Turgay Akkuş
Dokuz Eylül Üniversitesi, Atatürk İlkeleri ve İnkılap
Tarihi Enstitüsü Ermeni Araştırmaları, Sayı 10, Yaz
2003
...................
...................
1909 Adana Olayları, II. Meşrutiyet döneminde,
kökeni 1902’de Paris’te toplanan Jön Türk
Kongresi’nde yaşanan fikir çatışmalarına
uzanan, Liberal-İttihatçı karşıtlığı ile
radikal Ermeni milliyetçilerinin
fırsatçılığının kesiştiği anda ortaya çıkan
tarihi bir trajedidir. Müslüman ahalinin,
ağırlıklı olarak alt katmanları oluşturduğu
Meşrutiyet Adanası’nda, Ermenilerin, bölgede
gittikçe ivme kazanmaya başlayan
‘sınaileşmenin’ nimetlerinden, eklemlendikleri
Alman, İngiliz sermayesi sayesinde fark edilir
bir zenginlik elde etmeye başlamaları, olaylar
başladığında, bu iktisadi zemin üzerinde
yükselen sosyo-ekonomik farklılık, gözü dönmüş
bir yağmagirliği üretmekte gecikmemiştir.
Dinsel kimlikler ise; bu trajedinin içinde
kendilerine figüran rolü biçilmiş, apolitik,
kul-ümmet ekseni üzerinde yükselen bir atalet
dünyasının insanları tarafından, her iki taraf
içinde ‘ötekini’ ortadan kaldırmanın,
referansı olarak algılanmıştır. Özellikle,
Adana Murahhasası Muşeg’in, din adamı kimliği
ile hiç bağdaşmayan; şoven, milliyetçi tavır
ve söylemleri bu olgunun yaratılmasındaki
öndelikli faktörlerden birisini
oluşturmaktadır.(1)
Kasap Misak, Kapadokya
kökenli Yunanlı
müzisyen Theodoros
Demircioğlu (Θόδωρος
Δεμιρτζιόγλου)
tarafından 1960
öncesinde plağa okunan
bir ağıttır. Misak
adlı Ermeni bir
kasabın 1909 Adana
olaylarında asılarak
öldürülüşünü anlatan
eser Karamanlıca lehçe
özellikleri
göstermektedir.
A
efendim!
Tecellim bu, acap
halim gün alır mı?
Gaderim
böyle yazıldi, gara
baxtım (anam) oyanır
mı?...
Mevtime
sebep olan kendirler
(anam) yaġlanır mı?
Başım
açık, yalınayak, benim
gibi (anam) sallanır
mı?
Bu ne
haldır, Kasap Misak?
Bu
haliñe can dayanır mı?
Goyun
gibi asıldın sen,
Seni
gören inanır mı?
Efendim
aman aman...
A
efendim!
Beyaz
entari geydirdiler,
Gece
vakti rüya gibi.
Evladıma hasretimden,
Çeşmim
akar Seyhan gibi.
Daraġacım hazır oldu,
Beni
bekler (anam) mehman
gibi.
Golum
bağlı, durdurdular,
Aman
Allah, gurban gibi.
Bu ne
haldır, Kasap Misak?
Bu
haliñe can dayanır mı?
Goyun
gibi asıldın sen,
Seni
gören inanır mı?
Adana Olayları’nın başlangıcına ilişkin
görüşler, Ermenilerle Müslümanlar arasındaki
adli birkaç olaydan kaynaklandığında
birleşmektedirler.(2) Bu görüşlere göre; 1909
Nisan ayının ilk haftası içinde iki
Müslüman’ın bir Ermeni tarafından öldürülmesi
üzerine katilin yakalanamaması, buna karşılık
olarak daha önce bir Ermeni’yi öldüren
Müslüman’ın da yine aynı biçimde adalete
teslim edilmemesi ve benzeri adli vakalar,
gerginliğin görünen yüzeysel sebepleridir. 14
Nisan 1909 sabahında dükkanlarını açmaya
başlayan Ermeni esnafın, Kiliseden geldiği
savlanan haberler(3) üzerine dükkanlarını
kapatmaya başlamasıyla tedirgin olan Müslüman
esnafta hızla dükkanlarını kapatmaya
başlamıştır. Gelişmeleri öğrenen yerel
yönetim, Müslüman ve Ermeni cemaatlerin
seçkinlerini vilayet merkezine çağırarak,
durumun normalleştirilmesi için her kesimin
üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesini
istemiştir.(4) Olayların gelişimine
bakıldığında bu uyarıların işe yaramadığı
anlaşılmakta, gelişmelerin hızla bir çatışmaya
doğru gittiği görünmektedir.
Aynı gün öğleden sonra sokaklarda silahlı
olarak dolaşan Müslüman topluluklar
gerginliğin biraz daha tırmanmasına neden
olurken, İmamzâde Nuri adında önde gelen bir
din adamının, bir Ermeni tarafından
öldürülmesiyle(5) olaylar kitlesel çatışmalara
dönüşmeye başlamıştır.(6) Bu cümleden olarak
cemaatlerin kendi adaletlerini ya da adalet
anlayışlarını dağıtmaya veya sağlamaya
çalışmalarının, son derece karışık bir ortamın
yaratılmasında önemli bir adım olduğunu
söylemek yanlış olmayacaktır. Olaylar Bâb-ı
Âli tarafından duyulduğunda ölü sayısı yüzleri
çoktan aşmıştı. Yerel yöneticilerin
yetersizliği(7) ve basiretsizliği ise ortamın
daha da gerginleşmesine yol açmıştır. Bu arada
İngiltere’nin Mersin Konsolosu Binbaşı Dought
Wylie, tıpkı bir sömürge memuru gibi hareket
ederek, yerel yöneticilere aldırmaksızın kendi
inisiyatifi ile çeşitli kararlar alarak
uygulatacaktır.(8) Öte yandan mevsimin tarım
etkinliklerinin yoğunlaştığı bir dönem olması,
mevsimlik işçi olarak Adana’ya gelenlerinde
olaylara karışmalarına yol açacaktır.
