|
|
................... |
|
................... |
ÇEÇENİSTAN’IN
ULUSAL BAĞIMSIZLIK GİRİŞİMİ
ve YENİLGİSİNİN İÇ NEDENLERİ |
Otto Luchterhandt
Almanca'dan
Çeviri: Hatko Schamis |
|
|
................... |
|
................... |
Çeçen Ulusal Bağımsızlık mücadelesinin
girmiş olduğu yani aşamada ilgi çekebileceğini düşündüm. Çünkü
şimdiye kadar genellikle dış etkenler veya asimetrik savaşın
zorlukları üzerine yazıldı çizildi; ama Çeçen halkının ulusal
yapısı üzerine pek bir şey söylenmedi.
Prof. Dr Otto Luchterhandt sorunu bu açıdan irdeleyenlerden biri.
Makalesinin geniş bir özetinin konuyla ilgilenen arkadaşlarımız
için yararlı olacağını düşündüm.
Uluslaşmanın, ulusal bir iradenin varlığı ile mümkün olduğunu ve
bir ulusal kurtuluş mücadelesinin başarıya ulaşması için de böyle
bir iradenin ortaya çıkması ve ulusal birliğin sağlanması
gerektiğine inanıyorum.
Çeçenistan’da böyle bir iradenin varolduğu sanılıyordu. Özellikle
birinci savaş öncesi Dudayev önderliğinde ulusal birliğin inşası
yolunda önemli adımlar da atılmıştı ama Çeçen halkı bunun sonunu
getiremedi. Çünkü 1. Savaş zaferle sonuçlandıktan sonra çeşitli
gruplar arasında iç savaş benzeri bir siyasi ve ekonomik rant
mücadelesi başlamıştı.
Bizler bunların üzerinde fazla durmadık, belki de ‘‘biz’‘ üzerine
konuşmak kolay olmadığı için veya binlerce Çeçen’in katledildiği
bir ortamda olumsuzlukları gündeme getirmek en azından
‘‘zamansız’‘ olur diye düşündük.
Kimilerimiz ulusal hareketleri önderliklerinin siyasi karakterine
bakarak bir yerlere oturtmaya çalışıyor. Bu yöntem doğru değildir.
Çünkü böyle bir bakış açısıyla birçok ulusal hareketi ‘‘gerici’‘
diye niteleme yanlışına düşmek mümkündür.
Ulusal baskının varlığı durumunda prensip olarak hiçbir Ulusal
Hareket gerici olamaz. Hangi karakterde ortaya çıkarsa çıksın ve
önderliği nasıl bir formasyona sahip olursa olsun.
Bir ulusal hareketin günümüzde gerici mi, yoksa ilerici mi
olduğuna karar verebilmek için bu hareketin dünya gericiliği
karşısındaki tutumuna bakmak gerekir.
Çeçen halkı bağımsızlık dahil ulusal taleplerin de haklıdır ama
gerek 1. ve 2. savaş yıllarındaki ve gerekse şimdiki
önderliklerinin politik tutumları Çeçen halkının taleplerini
kucaklamamakta ve dünya gericiliğini zayıflatmaya değil
güçlendirmeye hizmet etmektedir. Bu anlamda da ilerici güçlerden
destek bulamamaktadır.
Çeçen Ulusal Mücadelesi Kuzey Kafkasya ve hatta hakim ulus olan
Ruslar hariç bütün Rusya Federasyonu halkları arasında bir
‘‘travmaya’‘ neden olmuştur ama kimilerinin iddia ettiği gibi bu,
halkları ‘‘kışkırtma’‘ anlamında değil; tam tersine pasifize etme,
ulusal talep ve tepkilerini bile dile getirememe anlamında.
RF’nun artık bütün RF halklarının başlarının üzerinde
sallayabileceği bir sopası, ‘‘fazla ileri gitmeyin, yoksa…’‘
diyebileceği bir örneği var. Çeçen ulusal hareketi hesapsız
çıkışı, yanlış ittifakları ve önderliği ile Ruslara bu fırsatı
verdi.
Çeçenistan’daki savaşın verdiği en büyük zarar da bu olsa gerek…
Hatko Schamis
Giriş:
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Çeçenlerin kaderi tam
manasıyla bir trajedidir. Son yirmi yılda bütün dünya bir halkın
yüzyıllar boyu süren bir işgal sonrası nasıl Rusya’dan
bağımsızlığını kazandığına; eşit olmayan kanlı bir savaşta bu
bağımsızlığı kahramanca korumaya çalıştığına; ama yine disiplini
sağlayamadığı, birlik olamadığı: kısaca olgunluk gösteremediği
için nasıl bu zaferi işleyen bir ulusal devletle
taçlandıramadığına şahit oldu.
