|
|
................... |
|
................... |
KANUNİ EVLATLARINI NEDEN ÖLDÜRDÜ? |
Doğan Yurdakul
OdaTv Gazetesi, 03
Aralık 2012
|
|
|
................... |
|
................... |
OdaTv Gazetesi
Notu:
Ünlü yazar, düşünür, ekonomist Doğan Avcıoğlu 4
Kasım 1983’te aramızdan ayrılmıştı, bugün onun ölümünün 29.
Yıldönümü.
Silivri’den tahliye olduktan sonra yaptığım arşiv çalışmaları
sırasında Doğan Avcıoğlu’nun hiç yayınlanmamış bazı el yazması
defterlerini bulduğumu birkaç vesileyle kamuoyuna
açıklamıştım.
[Önce Hürriyet Pazar’da 25 Ağustos 2012
(bak.http://hurarsiv.hurriyet.
com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=21305558) daha sonra da
Kuşadası’ndaki (http://www.odatv.com/n.php?n=dogan-yurdakul-okuyuculariyla-bulustu-2708121200)
ve Datça Öykü Günlerindeki http://www.odatv.com/n.php?n=mamak-zindanindan-silivri-zindanina-selam-0510121200)
panellerde.]
Bu el yazması defterlerin önemli bir kısmı Türklerin
Tarihi'nin 6. Cildi olarak çalıştığı Osmanlı kitabının
hazırlıklarını içeriyordu. Avcıoğlu’nun Türklerin Tarihi
külliyatından Türkiye’nin Düzeni kitabına geçiş olarak gördüğü
anlaşılan bu elyazmalarını, iki arkadaşımla birlikte
“Osmanlı’nın Düzeni” adıyla bir an önce okuyucuyla
buluşturmaya çalışmanın heyecanı içindeyiz.
Bu çalışmada Avcıoğlu, Osmanlı’yı tarihsel maddeci bir açıdan
inceliyor, üretim ilişkilerini ve özellikle toprak mülkiyetini
ayrıntılarıyla irdeleyerek üretim tarzı hakkındaki bulgularını
sergiliyor. Altı asırlık tarihte fetihlerden, iç isyanlara;
saray entrikalarından, kardeş katline kadar aklınıza
gelebilecek bütün olayları Osmanlı’nın sosyo-ekonomik
yapısıyla açıklıyor. Günümüze bir paralellik kuracak olursak,
bugünün modası olan uydurma “Yeni Osmanlıcılık” safsatalarını
bundan 30 yıl önce temelinden çürütüyor.
Ben bugün sizlere bu çalışmadan seçtiğim ve yine günümüzün
modalarından biri olan “resmi tarih magazini”ne konu olan bazı
olayların maddi temellerinden örnekler vermek istiyorum.
FATİH’İN ŞEHZADELERİNİN KAVGASININ TEMELİ NEYDİ?
Fatih Sultan Mehmet’in iki şehzadesinden Beyazıt’ın tahta
çıkması, Cem Sultan’ın ülkeyi terkedip daha sonra zehirlenerek
öldürülmesiyle sonuçlanan kavgayı Doğan Avcıoğlu Fatih
döneminde başlatılan bir “toprak reformunun” yarattığı
hoşnutsuzluktan kaynaklanan bir kavga olarak değerlendiriyor.
Şöyle ki: (bazı notların altları Avcıoğlu tarafından
çizilmiştir.)
“Fatih doğan ilk oğluna büyük dedesi Yıldırım Beyazid’in,
ikinci oğluna İran geleneğinden Cem’in adını, torununa da Oğuz
Han’ın adını vermişti. “Denilebilir ki, Fatih’in kişiliğinde
Türk, İran, İslam ve Roma hükümdarlık geleneklerini meczeden
‘Osmanlı Padişahı’ doğmuştur.”
Fatih son yıllarında 20 binden fazla köy ve mezra yeniden
düzenlenmiş ve tımarlı sipahilere dağıtılmıştır. Birleştirilen
vakıf ve mülklerden de “devami” denilen gelir hisseleri için
eşkinci istenmiştir. Bunu Nişancı Karamani Mehmet Paşa
(1476-81) uygulamış. Amaç tımarlı sipahi sayısını artırmak ve
hazine için padişah hasları bulmak idi. Babası ile arası açık
Amasya Valisi Şehzade Bayezid bu yöntemi kendi
alanında(Amasya, Tokat ve Trabzon) uygulatmamış ve
hoşnutsuzlar ona yönelmiştir. Sultan Cem ise savaşçı
sayılıyor, Nişancı Karamani’yi destekliyor. 1479 Cem-Bayezid
taht kavgası, büyük bir toplumsal hareket ile karışıyor.