Olayların yakın bölgelerden ve Rumeli’den
getirtilen askeri birliklerin Adana’ya
ulaşmalarıyla durulduğu bir dönemde, Hareket
Ordusu’nun İstanbul’a girişinin ardından,(9)
Adana’da olaylar yeniden alevlenmiştir. Kent
yangınlar içinde kalmış, silahlı çatışmalar
sonucunda yüzlerce insan yaşamını kaybederken,
ölenler arasında iki yüz kadar Rumun da
bulunduğu bildirilmişti.(10) Bazı Batılı
ülkelerin (İngiltere, Fransa ve Rusya)
donanmalarının Mersin limanında boy
göstermeleri, askerlerin daha soğukkanlı
hareket etmeleri ve Bâb-ı Âli’nin denetimi ele
alması ile olaylar son bulmuştur. Olayların
ardından elde edilen bulgularda, Meşrutiyetin
getirmiş olduğu yasal silah edinme
özgürlüğünden yararlanan Ermenilerin ciddi
biçimde silahlandıkları, bu konuda bir din
adamı olan Monsenyör Muşeg(11) tarafından
teşvik edildikleri, görülmekteydi.(12)
Yaşanan olaylar sonucunda ortaya çıkan yıkım
karşısında İttihatçılar gerçektende iyi bir
sınav vererek, ciddi bir yardım organizasyonu
oluşturmaya başardılar. Kısa sayılabilecek bir
sürede felaketten etkilenenleri, fiziki
koşullar açısından olumlu sayılabilecek
ortamlarda ikamet etmelerini sağladılar.
Özellikle dinsel mekanların yeniden yapım ve
onarımı konusunda, arşivlerde bulunan irili
ufaklı belgelerin fazlalığı, olayın dinsel
yönüne atfedilen önem konusunda bir fikir
verebilir. Bu sayede Batı kamuoyu gözündeki
imajlarını bir nebze de olsa düzeltmeyi
hedeflemiş olabilirler. Ancak İttihatçıların
II. Meşrutiyet süreci ile başlayan
‘demokratik’ iklim içerisinde Ermeni
cemaatinde yaratmayı başardıkları güven
duygusu, Adana’da yaşanan olaylardan sonra
önemli ölçüde zedelendi.(13)
Adana Olayları’nın yaratmış olduğu gerginlik
bir süre sonra görece olarak yatıştı, bu
sayede İttihatçılar Ermeniler ile olan
ilişkilerini, I. Dünya Savaşı öncesine kadar,
iyi sayılabilecek bir düzeyde sürdürmeyi
başarabildiler. Özellikle Taşnaksutyun örgütü
ile İttihat ve Terakki arasındaki ilişkiler
daha da gelişti ve her iki siyasal örgüt,
‘ilerleme, anayasa ve birlik uğrunda ortak
çalışmada bulunma, gericilere karşı mücadele
etme ve eski istibdat rejimi zamanında yayılan
Ermenilerin bağımsızlık için çalıştıkları
yolundaki yanlış düşünceleri silmek için’
aralarında anlaştılar.(14) Olayların ardından
sadece dört ay sonra kabineye bir Ermeni
bakanın girmesi ve 1912 seçimlerinde yine
işbirliği yapılması bu olgunun
kanıtlarıdır.(15)
YARGILAMA-SORUŞTURMA
Adana’daki gelişmelerin İstanbul’a
yansımasının ardından, Patrikhane ve Meclis-i
Mebusan ‘da ciddi bir tepki ortaya çıkmıştır.
Gerek Patrikhane yetkililerinin söylemlerinde
gerekse Meclis-i Mebusan’daki görüşmelerde pek
çok benzer yönler bulunmakla birlikte ağırlık,
olayların sorumlularının bir an evvel
yakalanarak cezalandırılması konusunda
belirmiştir. Adaletin ivedilikle sağlanması
için, yerel değil, merkezden atanacak,
tarafsız bir Divan-ı Harp oluşturulması
düşüncesi ısrarla savunulmaktaydı.(16) Dönemin
önde gelen yazarlarından Hüseyin Cahit, Tanin
Gazetesi’nde, ‘ ...Adana katliamı hakkında
bütün gerçekleri hiçbir noktayı saklamadan,
değiştirmeden, meydana çıkarmak ve adalet neyi
gerektiriyorsa, ödün vermeden onu uygulamaktan
ibarettir ....Vaka’nın .içeriği ve sebepleri,
failleri hakkında efkâr-ı umumiye-i medeniye
de zerre kadar şüphe kalmamalı ve herkes,
bütün dünya görmeli ki; artık Osmanlılar
adalet ve insaniyete bütün kalpleriyle
bağlıdırlar, (olayın) taraflarının hareket ve
suçlarını gizleme düşüncesinden
uzaktırlar...’(17) diyerek adaletin
sağlanmasının, yeni yönetimin dünya kamuoyu
önündeki meşruluğu ve prestiji üzerinde önemli
etkiler yapacağını vurgulamaktaydı.
Meclis-i Mebusan’da Adana Olayları’ndan sonra
yapılan görüşmelerde, Doktor Arif İsmet Bey,
kürsüde yaptığı konuşmada ‘Valinin bu eşal-i
dinin katiyen mugayir-i hakikat olduğunu ve
bunların meskut’ana bırakılmayıp, (olaylara)
iştirak edenlerin cezalandırılması ve bunun
için Meclis-i Umumi Millice bir karar ittihaz
edilmesi’ teklifini getirirken, Varteks Efendi
ise ‘İdare-i örfiye namıyla bir komisyon
teşkili ile beraber, meclisten de ayrıca bir
komisyon teşkili ve müsebbiplerin ve
Abdülhamit’in tevzii’ teklifinde bulunmuştur,
Halep Mebusu Ali Cenani Bey, Valinin
telgrafının, kendisinin de olaylara
karıştığını gösterdiğini öne sürerek,
yargılanmasını teklif etmiştir, bundan sonra
sekiz imzalı bir önerge okunmuştur. Bu önerge;
1) Sorumluların Divan-ı Harb-i Örfice
yargılanması, 2) Seçilecek Divan-ı Örfi
heyetinin İstanbul’dan oluşturulması, 3) Hala
kuşatma altında tehlikede bulunan, Dörtyol’un
tahliyesi, 4) Yardıma muhtaç ve korumasız
kalanların ihtiyaçları için, para sağlanması,
5) Gasp edilmiş malların geri alınması ve
değerleri hakkında defter düzenlenmesi için
tarafsız komisyonların oluşturulması
zorunludur(18) biçiminde özetlenebilecek
kararları içermekteydi.
