|
|
................... |
|
................... |
ABD'NİN KAFKASYA
POLİTİKASI |
Dr. Elnur Hasan Mikail
TYB Konya
Şubesi Üyesi, Uluslararası İlişkiler Uzmanı,
TURAN-SAM Kurucusu ve Onursal Başkanı, Selçuk Üniversitesi |
|
|
................... |
|
................... |
ÖZET
Bu çalışmada SSCB’nin parçalanması sonrası dönemde ABD’nin
Kafkasya politikasının tarihi irdelenmiştir. ABD ile Rusya’nın
Sovyetlerin parçalanması sonrası dönemde Kafkasya’yı bir türlü
paylaşamamaları ve bunun için ABD’nin Kafkasya’ya yönelik ne
gibi politikalar ürettiği araştırılmaktadır. Çalışmanın
başlangıcında ABD’nin Azerbaycan ve Ermenistan’a yönelik
politikaları, sonlarında ise Rusya-Gürcistan savaşının cereyan
ettiği dönem incelenmiştir.
ABD çok önemli jeostratejik konuma sahip Kafkasya bölgesine
çok uzak bir mesafeden de olsa müdahale etmekte ve Soğuk
Savaşın bitmesine rağmen Rusya ile bu bölgeyi
paylaşamamaktadır. ABD’nin Musevi asıllı dolar milyarderi
George Soros vasıtasıyla Gürcistan’da yaptığı lale devrimi
sonrası iktidara Saakaşvili getirilmiştir. Ardından
Gürcistan’ın özerk bölge Acaristan’a girmesiyle Rusya kendinin
gibi gördüğü Acaristan’a tanklarla girmiştir. Hatta bununla da
sınırlı kalmamış ve Batum’a kadar tanklarla gelmiş ve geniş
çaplı Tahribata yol açmıştır. Maalesef ABD bu savaşta
Gürcistan’a destek vermekten kaçınmıştır ve olaya müdahale
ederse Rusya ile bir savaşın patlak verebileceği endişesiyle
savaşa müdahale etmekten çekinmiştir.
GİRİŞ
Azerbaycan’ın meşhur tarihçilerinden Ziya Bünyadov, SSCB’nin
parçalanmasının arifesinde Kafkasya jeopolitiği ile ilgili
olarak “Türkiye'nin jeopolitik önemini anlatmaya gerek yok,
bunu Napolyon bile belirtmişti. Ama, bu gün en önemli
jeostratejik bölge Kafkasya'dır. Ufacık bir toprak parçasında
(450.000 km2) çok büyük bir mücadele veriliyor. Tarihte en çok
kan dökülen bölge burasıdır. Kafkasyalılar, dünyanın en çok
acı çeken halkıdır” demekteydi. (1)
Türk dış politikasının tanınmış siması diplomat ve
yazarlarından Gündüz Aktan ise Kafkasya’nın, Sovyet sonrası
kaosta tarihinin en istikrarsız dönemini yaşadığını
belirterek, Rusya, İran ve Türkiye'nin yanı sıra, ABD ve AB
müdahalesine sahne olduğunu; bölgenin jeostratejik önemi
yanında çok tehlikeli olaylara da gebe olduğunu ifade
etmişti.(2)
Avrasya tarihinin geçiş coğrafyası olarak büyük bir öneme
sahip olan Kafkas coğrafyası, Rus Çarlığı’nın Avrasya’da 300
yıl süren ilerlemesi sırasında 19. Yüzyılda Rus Orduları
tarafından işgal edilmiş bir bölgedir. Çarlığın yıkılması
sırasında Kafkas halkları kısa bir süre için bağımsızlıklarına
kavuşmuş iseler de Kızılordu olarak geri dönen Rus gücü 1990’a
kadar Kafkas halklarının bağımsızlıklarını ellerinden alırken,
Kafkasya’nın jeopolitik önemini Kızılordu’nun Türkiye ve
İran’a saldırmak için konuşlandırdığı ordular coğrafyasına
indirgemiştir.
Sovyetler Birliğinin çökmesi ile birlikte Kafkasya, dünya
jeopolitiğine güçlü bir dönüş yapmış, dünya siyasetinde önemli
bir faktör haline gelmiştir. Türkiye ve İran özellikle Güney
Kafkasya’da etkili olma mücadelesi verirken, Rusya da
1990’larda Kuzey Kafkasya’da tutunmak için savaşmıştır.
2000’lerde Kuzey Kafkasya’daki konumunu sağlamlaştıran
Moskova’nın tekrar güney Kafkasya’ya inmek için mücadele
ettiği gözlemlenmiştir.