Bu noktada Avcıoğlu Halil İnalcık’tan şu alıntıyı yapıyor:
“Çevre etkisiyle, babası ile de arası açık olan Amasya Valisi
Şehzade Bayezid kendi alanında uygulanmasına direnmek
isteyince, gayri memnun bir kitle gözlerini Bayezid’e
çevirmiştir. Öteki Şehzade Sultan Cem’i Karamani Mehmet Paşa
destekliyor. Böylece Fatih’in hastalığının arttığı 1479’dan
itibaren taht için gizli mücadele memlekette büyük bir içtimai
hareketle ihtilat etmiş oluyordu…” (H. İnalcık, İslam
Ansiklopedisi, 7. Cilt, II. Mehmet maddesi.)
Fatih öldüğünde hayatta bulunan iki oğlundan büyüğü II.
Bayezid (1447-1512). Yeniçeri onu tutuyor. Cem Konya valisi,
Nişancı Karamani Cem’e gizlice “gel” diyor. Yeniçeriler
ayaklanarak Karamaniyi öldürüyor. Fatih’in sarayında
Bayezid’in oğlu Korkut ile Cem’in oğlu Oğuz Han rehin.
Yeniçeri, o Amasya’dan gelene kadar, Korkut’u babasına vekil
sayıyor.
Bayezid padişah olunca ilk işi bu emlak ve evkafı sahiplerine
geri vermek oldu. Cem Bursa’yı aldı. Hutbe okuttu, para kesti.
Kardeşine “Rumeli senin, Anadolu benim” dedi. Bayezid
reddetti. Yenişehir ovasında Cem yenildi. Karaman’a çekildi.
Suriye’ye gidip Memluk’a sığındı. Karamanoğlu Kasım Anadolu’ya
çağırdıysa da, başarılı olamadı. Rodos şövalyelerine sığındı.
Beyazıt, Cem’in oğlu Oğuz Han’ı öldürttü. Cem için ise bol
para verdi. 1495’te zehirletti. “Gerek Cem’in, gerek
Karamanoğlu’nun başarısız olmalarının bir nedeni de, Konya,
Aksaray vs gibi bazı önemli kentlerin bunlara karşı kapılarını
açmamaları ve Bayezid’e sadakat göstermeleri oldu. Bundan
dolayı Bayezid, bu yerler halkını bütün vergilerden
bağışladı.”
KANUNİ EVLATLARINI NEDEN ÖLDÜRDÜ?
Doğan Avcıoğlu, Kanuni Sultan Süleyman’ın öz oğullarından önce
Mustafa’yı, daha sonra da Beyazıt’ı öldürtmesini de, benzer
şekilde toprak düzeninde yapılan bazı değişikliklerin
yarattığı hoşnutsuzluklara bağlar. Şerafettin Turan’a da
atıflarda bulunarak (Kanuni’nin oğlu Şehzade Bayezit vakası,
Ankara 1961) şu değerlendirmeyi yapar:
Kanuni döneminde eski Anadolu beyliklerindeki toprak
mülkiyetlerinde yapılan bazı yenilikler, tımar sahibi beylerin
bu sisteme uyum sağlamaması sonucu iç isyanlar çıkıyor.
Tımarlı sipahiler huzursuz, köylüler ve kapıkullarıyla
anlaşmazlıkları var. İşte bu huzursuzluklar ortasında bir
takım çevreler, padişahın artık kocadığını, tahttan
indirilmesi ve Mustafa’nın yerine getirilmesini gerekli
görmekteydi. Mustafa’yı ikna bile etmişlerdi. Bu harekette
hususiyle Anadolu tımar erbabı, kapıkullarının imtiyazlı
durumlarına ve saraylı zümreye karşı onu kuvvetle
destekledikleri gibi, Mustafa öldürülünce bu hoşnutsuz sınıf
Şehzade Beyazıt etrafında toplandı.
Kanuni, Selim’i Konya’ya, Beyazıd’ı Kütahya’dan Amasya’ya
aldı. Her birine 300 biner akçe terakki verdi. Selim’in
şehzadesi Murad’a Akşehir, Beyazıd’ın büyük oğlu Orhan’a da
Çorum sancaklarını verdi. Bayezid Padişahtan uzağa tayinini
hakaret sayarak gitmek istemedi. Zorlanınca çok yavaş gitti.