Adana’daki olayların ardından, Ermeni Patrik
Kaymakamı Ohannes Arşuruni Efendi ise,
refakatinde Piskopos Hamayak ve Karayan
İstipen Efendiler olduğu halde, Sadrazamın
evine giderek, olayların ardından
dükkanlarının yanmasıyla Ermenilerin uğradığı
maddi kayıpların telafisini, muhtaç durumda
bulunanlara en seri biçimde çadır ve gerekli
yardım malzemelerinin sağlanmasını, yaralılar
için gerekli personel ve malzemenin
gönderilmesini, yanan evlerin onarımını ve
yağma edilen mülklerin sahiplerine iadesini,
olaylarda sorumluluğu bulunanların bir Divan-ı
Harp huzurunda yargılanarak sert biçimde
cezalandırılmalarını istemiştir. Bu
isteklerinin yanı sıra oluşturulacak olan
Divan-ı Harp üyelerinin tarafsız olabilmesi
için, İstanbul’dan seçilecek kişilerden
meydana gelmesi gereği, yerel hükümetin
tarafgirlik sergilediği anımsatılarak
istenmiştir.(19) Bu sırada olayların ardından,
yapılan ilk yazışmalarda sorumluluğun Ermeni
cemaatinde olduğu yolundaki bilgilerden
rahatsızlık duyan Taşnaksutyun örgütü, bu
duyarlılığını İstanbul’a da
hissettirmiştir.(20)
Adana Olaylarıyla ilgili soruşturma ve
yargılama süreci, yukarıda anlatılan
gelişmelerin yanı sıra İttihatçıların,
dışarıdan olabilecek bir müdahaleyi
engelleyebilmek için verdiği uğraşların etkisi
ve gölgesi altında gerçekleşmiştir.
Yargılamaların sonucunda ortaya çıkacak olan
manzara, yapılan yargılamalar esnasında dış
dinamiklerin fazlasıyla etkin olduğunu
göstermektedir. Sultan II. Abdülhamid
dönemindeki Ermeni İsyanlarında olduğu gibi,
olaylar içinde suçları sabit olan bazı
Ermenilerin ya af edilmeleri yada cezalarının
hafifletildiğinin görülmesi, İttihatçıların
dış siyasal dengeleri daima göz önünde
bulundurdukları izlenimini yaratmaktadır ki;
bu bağlamda Sultan II. Abdülhamid dönemi
içinde yaşanan sürecin İttihatçılar döneminde
de devam ettiği düşünülebilir.
Adana Olayları’nın sebeplerini ve faillerini
araştırmak ve cezalandırmak üzere, adliye,
mülkiye ve askeri memurlardan, İstanbul’da
oluşturulan Divan-ı Harp Heyeti 7 Mayıs 1909
Cuma günü(21) Adana’da faaliyetine
başlamıştır.(22) Ancak bu oluşturulan tek
Divan-ı Harp Heyeti değildir, Hükümet
öncelikle, Mayıs ayı başlarında Mirliva Yusuf
Kenan Bey başkanlığındaki I. Divan-ı Harp
Heyeti’ni Adana’ya, daha sonra Miralay Osman
Nuri Bey başkanlığındaki II. Divan-ı Harp
Heyeti’ni Cebel-i Bereket Sancağı’na ve Süvari
Kaymakam Reşit Bey başkanlığındaki III.
Divan-ı Harp Heyeti’ni de Adana’ya
göndermiştir.Farklı tarihlerde olayların yaşandığı
bölgelere gönderilen bu mahkemeler zaman zaman
taraflı davrandıkları gerekçesiyle
eleştirilmişler, hatta bu yüzden görevlerinden
istifa edenler olduysa da Dahiliye
Nezareti’nin devreye girmesi ile istifalar
geri alınmıştır.(23)
13 Mayıs 1909’da Sadrazam Adana Olaylarını
soruşturmak üzere bir komisyon kurulduğunu
açıkladı, Meclis-i Mebusân da bu hükümet
komisyonuna katılması için iki temsilci
seçti.(24) Komisyonun devlet memurları
kanadında Şuray-ı Devlet Maliye Dairesinden
Baha Bey, Manastır Vilayeti Adliye Müfettişi
Artin Efendi(25) ve Şuray-ı Devlet Başkatibi
Arif Bey ile hakimlerden Musdikyan Efendi(26)
gibi adlara rastlanmaktaydı.Bu komisyonda dikkat çeken nokta ise,
üye olarak birkaç Ermeni’nin de içinde yer
almasıdır, bu durum İttihatçıların içte;
olaylardan sonra, daha önce imparatorluğun
Hıristiyan unsurları arasında yarattığı güven
duygusunun sarsılması karşısında, güven
duygusunun yeniden tesis edilmesi, dışta ise;
yargılama ve soruşturma sürecinin tarafsız
biçimde sürdürüldüğünün gösterilmesi için
atılmış bir adım olarak düşünülebilir.Bütün bunların yanında, Adana
Olayları’ndan hemen sonra, vilayetten Dahiliye
Nezaretine gelen bir telgrafta, olaylara
kimlerin neden olduğunu bulmak için yerel adli
makamların, taraflı, baskılar karşısında
korkak ve iktidarsız olduğu yolunda
bilgilerden bahsedilmesi üzerine, Dahiliye
Nezareti, soruşturmanın selameti için
İstanbul’dan birkaç memurun Adana’ya
gönderilmesini kararlaştırılmış, öncelikle
Cezair-i Bahr-i Sefid Vilayeti İstinaf Müdde-i
Umumisi (üst mahkeme savcısı) ile Mersin
Mutasarrıfı bu görev için seçilmişlerdir.(27)
Divan-ı Harp ve Soruşturma Heyeti’nin Adana’ya
ulaşmalarından sonra İstanbul’a olay ve
soruşturma-yargılamalarla ilgili ilk bilgiler
ulaşmaya başlamıştır. Gelen ilk bilgilerde, 23
Mayıs 1909 tarihi itibariyle yüz otuzu
Müslüman doksan beşi Hıristiyan olmak üzere
toplam iki yüz yirmi beş kişinin tutuklandığı
bildiriliyordu.(28)24 Mayıs 1909 tarihli Tanin
Gazetesi’nde ise, dönemin Dahiliye Nazırı
Ferid Paşa ile yapılan bir söyleşi
yayımlanmaktaydı. Bu söyleşi esnasında Ferid
Paşa, (Adana Olaylarıyla ilgili olarak)
suçluların cezalandırılması için, bir Divan-ı
Harp Heyeti kurularak Adana’ya gönderildiğini,
bu mahkemenin bir subayın başkanlığı altında
oldukça etkili çalıştığını, şu ana kadar yüz
yirmisi Müslüman, altmışı Hıristiyan olmak
üzere, toplam yüz seksen kişinin
tutuklandığını ayrıca sekiz, dokuz kişinin
idama mahkum olduğunu, bu cezaların yerine
getirilebilmesi için, telgrafla izin
istendiğini, cezaların uygun görülmesi
halinde, bu cezaların ifası için hemen emir
verileceğini belirterek, ayrıca soruşturma
için, içinde Meclis-i Mebusan’dan üyelerinde
bulunduğu komisyonların kurulduğunu,.
Belirtmekteydi.(29)
Bu arada, Adana’da oluşturulan Divan-ı Harbin
olaylardan ötürü herhangi bir Müslüman idam
etmeye karar vermesi halinde yeni bir katliam
yapılacağı yolunda bir rivayet yayılmışsa da
bu dedikodu daha sonra ilgili Divan-ı Harp
Heyeti tarafından yalanlanmıştır.(30) Aynı gün
Tanin’de yayımlanan bir başka habere göre de
Adana Olayları’na karıştığı belirlenen altmış
kişi Maraş’ta tutuklanarak Adana’ya
gönderilmişti.
