Yalnızlık
üzerine ne şarkılar ne türküler
yazılmıştır. İbrahim Tatlıses”Yalnızım
dostlarım” derken, bir başka sanatçı
“gökyüzündeki yıldızlar kadar
yalnızım” dedi. Atalarımıza göre ise
“Yalnızlık Allaha mahsustu…”
Yalnızlığın adı ne olursa olsun
21.yüzyılda Yalnızlık, insanı en yoğun
şekilde etkileyen sosyal ve psikolojik
bir vaka haline gelmiştir.
Yüce yaratıcı yaratmış olduğu bu
gizemli kâinatta hiç bir canlıyı
tek(yalnız) yaratmamıştır. İnsanlar,
bitkiler, hayvanlar her ne tarafa
bakarsanız bakın, hepsinin bir çifti
vardır. Yani bir eşiyle yaratılmıştır.
Yirmi yılı
aşkın bir süredir 37 binden fazla
insan üzerinde yapılan incelemelerde,
sosyal tecrit halinin, yalnızlığın
insan üzerinde derin etkiler
bıraktığını açığa çıkarmıştır. Özel
duygularını paylaşacak ya da yakın
temasta olduğumuz kimsenin bulunmadığı
hissinin, hastalanma ya da ölüm
olasılığını ikiye katladığı
görülmüştür.
İnsanlar ara
sıra elbette yalnız kalabilir, hatta
bu bezende gereklidir. Ancak burada
önemli olan ve tıbbı acıdan risk
oluşturan şey, insanlardan kopuk
olduğunu ya da kimsesi olmadığını
hissetmektir.
Kalp krizi
geçirmiş yaşlı insanlar arasında
hayatlarında duygusal destek
alabilecekleri iki ya da daha fazla
kişi bulunanların bu tür destekten
yoksun olanlara göre yaşama ve tekrar
kalp krizi geçirme ola sıkları iki
kattan daha yüksek olduğu yapılan
araştırmalarla kanıtlanmıştır.
Kapısını çalıp
konuşabileceği, teselli edilebilecek
yardım ve önerilerde bulunabilecek,
derdini ya da bir açmazını, çıkmazını
paylaşabilecek birilerinin bulunması,
bu gibi kişilerin, hayatın zorluk ve
darbelerinin ölümcül etkisinden
koruyabildiği ortaya çıkmıştır.
Her gün
gördüğümüz bu insanlar, konuştuğumuz,
selam verdiğimiz, sohbet ettiğimiz bu
kişiler bizim için ne denli önemli
olduğu ortadadır. Hayatımızdaki önemli
ilişkilerin, sağlımız acısından önemi
büyüktür. Hele de içinde yaşadığımız
bu yüzyılda… Yaşamımızdaki ilişkiler
ne kadar anlamlı ve olumlu ise
sağlımız da bir o kadar iyi olma
yönünde seyir gösteriyor.
20.
yüzyılın başında Almanya´da ilk
düzenli şehir için ulaşım seferleri
başlayıp da orta ve alt sınıftan
insanlar kenti bir ucundan bir ucuna
gezme imkânına kavuştuklarında Alman
sosyolog George Sim mel o korkunç
teşhisini koymuştu:
“İnsanlık
tarihinde ilk kez iki insan yan yana
bu kadar yakın oturup, bedenleriyle
birbirlerine dokundukları halde
saatlerce birbirleriyle konuşmadan
yolculuk yapıyorlar.”
Fransa´da
Simmel´inki kadar trajik bir örnekte
Paris´te yaşayan 70 yaşlarında bir
İstanbul beyefendisi, 30 yıldır evini
temizlemeye gelen bir kadından söz
ediyor. Sonra sıradan bir şeymiş gibi
şöyle anlatıyor:
“Biliyor
musunuz, onunla hiç tanışmadım. Çünkü
ben her sabah saat 7.30´da işe
gidiyorum, o ise 8.30´da
geliyor.”İnanılmaz gibi görünüyor ama
aradaki o bir saatlik fark yüzünden,
tam 30 yıl hiç tanışmadan aynı evi
paylaşmışlardı. Beyefendinin
çıkmasından bir saat sonra o kadın en
mahrem dünyasına girmiş, en özel
eşyalarına dokunmuş, iç çamaşırlarına
ütülemiş ve işi bitince de kapıyı
çekip çıkmıştı. Bu kadar çok şeyi
paylaştıkları biriyle hiç tanışmamış
olmaları vahşi bir yalnızlık hikâyesi
gibi geldi bana…
Yüzyılın
başında Simmel´in ilk işaretini
verdiği iletişimsizliğin doruklarında
yaşıyor insanoğlu… Hem de “iletişim
çağı” adını koyduğu bir çağda…
Gene var olan
ilginç örneklerden biride Losangelesda
tek başına ölmek istemeyenlerin son
anlarında yanlarında oturması için
saatine 40 dolar vererek birini
kiraladıkları bir servis olduğunu
biliyor muydunuz? Çok iğrenç bir şey
bu ölüm noktasına ulaştığınızda
yanınızda elinizi tutacak tek kişi
bile yoksa bütün yaşamınızı bir gözden
geçirin…
Hepimiz bunu
iyi düşünmeliyiz. İnsanlarla olan
iletişimiz, eşimizle, çocuğumuzla, kim
olursa olsun bazı şeyleri iyi hesap
etmeliyiz.
İnsanların
yaşamınıza katılmasını istiyorsanız
onlara elinizi,kolunuzu uzatıp riske
girmeyi göze almak zorundayız.
Güvenmeyi,sevmeyi,inanmayı yeniden
öğrenmemiz gerekiyor. Birçok insan,
hiç kimse onlara dokunmadığı için
yalnızlık çekiyor. Size
dokunabiliyorsam ve sizde bana
dokunabiliyorsanız varım demektir.
Erik from’a
göre “insanın en büyük gereksinmesi
yalnızlığını yenmek, yalnızlığının
kafesinden kurtulmaktır. Bu amacı
gerçekleştirmeye çalışırken tam bir
başarısızlığa uğramak ise insanı
deliliğe götürebilir” der.
Vücudumuza
baktığım zaman çok şaşırıyorum. Elime,
koluma bakıyorum, bu elin, kolun bir
eli sıkmak bir vücudu kucaklamak için
özel yaratıldığını düşünüyorum.
Kulağıma ve dilime bakıyorum,
insanları dinlemek, anlamak, iletişim
kurmak ve konuşmak için yaratıldığını;
gözlerime bakıyorum dünyanın ve
yaşamımızdaki var olan her güzelliği
görmesi için özel tasarlandığını
düşünüyor ve hayret ediyorum.
Bu uzuvların
işlevselliğinden kimseyi mahrum
etmemek gerektiğini de şiddetle
savunuyorum. Bazı özel sebepler
dolayısıyla, geçirilen bir hastalık ya
da bir kaza sonucu bu uzuvlarından
mahrum kalan insanlar, bu uzuvların
önemini sanırım en çok anlayan ve
bilen kişiler olarak
değerlendiriyorum.
Mahrum
etmemeli insan, hiçbir şeyden kendini…
Sorgulamalı hayatını ve durumunu…
Yarınını, geçmişini ve bugününü…
|