Kendi
dağıttığı devlet ihalelerinden sağlanan paylarla kendi
‘havuz
medyası’nı yaratmıştır ama...
Medyada genel yayın yönetmenlerine, köşe yazarlarına,
ana haber politikalarına kadar temel konularda
son söz hakkını kullanmıştır ama...
Bağımsız medyadan nefret etmiştir ama...
Bir
büyük işadamı hakkındaki beraat kararını bozdurması
için kendi
Adalet Bakanı’nı
Yargıtay nezdinde devreye
sokabilmiştir ama...
Danıştay Başkanlığı seçimine müdahale
ederek, kendi istediği adayın başkan olmasını
sağlamıştır ama...
Üniversite
rektör seçimlerine doğrudan
karışmıştır ama...
Bir büyük devlet ihalesini
hoşlanmadığı bir gruptan alıp bir başka gruba
verdirmiştir ama...
“Kırın kapısını alın o
gazeteciyi içeri... Savcı mırın kırın mı ediyorsa, onu
da atın içeri” diye
İstanbul Valisi’ne emir buyurabilen
Başbakanlık Müsteşarı’nı
İçişleri Bakanı
yapmıştır ama…
“O gazetecinin sitesini kapatın! Mahkeme kararı mı
yok?.. Yaa kardeşim, biz yasa yapan yeriz, gerekirse
hangi yasa yapılıyorsa onu yapar, sizin yaptığınızı
suç olmaktan çıkarırız. Koca yüzde 50 oy almış bir
partinin iradesini söylüyorum ben. Boş ver, affedersin
siktir et gerisini...” diyebilen, hukuk devletini bu
kadar aşağılayan kendi müsteşarını
İçişleri Bakanı yapmıştır ama...
“O polisleri derhal açığa alın, uzaklaştırın.
Sabaha bırakmak mı?.. Onlar ifade mifade aldılar, o
zaman bir anlamı kalmaz. Hemen toplayın, bir saat
içinde yapın geçin. Ondan sonrasını siz buraya
bırakın, yasa ne lazımsa çıkar kardeşim” diyerek
İstanbul Valisi’ne talimat yağdıran müsteşarını
İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturtabilmiştir ama...
Kamunun hesap
kitap işlerine dair
Sayıştay raporlarını Meclis
denetiminden kaçırtmıştır ama...
Ailesine kadar
uzanan yolsuzluk, hırsızlık iddialarına ilişkin
dosyaları kapatmak için yargıçları, hâkimleri,
polisleri bir anda görevlerinden uçurmuştur ama...
17 Aralık - 25 Aralık yolsuzluk ve
rüşvet dosyalarını ‘kendi yargısı’na kapattırmıştır
ama…
Savcı talimatı dinlemeyen polislerle ‘hukuk
devleti’nin değil, ‘polis
devleti’nin yolunda adımlar atmıştır
ama...
Yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet dosyalarının
üstünü örtmek için, soruşturmaları karartmak için
Adli Kolluk Yönetmeliği’ni anayasaya
aykırı olarak değiştirtmiştir ama...
Hukukun
üstünlüğü açısından 2010 yılı anayasa referandumundan
kilit kurum olarak çıkan
HSYK’yı, “Yanılmışız!” diyerek, bu
kurumu teslim almaya dönük düzenlemeler yapmış,
adımlar atmıştır ama...
Ayakkabı kutularından,
yatak odalarından etrafa saçılan milyon dolarlarla
oğluna, bakanlarına kadar uzanan dosyalara ilişkin
fezlekeleri kamuoyundan saklamak için her türlü oyunu
sergilemiştir ama...
Twitter, Youtube gibi kapatma
kararlarını bozan ve birçok alanda hukukun üstünlüğünü
savunan
Anayasa Mahkemesi Başkanı’nı yerden
yere vurmuştur ama...
Yakayı suçüstü ele
vermenin büyük telaşı ve korkusu içinde ‘kendi
darbesi’ni derinleştirmiştir ama...
Yeni
MİT Kanunu'yla bir yandan ‘muhaberat
devleti’nin kapısını açmıştır ama…
Demokrasiyi demokrasi yapan yargı bağımsızlığını da,
kuvvetler ayrılığını da hiçe saymıştır ama...
“Affedersiniz
Ermeni” demiştir ama... “Affedersiniz
Rum” demiştir ama...
İstanbul’da,
sinagogların önünde
Hitler tişörtlü
adamların belirmesine
ve ‘yandaş medya’ köşelerinde bir
Yahudi düşmanlığı, bir
anti-semitizm dalgasının kapkara
kabarmasına dili ve söylemiyle verimli zemin
hazırlamıştır ama...
Daha 15 yaşındayken, protesto
eylemlerinin kıyısında hayata veda eden
Berkin Elvan’ın acılı anası
Gülsüm Elvan’ı meydanlarda
yuhalatabilmiştir ama…
Kadınların etek boyuna
karışmıştır ama... Ailelerin çocuk sayısına
karışmıştır ama...
Kızlarla erkeklerin nasıl oturup
kalkacaklarına, nasıl yaşayacaklarına karışmıştır
ama...
İnsanların neyi içip neyi içmeyecekleri
konusunda fetva vermiştir ama…
İnsanların ‘hayat
tarzları’na dair sürekli konuşmuştur
ama…
Toplumu kutuplaştırmış, cepheleştirmiştir ama…
Sık sık
nefret suçu işlemiştir ama...
Söylemleriyle ırkçılığı körüklemiştir ama…
Demokrasiyi demokrasi yapan değerlere sırtını
dönmüştür ama...
Sandıktan çıkan çoğunluğu
demokrasi sanmıştır ama...
Sandıktan çıkan
çoğunlukla, demokrasilerde yargının teslim
alınamayacağını, kuvvetler ayrılığının hiçe
sayılamayacağını, ifade özgürlüğünün
tepelenemeyeceğini, özgür medyanın yok
edilemeyeceğini, sivil toplumun fethedilemeyeceğini,
yani demokratik değerlere dokunulamayacağını
öğrenememiştir ama...
Yüzünü Batı’dan
Doğu’ya dönmüştür ama...
Avrupa Birliği’ne uyumun gereği
olarak özellikle 2004’te attığı demokratikleşme
adımlarından, on yıl sonra getirdiği ‘güvenlik
ve yargı
paketi’yle
vazgeçmiştir ama…
‘Askeri vesayet’ten
‘sivil despotluk’a geçişi
yandaşları ve tetikçileri ile birlikte,
yeni Türkiye
diye, halk
ihtilali diye tezgâhlayabileceğini sanmıştır
ama…
Tek adamlık yolundaki,
‘Ben yaptım oldu düzeni’ yolundaki ya da
Erdoğan devleti yolundaki yürüyüşünü Çankaya
Köşkü’nde de işleyeceği yeni ‘anayasal suçlar’la devam
ettireceğini çoktan belli etmiştir ama...
“Başbakanlar artık bu ülkede sadece Allah’a ve
millete hesap verecek!” diyebilecek kadar
hukuktan yoksun Davutoğlu’nu Başbakan yapmıştır ama…
Hiçbirine takmayın kafayı.
Bunlar son
derece ‘yüzeysel’ tespitlerdir.
Halk
ihtilali yolunda ‘demokrasi’yi
birazcık katletmek neden mübah olmasın ki!..
Bir zamanlar
asker de böyle yapmaz
mıydı, önce bir darbeyle ‘mıntıka temizliği’ne
soyunur, sonra ‘demokrasi oyununa devam’ demez
miydi?..