2 Haziran 1909 tarihinde, Adana Olayları’na
karıştıkları belirlenen 9’u Müslüman 6’sı
gayrimüslim on beş kişi idam, altı kişide on
beş yıl süreyle kürek cezasına Adana’da kurulu
bulunan Divan-ı Harbi Örfi tarafından
çarptırıldılar.(31) Bu cezalar seri biçimde 10
Haziran 1909 tarihinde yerine getirilmiş,(32)
idam cezaları şehrin çeşitli yerlerinde ifa
edilmiştir, asılanların cesetleri bir süre
idamların gerçekleştirildiği mahallerde
kalmıştır. Adana Olayları’nın sona ermesinden
sonra merkez ve çevresinde tutuklamalar devam
etmiş, dört yüz kırk beş Müslüman, yüz on yedi
gayrimüslim tutuklanmıştır(33) Cezaya
çarptırılan kişilerin kimlikleri ve suçları
şöyle idi; Köprübaşı semtinde asılanlar:
Nisan’ın birinci ve ikinci günlerinde (14–15
Nisan 1909) tarihinde Adana’nın Tarsus
kapısında Menzil ve Büklü ve Ohanoğlu Hanı’nda
birtakım ev basana ön ayak olarak ahali-i
İslâmiyeden elliye yakın kişiyi öldürdükleri
sabit olmasından dolayı Mülkiye-i Ceza
Kanunnamesi’nin 56. maddesi gereğince idamına
karar verilen Adana’nın Çukurmescid
Mahallesi’nden kasap Misak Serkisoğlu aynı
suçla idama mahkum olan Adana’nın Tepebağ
Mahallesi’nden Karabet oğlu kasap Haço, daha
sonra Haço’nun oğlu olan ve firari durumda
bulunan Rupen’de mahkum edilmiştir.(34)
Belediye azasından Sadrikyan Artin Efendiyi
öldürdüğü sabit olmasından dolayı Ceza
Kanunnamesi’nin 170. maddesi gereğince idamına
karar verilen İbrahim oğlu Elci Hacı Mahmud.
Belediye dairesinde tenzifat memuru Marsob’u
öldürmesinden dolayı 170. madde gereğince
idama mahkum olan Mısırlı Beşirağaoğlu Beşir.
16 Nisan 1909 tarihinde Karaisalı kazasının
Köpücü ve Çakallı köyleri civarında kadın ve
erkek on üç Ermeni’yi öldürmek için teşebbüste
bulunduğu ve bunların öldürülmesine katıldığı
sabit olmasından dolayı Mülkiye-i Ceza
Kanunnamesi’nin 26. maddesine dayanılarak
idamına karar verilen Kapucu Köyü jandarma
efradından Durdu Mustafa oğlu Mehmet.
Buğdaypazarı’nda asılanlar: Adana’nın
Hamamkırbı Mahallesi’nden hançer oğlu kasap
Artin ve Şabaniye Mahallesi’nden Hançer oğlu
kasap Ohannes Menzil, Büklü ve Ohanoğlu
hanlarında elliye yakın Müslüman öldürdükleri
sabit olduğundan Ceza Kanunu’nun 56. maddesine
dayanılarak idamlarına karar verilmiştir.
Çakallı Köyü’nden Molla Ahmet oğlu Hasan’ın
oğlu Mehmet, Çakallı Köyü’nden Civciv Hüseyin
oğlu Hasan, Çakallı oğlu Köyü’nden Kâmile oğlu
Mustafa, Çakallı ve Kuyucu köylerindeki
olaylardan dolayı idama mahkum edilmişlerdir.
İstasyon civarında asılanlar: Adana’nın Hamam
köprü Mahallesi’nden Hançer oğlu kasap Karabet
Tarsus kapısı hanlarında elliye yakın
Müslüman’ın öldürülmesinden dolayı ??????
Mahallesi’nden Girakus oğlu Çekesiz Kivruk,
Nisanın ikinci günü (15 Nisan 1909) Sucuzade
Mahallesi’nden ???? Hasan’ı öldürmekten dolayı
Çakıllı Köyü’nden Abdurrezzak oğlu Mehmet,
Bardakdağı Köyü’nden Karacaoğlu İsmail oğlu
Şükrü, Kuyucu ve Çakallı köyleri olaylarına
katılmalarından dolayı.(35)
Diğer Mahkumiyetler
Adana Olayları’na katılanlar Divan-ı Harb-i
Örfice çeşitli cezalara çarptırıldılar:
Adana’nın Yurtan Mahallesi’nden Hüseyin oğlu
belediye kahvecisi Adem, belediye tanzimat
memuru Marsob’un öldürülmesinde yardımcı
olduğu sabit olduğundan Mülkiye-i Ceza
Kanunu’nun 157. maddesine dayanılarak on beş
sene kürek cezasına çarptırıldı. Adana
Jandarma Alayı’nın 1. Merkez Taburu 1. Süvari
Bölüğü onbaşılarından Adanalı Haydar bin Ahmet
olaylar sırasında görevini terk ederek, emr
olunan memuriyete gitmediği ve verilen emre
uymayarak kendi inisiyatifi ile dolaştığı
sabit olduğundan Askeri Ceza Kanunu’nun 91.
