AMERİKA’YA GÖÇ
Erzurum ''Komünizmle Mücadele Derneği''nin kurucularından biri
olan Gülen, laik Solu ''Şeytan'' ile eş tutarken aşırı sağ
çevrelerle bir araya gelmekte ise bir sakınca görmüyordu. Bu
nedenledir ki, 1991 Parlamento seçimlerinde İslamcı Refah Partisi
listelerinden aday olan faşist Bozkurtlara 3,5 milyar Türk Lirası
yardım yapmış ve taraftarlarını bu listeye oy vermeye çağırmıştır.
(4) Gülen ile 1978 yılında Kahramanmaraş’ta Bozkurtların
örgütlediği ve Alevi inanışından 111 insanın hayatını kaybettiği
katliamın baş sorumlularından olup, Mart 2009’da bir helikopter
kazasında hayatını kaybeden İslamcı-faşist Büyük Birlik Partisi
Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu arasındaki dostluk da eskilere
dayanmaktadır ve Yazıcıoğlu kazada hayatını kaybettiğinde Gülen’in
bu faşist için sözleri: ''Cesur bir Anadolu çocuğuydu ve iyi
karakterliydi'' olmuştur. (5) Yazıcıoğlu ile birlikte büyük Türk
İmparatorluğu hayali vardı Gülen’in. Bunun için Bozkurtlardan
ayrılan ve dini yanı ağır basan BBP’yi ekonomik olarak da
desteklemişti. (6)
Nursi’nin öğretilerinin takipçisi Gülen’e göre seküler devlet
direk karşıya alınmaması gereken güçlü bir rakipti. Bu nedenle hep
iyi ilişkileri öne çıkardı ve hükümeti kuran partilere destek
verdi. 90’larda hem tutucu Turgut Özal’ın Cumhurbaşkanlığını ve
hem de sosyal demokrat Bülent Ecevit’in başbakanlığını
desteklemesinin nedeni de budur.
Ancak Refah Partisi'nin hükümetten çekilmeye zorlanması ve
yasaklanmasından sonra, Nisan 1998’de Gülen Hareketi de İslami bir
devlet kurmaya çalışmakla suçlanarak Devlet Güvenlik Konseyi’nin
hedefi haline geldi. Bunun üzerine Gülen, ''bir sağlık kontrolü''
gerekçesiyle Mart 1999’da ABD’ye geçti ve yine aynı günlerde
NTV’de Gülen’in gizli bir video konuşması yayınlandı. Bu
konuşmasında Hocaefendi taraftarlarına kurumlara sızma talimatı
veriyordu: ''Öğrencilerimizin yasama organlarındaki ve diğer
devlet kurumlarındaki varlığı geleceğimizin garantisidir. (…)
Müslümanlar hiçbir şeyi aceleye getirmemeliler. Acele eden,
kendini tehlikeye atar ve Cezayir’deki gibi kafası ezilir. (…)
Göze batmadan ve dikkatleri üzerinize çekmeden devletin kilit
noktalarını ele geçirmeye çalışmalısınız. Şehide ihtiyacımız yok.
Hatta eğer işyerinde arkadaşlarınız rakı içiyorlarsa, siz de için.
Mübarek Ramazan ayı bile olsa. Büyük davamız için ortama uymanıza
müsaade edilmiştir'' (7)
Cumhuriyete ihanetten hakkında açılan davayı Gülen,
''Marksistlerin ve ateistlerin komplosu'' diye geçiştiriyordu ve
dava da iktidardaki AKP’nin üç yıl boyunca hiçbir şey yapmamasını
takiben 2006’da Gülen’in suçsuz olduğuna karar verilmesiyle
sonuçlandı. Artık tekrar Türkiye’ye dönmesinin önünde hiçbir engel
yoktu ama Gülen ABD’nin Pensilvanya Eyaleti'ndeki FBI tarafından
korunan çiftliğinde kalmaya karar verdi. 2008’in sonlarından beri
de ABD’de sürekli oturum izni anlamına gelen ''Yeşil Kart''ı var.
Bu arada Gülen tarafından taraftarlarına öğütlenen devlet
kurumlarının ele geçirilmesi işi de hayli mesafe katetmişti.
