Yazı günüm değil ama yarın her şey için çok geç
olacak; bu yazı için bile. Çeşitli haber kaynakları
IŞİD bayrağının Kobane’nin doğusuna dikildiğini
bildiriyor. Ve iktidarın bütün yetkilileri,
sorumluları, sözcüleri, kalemşörleri;
cumhurbaşkanından başbakanına, bakanından
milletvekiline, IŞİD çetelerinin saldırısı altındaki
Kobane’ye her türlü yardımın yapılacağını tekrarlayıp
duruyorlar. Pinokyo gibi yalan söyledikçe burunları
uzayacak diye bekliyorum; ama hayır, masallar bile
masumiyetini yitirdi artık.
Kobane düştü düşecek, IŞİD Türkiye sınırına dayandı
dayanacak. Top gülleleri, mermiler, adını bilmediğim
ne kadar ölüm araç gereci varsa Suruç’a, Türkiye
topraklarına düşüyor. “Süleyman Şah Türbesi vatan
toprağımızdır” hamasetiyle gürleyenlere sormak
istiyorum: O türbe vatan toprağı da Suruç, Urfa,
Mardin, Nusaybin, baştan başa sınır boylarımız ne
toprağınız sizin? Orada: güney sınırlarımızda
yaşayanlar, köyleri boşaltılan, çoluk çocuk hayatları
tarumar olan o insanlar hangi ülkenin vatandaşları?
Yardım için Kobane’nin düşmesini mi bekliyorsunuz?
Sizler; kökten takiyyeci siyasi kadrolar, sizler;
iktidarın yularını ellerinde tutanlar, âlemi kör,
hepimizi sersem mi sanıyorsunuz?
IŞİD’e karşı Kobane’ye yardım edilecek diye yemin
billah ederken, üç haftadır IŞİD çetelerinin kuşatması
ve saldırısı altındaki Kobane için gün bile değil saat
sayıldığını; orada topraklarını savunmak için kadın
erkek, çoluk çocuk savaşan PYD güçlerinin yardıma,
özellikle de silaha ihtiyaçları olduğunu sizler
hepimizden iyi biliyorsunuz. Beklediğiniz: Kobane’nin
düşmesi, Rojava Kürtlerinin yenilmesi, demokratik
özerklik ve kanton yapısının çökmesi; şu korkunç
bölgede küçücük bir umut ışığı, savaşa ve kana karşı
bir seçenek olabilecek bir gelişmenin filiz
halindeyken ezilmesi. Sırtlanlar gibi beklediğiniz bu
işte! Üç yıldır El Nusra’dan IŞİD’e El Kaide türevi
her türlü cihatçı, kökten dinci, terörist örgüte silah
dahil her türlü yardımı, kolaylığı sağlamış olanların
Kobane’ye yardım götüremeyeceklerini (hem de
uluslararası hukuka, bölge koşullarına falan dayanmaya
çalışarak) söylemelerine kim inanır? Silah yüklü
TIR’ların durdurulmasıyla ortaya çıkan foyanızı, olayı
ortaya çıkaranların üstüne nasıl gittiğinizi henüz
kimse unutmadı. Suriye’de Esad rejimine karşı
savaşıyorlar gerekçesiyle bir sürü terörist yapıyı
önce açık açık, sonra göz yumarak nasıl beslediğinizi
dünya âlem biliyor. Biden özür dilemişmiş. O özür,
ellerindeki belgelere bilgilere dayanan gerçekleri
dobra dobra söylediği, diplomatik yalancılık yapmadığı
içindir, yalan yanlış konuştuğu için değil. Bunun da
bütün dünya farkında.
Kobane haftalardır, günlerdir feryad ediyor. Türk
ordusu gelip burada çarpışsın falan da demiyor.
IŞİD’in elindeki ağır silahlara karşı tüfekle
savaşıyoruz, sadece ağır silah istiyoruz, diyor. Siz
bekliyorsunuz: Salih Müslim’le kendi toprakları, kendi
halkı, kendi kaderini tayin hakkı üzerinden pazarlık
yaparak ayak sürürken IŞİD’in Kobane’yi düşürmesini
bekliyorsunuz.
Artık silah yardımı için bile çok geç. Kobane IŞİD’in
eline geçince yaparsınız o yardımları. Böylece IŞİD
biraz daha güçlenir ve sınır komşumuz olur. Bundan
bile korkmuyorsunuz, çünkü sizin için PKK neyse IŞİD
de odur. Bunu başta Cumhurbaşkanı Erdoğan, onun
ardından tin tin giden Başbakan Davutoğlu, sonra
sırasıyla diğerleri, defalarca, apaçık, vurguyla dile
getirdiler, getiriyorlar.