Yol boyunca çok kişi ona katıldı ve kuvveti büyüdü. Kanuni
kaygılıydı. Teskin göreviyle Pertev Paşa Bayazıd’ın, Sokullu
Mehmet Paşa Selim’in yanına yollandı. İddiaya göre Bayezid
yevmlü namıyla birçok eşkıyayı başına toplamış, kapıkulu,
sekban ve tüfekçi yazdırmıştı. Kanuni, Selim’e yalnızca
çiftbozanı değil, yetenekli raiyeti yevmlü yaz dedi. 600 bin
akçelik terakki verdi. Beylerbeylerini Selim’in hizmetine
koydu. Konya savaşında Bayezid yenildi. Af istedi. Kanuni
İran’a kaçmasın diye tedbir aldı. Ama Bayezid kaçmayı başardı.
İran Şahı Tahmasp Bayezid’i pazarlık konusu yaptı: Kanuni 900
bin, Şehzade Selim 300 bin altın ödemeyi kabul ettiler.
Karşılığında Kars Kalesi Şah’a verilecekti. (Ama sonradan
verilmedi). 1562’de Bayezid’i Sivas’a gönderdiler. Beyazıd ve
oğulları teslim alınıp hemen öldürülürler.
“KİTAP SEVMEYEN” RÜSTEM PAŞA’NIN KÜTÜPHANESİ
Pargalı İbrahim Paşa’nın Sadrazamlığı sırasında Üçüncü
Vezirken 1539'da Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah
Sultan ile evlenen, İbrahim’in katlinden sonra da Sadrazam
olan Rüstem Paşa, Avcıoğlu’nun defterlerinde yaptığı
yolsuzluklarla çok zengin olmuş bir devlet adamı olarak
anılır:
“Hırvat, Boşnak veya Arnavut acemi oğlanları ocağından
yetişmiş, saraya intisap etmiş. Mohaç seferinde Padişahın
silahdarı mirahur-i evvellikle Enderun’a çıkmış ve Diyarbakır
Beylerbeyi, Anadolu beylerbeyi olan Rüstem, daha üçüncü vezir
iken büyük bir servet sahibi idi.
Hazineyi doldurmuş: Saray bahçesinde yetişen çiçeklere kadar
satmış. Barbaros’un bile servetini oğluna intikal
ettirebilmesi için, ona 200 köle ve 30 bin altın vermiş.
Memuriyetleri bir rüşvet ve peşkeş satma usulünü kural haline
getirmiş. Büyük servet yapmış, sayısız akarı, Bursa’da ipek
tezgahları, Elissa’da tuzlaları var idi. 5 bin ciltlik
kütüphanesi var. “
Avcıoğlu’nun notlarında Rüstem Paşa’nın bu kütüphaneyi nasıl
kurduğuna dair bir kayıt yok. Ama bununla ilgili ipuçlarını da
Cahit Ülkü’nün bir romanında buluyoruz: (Rüstem Paşa (İnkılap,
2002, sayfa: 183)
Yarı belgesel olan romanda, İbrahim ile Rüstem’in ortak
dostları olan Musevi Haim’le aralarında şu konuşma geçer:
Haim önce İbrahim Paşa ile konuşmalarını, sonra bu mevsimde
elmas fiyatları düşük olduğu için alım yapmanın tam zamanı
olduğunu anlattı. Rüstem ona 1500 altınlık elmas alma
yetkisini verince Haim bir süre düşündü, sonra,
“Aslında ilk fırsatta sana kitap almalıyız” dedi.
Rüstem duraksamadan karşılık verdi.
“Ben kitap sevmem!”
Haim gülümsedi:
“Kitap kadar kazanç getiren şey az bulunur. Hele iyi yazılmış,
süslemeleri usta işi olan bir Kuran, iyi bir ev alacak kadar
para eder. Durumu bozulanlar, ya da pederi ölünce kıymet
bilmeyenler, bunları yok pahasına satıyorlar. İyi bir kitap
düşürdüğün zaman, ondan dört elmastan kazanamayacağın kadar
para kazanabilirsin. Zaten elyazmaları ulemaya çok
kazandırdığı için memlekette matbaa kurulmasına izin
verilmiyor. Ulemanın rızkına el uzatmak, padişahı dahi
korkutur.”
Bunun üzerine kafası karışan Rüstem matbaanın ne demek
olduğunu sorar, Haim’in anlattıklarına biraz ikna olunca da
şöyle der:
“Bir çiftlik almayı düşündüğümden şimdilik ancak bu kadar
param var, onunla istersen kitap al, istersen elmas”…
İlber Ortaylı da matbaanın Türkiye’ye geç gelmesinin nedenleri
arasında, el yazmasıyla geçinen bir zümre olduğunu belirtir
(Son İmparatorluk Osmanlı, s. 116). |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|