|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
''İSLAMİ CİHAT''
POLİTİKALARI ve ''ÇELLİSSİMA'' 4'LÜSÜ |
Çetin Altan
02 Ağustos 2006 |
|
|
................... |
|
................... |
Bir yanda
bastırdıkça bastıran sıcaklar, bir yanda
değişik nedenlerle -tanıdık-tanımadık- toprağa
bırakılması sıklaşan insancıkların, gazete ve
ekranlarda dolaşan son görüntüleriyle eski
fotoğrafları...
Kadife sesli Duygu Asena'nın, "ben de bir
zamanlar aranızdaydım" der gibi bakan
gözleriyle, ekranlarla gazete sayfalarında göz
göze gelme...
Kırık gülücüğü
fotoğraflarda kalmış olan Halit Çapın'la da
öyle...
¡ ¡ ¡
Sonra Lübnan'da Kana kasabası
bombardımanında ölmüş minicik çocukların
kucaklardaki cenazeleri...
Bağdat'ta
yüzleri simsiyah peçelerle örtülü, simsiyah
çarşaflı kadınların protesto gösterilerinde,
omuzlarında taşıdıkları "barışın öldüğünü"
sembolize eden tabutlar...
Uygun ve
ağır adımlarla yürüyen askerlerin omuzlarında,
al bayrağa sarılmış tabutlar...
¡ ¡ ¡
Yeni bir yüzyılın 6'ncı yılındaki ilk
ağustos sabahında, böyle mi başlamalıydım
yazıya 80 yaşında?
Başyazılarla köşe
yazılarında da artan bir kaygı rüzgârı
dolaşmakta; Mehmet Barlas'tan Hasan Cemal'e,
Altan Öymen'den Bekir Coşkun'a kadar...
¡ ¡ ¡
İsrail hükümetinin, kadın-çocuk gözetmeden
Lübnan'a karşı sürdürdüğü korkunç
bombardımanları, kendi parlamentosundaki Arap
kökenli milletvekilleriyle, barışçı Yahudi
dernekleri de dahil; İngiltere'sinden ABD'sine
kadar, tüm dünyanın insancıl kalem ve
yürekleri protesto etmekte...
¡ ¡ ¡ Ne
var ki, İsrail hükümetini protesto etmek de;
İngiltere Başbakanı Tony Blair ile ABD Başkanı
Bush'u lanetlemek de; pek bir işe yaramıyor
gibi... Irak'ta, Filistin'de, Lübnan'da;
çoluk çocuk, kadın erkek, binlerce Arap patır
patır her gün mezarlıklara dökülmekte...
¡ ¡ ¡
Nasıl oldu da gelindi buralara?
Sarıklı sakallı İslam siyasetçilerinin "El
Kaide", "Hizbullah", "Hamas", "Müslüman
Kardeşler" vs. örgütleri; işaret parmakları
havada, "İslami cihat" coşkulanmasıyla, gerek
New York'ta, gerek Avrupa kentlerinde terör
eylemlerine girişerek, posta koymaya
kalkmadılar mı; "kefereler" diye
öfkelendikleri, dünyanın "burjuvalaşmış"
kesimine?
¡ ¡ ¡
İslam siyasetçilerinin izlediği
politikalar; kendilerine 1 milyar 200
milyonluk İslam âleminin liderliğine doğru bir
merdiven kurma hayali de taşısa; ne yarar
sağladı Afganistan'dan Lübnan'a kadar "köylü"
ağırlıklı Müslüman kitlelerine? Yeni bir
yüzyılın başında, binlerce Arap ölüsü yağmaya
başladı mezarlıklara...
"Biz de
göstereceğiz onlara" demek, yetiyor mu,
tankları, mitralyözleri, uçak
bombardımanlarını durdurmaya ve minicik çocuk
ölümlerini önlemeye?
¡ ¡ ¡
Ortadoğu'nun gitgide yaygınlaşacak kanlı
bir çöp çorbasına dönmesi; daha yıllarca
süreceğe benzer...
Ölenler ölecek,
kaçanlar kaçacak, sürünenler sürünecek...
