Uzun zamandır bu konuyu, "yazayım mı,
yazmayayım mı?" ikilemi içindeyken,
yaşamış olduğumu son olay artık yazmam
gerektiğini söyledi bana. Çünkü,
gerçekten sıkıntı olmaya başladı
kanaatimce. Biliyorum, yazımdan sonra
haklı-haksız pek çok kişi eleştiri
yapıp, örtülü ya da açık uyarılar,
belki de tehditler savuracak bana. Ama
bu ülkenin bekasına, birlik ve
beraberliğine sevdalı, vatanın daha
fazla fikri parçalara, fıkralara
ayrılmasından yorulmuş bir insan
olarak, yazmam, konuyu gündeme taşımam
gerektiğine inanıyorum. Zira
biliyorumki pek çok kişi, bir çok
sakıncadan dolayı dile getirmese de,
bu konudan oldukça rahatsız.
Bir firmaya yıl içinde staj yapması
için öğrenci göndermiş, ayrıca
öğrencinin ahlakına, iş yeteneğine,
becerisine de kefil olmuştum. İş yeri
memnun kalmıştı. Lakin, imzalaması
için gönderdiğim gerekli evrakları
geri göndermiş iş yeri. Öğrenciye
sebebini sorduğumda, "başka bir
stajyer alacaklarmış hocam" cevabı
karşısında oldukça şaşırmıştım. Oysa,
çok sevinmişlerdi o yetenekli,
becerikli öğrenciyi kendilerine
gönderdiğim için. "Sebebini sordun mu
yavrum, nedenmiş?" diye merakla
öğrencinin yüzüne baktığımda, genç,
müstehzi bir eda ile bakış fırlatarak,
"o yeni stajyer Çerkezmiş hocam,
ondanmış." demesin mi? O an, kan
beynime sıçradı adeta. Sonra düşündüm,
konuyla ilgili son zamanlarda
yaşadığım o kadar tatsız olay vardı
ki, bu da normal gelmeye başladı.
Düşünün, basit bir stajyerlik olayında
bile ırki yakınlık arayan bir
işyerinde, ne fayda gelir? Benzetmek
ne kadar doğru bilmem ama, benzetme
yapmadan da duramayacağım; FETÖ
elemanlarının, alış veriş yaparken
aradıkları tek kıstas kendi
cemaatlerine bağlı olup, olmadıkları
değil miydi?
Bir STK başkanlığına yarışan üç isim
vardı; ikisi Çerkez kökenli, diğeri
değildi. Normalde Çerkez kökenli olan
o ikisi birbirinden hiç haz etmezdi.
Yani, görünen o ki, yarışı
göğüsleyecek olan kişi Çerkez olmayan
olacaktı. Son gece öyle şeyler döndü
ki Çerkez kökenli dernekler arasında,
o, birbirini sevmeyen iki Çerkez'den
biri, diğeri lehine çekildi ve o
Çerkez kazandı yarışı. Çerkez olmayan
meseleyi anlayana kadar, başkanlığı
kaybetti tabi.
Örnekleri oldukça çoğaltabilirim.
Yazımı okuduktan sonra son yıllarda
yaşadıklarınız şeyler hakkında Allah
aşkına şöyle bir düşünün. Hemen
herkesin başından Çerkez
milliyetçiliğinin tutuculuğu hakkında
en az bir olayı kesin geçmiştir.
Son senelerde Kürt Milliyetçiliğinin
başımıza açtığı onca gaileden sonra
bir de Çerkez milliyetçiliğini
sararlarsa, şaşmayın. Sizi bilmem ama
ben bu tehlikenin ayak seslerini
duyuyorum, hem de şiddetle. Kendi
aralarında o kadar organizeler ki,
farkına varmanız için oldukça dikkatli
olmanız gerek. Sizinle birlikteyken
önemli bir mevzu konuşuyorlarsa, kendi
ifadeleriyle, hemen "ikinci frekans"a
geçip, Çerkezce konuşuyorlar
aralarında.
Normalde, kuvvetli olarak iki
fraksiyon var Çerkezler arasında; sol
ve İslamcı. Biz Türkler, fikri
yakınlığımız hangisineyse, daha çok
ona ilgi duyarız. Bizim için fikir
daha önemlidir. Bakmayız kişinin
ırkına, meşrebine, memleketine,
köyüne... Doğru neyse odur
nazarımızda... Ama Çerkezler için
fikri yapı önemli değildir, sağ veya
sol olması çok bir şey fark etmiyor,
Çerkez olsun yeter.
Bu ayrımcılık son yıllarda her alanda
görülmeye başladı; STK'larda,
siyasette, bürokraside ve daha pek çok
kulvarda olağanüstü bir dayanışma
içindeler. Liyakatten ziyade,
Çerkezlik ön planda. İyi Çerkez, kötü
Çerkez yok; Çerkez olsun yeter.
Bir makama, bir kuruma bir isim
sunarlarken baktıkları tek şey, Çerkez
olup, olmadığı. İkinci şart çok önemli
değil. Bir şekilde hallediyorlar.
Bakınız, Osmanlı'nın parçalanma
sebeplerinin en başında ırki
milliyetçilik, yani kavmiyetçilik
gelir. Türk, Kürt, Arap, Rum, Ermeni,
Süryani, Yahudi ve diğerleri, Osmanlı
bekasından ziyade kendi ırklarının
bekasını savunmuş, onun için çalışmış
ve o koskoca devleti, kendi küçük
çıkarları için parçalamışlardı. Tarih
buna şahittir. Evet, nihayetinde
ortaya Türk, Ermeni, Rum, Yahudi, Arap
devleti çıktı ama koskoca İslam
devleti yıkıldı. Avrupa'nın yıkamadığı
imparatorluğu, biz, kendi ellerimizle
kendimiz parçaladık. Hala kan ağlıyor
coğrafyamız...
Kimi aynı köylü olmasını üstün tutar,
kimi aynı kasabalı, kimi de aynı
şehirli... Kimi için aynı ırktan
olmaktır üstünlük, kimi için ise aynı
aşiretten olmak.
Peki ya liyakat, erdem, hak, adalet,
eşitlik... Bunlar ne olacak? İnsanca
yaşam için gerekli olan kavramlar
liyakat, erdem, hak, adalet ve eşitlik
değil mi? İnancımız, insanlık erdemi
bunu emretmiyor mu?
Bu konu daha çok su götürür.
İnanıyorum ki yazımdan sonra menfi ya
da müspet, daha çok tartışılacaktır bu
konu. Çünkü görüyorum ki diller sussa
da, korktuğu böyle bir kaygı var
toplumda.
|