POLİS MEMURUNDAN TECAVÜZ TEHDİDİ

Ayşe Arman
Hürriyet Gazetesi, 01 Ekim 2013

                         
...................
 
...................

Daily News’tan Belgin Akaltan sayesinde Pınar’ı buldum, konuştum. Pınar’ın yaşadıkları, tüyler ürpertici. Başına gelenleri, birebir ondan dinledim. Buyurun siz de dinleyin...

Seni uzun zamandır arıyordum, çünkü yaşadıklarının “şehir efsanesi” olduğunu sanıyordum. Başına gelenleri bizimle paylaşır mısın?

Adım Pınar. Çocuk gelişimi ve pedagoji eğitimi aldım. Turizm sektöründe çalışıyorum. Gezi olayları sırasında, polis tarafından şiddete uğradım, feci şekilde dayak yedim, elle ve sözle taciz edildim, tecavüz tehdidi yaşadım ve tecavüzden şans eseri kurtuldum...

En başından anlatır mısın?

Benim tek suçum, evime gitmeye çalışmaktı!

2 Haziran günü ne oldu?

Beşiktaş’ta bir arkadaşıma uğramıştım. Saat 20.30’du. Minibüse binip, Tarabya’ya evime gidecektim. Beşiktaş ışıklara geldim, baktım ne minibüs var, ne taksi. Tam o sırada, birileri geldi, beni kolumdan çekiştirmeye başladı...
Gözaltı mı?

Ben ne olduğunu anlamadım ki. Beni Barbaros Bulvarı’nın önünden aldılar. Ama daha sonra, Taksim Gümüşsuyu’ndan Dolmabahçe’ye doğru indiğimi, polise mukavemet gösterip, izinsiz yürüyüş sırasında, kamu malına zarar verdiğimi iddia ettiler. Alakası yok. Tanıklarım var. Kamera kayıtları var.

Seni aldılar, sonra...
-  Ortada insan yok, yürüyüş yok, protesto yok. Başladılar beni küfrede küfrede bir yerlere sürüklemeye. Elden ayaktan kesildim. Ben onların polis olduğunu bile anlamadım. Başbakanlık ofisine doğru götürdüler. Baktım, orada polisler var, bir an rahatladım, “Beni kurtarııın!” diye bağırmaya başladım. Böyle de salağım, ne bileyim beni sürükleyenlerin de polis olduğunu...

Kendilerini tanıtmadılar mı? Polis kimliği göstermediler mi?
-  Hayır. Ben “Siz kimsiniz?” diye sordukça, kafama bir tane geçiriyorlardı. Ağza alınmayacak küfürler eşliğinde. “Bilmem ne çocuğu!”, “Memleketi siz mi kurtaracaksınız?”, “Bir de kadın başına çıkmış sokağa!” Şoktaydım. Baktım beni götürdükleri yerde başka gençler de var, hepsini dövüyorlar, coplar havada uçuşuyor. Ağızlarından burunlarından kan geliyor, burnu kırılanlar bile vardı.