Sovyetlerin dağılmasını takip eden ilk yıllarda bu coğrafya
ABD’nin dış politika öncelikleri arasında değildi. ABD,
bölgeye yönelik çıkarlarını bölgedeki enerji kaynakları
merkezli tanımlamaktaydı. 1990’ların ikinci yarısından
itibaren bu durum değişmeye ve ABD’nin bölgeye yönelik
çıkarlarının tanımlanmasında jeopolitik unsurlar ön plana
çıkmaya başlamıştır. ABD’nin politikasındaki değişikliğin,
Azerbaycan ve Gürcistan’ın Rus nüfuz alanından uzaklaşıp ve
Batı yönlü politikalar izleme istekleri ile örtüşmesi sonucu,
ilişkilerin yoğunluğunda ve yakınlığında 1990’ların ikinci
yarısında bir artış yaşanmıştır.(3)
Bu süreçte birkaç dönüm noktasına tanık olunmaktadır. 11 Eylül
ve devamında yürütülen Afganistan operasyonu bunlardan
birisidir. Bu dönemde sınırlı sayıda da olsa Amerikan askeri
Gürcistan’a gönderilmiştir. Ardından da hem Gürcistan’la hem
de Azerbaycan’la askeri ilişkiler belirgin bir şekilde öne
çıkmaya başlamıştır. Bu konudaki tartışmalar ABD’nin
Kafkasya’da askeri üs edinmeye çalıştığı konusunda
yoğunlaşmaktadır.(4)
Rusya’nın Ağustos 2008’de Gürcistan ile savaşı ABD’nin
Kafkasya politikasına ağır bir darbe indirirken, Moskova’nın
konumunu 1991’den bu yana hiç olmadığı kadar güçlendirmiştir.
Ancak Kafkaslarda mücadele hâlâ bitmiş değildir. Ve netice
daha uzun süre belli olacağa benzememektedir. Yine de
Ukrayna’da Moskova yanlısı bir hükümetin demokratik seçimlerle
işbaşına gelmesi, Türkmenbaşı’nın bir suikasta kurban
gitmesinden sonra Moskova’nın bu ülkedeki konumunun
sağlamlaşması ve nihayet Nisan 2010 başında Kırgızistan’da
Rusya yanlısı bir yönetimin oluşmasına, ABD’nin baskısı
altındaki Ankara’nın izlediği yanlış Ermenistan politikasının
Azerbaycan’ı Rusya’ya yaklaştırması, Moskova’yı
rahatlatmaktadır.
ABD’NİN KAFKASYA POLİTİKASI: ARAYIŞLAR VE KARMAŞALAR BÜTÜNÜ
Brzezinski, ABD’nin SSCB’nin çöküşünden sonra Kafkasya’ya
yönelik politikalarını üç döneme ayırmak gerektiğini
söylemektedir. Bu üç dönem sırası ile şunlardır:
1991-1995: Bu dönemin temel özelliği ABD’nin Kafkasya’ya
yönelik Moskova merkezli politika üretmesidir.
1995-2001: ABD’nin yeni bağımsız cumhuriyetlere öncelik
tanımasıyla ilişkilerde yakınlık ve gelişme başlamıştır.
2001- : ABD daha aktif politika izlemeye başlamıştır.(5)
İlk dönemde ABD “Önce Rusya” politikası uygulamıştır. Bu
politikaya göre; Kafkasya ile, Moskova üzerinden ilişki
kurulması tercih edilmiştir. Bunun en önemli nedeni Rusya
Federasyonu’nun uluslararası sisteme entegre edilmesi ve
böylece güven altına alınmasını sağlamaktır. Bu anlamda Rusya
Federasyonu’nun 1993 yılında benimsediği “yakın çevre
doktrini” ABD tarafından da kabul edilerek; Rusya ile ABD’nin
Kafkasya’ya yönelik politikası paralellik göstermiştir.
1995’ten itibaren değişen jeopolitik ortam, ABD’nin de dış
politikasının değişmesine imkân vermiştir. ABD’nin Kafkasya ve
Orta Asya’yı “stratejik hayati bölge” olarak tanımlaması
Rusya’nın tepkisine yol açmıştır ve Rusya küresel politikada
Amerikan karşıtı bir çizgiye yer vermeye başlamıştır. Bunun
için de Avrasya-ABD karşıtı bir koalisyondan oluşan karşı
ittifak stratejisine yönelmiştir. Özellikle Çeçenistan
Savaşı’ndan sonra Moskova’nın zafiyetinin ortaya çıkmasının
ardından ABD, Kafkasya’ya yönelik dış politikasında daha aktif
olmaya başlamıştır.(6)
ABD'nin Güney Kafkasya'ya "senin toprak bütünlüğün benim milli
çıkarımdır" şeklinde kesin bir beyanla Gürcistan'a destek
olduğunu, büyük bir diasporası olan Ermenistan ile muazzam
kaynaklara sahip olan Azerbaycan'ı kimseye yedirmeye niyetli
olmadığını belirtti. Büyükelçi Gündüz Aktan, Kuzey Kafkasya
konusunda ise, güneyi etkileyecek bir istikrarsızlıktan uzak
durması yönünde bir yaklaşım bulunduğunu açıkladı. (7)
11 Eylül süreciyle dünyada yeni bir durumun oluşmasıyla
birlikte ABD, bu yeni konjonktürden yararlanarak Kafkasya ile
daha yakından ilgilenmeye başlamıştır. Bu ilgisinin en büyük
nedeni de ABD’de baskın olan Ermeni lobisine dayanmaktaydı.