Gelip geçici duraklamalara kulak asmayın...
İslam siyasetçilerinin saltanatlı bir
liderlik yarışı; önce İsrail'i yok etme, sonra
da "kefereleri dize getirme" doğrultusunda,
savaşa ve kahramanlığa lehimli...
¡ ¡ ¡
Buna karşılık 55 İslam ülkesinin
hiçbirinde, ekonomik bir şeffaflık yok; kim
kimi nasıl sömürüyor, kimi kim nasıl
kazıklıyor, kimler silaha ne harcıyor, hiç
belli değil...
Ortak inanç ve
propaganda; her türlü aksaklıktan sadece
"Yahudilerle, keferelerin" sorumlu olduğu...
Bir düşman yaratıp, her türlü suçu onun
üstüne koyma; bizim İttihatçıların da
uyguladığı, çok kolay, ancak çok da belalı bir
politika...
¡ ¡ ¡
Ortadoğu'daki Azrail raksının tırpan
vuruşları, Türkiye'de de 20-30 yıllık bir
çalkantı yaratabilir...
Alt tarafı
Türkiye de; köylü ağırlıklı, kutsal
kavramların arkasına sığınılarak bir "makam"
sahibi olma ihtiraslarının tepiştiği, "yaşam
kalitesi" düşük bir ülke...
¡ ¡ ¡
Neyse ki gönlü şenlendiren, "onlar-biz"
ayrımını aşmış bazı tablolar da var
Türkiye'de...
Örneğin bir rastlantı
"Haber Türk" kanalında izlediğim genç
hanımlardan oluşan "Çellissima" 4'lüsü...
¡ ¡ ¡
Ünlü Türk viyolonisti Muhittin Sadak'ın
önce öğrencisi, sonra da dostu olduğum için
midir nedir; en sevdiğim enstrümanların
başında gelir viyolonsel...
O nedenle
de Şubert'in, viyolosellerin girişiyle
başlayan "Bitmemiş Senfonisi"ni, peş peşe 7
saat dinlediğim dönemler oldu...
Gençliğimde, Kassado, Pablo Kazals, en
sevdiğim viyolonsel virtüözleriydi. Kassado
ile Ankara'da tanışmıştım da; ne ılıman, ne
içten bir sanatçıydı... Bir ikindi üstü de
Safiye Ayla'nın evinde, eşi Prens Muhittin,
viyolonselle Vivaldi'den parçalar çalmıştı
bana...
¡ ¡ ¡
Birden ekranda, yapısı ahşap olmayan garip
viyolonsellerle, harika bir konser veren 4
genç hanıma rastlayınca...
Cenaze
görüntüleriyle ağırlaşmış gönlümde, yepyeni
bir pencere açıldı.
Ne kadar da
tempolu, ne kadar da müzikten heykel
yaparmışçasına ortak bir ustalıkla
çalıyorlardı Astor Piazzolla'yı...
¡ ¡ ¡
Büyük bir Japon firmasının ürettiği modern
ve elektronik viyolonseller ve 4 genç hanım...
Ne kadar isterdim Türkiye'nin de
"onlar-biz" ayrımını, Gülyar Balcı'yla, Jülide
Canca'nın yarattığı o 4'lü müzisyen düzeyinde,
tam bir senteze kavuşturmasını...
Horon
ve Bach'ı aynı dünya repertuarlarında
buluşturmasını...
¡ ¡ ¡
Övünme, babalanma,
posta koyma koşullanmalarının ötesinde; yazı
ve müzik gibi sanatın evrenselleşmiş
ışıklarından zevk alan aile ortamlarında
yetişseydi çocuklar...
"İslami cihat"
liderlerinin de "dünya vatandaşlığı"na dönük,
beyinsel pırıltılarla donanmış olmalarını
arzulasalardı...
¡ ¡ ¡
Ne yapalım, buna da şükür. Dinamit ve
silah patlamalarıyla sarsılan bir bölgede, hiç
değilse 4 viyolonselist genç hanımı da
dinleyebiliyoruz, kendi TV'lerimizde... |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|