Gördüklerin karşısında senin yaşadığın ne?
-  Korku. Tarif edilemeyecek kadar büyük bir korku. Tek kadın bendim. Beni arabaların arasına sürüklemeye çalıştılar. Biri kolumu kıvırıyor, biri belimi sıkıyor. “Yanlış yapıyorsunuz! Bırakın beni” diye bağırıyorum. Sonra beni bir belediye otobüsünün içine tıktılar. O sırada, biri yüksek sesle bağırdı, “Kimlikleri alın, üstlerini arayın!” “Amirim” dedi biri, “Bir tanesi bayan!” “Orospuya bak! Gece gece ne işi varmış sokakta!” dedi. Gece dediği, saat 20.30. Otobüsün içinde biri, “Çıkar üstündekileri” dedi, refleksle, “Çıkarmayacağım!” dedim. Dediğim anda bir tokat patladı suratımda. Çantamı kolumdan çekip aldılar, yere boşalttılar, üzerimdeki ince kazağı zorla çıkardılar, gömleği de. Tişörtle kaldım. Üstümü ararken, taciz ettiler. Sonra biri yapıştı gırtlağıma, bir polis, adı Süleyman’mış, kafamı, otobüsün camına vurmaya başladı. Beni otobüse bindirdiklerinde, önde otobüsün bıyıklı şoförü oturuyordu, ona, “A...na ko..uğumun çocuğu, ışıkları kapat, in aşağı!” dedi. Sonra bana dönüp, “Seni burada dom...tıp, si...rim, zaten karanlık kimsenin haberi olmaz!” dedi. Ben korkudan titreyerek, “Tamam abi” dedim. Belki biraz sakinleşir diye. Sonra bir başkası geldi, suratımı tuttu ve tükürdü. “Senin gibi kızım olacak, asarım keserim!” dedi. “Siz hiç dağa çıktınız mı?” dedi bir başkası. İşler iyice kontrolden çıktı...

Orada tecavüze uğrarım diye korktun mu?
-  Evet. (Ağlıyor...) Allah kurtardı beni. O gün, orada, bana bunu yapanlarla uğraşacağıma dair söz verdim kendime. Çünkü bana bunu yapanlar, beni bu kadar aşağılayanlar, kimse sesini çıkarmazsa, benim çocuğuma da aynı şeyi yapabilirler. Sizin çocuğunuzu da!

Peki sonra?
-  Şiddete devam. Sonra birkaç kişi geldi, “Tamam Süleyman, yeter artık!” dedi. Adamın elinden beni aldılar...

Otobüste başka kimse yok muydu?
-  Mustafa vardı, Bahçeşehir Üniversitesi’nde okuyormuş. Kız arkadaşları evde mahsur kalmış, yemek istemişler, o da onlara tost filan götürüyormuş, almışlar. O kadar dayak yemişti ki, kendinde değildi, karakolda, “Bizi dövdüler mi?” diye sordu, kafasından kanlar akıyordu, gözünün beyazı görünmüyordu, kan oturmuştu her tarafına. O da şikâyetçi oldu. Uğurcan diye bir çocuk vardı, onun da kolunu kırmışlardı, o da şikâyetçi oldu...

Bu yaşına kadar böyle insanlık dışı bir şey yaşamış mıydın?
-  Hayır. Sosyal medyada okuduğumda, abarttıklarını düşünüyordum. Meğer az bile yazılmış. Ben bu kadar cinsel tacizi, aşağılamayı, dayağı, küfrü hak edecek bir şey yapmadım. Şehrin göbeğinde bir otobüste bana yapmadıklarını bırakmadılar.

Sonra peki?
-  Yol kapalıydı, bizi tekneyle, ellerimiz kelepçeli bir şekilde önce Balat’a sonra İstinye Devlet Hastanesi’ne götürdüler. Oradaki doktor da feciydi. Yerinden bile kalkmadı bizi muayene etmek için. Dedim ki, “Mustafa’nın kafası kanıyor, gözünün akı kalmamış, kan oturmuş, önce Mustafa’yı alın, belki filmini çekersiniz.” “Sen kendi işine bak!” diye beni tersledi ve ekledi, “Ölürse daha iyi, işinize gelir!” O anda anladım, aslında bize ne olacağı kimsenin umurumda değildi... 

Ne raporu verdi?
-  Uyduruktan, “Darp edilmişlerdir” raporu. Sonra da, karakola götürdüler. Ne zamanki orada Baro’nun avukatlarını gördüm, mutluluktan havalara uçtum. Sağ olsunlar, onlar yardım etti. Orada bazı gençler, “Şikâyetçi olma, bir şey çıkmaz!” dedi ama ben kendim için olmasa bile Mustafa’ya tanıklık yapmak istedim. Sonra eve gittim, üç gün, kalkmadan, yattım. Sonra, “Bu nasıl bir ülke? Biz bunu hak ediyor muyuz? Kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz?” dedim ve kendi adıma da davacı olmaya karar verdim.