Gürcistan ile de ilişkiler ilerletilmiştir. Terörizmle
mücadele çerçevesinde 2000 Gürcü askerin eğitilmesini
hedefleyen 21 aylık Gürcistan Eğitim ve Donanım Programı
başlatılmıştır.(8) 11 Eylül süreciyle başlayan yeni
uluslararası arenada ABD; Kafkasya’da daha etkin olmaya
başlamış ve bu programlarla etkinliğini Rusya’ya karşı
sürdürmeye devam etmiştir. ABD’nin küresel hegemonyasını devam
ettirebilmesi için Kafkasya’da var olması gerekmektedir ve
bunun bilincinde olarak dış politikasını bu amaca uygun
geliştirmektedir. (9)
ABD’NİN ERMENİ / GÜRCÜ YANLISI-AZERBAYCAN KARŞITI
POLİTİKALARI
ABD, 1993 yılından bu yana Azerbaycan'a uyguladığı ilginç bir
ambargoyu 2004 yılının Nisan ayında kaldırmak için girişim
başlattı. Amerikan Kongresi’nin 907 no'lu ambargo kararı,
Azerbaycan'ın Yukarı Karabağ'daki Ermeni isyancılara
uyguladığı abluka sebebi ile alınmıştı. ABD'deki Ermeni
lobisinin başarılarından birisi olan bu karar, Karabağ’a
ambargo kalkmadıkça Azerbaycan'a da ambargo uygulanmasını
öngörüyordu. 907 no' lu karar, topraklarının beşte biri Ermeni
işgali altında bulunan Azerbaycan'ı bir bakıma
cezalandırıyordu. 11 Eylül saldırısı sonrası ABD'nin değişen
dış politikası ve yönetimdeki petrolcüler (10), 2004 yılının
Nisan ayında bu kararın askıya alınmasında önemli rol
oynadılar. (11)
ABD, ambargo süresince Ermenistan ve Gürcistan'a yılda 1
milyar dolara yakın yardım yaparken Azerbaycan'ı hep dışarıda
tuttu. Dolaysıyla Azerbaycan, Ermeni Lobisinin bu başarılı
sayılabilecek 907 no’lu kararı sayesinde neredeyse 1993
yılından günümüze kadar geçen 8 yıllık süre zarfında en az 20
milyar ABD Doları zararlı, buna karşılık işgalci Ermenistan
yaklaşık 20 milyar kârlı çıkıyordu. Yani Azerbaycan ekonomik
alanda Ermeni lobisinin adaletsiz zaferi yüzünden Ermenistan
Devletine nispeten 20 senede en az 40 milyar dolar zararlı
çıkıyordu. Bu miktar Azerbaycan gibi “Sovyet emperyalizmi”nden
yeni kurtulmuş ülke için az miktar değildir. Üstelik
Ermenistan, ABD yerine Rusya yanlısı politikalar tercih
ederken, Azerbaycan ABD ve Batı yanlısı politikalar takip
etmişti. Ermeni lobisi şimdi, Azerbaycan'a askeri yardımın da
önünü açan yeni Senato kararının kaldırılması için uğraşıyor.
(12)
RUS-GÜRCÜ SAVAŞININ STRATEJİK ETKİLERİ
7 Ağustos 2008 tarihi, bölge ülkeleri kadar küresel aktörler
açısından da tarihsel bir dönüm noktasına işaret ediyor.
Gürcü-Oset ya da Gürcü-Abhaz çatışmasının üst perdedeki
aktörlerinin Rusya ve ABD olduğundan kuşku yok. Bir de
yedekteki aktörler var: Amerikan projelerinin taşeronluğunu
üstlenmiş Türkiye ve Ukrayna. Tabii bir de ABD’yi de
yönlendiren İsrail... Rusya ise bölgenin büyük ağabeyi olarak
tek başına aktör. Tarihte Kafkasya ile ilgilenmiş olan İran
ise son dönemde ilgisini Azerbaycan ve Ermenistan’la
sınırladığından dolayı değerlendirme dışı.