İkinci Çeçenistan - Rusya Federasyonu savaşı ile artık bu yöndeki
bütün umutlar tükenmiştir (1). Ancak asıl trajik olan, Çeçen
Halkının 19. yüzyıldan beri iki kez soykırım ile sonuçlanan
savaşlarla bastırılan özgürlük özleminin, geçen on yılda bir kez
daha ve yine kendi hataları nedeniyle bastırılması ve savaşın yine
bir soykırımla sonuçlanmasıdır. Yine trajik olan, coğrafik
şartların ve politik dengelerin bütün bu korkunç ve travmatik
olaylardan sonra bile Çeçen halkına Moskova ile anlaşmaktan ve
Rusya Federasyonu içerisinde bir çözüm yolu aramaktan başka bir
çare bırakmaması. Bu da Çeçen halkının savaşın ekonomik, politik
ve psikolojik sonuçlarını yalnız başlarına göğüslemeleri anlamına
gelmektedir.
Çeçenler Rusya ile savaşıp da böyle kaybeden tek Kafkas halkı
değildir: 150 yıl önce, o zamanlar Kuzey Kafkasya’nın en kalabalık
halkı olan Çerkesler de aynı kaderi paylaşmışlardı. Rusya’nın
Dağlı Halklara karşı yürüttüğü uzun ve kanlı imha-sürgün savaşında
Çerkes halkı çok önemli bir nüfusunu kaybetti. Savaştan sonra ise
300 binden fazla Çerkes ağır kayıplar vererek Anadolu’ya göç
ettiler. 1897 sayımlarına göre Çarlık Rusyası topraklarında
yaşayan Çerkeslerin sayısı yalnızca 45 bin kadardı (2) ve
Çerkeslerin bağımsızlık özlemi bütünüyle kırılmıştı.
Gelişmeleri uzaktan izleyenler Çeçen halkının kendi kaderini tayin
etme hakkını bağımsız bir ulusal devlet kurma yönünde kullanma
girişiminin başarısızlığa uğramasının nedenleri nelerdir diye
soruyorlar. Uluslaşma (yazar ‘‘Nationsbildung’‘ kavramını
kullanıyor. Avrupa’nın diğer dillerinde de sorunu tanımlarken
kullanılan bu kavramın tam tercümesi ‘‘ulus inşa’‘ dır. Türkçede
sorunu bu şekilde tanımlamak yaygın olmadığı için ben
‘‘uluslaşma’‘ olarak çevirdim. Ancak ‘‘ulus inşa’‘ kavramının daha
doğru olduğunu düşünüyorum. HS) sorunu üzerine yapılan
araştırmalarla karşılaştırıldığında sonuç biraz şaşırtıcı. Çünkü
bu araştırmalara göre Çeçenistan’daki gibi bir durum, yani yabancı
güçlerin işgali, baskı, ayrımcılık veya soykırım gibi olaylar ve
buna karşı özgürlük mücadelesi uluslaşma sürecini pozitif anlamda
etkileyen faktörlerdir. (3) Bu faktörler 18. yüzyılın sonlarından
beri Çeçen halkının kaderini belirliyor; çünkü bugün Rusya’da
yaşayan Slav olmayan halklar arasında direniş geleneği ve özgürlük
mücadelesi en uzun ve en güçlü olan halk Çeçenlerdir. İmam
Şamil’in ulusal değil, dini-İslami temellerde örgütlediği, yükünün
çoğunu Çeçenlerin taşıdığı devlet (1840-1859) bugün bile hala
Çeçenlerin bilincinde güçlü bir şekilde yaşamaktadır. (4)
Yine Rusya’nın, daha doğrusu Sovyetler Birliği’nin Çeçen halkına
yaptıkları, özellikle de Şubat 1944’te insanlık adına utanç verici
şartlarda gerçekleşen ve açlık, soğuk ve hastalıklardan
binlercesinin yaşamını yitirdiği 400 bin nüfuslu Çeçen halkının
tamamının Orta Asya’ya sürgünü her Çeçen’in bilincinde ilk günkü
kadar tazedir. (5)
SSCB bünyesinde şöyle veya böyle bir Çeçen Yönetim birimine sahip
olmalarına, bunun sosyo politik avantajlarına ilaveten Çeçenler
dıştan böyle ölümcül bir tehdit altında olmalarına rağmen SSCB’nin
yıkılmasından sonra eğer yine de birlik olamamışlarsa ve işleyen
bir devlet mekanizmasi için birlikte çalışamamışlarsa, buradan
çıkan sonuç; Çeçenlerin bencilliklerini, kararsızlıklarını,
zaaflarını ve alışkanlıklarını aşamadıkaları, çıkar çatışmalarına
düştükleridir. Bunların da altında yatan nedenleri araştırmak
isteyenler ise Çeçenlerin sosyo-politik toplumsal örgütlenme ve
davranış biçimlerinin -hala – ulus öncesi (prenational)
gelenekler, değerler ve normlar tarafından belirlendiğini görecek,
gösterilen çabaların Cumhuriyette kendi kaderini tayin hakkını
kullanmak ve bir ulusal devlet inşa etmek için yeterli olmadığı,
bu iradenin yeterince güçlü olmadığı sonucuna ulaşacaklardır.