Merkezi Londra’da olan ''Jane’s Defence Weekly'' adlı dergide 29
Ocak 2009’da yayınlanan ''Gülen Hareketi: Türkiye’nin Üçüncü Büyük
Gücü'' başlıklı bir makaleye göre, ordu ve AKP’den sonra Gülen
Hareketi birçok milletvekili ve binlerce orta ve üst kademe devlet
memuru taraftarı ile Türkiye’nin üçüncü siyasi gücü haline
gelmişti ve AKP’de de büyük bir siyasi güç haline geldikten sonra
şimdi Gülen taraftarlarının hedefi devleti ele geçirmekti.
Özellikle polis teşkilatı ile iç istihbarat örgütünü iktidar
organları olarak seçmişlerdi. Eski bir İçişleri Bakanı bugün
emniyet teşkilatındaki polislerin % 70’inin Fetullahçı olduğunu
tahmin ediyor.
Başka Düşünceleri Savunanlara Karşı Mücadele
|
. |
Kadınlara, sol
örgütlere, sendikacılara ve komünistlere karşı…Türkiye’de
polis memurlarının % 70’i Fetullah taraftarı. (Dünya
kadınlar günü kutlamalarından bir görüntü, İstanbul,
6.3.2005) Foto AP |
Avrupa Birliğine giriş süreci ile
birlikte sivil kurumların güçlendirilmesi adına ''terörle
mücadele'' işi de ordudan polise devredilmişti, ama bu mücadele
Gülen Hareketi karşıtlarını ve rakiplerini ezmeye dönüşmüş
durumda. Ülkede laik Kemalistlerin veya ulusalcıların, Kürt
milliyetçilerinin, komünistlerin, sendikacıların veya rakip
İslamcıların tutuklanmadığı bir hafta geçmiyor.
Özellikle son iki yıl içerisinde 100 asker, ulusalcı gazeteci,
avukat, politikacı veya mafyacı Ergenekon örgütüne üye olma
bahanesiyle tutuklanmış durumda. ''Derin Devlet'' olarak da
adlandırılan Ergenekon’un Ermeni gazeteci Hrant Dink’in
öldürülmesi de dahil birçok saldırının sorumlusu olduğu ve İslamcı
hükümete karşı bir askeri darbe örgütledikleri iddia ediliyor.
İnsan hakları örgütleri, Ergenekon soruşturmasının özellikle
1990’larda Kürt muhalifleri hedef alan ve önemli politikacıların
da öldürüldüğü ''17 bin faili meçhulün aydınlatılması yönünde
gelişmesini beklerken böyle olmamış; polis ve yargı organlarının
özellikle güvenlik güçleri arasındaki ABD’nin politikalarına
muhalif unsurlardan temizlenmesi harekatına dönüşmüştü. Mesela
Türkiye’nin NATO’dan çıkarak Rusya ve İran ile yakın ilişkiler
kurması gerektiğini söyleyen eski Devlet Güvenlik Konseyi Genel
Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç’ın tutuklanması gibi. Marksist
Politolog Haluk Gerger Junge Welt’e 6 Mart 2009’da verdiği
röportajda ''ABD, yüksek rütbeli subaylar ve Kemalist muhalifler
üzerinde kontrolün sağlanması işinde AKP hükümetine destek verdi.
Zaten ABD’den ve CIA’den yeşil ışık yakılmadan Başbakan Recep
Erdoğan Hükümeti'nin böyle bir operasyon yapabilmesi de mümkün
değildi.'' diyordu.
Ülkeyi yönetmek için gerekli esnekliği gösteremeyen ve hızla
tasfiye edilen laik-Kemalist bürokratların yerine artık, batı
yanlısı ve ekonomide liberal AKP ve Gülen Hareketi yeni
ajanlarıydılar Batının. Kemalist ana muhalefet partisi CHP,
Cumhuriyet Halk Partisi, AKP’nin ''F Tipi Kurumlar'' eliyle, ki
burada kastedtikleri Fetullah örgütlenmesidir, ''kendi derin
devlet''ini örgütlemeye başladığını iddia ediyor… |