Yerel düzeyde ise Sovyetler’in dağılmasının ardından
Gürcistan’ın yanı sıra bağımsız devlet olarak tanınma trenini
kaçırmış ve Gürcistan’ın toprak bütünlüğü içerisinde mülahaza
edilmiş iki cumhuriyet yer alıyor: Güney Osetya ve Abhazya.
Tarihsel bir çarpıklık olarak Gürcü asıllı Sovyet diktatörü
Joseph Stalin’in Gürcistan’a armağan ettiği Abhazya ve Güney
Osetya, 1990’ların başındaki Gürcü istilasını atlattıktan
sonra ambargolara rağmen bağımsızlık çizgisinden kopmadı.
Abhazya, Gürcü saldırganlığının Korkunç İvan ve Deli Petro’dan
beri Kafkasya’nın baş celladı Rusya’ya mahkum ettiği bir ülke.
Güney Osetya ise Kafkas sıradağlarının öte yakasında yer alan
Kuzey Osetya ile bir gün birleşme ümidiyle “de facto”
bağımsızlığının hazzını bile duyamamış bir diyar.
SAVAŞTA KAYBEDENLER: ABD VE TÜRKİYE Mİ?
7 Ağustos, Kafkasya’da uluslararası sistemin fay hatlarını
çatırdattı; Gürcistan, Abhazya ve Güney Osetya’da 1991’de
kontrolünü ebediyen kaybetmiş görünen Rusya, Boris Yeltsin’in
“Götürebildiğiniz kadar özgürlük alın.” sözüyle kendi haline
bıraktığı Kafkasya’daki emperyal vizyonuna yeniden sarıldı.
Küresel düzlemde ise Rusya, Soğuk Savaş dönemindeki
etkinliğine kavuşmasa da dünya politikalarını belirleyen
“aktör” konumuna geri döndü.
Afganistan ve Irak’ta büyük bir çıkmazı yaşamanın ötesinde
“küresel ekonomik kriz”in çıkış noktası olan ABD’nin Kafkasya
politikası Gürcistan içinde ilerleyen Rus tanklarının
paletleri altında çöktü. Üstelik Ankara, savaş sırasında ve
sonrasında Amerikan savaş gemilerinin Karadeniz’e çıkışına
kısıtlama getirirken, Rus ve Türk Deniz Kuvvetleri Komutanları
Karadeniz’de toplantı halindeydiler.
Bush yönetimi, Soğuk Savaş döneminde Kafkasya sahnesini ancak
kenardan izlemekle yetinebiliyordu; yapabildiği tek şey
Kongre’nin finanse ettiği Özgürlük Radyosu ile milletler
hapishanesine özgürlük idealleri satmak ve Aleksander
Soljenitsin gibi son nefesini Putincilik yaparak vermiş
muhaliflere kucak açmaktı. (13)
ABD, ANKARA İLE ERİVAN ARASINDA YAKINLAŞMA İSTİYOR
Türkiye Başbakanı Erdoğan yaptığı açıklamada, Ermeni Anayasa
Mahkemesi tarafından alınan kararın Türkiye ile Ermenistan
arasındaki yakınlaşma sürecini tehlikeye düşürdüğü uyarısında
bulunarak, kararın düzeltilmesi gerektiğini söyledi.
ABD Başkanı Obama’nın Türkiye ziyaretinden bu yana,
Türkiye’nin Ermenistan açılımı ve Azerbaycan yönetiminin
rahatsızlığı gündemdeki yerini koruyor. Uzmanlar, gelişmenin
bölgedeki muhtemel etkilerini yorumladılar. Ankara
Üniversitesi`nden Prof. Dr. Çağrı Erhan ve Uluslararası
Stratejik Araştırmalar Kurumu Başkanı Sedat Laçiner, konuyu
Hüseyin Hayatsever`e değerlendirdiler.
Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim
üyesi Prof. Dr. Çağrı Erhan, Türkiye ile Azerbaycan arasında
kamu diplomasisinin başarısızlığına şöyle dikkat çekti:
Azerbaycan’la ilişkiler açısından bakıldığında bu konuyu bir
kamu diplomasisi fiyaskosu olarak değerlendiriyorum. Çünkü bu
tür önemli konularda hala aradan 15 gün geçmiş olmasına rağmen
ve Başbakan’ın defalarca Karabağ sorunu çözülmeden ve
Azerbaycan’ın rızası alınmadan böyle bir açılım yapılmayacak
güvencesini vermesine rağmen Azerbaycan`da ve Türk kamuoyunda
bu denli büyük bir hassasiyet varsa, demek ki Türkiye bunun
kamu diplomasisi bacağını iyi yürütemiyor demektir. Yaptığınız
değil, yaptığınızın nasıl algılandığı önemli uluslararası
ilişkilerde.
