Selâhattin
Kutlu, Cumhuriyetin ilk kuşak öğretmenlerinden. Onlar çok iyi
eğitim görmüşlerdi. Resim yapan, keman çalan, edebiyatla ve
folklorla uğraşan, şiir yazan, duygulu, zarif bir erkek.
22 yaşında. Yakışıklı, çapkın.
Sabriye Kutlu, üç sınıflı köy ilkokulunu bitirmiş. Okumak için
çıldıran, uyanık, zeki ve on dört yaşında bir kız. Yıl 1932.
Gaziantep'te, evin avlusundalar. Henüz evlenmişler. İkisi de
yoksulluk çekecek, zorlanacaklar ama okumayı, yaşam hakkında özgün
görüş sahibi olmayı ve toplumsal kimlik edinmeyi bırakmayacaklar.
Dört çocukları olacak. Üç erkek, bir kız...
1939 yılı başları. Ağabey Altan, 1936 Gaziantep doğumlu. Türkiye o
yıl Montreux Anlaşmasını imzalamış. Atatürk, bütün çabasını Hatay
sorununu çözmeye yönlendiriyor. Bu sırada Fransızlar Suriye ve
Hatay’da üren Mandat yönetimini çözme hazırlığında. Türkiye, olası
bir nüfus sayımında Hataylılar çoğalsın diye, Hatay doğumluları
oraya gönderiyor. Selâhattin Kutlu da Antakya doğumlu. Aile oraya
taşınıyor. Katolik Kilisesinin arkasındaki sokakta, mülkiyeti
kiliseye ait bir evin ikinci katındaki kira evinde, 14 Ağustos
1938’de ikinci çocuk, Ayla doğuyor. Verilen ad, Ayla’nın sözlük
anlamı kadar, Hatay halkının Türkiye’ye katılma isteğini
çağrıştıran bir ad aynı zamanda. Kızlara, Ayla, Yıldız... Kız ve
erkeklere, Hatay, Erkin adları konuluyor. Altan üç yaşında, Ayla
altı aylık. Bu yıl, İkinci Dünya Savaşı patlayacak ve altı yıl
süresince bütün dünyaya, kan, ölüm, yıkım, umutsuzluk, yoksulluk
getirecek.
Altı ay sonra, Ayla bir yaşında, Altan dördüne girecek. Dünya
savaşı başlamış. Umutlar kısa sürmesi, Antakya’daki aileye
dokunmadan geçmesi... Hatay, Türkiye Cumhuriyetinin 63. ili olarak
tescil edilmiştir.
İlkokul, çalışkan bir çocuk kimliği ortaya çıkarıyor. Bunun tipik
kanıtları, günlük okul yaşamı içinde görünüyor. Birinci ve ikinci
sınıflardayken, dördüncü, beşinci sınıflardaki çocuklara
çalışkanlığı örnek olsun diye, nispet için teşhir ediliyor. O
sınıf düzeyindeki problemleri çözüyor, onlardan iyi okuyor vb...
Çok çalışkan olmanın getirisi ise, Cumhuriyet ve Çocuk
Bayramlarında değişmez çocuk temsilcisi olarak nutuk atmak ve şiir
okumak. Topluluk karşısında rahat olmayı sağlıyor mu bu tip
deneyimler? Nerdeee? Yaşamın bitmeyen heyecanları bu yaşta
başlamış oluyor. Yıl 1948. Yaş on... İskenderun Namık Kemal
İlkokulu dördüncü sınıf öğrencisi, 23 Nisan Egemenlik ve Çocuk
Bayramında şiir okuyor.
İlkokulun ardından ortaokul da iftiharla bitirilmiştir. Böylece
İskenderun’da okuyacak okul kalmamıştır. Ağabey, Kabataş Lisesine
yatılı olarak gönderilince, evin kızını okutacak gücü biter
ailenin. Ayla boynunu büker. Yapılan plânlara göre, on sekiz
yaşına gelmesi beklenecek, o yaşa gelince bir bankaya memur olarak
girmesi sağlanacaktır. Sonra da evlenir zaten... Başka bir plân
yapmak, başka bir olasılık akla bile gelmez. Öğretmen hala, bu
çalışkan çocuğun okulsuz kalmasına razı olmaz. Alır, yaşadıkları
Gaziantep’e götürür. Ayla liseyi okumalıdır.
Lise bitince, Felsefe eğitimi yapmak istiyor. Ne öğrenecek olursa
olsun, burslu yahut yatılı olarak kazanmak zorunda. Yüksek
Öğretmen Okulu, Felsefe bölümüne tek kişi alıyor. Üstün başarı
göstererek kazanıyor. Mutluluktan uçuyor. Felsefe öğretmeni
Siyasal Bilgiler Fakültesini burslu olarak kazandığını öğrenince,
orayı yeğlemesini söylüyor. 1956-1960 yılları. Yaşamımın en
keyifli, tembel, sorumsuz, sorunsuz dört yılı o yıllar Ayla için.
