|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
MOSKOVA'YA KUYRUĞU KAPTIRMAK |
Suat Taşpınar
Radikal Gazetesi, 14.10.2007 |
|
|
................... |
|
................... |
"Bu ayakkabının 27
numarası var mı?" diyorum. "Yok" diyor tezgâhtar. Daha
ekim başındayız, yeni sezonun kışlık ayakkabısını
arıyoruz oğlan için, kalmamış. Bir arkadaş arabasını
yenilemek istiyor, peşinatı ödemiş, teslim tarihi
Mayıs 2008! Eşim bir mağazada, beğendiği kazağın XL
olduğunu görüyor, "Bunun medium olanı var mı?" diyor,
tezgâhtar yüzümüze bile bakmadan "Orada yoksa yoktur,
kalmadı" diyor.
Şaşmamak elde değil. Sovyet
devrinden bugüne köprülerin altından çok su geçti. En
azından Moskova, tanınmayacak kadar değişti. Ama
değişmeyen ne kaldı derseniz cevap hazır: Kuyruklar!
Moskova'ya ilk kez 1990'da, SSCB yıkılmak
üzereyken gelmiştim. Her yanda uzayıp giden kuyruklar
vardı. İnsanların, ne satıldığını dahi sormadan önüne
çıkan kuyruğa girdiği devirdi. Şansınıza bazen bir
Türkmen kavunu, bazen Çekoslovakya yapımı bir yemek
takımı ya da Polonya malı bir çift ayakkabı
düşebilirdi. İşinize yaramayan bir şey de olsa, olası
bir barter için kullanılacak bir malı ele geçirmek
hünerdi. Akla gelecek her mal ve hizmet için uzayıp
giden kuyruklarda ömrünü tüketti ahali.
Bugün
kalktı mı bu kuyruklar? Ne gezer! Hatta daha da uzadı.
Ama niteliği değişti: Eskiden yokluktan kaynaklanırdı,
şimdi varlıktan. Fark o kadar. Kuyruk aynı kuyruk.
Çünkü para Moskovalıların kulaklarından fışkırıyor.
Sekreter maaşları bile 1000 dolara ulaştı. Aylık
geliri daha az olana yoksul gözüyle bakıyorlar. Hem bu
maaşı alıp, hem Sovyet devrinden kalan evlerinde kira
ödemeden yaşayan; elektiriğe, suya, gaza yapılan onca
zamma rağmen hâlâ komik paralar ödeyen ahali, eline
geçeni harcamak için yarışta.
Moskova'ya kimse
mal yetiştiremiyor. Tereddüt edip almadığınız malı
ertesi gün rafta bulamıyorsunuz. Bu bazen bir çift
ayakkabı oluyor, bazen bir kazak ya da bir banyo
dolabı. Sonsuz açlık içinde her şeye saldırıyor halk.
Mallar rafa konmadan kapışılıyor.
Trafik her
zaman felç: Hafta içi korkunç tempolu iş hayatında
para kazanmak için koşturanlardan, hafta sonu
kazandıkları paraları bir an evvel harcamak
isteyenlerin mağazalara hücumundan... Çoğu restoranda
pazartesi günü bile masa bulamamak vakayı adiye oldu.
Çocuk yuvalarında, okullarda bir yıl sonraya sıra
yazıyorlar. Park yerleri her zaman dolu. Yollarda
bütün şeritler kilit, kaldırımlardan basıp gidiyoruz.
Metro istasyonlarında millet birbirini eziyor, vagona
girmek için kuyruklar oluşuyor. Bazen pazar sabahı
markette kasa kuyruğunda beklemekten sinirlerim
yayından çıkıyor, sepeti öylece bırakıp kaçıyorum.
Sorun pahalılık da değil. Fiyatlar nereye çıkarsa
çıksın talep düşmüyor. En açık örneği otomobilde: Bazı
modellerde en az altı ay bekliyorsunuz.
Sosyalist sistem gitti, kapitalizm geldi, ama
kuyruklardan kurtulamadık. Kuyruklardan para kazanmak
da hayli kârlı bir işkoluna dönüştü. Mesela araba
almak isterseniz galerinin satış temsilcisi usulca
kulağınıza fısıldıyor: "Sırasını satmak isteyenler
var, yardımcı olurum, altı ay değil iki ay
beklersiniz!" Ya da plaka almak için polise
gittiğinizde, aynı gün içinde işlem yaptırabilmek için
ön sıralarda yer açmanın hediyesi 500 doları
buluyormuş, gazeteler yazıyor.
Putin,
"Bürokrasiyi hafifletin, yatırımcının önünü açın" diye
kendini paralıyor, ama faydasız. Çalışarak değil,
çalışanların önüne önce takoz koyup sonra o takozu
kaldırarak iyi para kazanmanın yolunu bulan
bürokratlar işitmiyor bile. Kuyruklar uzadıkça uzuyor.
Devlette de, özel sektörde de... Tapu işini yaparken
de, eve küvet ya da kapı alırken de. Bir tarafta
çalışmayan devlet çarklarının inlettiği kuyruklar,
öbür yanda iğneden ipliğe her şeyi kapışan tüketicinin
açlığını doyuramamaktan doğan kuyruklar... Moskova'ya
kuyruğu kaptırmış halde inliyoruz. |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|