Erhan, Türkiye’nin bu yıl içinde Ermenistan sınırını açarak
yapıcı yaklaşımını sürdürmesi gerektiğini belirtti: Bu yaz
aylarında Azerbaycan’ın da dâhil olacağı üçlü görüşmeler
yoluyla belki Rusya’nın da arabuluculuğuyla Türkiye’nin
Azerbaycan-Ermenistan arasındaki sorunların çözümünü belli
ölçüde bir noktaya getirmesi -ki zaten uzun yıllardır kapalı
kapılar ardında devam eden görüşmelerde bir noktaya
gelinmişti- Karabağ sorununda. Ama bu sonbahar aylarına doğru
Azerbaycan’ın bu sefer rızasını ve gönlünü de alarak bu kapıyı
açması gerekiyor. En azından bu noktada somut bir adımı ortaya
koyması gerekiyor. (14)
Rusya bu konuyu kullanarak Azerbaycan`ı kendi etki alanına
almaya çalışıyor. Çünkü Azerbaycan`ın Türkiye’den kopartılması
demek, bu ülkenin Amerika’dan, Batı’dan kopartılması demek.
Böyle bir ortamda Rusya’nın son derece açık tahriklerine maruz
bulunan Azerbaycan kamuoyunda Türkiye aleyhtarı birtakım
yazıların çıkması beklenirdi, beklenmeliydi ve bunun önünü
alacak birtakım adımlar atılmalıydı. Çözüm? Çok basit bir
çözümü var bunun. Kalkarsınız Cumhurbaşkanı, Başbakan,
yanlarına Genelkurmay Başkanını da alırlar, beraber bugüne
kadar yapılmış en üst düzey geziyi Bakü’ye yaparlar. Yani
Aliyev’le Abdullah Gül kucaklaşırlar, bundan sonra ne
Rusya’nın ne başka birinin etkisi olmaz bu işte ve bu iş
burada biter. Ben Aliyev`in de açıkçası öyle Batı dünyasından
uzaklaşmayı, Rusya`nın etkisi altına girmeyi çok arzu ettiğini
zannetmiyorum.
Öte yandan, Türk Dışişleri Bakanlığı, Türkiye ile
Ermenistan’ın, İsviçre’nin arabuluculuğunda yaptıkları
görüşmelerde somut ilerlemeler kaydedildiğini duyurdu.
Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, ilişkilerin
normalleştirilmesi yolunda kapsamlı bir çerçeve üzerinde
anlaşıldığı ve bir yol haritası belirlendiği ifade edildi.
Bunun üzerine Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü, her
ülkenin dış ilişkilerinde kendi politikasını belirleme hakkına
saygı duyduklarını, ancak görüşlerinin, Ankara-Erivan
arasındaki normalleşme sürecinin Dağlık Karabağ’ın işgalinin
sona ermesiyle paralel yürütülmesi gerektiği yönünde olduğunu
açıkladı. Bu gelişmeler sürerken Azerbaycan Savunma Bakanı
Korgeneral Sefer Abiyev`in, Türkiye`ye geleceği açıklandı.
Abiyev’in temaslarında Türkiye’nin Ermenistan açılımının da
gündeme gelmesi bekleniyor. (15)
Türkiye ve Ermenistan arasındaki yakınlaşma süreci, Batı
basınının gündemindeki yerini koruyor. İngiliz The Guardian
gazetesinde yayımlanan bir yorum yazısında, "Bu yakınlaşma
tabuları ortadan kaldırıp, Türkiye'nin AB üyeliği sürecini
kolaylaştırabilir" denildi. (16)
Türkiye Dışişleri Bakanı Davutoğlu da Ermeni meslektaşı
Nalbandyan'a telefon açarak, Türkiye'nin bu durumdan duyduğu
rahatsızlığı iletti. (17) Ankara ile Erivan, Ağustos 2009'da
imzalanan bir protokolle diplomatik ilişkilerin kurulmasının
yanı sıra iki ülke arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi
konusunda uzlaşmıştı. Uzlaşma, 1993'ten bu yana kapalı olan
sınırların açılmasını da kapsıyordu. Bunun, protokolün iki
ülke parlamentoları tarafından onaylanmasından iki ay sonra
gerçekleşmesi öngörülüyordu. Ancak şimdiye kadar bu
gerçekleşmediği gibi son gelişme de çok sayıda soru işareti
içeren onaylamayı daha da imkânsız hâle getiriyor. Erivan'daki
hâkimler gerçi 12 Ocakta açıkladıkları kararda protokollerin
Anayasa'ya uygun olduğunu açıklamışlar, ancak önemli
kısıtlamalar getirmişlerdi. Örneğin, Ankara'nın girişimiyle
kurulması planlanan, 1915'teki Ermenilere yönelik kitle
katliamını incelemesi öngörülen komisyonun, protokollerde
formüle edildiği gibi, "Tarihî kaynak ve arşivleri tarafsız
bilimsel incelemesi"nin söz konusu olamayacağı, zira
Ermenilerin olaylarla ilgili görüşünün sabit olduğu,
Komisyon’un görevinin sadece Ermenilere yönelik soykırımı
dünya genelinde tanıtmak olabileceği belirtiliyor. Kararda
ayrıca, Ankara açısından Türkiye'nin toprak bütünlüğünü tehdit
eden kısıtlamalar yer alıyor. Türk Dışişleri Bakanlığı
tarafından yapılan bir açıklamada, alınan kararın
protokollerin "ruhunu ve lafzını" şüpheye düşürdüğü ve
yakınlaşma için "kabul edilmez ön koşullar" dayattığı, bu
şekilde sürecin tamamının sorgulandığı belirtiliyor.