maddesine dayanılarak jandarmalık görevine son
verilerek 22 Mayıs 1909 tarihinden itibaren
bir yıl pranga cezasına çarptırılmıştır. 6
Haziran 1909 itibariyle Adana merkez ve
ilçelerinde tutuklananların sayısı, dört yüz
kırk beşi Müslüman yüz on yedisi Hıristiyan
olmak üzere toplam beş yüz altmış ikiye
ulaşmıştı.(36)
Adana’da yaşananların bir daha tekrar etmemesi
için Bâb-ı Âli, hükümetin uyguladığı hareket
şekli hakkında Adana vilayetine bir telgraf
göndererek, olaylara ve cinayetlere
karıştıkları belirlenen kişilerin cins ve
mezheplerine bakılmaksızın istisnasız şiddetli
ceza verilmesini, bu şekilde dışta tarafsız ve
adilane davranılmadığı yolunda çıkan dedikodu
ve söylentilerin tarafsız davranılarak tekzip
edilmesinin sağlanmasını emretmiştir. Ayrıca
tarafsız bir şekilde bu cezaların hızla yerine
getirilmesi için Harbiye Nezareti’ne birbiri
ardına yazı göndererek, cezaların yerine
getirilmesi sırasında kötü olaylara sebebiyet
verilmemesi de istenmiştir.(37)
Bu sırada Adana’da oluşturulan Divan-ı Harb-i
Örfi Heyet-i Tahkikiyesi’nde savcılık görevini
yapmak üzere İlbasan Bidayet Mahkemesi Ceza
Dairesi Reisi Asaf ve Manastır Vilayeti Merkez
Bidayet Müdde-i Umumi Muavini Faik Kemal ve
Vilayet-i Mezkure İstinaf Azay-ı Mülazımı
Murat Beyler ile Kırkkilise Bidayet Mahkemesi
azasından????ve ????? ve Tikveş kazaları vilayet
mahkemeleri azasından Ohannes, Zeki ve İsa
Efendiler bu göreve atanmışlar ayrıca
yollukları için Edirne, Manastır ve Selanik
defterdarlıklarına da haber verilmiştir.(38)
Ayrıca Adana’ya gönderilen Meclis-i Mebusan ve
devlet memurlarından oluşan dört kişilik
teftiş heyeti, Mebusan Meclisi’nden iki, üç
kişinin daha heyete ilavesini istemiş, bunun
üzerine yapılan seçim sonucunda Selanik Mebusu
Emanuel Karasu Efendi’nin (Selanik) heyete
katılmasına karar verilmiş ve durum bir
yazıyla Sadarete bildirilmiştir,(39) ancak
Emanuel Karasu Efendi sağlık sorunları
nedeniyle Adana’ya gidememiştir.(40)
Yargılama sürecine yönelik bu yakınmalarla
ilginç bir tezat; 31 Mayıs 1909 tarihi
itibariyle Adana Divan-ı Harb-i Örfince
suçlanan ve İngiltere Konsolosluğuna sığınmış
olan beş Ermeni ile ilgili durumdur.(41)
Adana’dan 6 Temmuz 1909 tarihinde alınan bir
telgrafta İngiltere Konsoloshanesi’ne sığınan
bu beş Ermeni’nin Adana Divan-ı Harbine teslim
olduğu bildirilmekteydi.(42) Daha sonra bu
Ermenilerden yargılanarak tahliye olunan Dr.
Reçiyan adlı kişi, 17 Temmuz 1909 tarihli
Tanin Gazetesi’ne gönderdiği açıklamada ‘Adana
Hadisesinde meznunen bir müddet İngiltere
Konsoloshanesinde bulundum.Badehu Divan-ı Harbin adalet-i
meşhudesine güvenerek hükümete geldim.Tahkikatı adilane ile masumiyetim
anlaşıldı, tahliye olduğumdan alenen muarızı
teşekkürde bunun gazetenizde ilanını rica
eylerim.’ diyerek yargılamaların niteliği ile
ilgili olarak kişisel düşüncelerini
belirtirken, Gayrimüslim dinsel seçkinlerden
farklı bir değerlendirmede bulunmuş
oluyordu.(43)
30 Haziran 1909 tarihinde Adana’da
soruşturmalar devam ederken, şehirde bulunan,
aralarında Gregoryenler, Protestanlar,
Katolikler, Süryaniler, Rum Katolikleri vb,
gayrimüslim topluluğun önderleri, anayasa ve
devlete olan bağlılıklarını gösteren ve asla
bir isyan çıkarmak ereğinde olmadıklarını
içeren bir belgeyi hazırlayarak, çeşitli
hükümet dairelerine dağıtıyorlardı.(44) Bu
arada Hükümet tarafından Adana’ya gönderilen
I. Divan-ı Harb-i Örfi(45) 13 Temmuz 1909’da,
yine Hükümet tarafından Adana’ya gönderilen
Adana Tahkik Heyeti 11 Temmuz 1909’da
olaylarla ilgili raporlarını verdiler.(46)
21 Temmuz 1909 tarihinde, olaylar esnasında
vali olarak görev yapan, eski Adana Valisi
Cevad Bey, Ferik İsmail Fazıl Paşa’nın
başkanlığındaki III. Divan-ı Harb-i Örfice(47)
yargılanmak üzere Adana’ya getirilirken,
sorgulanması ve soruşturması yapılan, olaylar
esnasında garnizon kumandanı olan, sabık Ferik
Mustafa Remzi Paşa’nın da yargılanmasına
başlanmıştır.(48) Adana eski valisi Cevad Bey
ile eski garnizon kumandanı Ferik Mustafa
Remzi Paşa ve diğer idari ve askeri
yetkililerin, Adana III. Divan-ı Harb-i
Örfi’de yargılanmaları, 7 Eylül 1909
tamamlanmış(49) ve yargılananlar hakkında
aşağıdaki kararlar verilmiştir.(50)
‘Adana eski valisi Cevad Bey olaylar
esnasındaki aczi nedeniyle, olayların
bastırılmasında başarılı olamadığı
anlaşıldığından altı yıl süreyle devlet
hizmetinden uzaklaştırılmasına, bundan sonra
idari görevlerde bulunmamasına, Kumandan
Mustafa Remzi Paşa’nın üç ay süreyle Adana’da
ikamet ettirilmesine, İtidal Gazetesi sahibi
İhsan Fikri Efendi’nin iki sene süreyle
Adana’da gazete yayınlamamasına, merkez
kumandanı Binbaşı Osman ve Kolağası Abdullah
Efendilerin üçer, Yüzbaşı Beşir Ağa’nın iki ay
hapislerine, vilayet maiyet memurlarından olup
ayaklanma sırasında İtidal Gazetesi’nde makale
yayımlayan İsmail Safa Efendi’nin hapsine,
eşraftan Bağdadi zade Abdülkadir Efendi’nin
beraatına ve Adana’da bulunması gerginliğe yol
açabileceğinden dolayı iki sene süreyle
Hicaz’da ikametine, Cebel-i bereket
Mutasarrıfı saiki Asaf Bey’in beraatına karar
verilmiştir.’ Bu kararlar Meclis-i Vükela ve
padişah tarafından da onanmıştır.
Bu sırada Adana Olayları’nın başlamasında,
olayların ivme kazanmasına yol açan
eylemlerden birisi olan; Adana Kuyumcular
Çarşısı’nda, Adana’nın önde gelen dinsel
seçkinleri arasında yer alan İmamzâde Nuri
Efendi’nin öldürülmesi olayının faili olan,
Kuyumcu Asador veled Mıgırdıç’ın on beş sene
kürek cezasına mahkum edildiği kayıtlara
yansırken,(51) olaylarla ilgili olarak
tutuklananların sayısı; Merkez Vilayet
Hapishanesi’nde 253 Müslüman, 42 Gayrimüslim
ve Mersin, Cebel-i Bereket ile Karaisalı’da 79
Müslüman, 29 Gayrimüslime ulaşmıştı.(52)
Yargılamalar ilerledikçe verilen kararlara
yönelik müdahalelerde artmaktaydı. 8 Eylül
1909 tarihli İkdam Gazetesinde yayımlanan bir
haberde; Adana Olayları nedeniyle daha önce
Adana Divan-ı Harbi tarafından idam cezasına
çarptırılan dört Ermeni için, Patrik Turyan
Efendi’nin Sadrazam ve Dahiliye Nazırı’na
başvurarak söz konusu cezaların tehir
edilmesini istediği, bunun üzerine Dahiliye
Nazırı’nın Adana’ya talimat verdiği, ancak
cezaların infaz edildiği yolunda haberlerin
gelmesi üzerine Patrik Turyan Efendi’nin
görevinden istifa edeceği belirtilmekteydi.
