30 ADET AZINLIK ŞARKISI
Murat Bardakçı
Habertürk Gazetesi, 20 Aralık 2009
                         
...................
 
...................

Masamın üzerinde, elyazması bir nota defteri var. Kağıdı bu iş için özel olarak belli bir boyda kesilmiş, sadece notalar ve güfteler değil, porte çizgileri bile elle çizilmiş ve cilt niyetine yine elle dikilmiş bir defter...

Defter, Türk Müziği’nin 1866 ile 1927 yılları arasında yaşamış olan çok önemli bir bestekarına, Muallim İsmail Hakkı Bey’e ait...
İsmail Hakkı Bey’in ismini işitmemiş olabilirsiniz ama bestelerinden bazılarını mutlaka biliyorsunuzdur. Mesela “Fikrimin ince gülü, kalbimin şen bülbülü” sözleriyle başlayan meşhur şarkı ve hemen hatırlayabileceğiniz “Ordumuz etti yemin”, “Gafil ne bilir neşveyi pür şevk-i vegayı” ve “Ertuğrul’un ocağında uyandım” gibi mehter marşları, onun bestelerindendir.


TAM 30 ADET ESER

Dolmabahçe Sarayı’nda hükümdar için musiki yapan fasıl heyetinin şefi olan İsmail Hakkı Bey, defteri 19. yüzyılın sonlarına doğru hazırlamış ve Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan başta Türkler olmak üzere, bütün unsurların dillerinden bestelediği şarkıları bu defterde bir araya getirmiş.

Her eserin üzerinde, bestenin hangi dilden olduğunu gösteren “Laz lisanından şarkı”, “Rum lisanından şarkı” yahut “Ermeni lisanından şarkı” şeklinde bir kayıt var. Defterde Türkçe’den Rumca’ya, Arnavutça’dan Ulahça’ya, Çingenece’den Çerkesce’ye, Ermenice’ye, Lazca’ya ve Kürtçe’ye kadar o devirde Osmanlı teb’ası olan bütün unsurların dillerinde bestelenmiş 30 adet eser yeralıyor ve Muallim İsmail Hakkı Bey’in defteri, temeli çokulusluluğa dayanan “imparatorluk” kavramının aslında ne demek olduğunu her yönüyle aksettiriyor.


‘HOŞGÖRÜ’ VE ‘MOZAİK’ MASALI

Defter, aslında bugünlerde bir hatadan kaynaklanan ve tam bir kavram kargaşası halini almış olan bir gerçeği de gözler önüne seriyor: “İmparatorluk” ve “milli devlet” kavramları arasındaki farkı...

Osmanlı Devleti bir “imparatorluk” idi, günümüzün Türkiye Cumhuriyeti ise “milli” bir devlet...
İmparatorluklar ile milli devletler arasında müesseseler ve işleyiş bakımından büyük farklar vardır ve bir imparatorluğun milli devlet ölçüleriyle değerlendirilmesi, hatalara yol açar. İmparatorlukların temeli “çokulusluluk” üzerine kuruludur; milli devletler ise, malum...

Bugün, işte bu kurallar gözardı edildiği için yorumlarda sık sık hatalara düşülüyor. Mesela, hakim unsurunu Türklerin teşkil ettiği ve resmi dili Türkçe olan Osmanlı İmparatorluğu’nun “Türk olup olmadığı” tartışılıyor yahut imparatorluğu teşkil eden unsurların devletin yüksek kademelerinde görev almış olmaları “hoşgörü” veya “mozaik” diye niteleniyor.

Başka dinlere ve milletlere mensup teb’anın yüksek görevlerde bulunmalarının “hoşgörü” ile bir alakası yoktur. İmparatorluklarda hakim unsur tek bir millettir ama diğer dinlere ve milletlere mensup olanların devlet katında yüksek görevler almaları da sıradan bir uygulamadır.
Dolayısıyla, hakim unsurunu Türklerin teşkil ettiği Osmanlı Devleti’nde Ermeni, Rum, Yahudi yahut Arap gibi Türk olmayan kişilerin yüksek görevlere getirilmeleri gayet normaldir ama bu uygulamaların şimdi “hoşgörü” yahut “mozaik” gibisinden kavramlarla yorumlanmaya kalkışılması hatadır.

Muallim İsmail Hakkı Bey’in defteri, işte, imparatorluklardaki “çokulusluluk” kuralının gözler önüne serilmesi konusunda mükemmel bir örnek teşkil etmektedir.