Ermenistan'ın Bakü ile yaşanan ihtilafta taviz vermemesi, bir
başka deyişle Ermeni birliklerinin devletler hukukuna göre
Azerbaycan'a ait topraklardan geri çekilmemesi hâlinde sınırın
açılmayacağını Erdoğan defalarca dile getirmişti. Başbakan,
aksi takdirde kendi partisinin bazı kesimleriyle sorun
yaşayacağı için de bu talepte bulunuyor. (18)
10 Ekim 2009’da Zürih’te imzalanan Türkiye-Ermenistan
Protokolleri ile ilgili Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin
gerekçeli kararı üzerine tartışmalar devam etmektedir. Sürecin
sona ereceği izlenimi daha ağır basmaktadır. İki ülke
arasındaki yakınlaşma projesinin mimari ABD ise baskılarını
devam ettirmekte kararlıdır. (19)
Ermenistan'ın eski Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan'ın
dışişleri danışmanı ve dışişleri bakan yardımcısı olarak görev
yapmış olan tarihçi Gerard Libaridian şimdi Michigan
Üniversitesi'nde Ermeni Çalışmaları Programı'nın direktörü.
Türkiye ile Ermenistan arasındaki yakınlaşma sürecinin kısa
vadeli çıkarlara kurban edildiğini düşünen Libaridian, hem
Ankara'nın hem de Erivan'ın bu süreçte yanlış hesap yaptığı
kanısında. Libaridian'a göre Türkiye'nin tarih komisyonu
önerisiyle Ermeni soykırım savlarını durduracağını düşünmesi
kendini kandırmaktan başka bir şey değil. Dağlık Karabağ
sorununun ABD'nin telkinlerine karşın iki ülke arasındaki
normalleşme sürecinin kaçınılmaz bir parçası olduğunu düşünen
Libaridian, bundan sonraki süreçte Rusya'nın daha etkin bir
rol oynayabileceğini öne sürdü. (20)
ABD’NİN SON İKİ YILDA GÜRCİSTAN’A YÖNELİK POLİTİKALARI
Rus-Gürcü savaşı ve ardından da Rusya’nın Gürcistan’a karşı
kapılarını kapatması Ermenistan’ı sınırlamış, dış ticaretini
olumsuz etkilemiştir. (21)
Gürcistan’ın Güney Osetya bölgesinde başlayan ve Rusya’nın
Tiflis’i bombalamasına varan çatışmaların ardından,
Washington’daki gözlemciler, ayrılıkçılar tarafından
başlatıldığı öne sürülen çatışmaların, Gürcistan’ın NATO
üyeliği yoluna girmesinden hoşnutsuz olan Rusya’dan
kaynaklandığı görüşünü işliyor.
Washington’daki muhafazakâr düşünce kuruluşlarından Hudson
Enstitüsü’nün Avrasya Politikası Merkezi direktörü Zeyno
Baran, olayların, Nisan ayında Bükreş’teki NATO toplantısında
Gürcülerin NATO üyeliği yolunun açılmasıyla başladığına işaret
etti. Baran, Rus liderlerin, Gürcistan’ın NATO üyeliğinin
kabul edilemez olduğu yönündeki açıklamalarına dikkati çekti
ve bu nedenle Almanya gibi ülkelerin, Güney Osetya ve Abhazya
meselesi çözülmeden Gürcistan’ın NATO üyeliği konusunda adım
atmada isteksizlik sergilediğini kaydetti.
