|
|
................... |
|
................... |
"DÜŞMAN
İŞGALİ"NDEN KURTULMAK |
Uğur Biryol
Birikim
Dergisi, 08 Mart 2012 |
|
|
................... |
|
................... |
Herhalde Çinlilerin bedduasına
mazhar olduk ki “ilginç zamanlar” yaşıyoruz. Toplumsal anlamda
infial uyandıracak hadiselerde neredeyse eli kalem tutan bir
avuç insanın dışında kimsenin kılı kıpırdamıyor. İf Film
Festivali’nde Tahrir 2011 belgeselini izleyince durumumuzun
vahametini daha da net görmek insanı kahrediyor. 30 yıldır
diktatörlükle yönetilen Mısır’da bir gün insanlar, “Neden 30
yıldır aynı kişi bizi yönetiyor?” sorusuna uyanınca, sokaklar
bir anda karşıdevrim alanına dönüştü ve Mısırlılar özgür
iradeleriyle, Mısır’ın diktatöryal gidişatına dur dedi. Biz de
ise kamplaşma ve kutuplaşmadan öte, değişen bir şey yok.
Değişen bir şey olmadığı gibi günden güne kaba milliyetçi
histeriyle burun buruna yaşamak zorunda kalıyoruz.
Toplumsal İnfialler Galerisi
Cumhuriyet’in evveli ve sonrasında yaşanan meşum olayların
ardındaki milliyetçi, ırkçı hezeyanlar bazen cinayetlerle
bazen katliamlarla sonuçlanageldi. Öldürülen gazeteciler,
yazarlar, katledilen toplumlar, yakılan aydınlar, boğazı
kesilerek ya da kilisesinde dua ederken öldürülen din
adamları, Şişli’de artık sağır sultanın bile duyduğu, kör bir
kayıkçının bile gördüğü hunharca öldürülen Hrant Dink’ten
sonra bu toplumun milliyetçi galeyana gelmemesi, en azından
prim vermemesi konusunda bir isteği oluşuyor ister istemez.
Neden çünkü yüz binler yürüdü Hrant
için, “Hepimiz Ermeni'yiz” diğerkâmlığıyla. Ama ne gam. Van
depremi ve Uludere katliamından sonra handiyse “hak ettiler”
minvalindeki dozaşımı tepkisellik, bu kez sokaklara taşarak
aleni bir şekilde Ermenileri hedef gösteren bir kalkışmaya
dönüştü.
Bu kalkışmanın periferisinde hesapta toplumun “içişleri”nden
sorumlu bir bakanın, “Hepiniz Ermeni'siz
hepiniz piçsiniz”, Erivan’a yönelik olarak, “Bir gece ansızın
gelebiliriz” ve benzeri anlamsız, saçmasapan ancak aynı
zamanda irrite edici çok sayıda pankartın önünde rövanşist
şekilde konuşması, neredeyse Agos gazetesine yürüyüp kalanları
da “asarız, keseriz” yollu çıkışmalar sırt sıvazlayıcı devlet
kültürünün tezahürü olarak resmedildi Taksim meydanında. O
Taksim Meydanı ki, 1 Mayıs 1977’de işçilerin üzerine
kalaşnikoflarla ateş edilmiş ve on
binlerce insanın hayatını karartmış bir semboldür. O Taksim
ki, 6-7 Eylül’de yüzlerce Ermeni ve Yahudi’nin evlerini ve
işyerlerini yağmalayan, onlara onulmaz zararlar veren lümpen
tayfasının yok etme alanı olmuştur.
Daha nice örnekler var Taksim’i kötülükle anmamıza vesile
olan. Şimdi de ırkçı bir hezeyanın tiyatrosunu izletip, devlet
pışpışlı vatanseverlere kalanları işaret etme cüretini
gösterebiliyorlar! Tüm bu yaşananların ardından elbette
kendisinden gereken açıklamayı beklediğimiz insanlardan bu
hadiseyi kınayan mesajlar geldi fakat hala devlet kanadından
bu olayın tertibatını kimlerin yaptığını, bunun arkasında
kimlerin olduğunu belirten bir açıklama yapılmadığı gibi,
sadece “kabul edilemez” yarım ağzıyla geçiştirme çabası
görüyoruz. Oysa bu çok önemli olayın bir prova mantığıyla
yapıldığını, eh önlerinde de hasbelkader muzaffer komutan
edasında bir bakanın olduğunu düşünürsek, “bir gece ansızın
gelmemeleri” için bir sebep yok ortada. Yani açık ve net her
şey, her an her şey olabilir, ayağınızı denk alın!
Düşman İşgalinden Kurtulmak!