Daha sonra Latriki Gazetesi, Patriğin
istifasıyla ilgili olarak Dahiliye Nazırı
Talat Bey ile bir mülakat yapmış, Talat Bey bu
mülakat esnasında, Patriğin istifa etmesi
konusunun Meclis-i Vükelâ (Bakanlar Kurulu)
gündemine gelmediğini, ancak Patriğin istifa
etmek istemesinin de doğru bir hareket
olmadığını çünkü söz konusu dört Ermeni’nin
cezalarının idamdan, müebbet küreğe
çevrildiğini, dolayısıyla kimsenin idam
edilmediğini ve Patrikhane ve Patriğin
davranışlarının üzüntü verici olduğunu
belirtecektir.(53)
4 Şubat 1910 tarihinde, 2 Ağustos 1909’da
Adana’ya vali olarak atanan Cemal Bey,
vilayetteki unsurlar arasındaki dostluk ve
kardeşliğin yeniden tesisi için, Adana
Olayları’ndan ötürü hapiste bulunan veya
mahkum olan herkesin af edilmesi için Bâb-ı
Âli’ye bir yazı gönderiyordu.(54) Adana Valisi
Cemal Bey, kendi valiliği esnasında sadece
Adana şehrinde Divan-ı Harb-i Örfi tarafından
30 Müslüman’ı, Erzin kazasında 17 Müslüman’ı
ve 1 Ermeni’yi idam ettirmiştir. İdam edilen
Müslümanlar arasında Adana ve havalisinde
nüfuzu bulunan Bağçe Kazası Müftüsü ve şehrin
ileri gelen ve zengin ailelerine mensup
gençler de bulunmaktaydı.(55)
Yargılama ve soruşturma süreci sonlanırken,
Hükümet tarafından Adana’ya gönderilen
Araştırma Heyeti içinde yer alan Agop Babikyan
(Tekfurdağı), şehirde belli bir süre kaldıktan
sonra sıcaklığı ve hastalığını bahane ederek
İstanbul’a dönecek, Yusuf Kemal Bey
(Kastamonu) üç hafta daha Adana’da kalacak ve
Adana’da bulunan İngiliz Konsolosu Wylie’nin
hazırlamış olduğu raporun bir kopyasını alıp,
kendi yaptığı araştırmada elde ettiği
bilgileri Wylie’ye verecek, bir nüshasını da
Adana’da bulunan Divan-ı Harb-i Örfi Reisi’ne
iletecektir.(56) Daha sonra İstanbul’a dönen
Yusuf Kemal Bey, Babikyan’a Wylie’nin
hazırladığı raporun sonuç kısmını Türkçe’ye
çevirip, Meclis’e vermeyi teklif ettiyse de bu
istek karşılıksız kalmıştır.(57)Kısa bir süre sonra esrarengiz bir
biçimde ölen Agop Babikyan’ın kendisinin
hazırladığı bir rapor ortaya çıktı.(58) Yusuf
Kemal Bey de yaklaşık elli sayfadan oluşan ve
belgelerle desteklenmiş raporunu Meclis-i
Mebusan Başkanlığı’na vermiştir.(59) Babikyan
raporunda Adana Olayları’nın sebeplerini
‘Meşrutiyet idaresinin tekrar kurulması, eski
idarenin kendilerine olağanüstü bir güç
sağladığı kişilerin çıkarları üzerinde kötü
bir etki yapmıştı. Bundan dolayı, tabii bu
gibilerde, yeni yönetime ve bu meşrutiyeti
kurmak için kanlarını dökmeye hazır bulunan
Ermenilere karşı büyük bir kin ve düşmanlık
beslemişlerdi. Bu nedenle bu kişiler,
meşrutiyet yönetimine saldırıda başarılı
olabilmek için, öncelikle Ermenileri yok
etmeyi düşündüler. Halkın bilgisizliğinden
yararlanarak her tarafta Ermeniler hakkında
halkın en ince duygularını yaralayacak şekilde
suçlama ve iftiralar yaydılar.’(60) biçiminde
açıklamıştır. Ağırlıklı olarak Wylie’nin
raporunu destekleyen Yusuf Kemal Bey ise,
olayların çıkmasındaki başlıca etkenleri
Müslüman halkın cehaleti ve Ermenilerin
tahrikleri olarak özetlemekteydi.(61)
Yusuf Kemal Bey raporunu Hükümete vermesine
rağmen Babikyan’ın kesin raporunu Hükümete
veremeden ölmesi, Adana Meselesi’ni gönderdiği
Araştırma Heyeti’nin raporuna dayanarak
çözeceğinin açıklayan Hükümeti zor durumda
bıraktı.Bu durum karşısında, Araştırma
Heyeti’nin raporu üzerinde çalışmak için
Meclis-i Mebusan’dan sekiz kişilik(62) bir
komisyon seçildi. Bu komisyonda Hayri Bey
(Şeyhülislam), Krikor Zöhrap (İstanbul),
Varteks (Erzurum), Bedros Hallacyan
(İstanbul), Ali Münif Beyler (Adana) yer
alırken, Komisyon başkanlığına Hayri Bey
seçilmiştir.(63)
Seçilen bu Komisyon Hükümet tarafından
Adana’ya gönderilmiştir. Komisyonun ilk
toplantısında, Yusuf Kemal Bey’in raporu
üzerinde tartışılmış, ancak Komisyon’un Ermeni
üyeleri bu rapora itiraz edince toplantı
sonuçsuz kalmıştır. Daha sonra Agop
Babikyan’ın Adana Hadisesi’ne dair notları
Zöhrap Efendi tarafından bir araya getirilerek
yeni bir rapor oluşturulduysa da bu raporda
olaydan tamamen Türklerin sorumlu tutulduğu
için Komisyon da kabul edilmemiş, böylece her
iki tarafın birbirini suçladığı sonuçsuz
tartışmalar sürüp gitmiştir.Sonuçta Ali Münif Bey her iki raporu
inceleyerek yeni bir rapor hazırlamak için
Komisyon’dan izin almış ve elde edilen
belgelere dayanan yeni bir rapor hazırlayarak,
bir örneğini Komisyona bir örneğini de
Hükümete vermiştir. Ali Münif Bey hazırladığı
raporda olayların Ermenilerin tarafından
başlatıldığını, Türkler tarafından da
büyütüldüğünü iddia etmekteydi.(64) Adana
Olayları’ndan sonra Dahiliye Nazırı olan Talat
Paşa ise olaydan sonra elde edilen bütün
verileri incelediğini, olayların Ermenilerin
kışkırtması olduğunu araştırma komisyonundaki
Ermeni üyelerinde kabul ettiğini, hatta bizzat
Agop Babikyan’ın kendisine bunu ifade ettiğini
söylemekteydi.(65) Bir çelişki olarak, Talat
Paşa, olaylar esnasında Müslüman halkı kıyıma
teşvik etmiş olan, Bağçe Müftüsü’nün
cezalandırılması konusunda ısrar ettiğini ve
bunun üzerine mahkemenin Müftü ile suç
ortaklarını idama mahkum ettiklerini
belirterek, cezanın af edilmemesini de
sağladığını belirtmektedir.(66) Cemal Paşa’da
adı geçen müftüyü bizzat kendisinin tarafından
idam ettirdiğini savlamaktaydı.(67) Son
olarak, 23 Temmuz 1910 tarihinde Adana
Olaylarıyla ilgili soruşturma ve yargılama
yapan Divan-ı Harplerde yargılanan kişilerle,
mahkum oldukları cezaları gösteren bir belge
yayımlandı.(68)
SONUÇ
Araştırma Komisyonları ve Divan-ı Harplerin
soruşturma, araştırma ve yargılama görevlerini
tamamlayarak İstanbul’a dönmeleriyle
yargılama-soruşturma süreci tamamlanmıştır.