Rusya’nın Abhazya bölgesine asker gönderdiğini ve birkaç kez
Gürcü hava sahasını ihlal ettiğini belirten Baran, Abhazya
konusunda Washington’ın, Gürcülerin yanında yer aldığını
söyledi. Temmuzdan beri düşük düzeyli bir çatışmanın devam
ettiğini belirten Baran, Rusya’nın asker göndermeye
başlamasıyla işin boyutunun değiştiğini ifade etti. Baran,
“Ruslar gördü ki, ne Batı somut bir şey yapıyor, ne de
Gürcistan’ı provoke edebiliyor, o yüzden kırmızı çizgiyi
geçtiler. Bir süredir böyle bir durumun ortaya çıkması
bekleniyordu, çünkü Ruslar Gürcistan’ı provoke etmek için çok
uğraştı. Bu mesele Abhazya’ya da uzanacaktır” dedi.
RUSYA MI KAZANACAK , ABD Mİ?
Rusya’nın NATO’yu bölmek istediğini ve bu çerçevede
yaptıklarıyla “göz korkutmaya çalıştığını” savunan Baran,
bölgeden görüştüğü Azeri ve Türkmenlerin, “Bakalım Rusya mı
kazanacak ABD mi?” dediğini söyledi. Baran, “Rusya
Gürcistan’da kaybetmek istemeyecektir. O yüzden Tiflis’i
bombalayacak kadar ileri gittiler” dedi. ABD’nin ne kadar
ileri gidebileceğini tahmin etmenin güç olduğunu belirten
Baran, “Rusya’ya ‘dur’ demezse bunun ciddi yankıları olacak.
BM’de acil toplantılar yapılıyor” dedi.
Gürcistan Devlet Başkanı Saakaşvili’nin Amerikan halkına
“Özgürlük ve demokrasiyi seçtik. Onun için cezalandırılıyoruz.
ABD bize yardım etmeli” mesajını hatırlatan Baran, “ABD şimdi
bir şey yapmazsa, Orta Asya’da, Azerbaycan’daki çıkarları
tehlikeye girer. Rusya, İran dolayısıyla ve Irak’ta da eli
sıkıştığı için ABD’nin bölgede aktif bir şey yapacağını hesaba
katmadı. ‘Cevap vermez’ diye düşündü” değerlendirmesini yaptı.
ABD’NİN KAFKASYA’DA RUSYA’YI DURDURMAK İÇİN POLİTİKASI
Batı, Saakaşvili için Rusya’yla savaşmaz. Dış İlişkiler
Konseyi (CFR) uzmanı Jeffrey Mankoff, Batı’nın, başlattığı
eylemden sonra Saakaşvili’yi kurtarmak için harekete
geçeceğini sanmadığını söyledi. Mankoff, “Batı, Saakaşvili
için özellikle Rusya’ya karşı savaşmayacak” dedi. Brookings
Enstitüsü’nün uzmanı Steven Pifer da, Rusya’nın Gürcistan’a
müdahalesindeki temel güdünün, ABD’nin Orta Avrupa’ya kurmak
istediği füze savunma sisteminden kaynaklanmadığını ve esas
sebebin, Gürcistan’ın askeri yöntemlerle istediğini elde
edemeyeceğini göstermek olduğunu savundu.
SONUÇ
ABD Soğuk Savaşı kazandıktan sonra iki kutuplu dünya son
bulmuştur. Bugünkü yeni sistem tek süper gücün ABD olduğu yeni
bir dünya düzenidir. Çünkü Rusya artık bugün nükleer silahları
dışında ABD’ye karşı koyabilecek güce sahip değildir. Bu
askeri veya istihbarat alanında, isterse de ekonomik alanda bu
şekildedir. Nükleer güç konusunda ise değişik dünya dengeleri
mevcuttur. Örneğin Müslüman dünyasının tek nükleer gücü olan
Pakistan’ın bile başına bugün ABD tarafından çeşitli oyunlar
getirilmektedir ve bu olaylarla Pakistan yönetimi bazen baş
edememektedir. Rusya da 2. Dünya Savaşı’ndan beri ABD’ye rakip
nükleer bir güç ama bugün Rusya ekonomisi 2 trilyon Amerikan
Dolarıyken ABD’nin Milli Geliri 15 trilyon Dolarlara
dayanmaktadır. Rusya’nın nüfusu 150 milyon, ABD’nin nüfusu ise
300 milyondur. Bu da bize Amerikan ekonomisinin bugün Rusya
ekonomisinden nerdeyse 3 kat büyük olduğunu anlatmaktadır.
Putin dönemi Rusya’sında Rusya dış borçları kapattı ve Rus
ekonomisini 5 kat büyüttü. Buna rağmen ülkede bugün halen
yoksulluk hüküm sürmektedir.