Ve yıl 1960 Siyasal Bilgiler Fakültesini bitiriyor.
İçişleri Bakanlığından burs alarak okuduğu için oraya karşı
zorunlu hizmeti var. Öte yandan 27 Mayıs Devrimi olmuş, bütün
atamalar durdurulmuş. Yalnızca burslu okumuş öğrencilere iş
veriliyor. Sınavlara girilemedi ve bakanlıkta görev aldı.
Yıl 1964. Evleniyor. Kendi dilinde bakın ne diyor "Âşık oldum,
evlendim. Yıl 1964. ÇOK MUTLUYUZ... O günlerin mutluluğu... Bundan
kolay ve doğal ne var? Sonrasında ise... Her iki tarafın da
göstermesi gereken çabayı düşündükçe, bugün bile başım dönüyor.
Neyse, şimdilik evlilik iyi gidiyor.
İyi huylu, renkli, şakacı, keyifli, akıllı, bilgili bir oğlum var.
31 Ağustos 1965’te doğdu. Bu fotoğraf çekildiğinde dört yaşındaydı
ve kendi kitabını kendisi okuyordu. Şimdi Petrol Yüksek Mühendisi,
Doktor. Klâsik gitar çalıyor, beste yapıyor, yüksek düzeyde beceri
gerektiren hobileri var. O günlerde yoğun iş yükü ile
ezilmekteyim. Annelik, artık yüksek sayılacak düzeye yaklaşan
bürokratlık, ev sorumlulukları... Her şeye karşın okuma, hayatımda
büyük yer tutuyor."
35 yaşında başlayan yazarlık, 40 yaşında yaşamın asal tutkusu
olmuştur. Başka iş, dayanılmaz sıkıntı vermekte ve yazarlığa engel
olmaktadır. Zaten her darbe döneminde, Milliyetçi Cephe (!)
hükûmetlerinde görevden uzaklaştırma, mutlak zorunluluktur. Sorun,
güvencenin olmamasından daha çok, hizmet verme olanağının,
kendilerinden olmadığım gerekçesiyle elden alınmasıdır.
Öyleyse,
"Elveda Devlet Baba..." demekten başka çare yoktur. 20 yıllık
hizmet süresi dolunca, Eylül 1980'de bu Elveda gerçekleşecek,
bütün zaman, bütün düşünceler yazarlığa yönlenecek, mutlu bir
dönem başlayacaktır.
BİR GÖÇMEN KUŞTU O... Yıl 1985. Madaralı Roman Ödülünü
kazanmıştır. Bu fotoğraf, bir imza gününün anısını taşıyor.
Yazarımızın yayımlanmış beş kitabı var. Aklındaki kitap sayısı ise
onlardan çok fazla. Düşünceler, hayâller, kotarmalar,
araştırmalar... Oğlu, ODTÜ Petrol Mühendisliğinde okuyor.
Yazarımız eşinden ayrılmış ve yaşamını sanata endekslenmiş
durumda. Yaşamı boyunca özlediği bir uğraşı vardır artık.
Yaş elliyi aştı. Doksanlı yılların ortalarına doğru... Var olan
kitaplarına yeni roman ve hikâye kitaplarıyla şimdi yeni bir tür
daha eklendi. ÇOCUK KİTAPLARI... Çeşitli yaşlardaki çocuklara
seslenmek, onlarla yaşamı paylaşmak gerçek bir mutluluk. Buradaki
özellik yazar olmayı aşıyor: Çocuk kitabıyla yaşınızı, bilgi ve
deneyimlerinizi bir yana bırakıyor, sonsuza doğru aydınlık bir
dünyaya dalıyor, saf neşeyi, espriyi, sorunlarla ilk kez
karşılaşmanın, çözüm aramanın yaratıcı gücünü buluyorsunuz.
"Ve bu düşünceli eda... KADIN DESTANI adlı (roman?/ destan?) yapıt
üstünde çalışıyor. Bu, kadınlar için yazılmış ilk destan olacak.
Kitabın çözümlenmesi gereken pek çok sorunu var. Araştırma,
düşünme henüz çözüme vardırmamış yazarı. Çünkü ne bilgi yetiyor bu
sorunları aşmaya, ne çalışmak. Yazarımız, ilham perisine de
inanmıyor. Varsın kafa çatlasın, yürek üzülüp dursun."
Yöntem bulunmalı. Bulunacak da. KADIN DESTANI özgün bir yapıt
olacak, çok olumlu eleştiriler alacak. Ve... Az okunabilecek.
Çünkü eğlendirmiyor, çünkü okurlardan çaba ve katkı istiyor.
1992 yılında Türkistan'da resmi bir görevde bulunuyor. 1995'te
Kadın Kurultayında üye olarak bulunuyor. Hayatının geri kalan
kısımlarında topluma katkı sağlamak için değişik konferans ve
söyleşilere katılıyor. |