Olayların ardından gerek Ermenilerin gerekse
Türklerin konuya ilişkin yazdıkları eserlerde
yargılama-soruşturma süreci bir paradoks
haline getirilmiştir.Konuyla ilgili sınırlı Ermeni
kaynaklarında bu süreç; olayın sorumluluğunun
Ermeniler üzerine yıkılması için
gerçekleştirilen bir olgu olarak
betimlenmiştir.(69) Türklerin yazdıkları anı
niteliğindeki eserlerde ise
yargılama-soruşturma sürecinin adil ve Osmanlı
birliğini sağlayıcı, dış müdahaleyi
engelleyici bir manzara içinde tasvir edildiği
görülmektedir.(70)
Adana Olayları, uygar dünyada da geniş
yankılar uyandırmış, bir anlamda
İttihatçıların korktukları başlarına gelmiş,
olaylardan İttihat ve Terakki sorumlu
tutularak, Sultan II. Abdülhamit döneminin
siyasal ve sosyal yapısının devam ettiğini
gösteren bir kanıt olarak değerlendirilmiştir.
Avrupa kamuoyu olayları dinsel bir
perspektiften değerlendirdiğinden,
İttihatçıların ciddi bir prestij kaybına
uğradıkları söylenebilir. Olayların ardından
gerçekleşen yargılama ve soruşturmalar
esnasında birazda bu olgunun getirmiş olduğu
bir refleksle olaylarda sorumluluğu bulunan
Ermenilerin affı yoluna gidildiğini, bizzat
İstanbul’daki merkezi yönetimin, hukuksal
sonuçlar üzerinde etkili olduğunu görmekteyiz.
İttihat ve Terakki’nin modern çağın gereği
olarak, merkezi ve güçlü bir devlet kurma,
çeşitli dinlere ve etnisitelere mensup
insanları eşitlikçi bir anayasal çerçeve
içinde bütünleştirme politikası, Ermenilerin
de içinde bulunduğu unsurlar tarafından,
asimilasyon siyasası olarak algılanmaktan
kurtulamamıştır. Bu cümleden olarak, yakın
geçmişte Balkanlarda yaşanan ayrılıkçı
deneyimler ve I. Dünya Savaşı içinde
yaşadıkları gerçekler onların Türkçü
kimliklerinin ön plana çıkmasında önemli bir
rol oynayacaktır.
BOA, BEO, Adana-Gelen:265898/471
BOA, BEO, Sadaret Defteri, Giden:265939
BOA, BEO, İrade-i Dahiliye, Giden:266085
DİPNOTLAR:
1)
Adana Ermeni Murahhasası Muşeg’in Adana
Olayları’ndaki rolü için bkz. Cemal Paşa,
Hatıralar, Haz: Behçet Cemal (İstanbul: Çağdaş
Yayınları, 1977), ss. 426–428; Abdurrahman
Şeref Efendi Tarihi, Haz. Bayram
Kodaman-Mehmet Ali Ünal, (Ankara: Türk Tarih
Kurumu. Basımevi, 1996), ss. 72–79; Salahi R.
Sonyel, İngiliz Belgelerine Göre Adana’da Vuku
Bulan Türk-Ermeni Olayları, Belleten, Cilt 2,
Sayı 201, (Aralık 1987’den ayrı basım), ss.
1268–1269; Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve
Ermeni Meselesi, (İstanbul: Belge Yayınları,
1987), ss. 551–553. 2) 1909’daki
Adana Olayları’nın başlangıcına ilişkin
görüşler için bkz. Kodaman-Ünal, Abdurrahman
Şeref Efendi.., ss. 86-93; Uras, Tarihte
Ermeniler ..., s. 556; Mehmed Asaf, 1909 Adana
Ermeni Olayları ve Anılarım, Haz: İsmet
Parmaksızoğlu, (Ankara: Türk Tarih Kurumu
Basımevi,1982); Salahi R. Sonyel, İngiliz
Belgelerine Göre..., ss. 1270–1273; Ramazan
Çakır, Alman Kaynaklarına Göre II. Abdülhamid
Döneminde Ermeni Olayları, (Ankara: 2000);
Artin Arslanyan, Adana’da Adalet Nasıl Mahkum
Oldu, (Kahire: 1909).
3)
Müslümanların Ermenilere saldıracağı yolundaki
haberler.Bu konuda daha fazla bilgi için bkz.
Uras, Tarihte Ermeniler ..., s. 556.
4)
Meclis-i Mebusân Zabıt Cerideleri, Cilt 3, D.
1, İc. 1, s. 120.
5)
Bu zatı öldüren Ermeni olayların ardından
kurulan Divan-ı Harpte yargılanarak on beş yıl
kürek cezasına mahkum edilmişdir. Bkz.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, İrade-i Askeriye,
Gen. No.916, Hus. No.45.
6)
Kodaman-Ünal, Abdurrahman Şeref Efendi ..., s.
111.