ABD’nin Kafkasya gibi önemli jeostratejik konuma sahip bir
bölgede at koşturmak istemesi Kafkasya’nın Rus kontrolünden
çıkmasını istemesinden kaynaklanmaktadır. Son Gürcistan
savaşında ABD, NATO üyesi olarak almak istediği Gürcistan’ı
uluslararası arenada yalnız bırakmıştır. Bu da ABD’nin nasıl
bir dış politika yürüttüğünü ve herkesle istediği şekilde
oynadığını tüm dünyaya kanıtlamıştır.
DİPNOTLAR:
1) BÜNYADOV, Ziya; Azerbaycan, Azerbaycan Devlet
Neşriyatı, Elm, 1965, Azerbaycan Diline Tercüme, Azerneşr,
1989 Bakı, 1989, s. 12.
2) Emekli Büyükelçi Gündüz Aktan, Kafkas Vakfı Genel
Merkez konferans salonunda 12.01.2002 Cumartesi günü
Türkiye'nin Kafkasya politikasını anlattıkları; http://www.kafkas.org.tr/ajans/2002/ocak/16.01.2002_konferans_gunduz_akt...
; 05 Nisan, 2010.
3) http://www.mfa.gov.az/ ; 13.04.2010.
4) Dr. Yaşar KALAFAT; “Kafkasya’daki Son Gelişmeler ve
Türkiye Üzerine Etkileri”; http://www.egm.gov.tr/egitim/dergi/eskisayi/39/web/makale/Dr_Yasar_Kalafat.htm
; 05.04.2010.
5) Bkz. Zbigniew Brzezinski, Büyük Satranç
Tahtası/Amerika'nın Küresel Üstünlüğü ve Bunun Jeostratejik
Gereklilikleri, İNKILAP KİTABEVİ Yayınları, İstanbul, 2005.
6) Çar Petro’nun vasiyetnamesi için bakınız ek 1.
7) Aynı Konuşmadan.
8) Kamil Ağacan, “ABD’nin Kafkasya Politikası”, Değişen
Dünya Düzeninde Kafkasya, Ed. Okan Yeşilot, Kitabevi
Yayınları, İstanbul, 2005, s. 33.
9) Işıl YASA; "Küresel ve Bölgesel Güçlerin Kuzey
Kafkasya Bölgesine Yaklaşımları"; 13/05/2008; http://www.bilgesam.com/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=...
05.04.2010.
10) ABD’deki Cumhuriyet Partisi, “Cumhuriyetçi Parti”
Bush Yönetiminin Irak’a saldırısının arkasında petrol merakı
olduğu için birçok uzman bu yönetimi “petrolcüler” olarak
adlandırmaktadır.
11) Elnur Hasan MİKAİL; A.g.m.
12) Elnur MİKAİL ; " AZERBAYCAN ", İ.İ.B.F. , Selçuk
Üniversitesi, 2000
13) Fehim Taştekin; “DÜNYA GÜNDEMİ: Kafkasya'daki
savaşla kırılan fay hatları”; http://www.dusuncegundem.com/content/view/747/198/,
05.04.2010.
14) 2009 Human Rights Report: Russia; Bureau of
Democracy, Human Rights, and Labor, 2009 Country Reports on
Human Rights Practices, March 11, 2010; http://www.state.gov/g/drl/rls/hrrpt/2009/eur/136054.htm
; 13.04.2010.
15) Nihat Halıcı, Ahmet Günaltay; “Ankara-Erivan
yakınlaşması tartışma yarattı”, http://www.tumgazeteler.com/?a=4993117
; 13.04.2010.
16) http://www.boardturk.com/cnn-turk/quotankara-erivan-yakinlasmasi-ab-sure...
; 13.04.2010.
17) Remarks With Turkish Foreign Minister Ahmet
Davutoglu; Hillary Rodham Clinton, Secretary of State,
Secretary of State, Treaty Room, Washington, DC; June 5, 2009;
http://www.state.gov/secretary/rm/2009a/06/124409.htm ;
13.04.2010.
18) Michael Martens; Türkiye Ermenistan Yakınlaşması
Tehlikede, http://www.kafkassam.com/index.php?option=com_content&view=article&id=65...
; 13.04.2010.
19) Dr. Ali Asker; “ERMENİSTAN AÇILIMI GERÇEKLEŞEMEDİ”,
http://www.21yyte.org/tr/yazi.aspx?ID=3248&kat=18 ;
13.04.2010.
20) http://www.ankarahaber.com/news_detail.php?id=58905
; 13.04.2010.
21) Kamil AĞACAN; Protokoller ve Ermenistan Ekonomisi,
http://www.21yyte.org/tr/yazi.aspx?ID=3065&kat=18 ;
13.04.2010. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|