’tur. Aşık ise, yine öğreniriz bir zamanlar
evlidir, bir oğlu vardır, bu oğul askerde PKK ile girdiği
çatışmada ölmüştür.Zorladıkça konu zorlanıyor ve en nihayetinde
PKK’liler mafya kılığında gelip pansiyondan para istiyorlar.
Pusat, tabii ki adamları dövüyor. Bir süre sonra, örgütün üst
düzey yöneticileri gelirler, Yunus’a Dağ Kardeşliği adlı dergiyi
satmak isterler, ücrette yüksektir, tam beş yüz
Euro…
En nihayetinde Niyazi ve Yunus konuşurlar. Yunus, “Kandırdılar.
Vatan sevgisiyle büyüttüğüm oğlumu terörist yaptılar. Oğlu
terörist, babası da terörist, derler” şeklinde bir konuşma yapar.
Aşık, “ Senin acın benimkinden büyük” deyip sarılırlar.
Pusat’ta spordan/ bokstan geçinemeyen sporcular gece dövüşlerine
kapılırlar. Amerika ve Avrupa’da olduğunu filmlerden bildiğimiz bu
gece dövüşleri Türkiye’de de tertiplenmektedir. Dizi on üç bölüm
sürer, Jan Claude Van Dam’ın filmlerinin farklı versiyonları
çıkarıldığı zaman, dizinin ana fikri, Koç’un ağzından altıncı
bölümde özetlenir: Ne işiniz var, Milli takıma girecektin, ay
yıldızlı bayrağı dalgalandıracaktık.
Dizi spor konulu olmasına rağmen milliyetçi söylemin şu sözüyle de
özetlenir: Zafere giden yolda, çekilen çile kutsaldır.
DİPNOTLAR:
1) 1980'lerin önde gelen babaları, Dündar Kılıç, Sarı Avni,
Hüseyin Uğurlu, Behçet Cantürk, Nihat Akgün, Zihni Ipek, Fevzi Öz,
Necdet Ulucan, Kürt İdris, Oflu Osman, Oflu Ismail gibi kişilerdi.
1990'larla birlikte, Alaattin Çakıcı, Sedat Şahin, Ayvaz Korkmaz,
Mehmet Köymen, Yakup Süt, Sedat Peker, Kürşat Yılmaz, Sarallar
grubu, Şirinler grubu gibi, artık bireyden çıkıp, guruba dönüşüm
yaşandı.
2) Susurluk'ta ortaya çıkan devlet, çete ve mafya
bağlantıları için bkz., Talat Turhan- Orhan Gökdemir, Susurluk'tan
Ziverbey'e Bir MİT'çinin Portresi/ Mehmet Eymür, Sorun yay.,
İstanbul 2000; Dr. Hasan Güven, Gladio, Beyan yay., İstanbul
1997.; Cüneyt Arcayürek, Darbeler ve Gizli Servisler, Bilgi yay.,
Ankara 1995.; Devlet mafya ilişkileri için bkz., Uğur Mumcu, Papa,
Mafya, Ağca; Silah Kaçakçılığı ve Terör, Umag yay., Ankara 1999.
3) Frank Bovenkerk- Yücel Yeşilgöz, a.g.e., s. 223- 241.
Kişilerin portreleri için Doğan Yurdakul- Cengiz Erdinç, Çetele.,
Bucak için, s. 73; Çatlı için, s. 84; Çiller, s. 102.
4) Padovani Falcone, Bir Hukuk
adamının Mafya'yla Mücadelesi, Cep kitaplığı., İstanbul 1992. s.
13.
5) Yurdakul- Erdinç, a.g.e., s 84-85.
6) Tanıl Bora- Kemal Can, Devlet Ocak Dergah, 12 Eylül'den
1990'lara Ülkücü Hareket, İletişim yay., İstanbul 1994; aynı
kitapta konu ile ilgili olarak kimi dergilerde yayımlanmış
söyleşilerin de bir çözümlenmesi yapılıyor, bkz., İki bine Doğru
Dergisi, 26 Haziran 1988; Tempo, 26 Haziran 1988; Alladdin
Çakıcı'nın haraca bağladığı işletmeci için bkz., Nokta 4 Ocak
1987; Nokta, 11 Eylül 1988.
7) (Konu ile ilgili olarak bkz., 21 Şubat 2007.,
www.zamane-sozluk.com¸ http://www.gratis-webserver.de/Kurtlarvadisi)
8) Kurtlar Vadisi ile ilgili olarak Gazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü
öğrencisi Zeynep Gültekin, " Bir Popüler Kültür Ürünü Olarak Mafya
Dizileri: Kurtlar Vadisi Örneği" adıyla bir tez hazırladı, söz
konusu istatistiği bilgiler bu tezden alındı. Tezle ilgili olarak,
bkz., Bölüm Başına Yedi Ölüm, İki Çatışma, İki İşkence, Radikal
Gazetesi, 27 Ocak 2007., s. 4.
9) Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, Varlık yay.,
İstanbul1969., s. 22.
10) Konuyla ilgili olarak bkz., Ziya Gökalp, a.g.e., s. 64.
Ayrıca Halide Edip Adıvar, Mor Salkımlı Ev, Özgür yay., İstanbul
1998., s. 218.
11) Türk askerinin intihar edip etmemesi “Paşalar”ı böldü;
Necati Özgen. “ Çuval olayı intihar nedeni olmaz” derken; Armağan
Kuloğlu “İntihar edenin şehit sayılmayacağını” söyledi; Rıza
Küçükoğlu,” intihar etmek suçtur” dedi; Nejat Eslen’e göre intihar
“onurlu bir davranıştır.” Ab., Tutkun Akbaş, Türk askeri intihar
eder mi, Tempo, 29 Ocak 2006.
12) Kadir Çelik, Objektif Programı, 8 Şubat 2007. |