Burada üç olgu, daha doğrusu üç sosyal kurum gözümüze çarpıyor:
Birincisi, Çeçenlerdeki kabile (Tejp) ilişkileri; yani aynı
zamanda Çeçen toplumunu şekillendiren, düzeni sağlayan sülale
bağları. İkincisi, Çeçenlerin hala yaygın bir şekilde ‘‘adetler’‘e
göre yaşamlarını sürdürmeleri ve üçüncüsü, Çeçenlerin İslam dinine
olan bağlılıkları. Bu üç olgu birbirleriyle yakın ilişkili olsalar
da, özellikle İslam diniyle ilgili zaman zaman gerginlikler de söz
konusu olabilmekte.
Ulusal devlet inşa etmek söz konusu olduğunda bu kabile (Tejp)
ilişkilerinin ve bağlarının ulus altı (subnational) değil; ulus
öncesi karakter taşıdıklarını görmek gerekiyor ve Çeçenistan
örneğinde bunların, modern bir devlet örgütlenmesinin önüne engel
olarak çıktıklarını. Aynı şekilde adetler ve hatta, ister
Sufizm’in Kuzey Kafkasya’da geleneksel olarak yaygın olan yorumu
ve isterse de SSCB yıkılırken Yakın Doğu’dan Çeçenistan’a taşınan
daha radikal ve politik biçimiyle olsun, İslam da aynı şekilde
modern bir devlet örgütlenmesini zora soktular. (6)
Bu yazıda, kabile (Tejp) düzeni ile Çeçenistan’ın iç işleyişi ve
yasaları üzerinde etkili olan yerel güç odakları Aşiretlerin
bölücü ve ayrıştırıcı etkileri üzerinde durulacak.
DİPNOTLAR:
1) Hala bir gerilla savaşı biçiminde devam ediyorsa da ve
Çeçenistan’da henüz silahların susmamış, durum görüntü itibariyle
bile olsa ‘‘tatminkar’‘ olmaktan uzaksa da Rusya’nın yeni bir
politik-askeri yenilgisi pratik olarak mümkün değildir. Samuel P.
Huntingston’un bilinen doktrinlerine dayanarak bunun mümkün
olabileceği şeklindeki iddiaları temelsizdir. Bkz. Grozny Faciası.
Rusya Kazanamayacak. Süddeutsche Zeıtung, 21 Aralık 1999, sayfa 17
2) Andreas Kappeler, Çokuluslu Devlet Rusya’nın Doğuşu,
Tarihi ve Çöküşü, Münih, 1992, sayfa 149…
3) Daha geniş bilgi için bkz. Peter Alter, Milliyetçilik,
Frankfurt/M, 1985, sayfa 24…
4) Karşılaştırmak için bkz. Uwe Halbach, Çarlık Rusyası’na
Karşı ‘‘Kutsal Savaş’‘. Andreas Kappeler/Gerhard Simon/Georg
Brunner, Yugoslavya ve Sovyetler Birliği’nde Müslümanlar, Köln,
1989, sayfa 213-234.
5) Karşılaştırmak için bkz. Nikolaj Bugaj, Pravda o
deportacii ce censkogo i ingusskogo narodov, Voprosy istorii,
7/1990, sayfa 40.
6) Karşılaştırmak için bkz. Alexander İskanderyan, Kuzey
Kafkasya’da Radikal İslam, Wostok, 6/1998, sayfa 20-22 |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|