7)
Bu konudaki değerlendirmeler için bkz. Cemal
Paşa, Hatıralar, s. 428; Artin Arslanyan,Adana’da Adalet...;Abdurrahman Şeref Efendi Tarihi, ss.
71-72; Salahi R. Sonyel, İngiliz Belgelerine
Göre..., s. 1271; Yusuf Kemal Tengirşek, Vatan
Hizmetinde, (Ankara: Kültür Bak. Yayını,
2001), s. 148. Ayrıca yerel yönetimin
olaylardaki sorumluluğunun tescili anlamında
bkz. B.O.A. İrade-i Askeriye Gen. No: 1323, H.
No: 65.
8)
Binbaşı Dought Wylie’nin yaptırımları hakkında
bkz. Salahi R. Sonyel, İngiliz Belgelerine
Göre..., s. 1271.
9)
Adana’da yaşanan olaylarla İstanbul’daki 31
Mart İsyanı arasında ilişki kuran görüşler
için bkz. Feroz Ahmad, İttihatçılıktan
Kemalizme, (İstanbul: Kaynak Yayınları, 1996),
ss. 114-115; Sina Akşin, Şeriatçı Bir
Ayaklanma 31 Mart Olayı, (Ankara: İmge
Yayınevi, 1994), s. 111; karşıt görüşler için
bkz. Sonyel, İngiliz Belgelerine Göre..., s.
1277-1279; Uras, Tarihte Ermeniler..., ss.
557-558.
23)
Ayfer Özçelik, Sahibini Arayan Meşrutiyet,
(İstanbul: Tez Yayınları, 2001), s. 354.
24)
Şefik Bey (Karesi) ve Agop Babikyan
(Tekfurdağı), ancak daha sonra Şefik Bey’in
hastalığından ötürü bu göreve Yusuf Kemal Bey
(Kastamonu) seçildi.
25)
BOA, BEO, Sadaret Defterleri, Giden: 265939.
26)
Tengirşek, Vatan Hizmetinde, s.143.
27)
BOA, BEO, İrade-i Dahiliye, Giden: 266085.
28)
Mehmet Seyitdanlıoğlu, ‘Takvim-i Vekâyi’de
Ermenilerle İlgili Haberler (1908-1915),
Belleten, LV/214, Ankara, 1994, s. 807.
29)
Tanin, 04.Ca.1327. (24 Mayıs 1909).
30)
Tanin, 10.Ca.1327. (30 Mayıs 1909).
31)
Ahenk, 13.Ca.1327. (2 Haziran 1909) ve Tanin,
14.Ca.1327. (3 Haziran 1909).
32)
Ahenk, 24.Ca.1327 (13 Haziran 1909).
33)
Tanin, 18.Ca.1327 (7 Haziran 1909).
34)
BOA, İrade-i Askeriye, Gen. No:734, H. No:97.
35)
Ahenk, 24.Ca.1327 (13 Haziran 1909).
36)
Seyitdanlıoğlu, Takvim-i Vekâyi’de
Ermenilerle..., s. 809.
37)
Tanin, 20.Ca.1327. (9 Haziran 1909).
38)
Tanin, 21.Ca.1327. (10 Haziran 1909.
39)
Tanin, 09.C.1327. (28 Haziran 1909).
40)
BOA, BEO,Dahiliye-Giden, 272993.
41)
BOA, BEO., Adana –Giden, 267908.
42)
Tanin, 19.Ca.1327. (8 Temmuz 1909).
43)
Tanin, 28. Ca. 1327. (17 Temmuz 1909).
44)
Salahi R. Sonyel, İngiliz Belgelerine Göre...,
s. 1283.
45)
Adana Divan-ı Harp Mahkemesi’nin hazırladığı
olaylarla ilgili tutanak, Reis-i Mirliva Yusuf
Kenan, azadan Miralay Abdurrahman Ziya bin
Vehbi, Miralay Ömer Naili bin Mehmed, Kaymakam
Osman, Kolağası Ahmet Lütfü, Kolağası Mustafa
Şükrü bin Mehmed, Yüzbaşı Ahmet Ziya bin
Osman, Yüzbaşı İsmail Refi bin Mehmed Raşid
tarafından hazırlanmıştı. Bkz.Kodaman-Ünal,
Son Vakanüvis..., s. 116.
46)
Kodaman-Ünal, Son Vakanüvis...,ss. 98, 116.
47)
BOA, İrade-i Askeriye, Gen. No:805, H. No:95.,
Divan-ı Harb-i Örfi Riyaseti’ne Ferik İsmail
Fazıl Paşa’nın atanması ve olaylar esnasında
Adana’da bulunan idari görevlilerin
yargılanmalarıyla ilgili olarak.
48)
Tanin, 18.B.1327. (5 Ağustos 1909).
49)
BOA, İrade-i Askeriye, Gen. No:1323, H. No:65.
50)
Ahenk, 24.Ş.1327. (10 Eylül 1909).
51)
BOA, İrade-i Askeriye, Gen. No:916, H. No:33.
52)
Tanin11 C. 1327. (30 Haziran 1909).
53)
İkdam, 24.Ş.1327. (10 Eylül 1909).
54)
Ahenk, 23.M.1328. (4 Şubat 1910).
55)
Cemal Paşa, Hatıralar, s. 432.
56)
Tengirşek, Vatan Hizmetinde, s. 145.
57)
Tengirşek, Vatan Hizmetinde, s. 145.
58)
Bu rapor için bkz. Esat Uras, Tarihte.., s.
558.
59)
Tengirşek, Vatan Hizmetinde, s. 147.
60)
Uras, Tarihte Ermeniler..., s. 558.
61)
Tengirşek, Vatan Hizmetinde, s. 148.
62)
Ali Münif Bey anılarında diğer üç kişinin
adını anımsayamadığını ifade etmektedir.
63)
Ali Münif Yegani, Hatıralar, Haz: Taha Toros,
(İstanbul: İSİS Yayınevi,1996), ss. 51, 52.
64)
Yegani, Hatırlar, s. 52.
65)
Talat Paşa, Anılar, Haz: Alpay Kabacalı,
(İstanbul: İş Bankası Yayınları, 2000), s. 23.
66)
Talat Paşa, Anılar, s. 24.
67)
Cemal Paşa, Hatıralar, s. 432.
68)
BOA, İrade-i Dahiliye, Vesika No: 4.
69)
V.N. Dadrian, ‘The Circumstances Surrounding
The 1909 Adana Holocaust’, Armenian Review,
Cilt 41, Güz 1988, Artin Arslanyan ‘Adana’da
Adalet ...,.
70)
Bkz. Tengirşek, Vatan Hizmetinde; Talat Paşa,
Anılar, Cemal Paşa, Hatıralar, Şeyhülislâm
Cemaleddin Efendi, Siyasi Hatıralar
(1908-1913), (İstanbul: 1978).