Aklıselim sahibi herkesin maksadını aştığına işaret ettiği
Hocalı anmasında Ermenilere yönelik galiz küfürleri ve
hakaretleri içeren pankartlar, ağzından salya akan güruhu
kesmemiş olacak ki bir benzer örneğin Rize’de bu kez başka
biçimde ancak aynı amaçla sahnelendiğine şahit olduk. Rize’nin
“düşman işgalinde kurtuluş” törenleri adı altında yapılan
seyirlikte Ermeni askerler kurşuna diziliyor, süngüleniyor
yani yok ediliyor ve başta Rize belediye başkanı olmak üzere
bir takım zevat da bu temsille gururlarını okşuyor!
Böyle bir kepazelik yetmemiş olacak ki, Rize belediye başkanı
neredeyse hızını alamayıp bu temsili hayata geçirmek için
bileniyor. Hak ediyorlar demeye getiriyor neredeyse. Sonra da
aynı ezberle küresel güçlerin oyunundan filan bahsediyor.
Trajikomik bile değil zavallılık aslında. Öyle ya daha
geçenlerde Samsun’dan bir aklıevvel akademisyen çıkıp, Hrant’ı
öldüren tetikçiye övgüler düzmemiş miydi? Sürekli pis ve
iğrenç milliyetçi söylemler sağdan soldan havaya üfleniyor,
tıpkı tuvaletlerdeki dakikalık püskürtme cihazları gibi.
Zehirleniyoruz ama hoş kokular yayılmıyor bu sefer. Bir
Zamanlar Ermeniler Vardı, nostaljik bir gönderme olarak
kalıyor bu yaşananlar karşısında. Sanki bu ellerde Ermeniler
hiç yaşamıyor gibi davranılıyor. En acısı her tarafta yapılan
“düşman işgalinden kurtulma” ritüellerinde ya Yunanlı ya
Ermeni ya Yahudi ya da Rumlar temizleniyor ve her şey güllük
gülistanlık oluyor! Oysa kurtulacakları düşmanın
beyinlerindeki habis ırkçılık olduğunun farkında değiller,
zaten olsalardı öyle yapmazlardı diyecekseniz, ben farkında
olduklarını ve bunu yapmaya programlandıklarını söyleyeceğim.
Yoksa bunun başka türlü bir izahı olamaz.
Ne Rize ne de Anadolu’da başka bir yer; Ermeni'yi, Yahudi'yi,
Rum'u tanımıyor olamaz, mesele biraz da korkuda. Acaba geri
dönüp elimizden alırlar mı korkusu! Çünkü tedrisattan böyle
geçilmiş, hepimiz aynı ezberin kurbanlarıyız! Türk'üz,
doğruyuz, çalışkanız ya! Bu korku da yersiz çünkü geçip
gittikleri topraklara unutulmaz bir kültürel zenginlik katan
bu insanların torunları mezbeleye dönmüş, her tarafı tarumar
edilmiş, zevksiz bina cehennemi yerleri ne yapsın? Marika
dönse belki bir zamanlar çamaşırlarını yıkadığı derenin artık
kuruduğunu görecek çünkü üzerinde HES yapılmış. Alex dönse
karasabanıyla sürdüğü tarlaların üzerinde binalar yükseldiğini
görecek. Bu da ölümün başka bir türlüsü. Ölmeye, öldürmeye,
kan görmeye doymayan hastalıklı bir güruh. Osmanlı’yla övünen
ama Osmanlı’nın çok milletli yapısının yanından bile geçemeyen
çürümüş bir zihniyet. Kendini Müslüman olarak addeden ama bu
topraklardan gelmiş geçmiş tüm halklara bir dua bile
okuyamayan zavallı bir zihniyet.
“Beşeriyetin böyle delaletleri vardır, putlarını kendileri
yapar kendileri taparlar” sözü bu duruma nasıl da denk düşüyor
değil mi? Bu toplumun putu da düşmanlardan kurtulmak! Bu bir
ayin adeta. Esas olarak düşman işgalinden kurtulma
zihniyetinden kurtulduğumuzda belki bir şeyler değişir. Ya da
buranın tek sahibi olmadığımızı anladığımızda. Sanırım necip
Türk milletine zerk edilen “asil kan” zehri kolay kolay
atılamayacak bünyeden. İktidar eğer samimiyse Hocalı’nın da
Uludere’nin de, memleketteki tüm habis ırkçı ve milliyetçi
hadisenin de peşini bırakmasın, yok eğer değilse gerçekten
hazır olalım: “Bir gece ansızın gelebilirler!" |
|
|
|
|
|
|
|
|
|