Türkiye’de kadın olmak zor mu?
-  Türkiye’de insan olmak zor, kadın olmak daha da zor!

''BEN TANIĞIM... O POLİS, PINAR’I TECAVÜZLE TEHDİT ETTİ''

Dün… 2 Haziran’da Beşiktaş’ta evine giderken alınıp, bir otobüsün içinde eşek sudan gelinceye kadar dövülüp, üstüne bir de tecavüzle tehdit edilen, Pınar’ın yaşadıklarını okudunuz.

Bugün yeni bir şey yok.
Ama dünkü olayın “tanığı” var.
Hani, “Bu anlatılanların doğru olup olmadığını nereden bilelim?” diyenler var ya, işte görgü tanığı Erkan’ın anlattıkları da onlar için... Yani olayı hem yaşayan hem de tanık olan anlatıyor. Bize de o polislerin cezalandırılmasını istemek düşüyor...

Seni tanıyabilir miyiz?
-Adım Erkan. Boğaziçi Üniversitesi’nde okuyorum.

2 Haziran’da senin başına gelen neydi?
-Akşam 9 civarı Beşiktaş’ta oturan kuzenime gidiyordum. Tam ışıkların orada birileri, “Gel lan buraya!” dedi. “N’oluyoruz?” demeye kalmadan koluma girip sürüklemeye başladılar. Yüzleri kapalıydı.
Bez bağlamışlardı. Kargatulumba beni aldılar...

Kimmiş onlar anlayabildin mi?
-Yok, hayır. Ne bir açıklama yaptılar ne de kimlik gösterdiler. 100-150 metre kadar itekleyip, İETT otobüslerinin olduğu yere götürdüler. Ama ben bunun bir gözaltı olduğunu anladım. Direnmenin bir manası olmadığını da...

Nereden anladın gözaltı olduğunu?
-E, çünkü yolda ilerlerken, orada ne kadar çevik kuvvet, polis varsa, önlerinden geçerken hepsinden tokat, yumruk ya da tekme yedim. “Bu memleketi siz mi kurtaracaksınız, a.. na ko.. ğumun çocuğu!” diye hakaret ediyorlardı. Ellerimle, kafamı korumaya çalışmaktan bir hal oldum. Ama bunu yaşayan sadece ben değilim. O otobüse götürülen herkes aynı şeyleri yaşadı. Oradaki kural buydu.

Sonra peki...
-İki otobüs vardı, “Getir getir!” dediler beni sürükleyen sivillere, oraya bıraktılar beni, iki otobüsün arasına. Orada işte, sille tokat giriştiler. Sebebini sonradan anlayabildim, MOBESE kameraları için kör noktaydı.

Sen ne yapıyorsun bu arada, bir şey demiyor musun?
-Demiyorum. Nasıl diyeyim ki? İtiraz etmeye kalksam, “Sus lan!” deyip daha fazla girişecekler. Bir kabullenme hali geliyor insanın üzerine. Sonra beni otobüse soktular. İşte orada şok yaşadım!

