Masamın üzerinde, elyazması bir nota defteri
var. Kağıdı bu iş için özel olarak belli bir
boyda kesilmiş, sadece notalar ve güfteler
değil, porte çizgileri bile elle çizilmiş ve
cilt niyetine yine elle dikilmiş bir defter...
Defter, Türk Müziği’nin 1866 ile 1927
yılları arasında yaşamış olan çok önemli bir
bestekarına, Muallim İsmail Hakkı Bey’e ait...
İsmail Hakkı Bey’in
ismini işitmemiş olabilirsiniz ama
bestelerinden bazılarını mutlaka
biliyorsunuzdur. Mesela “Fikrimin ince gülü,
kalbimin şen bülbülü” sözleriyle başlayan
meşhur şarkı ve hemen hatırlayabileceğiniz
“Ordumuz etti yemin”, “Gafil ne bilir neşveyi
pür şevk-i vegayı” ve “Ertuğrul’un ocağında
uyandım” gibi mehter marşları, onun
bestelerindendir.
TAM 30 ADET
ESER
Dolmabahçe Sarayı’nda hükümdar
için musiki yapan fasıl heyetinin şefi olan
İsmail Hakkı Bey, defteri 19. yüzyılın
sonlarına doğru hazırlamış ve Osmanlı
İmparatorluğu’nda yaşayan başta Türkler olmak
üzere, bütün unsurların dillerinden
bestelediği şarkıları bu defterde bir araya
getirmiş.
Her eserin üzerinde, bestenin
hangi dilden olduğunu gösteren “Laz lisanından
şarkı”, “Rum lisanından şarkı” yahut “Ermeni
lisanından şarkı” şeklinde bir kayıt var.
Defterde Türkçe’den Rumca’ya, Arnavutça’dan
Ulahça’ya, Çingenece’den Çerkesce’ye,
Ermenice’ye, Lazca’ya ve Kürtçe’ye kadar o
devirde Osmanlı teb’ası olan bütün unsurların
dillerinde bestelenmiş 30 adet eser yeralıyor
ve Muallim İsmail Hakkı Bey’in defteri, temeli
çokulusluluğa dayanan “imparatorluk”
kavramının aslında ne demek olduğunu her
yönüyle aksettiriyor.
‘HOŞGÖRÜ’
VE ‘MOZAİK’ MASALI
Defter, aslında
bugünlerde bir hatadan kaynaklanan ve tam bir
kavram kargaşası halini almış olan bir gerçeği
de gözler önüne seriyor: “İmparatorluk” ve
“milli devlet” kavramları arasındaki farkı...
Osmanlı Devleti bir “imparatorluk” idi,
günümüzün Türkiye Cumhuriyeti ise “milli” bir
devlet... İmparatorluklar ile milli
devletler arasında müesseseler ve işleyiş
bakımından büyük farklar vardır ve bir
imparatorluğun milli devlet ölçüleriyle
değerlendirilmesi, hatalara yol açar.
İmparatorlukların temeli “çokulusluluk”
üzerine kuruludur; milli devletler ise,
malum...
Bugün, işte bu kurallar
gözardı edildiği için yorumlarda sık sık
hatalara düşülüyor. Mesela, hakim unsurunu
Türklerin teşkil ettiği ve resmi dili Türkçe
olan Osmanlı İmparatorluğu’nun “Türk olup
olmadığı” tartışılıyor yahut imparatorluğu
teşkil eden unsurların devletin yüksek
kademelerinde görev almış olmaları “hoşgörü”
veya “mozaik” diye niteleniyor.
Başka
dinlere ve milletlere mensup teb’anın yüksek
görevlerde bulunmalarının “hoşgörü” ile bir
alakası yoktur. İmparatorluklarda hakim unsur
tek bir millettir ama diğer dinlere ve
milletlere mensup olanların devlet katında
yüksek görevler almaları da sıradan bir
uygulamadır. Dolayısıyla, hakim unsurunu
Türklerin teşkil ettiği Osmanlı Devleti’nde
Ermeni, Rum, Yahudi yahut Arap gibi Türk
olmayan kişilerin yüksek görevlere
getirilmeleri gayet normaldir ama bu
uygulamaların şimdi “hoşgörü” yahut “mozaik”
gibisinden kavramlarla yorumlanmaya
kalkışılması hatadır.
Muallim İsmail
Hakkı Bey’in defteri, işte,
imparatorluklardaki “çokulusluluk” kuralının
gözler önüne serilmesi konusunda mükemmel bir
örnek teşkil etmektedir.
|