Arınç’ın sözleri bir zihniyetin aynasıdır
Kimilerinin ağır Abi saydığı, ahlak anlayışı TV
sunucularının göğüs çatallarında, dekoltelerinde
yoğunlaşan, ikide birde vicdandan söz edip gözleri
yaşaran, “şeyinin şeyini şey ettiğimin” sözleriyle
bilinçaltını eleveren Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç,
iki gün önce, tam da PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, son
imdat çığlığını atarak silah ve yardım konularını
görüşmek için Ankara’dayken konuştu: İnsanlık, vicdan
ve siyaset adına utanç vericiydi söyledikleri. Ve
hükümetin olaya bakışını bütün açıklığıyla
yansıtıyordu.
“Askerlerimiz çocukları kucaklarında taşıyorlar,
yaşlılara yardım ediyor, insanlara su veriyorlar, mama
veriyoruz, barındırıyoruz. Bir Allah razı olsun, demez
mi be adam!”, “Neden PKK yardımınıza gelmedi, neden
öteki kantonlara geçmediniz? Yaa, işte sizi ancak
Türkiye korur. Allah bin kere razı olsun diyeceğine,
taş atıyor. Hayatı taş atmakla geçmiş bunların,
eşkiyalıkla geçmiş.” Sonra alaycı bir gülücükle:
“Finlandiya’dan geldi, şimdi Ankara’da (Destek için
dört bir yanda dolaşan Salih Müslim’le alay ediyor
aklı sıra)......Bunlar kantonlar kurmuşlar. Aman
Allahım! Nerede kantonlar, nerede silahlı güçler
şimdi!” Sonra baklayı ağzından çıkarıyor: “Niye devlet
olma iddiasıyla Esed’in yanında saf tuttunuz?”
(Arınç, Rojava Kürtlerinin Esad’ın yanında saf
tutmadıklarını, topraklarını ve kimliklerini
koruyabilmek için bu kirli iç savaşta taraf
olmadıklarını ama Özgür Suriye Ordusu icindeki asıl
unsurlar olan İslamî cihatçılarla birlikte olmaya da
hayır dediklerini ya bilmiyor, ya da bilmezlikten
geliyor.
Ardından da, “Tabii ki, oh olsun demeyeceğiz, oradaki
Müslüman Kürt kardeşlerimize yardım götüreceğiz...”
(Müslüman olmayanların boğazları kesilerek öldürülmesi
caizdir, değil mi? Velev ki dil sürçmesi olsun, dil
sürçmeleri de bilinçaltını yansıtır.)
Bu sözler hükümetin sadece Kobane’ye değil Kürt
sorununa nasıl baktığının tevil götürmez açık
ifadesidir. “Bizim için PKK ile IŞİD birdir” dediğiniz
andan itibaren, doğrudan IŞİD’in yanında yer
almışsınız demektir. Hükümetin IŞİD’le PKK arasında
ayrım yapmayan bakışı, İmralı’nın bütün barışçı
tavizlerine, Kürt siyasal hareketinin sabırlı yapıcı
yaklaşımına rağmen çözüm sürecinin neden
savsaklandığını, neden iki adım ileri, iki adım geri
temposunda saydığını da pek güzel açıklıyor.
Bizim için IŞİD ile PKK ve onun uzantısı saydığınız
PYD (terör örgütü olarak) aynı şeydir derken şunun
bile farkında değil misiniz? PYD kendi yurdunu, kendi
toprağını, kendi halkını barbar istilacı çetele karşı
savunuyor. Bir halkın kendi toprakları üzerinde
varoluş savaşı, egemenlik savaşı bu. IŞİD ise
saldırgan bir istilacı/cihatçı terörist yapı. Konuyu
derinleştirmeden burada noktalasak bile, biat etmemiş
Kürt düşmanlığı ile Kürt sorununda gerçek ve nihaî
çözümün mümkün olamayacağı hemen anlaşılır.
AKP ve onun elebaşlarının bakış açısı böyle de
muhalefetinki nasıl? Muhalefet iktidardan daha geri,
daha da Kürt düşmanı, daha Türk milliyetçisi olursa,
benim gibilere “ört ki ölem” deyip kahrolmaktan başka
bir olanak kalmıyor. Bu başka bir yazı konusu ama
Kobane gözlerimizin önünde düşerken ve IŞİD sınırımıza
yerleşirken söylenecek bir söz daha var: Bu gelişmeler
AKP iktidarını da götürür, doğacak kaostan da kimse
kurtulamaz ve kimse siyasî rant elde edemez .Uçurumdan
önceki son çıkışa girmeye saatler kala, hepimiz
düşünelim.
|