Neden?
-Çünkü karanlıktı otobüsün içi. Ve bir kızın inlemeleri, feryatları geliyordu. Sonradan adının Pınar olduğunu öğrendiğim kız ağlayarak, “Abi, ben bir şey yapmadım” deyip duruyordu, “Abi, valla evime gidiyordum”! Baktım, adı Süleyman olan polis, kızın resmen boğazına yapışmıştı ve kafasını cama vuruyordu. İnanılır gibi değildi gördüklerim! Erkek olacaklar güya, savunmasız bir kıza girişiyorlardı. Ben şaşkın şaşkın bakarken, “Ne bakıyorsun lan?” diye bana da vurmaya başladılar. Sonra bir an otobüsün ışıkları yandı. Kız hâlâ ağlıyor, inliyor, bağırıyordu. Sonra o Süleyman denilen polis şoföre küfür etti, “Kapat lan ışığı” dedi. Işıklar yandığında, bir an Pınar’ın yüzündeki dehşeti gördüm. Ve ona yardım edemediğim için çok büyük suçluluk hissettim. Ama ne yapabilirdim ki. Sonra erkekliğimden utandım, çünkü kıza, “Seni burada dom...ıp, si... rim kimsenin haberi bile olmaz, karanlık da zaten!” dedi o Süleyman. Ve kızcağız, “Tamam abi” dedi. Çaresizliğini düşünebiliyor musunuz? O zaman kanım dondu...

O an aklından neler geçti?
-Valla, ben kendimi unuttum, Pınar’ın derdine düştüm. Çünkü kızcağızı kafasını camlara vura vura öldüresiye dövüyorlardı, yetmiyormuş gibi tecavüzle tehdit ediyorlardı. “Orospu” diye bağırıyorlardı, orasını burasını sıkıştırıyorlardı, çaresizliği insanın içini acıtıyordu. En fenası, hiç bir şey yapamamak! Elinden gelecek hiçbir şey yok! Sonra Pınar’a, “Soyun” dediler, “Hayır” dedi, o zaman da bir arbede yaşandı, çantasını zorla aldılar, üzerindekileri çıkarttılar...

Yanınızda başka kimler vardı?
-Pınar ilk alınandı, sonra ben. Sırayla gerisi geldi. Uğur, Mustafa... Mustafa’yı getirdiklerinde, iki sivil koluna girmişti, çocuğun kafasını otobüse vurdular, arkadaki çevik de, kafasına kaskla vurdu. “Tamam” dedim “Bu çocuk gitti, bir daha kendine gelemez!” Çünkü kafası öne düştü. Kan oturmuştu her yerine, gözünün akı kalmamıştı. Hepimizin elleri kelepçeliydi. Zannedersin ki adam öldürdük...  

Sonra?
-Motora bindirdiler bizi, Balat’a götürdüler, sonra İstinye Devlet Hastanesi’ne, oradan da karakola...

Sen davacı oldun mu?
-Hayır. Çünkü darp raporu soruyorlar. Ben şans eseri, sıyrıklarla, morluklarla kurtardım. Ama Pınar’ın tanığıyım. Yaşadıkları korkunçtu. Yok böyle bir aşağılama. Yok böyle bir şiddet. O adamlar her şeyi yapardı o otobüsün içinde. O Süleyman bulunsun. Ben kendime orada söz vermiştim, sağ salim kurtulursak kesinlikle tanıklık yapacağım diye. İdeolojiyi, düşünceyi, siyaseti geçtim, insanlık için. Mustafa davacı, Uğur davacı, Pınar davacı... Ben de hem Pınar’ın hem Uğur’un tanığıyım. Mustafa da beni tanık yazmışsa, seve seve tanıklık ederim. Sonra karakoldan eve geldim, Facebook’a yaşadıklarımı yazdım. İki saat sonra uyandığımda baktım ki, 40 bin kişi paylaşmıştı. İnsanlar o gözaltında yaşananları bilsin istiyorum. Pınar’ın anlattıklarının da eksiği var, fazlası yok. O polisler kesinlikle cezalandırılmalı...

Sen Pınar’a yapılan her türlü cinsel, fiziksel şiddeti gördün yani, tanıksın...

Elbette. Basbayağı tecavüzle tehdit ettiler. Mahkemede de tanıklık edeceğim. Sonra dışarı çıkarttılar bizi, ayakkabılarımızı da çıkarttılar. Pınar için, “Bunun bilmem neresinde bir şeyler vardır” dediler. Kızı, tişörtüne kadar soydular. Sonra tekrar otobüsün içine soktular.