12 Eylül’de
kapatılan Türkiye İşçi Partisi’nin son genel başkanı, siyasetçi ve
sosyolog Behice Boran (Hatko) 7 Ekim’de 1987'de Brüksel’de öldü.
1 Mayıs 1910’da Bursa’da doğan Boran, Arnavutköy Amerikan Kız
Koleji’ni bitirdikten sonra ABD’ye gitti. Michagan
Üniversitesi’nde sosyoloji doktorasını tamamladı. 1939’da
yurda döndü ve AÜ Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ne doçent olarak
atandı. Öğretim üyeliği yıllarında (1939-1948) çıkardığı Yurt ve
Dünya, Adımlar dergilerinde sınıflar arası akışkanlık, işçi, köylü
ve gençlik sorunları, demokrasi ve hümanizm konularında yazılar
kaleme aldı. 1946’da Nevzat Hatko ile evlenen Boran 1948’de
siyasal görüşleri yüzünden Pertev Naili Boratav ve Niyazi Berkes
ile birlikte üniversiteden uzaklaştırıldı. 1950’de kurucuları
arasında yer aldığı Barışseverler Cemiyeti’nin ilk genel başkanı
seçildi. Cemiyet, Menderes hükümetinin Kore’ye asker göndermesini
kınayan bir bildiri yayımlayınca kapatıldı ve Boran 15 ay hapis
cezasına çarptırıldı. 1953’te Türkiye Komünist Partisi (TKP)
davasıyla ilgili görülerek tutuklanmasına karşın, kanıt
yetersizliğinden salıverildi. 1962’de Türkiye İşçi Partisi’ne üye
oldu. Birinci Büyük Kongre’de (1964) MYK’ya seçildi. 1965 genek
seçimlerinde TBMM’ye Urfa milletvekili olarak giren Boran,
SSCB’nin Çekoslovakya’nın işgalinden (Ağustos 1968) sonra, Genel
Başkan Mehmet Ali Aybar ile görüş ayrılığına düşen grubun içinde
yer aldı. Aybar ve arkadaşlarının partiden ayrılmalarının
ardından, Dördüncü Büyük Kongre’de genel başkanlığa getirildi.
(1970). 12 Mart 1971 Muhtırasını izleyen günlerde tutuklandı; TİP,
Anayasa Mahkemesi’nce kapatıldı, Boran 15 yıla mahkûm oldu. 1974
genel affından yararlanılarak salıverildi. 1975’te ikinci kez
kurulan TİP’in genel başkanlığına getirildi. Eylül 1980 askeri
darbesinde kısa bir süre evinde gözetin altında tutulan ve Kasım
1980’de sağlık sorunu nedeniyle yurtdışına çıkan Boran 1981’de
yurttaşlıktan çıkarıldı. Ölümünden birkaç saat önce Türkiye
Komünist Partisi (TBKP) adını aldığını kamuoyuna duyurdu. Cenazesi
Türkiye’ye getirilen Boran, TBMM ve İstanbul’da düzenlenen
törenlerin ardından 18 Ekim’de İstanbul Zincirlikuyu Mezarlığında
toprağa verildi.
Türkiye'de bir
partiye genel başkan olan ilk kadın Behice Boran'dı. Üstelik
yalnızca bir başkan değil aynı zaman da bir fikir kadını ve bir
liderdi de. En son gözaltına alındığında 70 yaşındaydı. 77
yaşındayken sürgünde öldü.
BİA
- Behice Boran, Türkiye'nin ilk kadın parti genel başkanı. Türkiye
İşçi Partisi genel başkanı olan Behice Boran'ın doğum günü de,
işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs.
Behice Boran 1 Mayıs 1910'da Bursa'da doğdu. İlk, orta ve lise
öğrenimini İstanbul'da, yüksek öğrenimini Amerika'da tamamladı.
Michigan Üniversitesi'nin sosyoloji bölümünü bitirdikten sonra
Türkiye'ye döndü.
1946'da çevirmen Nevzat Hakko ile evlendi. 1948 yılında siyasi
görüşleri nedeniyle Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'ndeki görevinden
uzaklaştırıldı.
1950 yılında Türk Barışseverler Cemiyeti kurucu üyeleri arasında
yer aldı ve cemiyetin başkanı oldu. Kore'ye asker gönderilmesine
karşı çıkan bir telgrafı Meclise göndermesi ve aynı konuyla ilgili
bildiri dağıtması nedeniyle bir grup arkadaşı ile birlikte
tutuklandı.
On beş ay hapis cezasına çarptırıldı. 1953'de tekrar tutuklandı,
1954'de tahliye oldu. 1962 yılında Türkiye İşçi Partisi'ne giren
Boran, 1965 seçimlerinde Urfa milletvekili olarak Meclis'e girdi.
Birkaç dönem Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye’yi temsil etti.
Behice Boran, parti içerisinde Genel Başkan Mehmet Ali Aybar’a
karşı tavır aldı. Parti içi hizipleşmelerde aktif rol alan Behice
Boran, 1970 yılında Türkiye İşçi Partisi'nin genel başkanı oldu.
12 Mart’tan sonra tutuklanarak 15 yıl hüküm giydi. 1974’de af
yasasında yapılan düzenleme ile serbest bırakıldı. 1971 askeri
müdahalesiyle kapatılan Türkiye İşçi Partisi'ni, arkadaşlarıyla
birlikte 1975'de yeniden kurarak genel başkan oldu.
12 Eylül 1980 darbesiyle TİP yeniden kapatıldı, Behice Boran da
kısa bir gözaltından sonra yurtdışına çıktı.
Haziran 1981'de yurda dön çağrısına uymadığı gerekçesiyle Türk
vatandaşlığından çıkarıldı. Yurtdışında çeşitli çabalar içerisinde
olduysa da, TİP’i parçalanma ve dağılmaktan kurtaramadı.
Yurtdışında TKP ile TİP’in birleşmesi çalışmalarında da yer alan
Boran, iki partinin yetkili kurullarının birleşme kararını
açıklamalarından iki gün sonra öldü. (1987) Boran’ın cenazesi
Türkiye’ye getirildi ve TBMM’de düzenlenen bir törenle toprağa
verildi. Boran öldüğünde yetmiş yedi yaşındaydı. 1980 yılından
beri siyasi mülteci olarak Belçika'da bulunuyordu.
Marks'la ilk tanışma
Amerika'da öğrenciliği sırasında, bir arkadaşıyla Coca Cola
içerken yaptığı bir sohbet hayatının dönüm noktası oldu.
Yakın dostu Çetin Altan, şöyle anlatıyor.
"Sosyoloji öğreniminin derinliklerine indikçe, çeşitli yaklaşım ve
yorumların büyük ölçüde varsayımlara dayanan mantığı kendisini
rahatsız ediyordu. Böyle bir bilim dalının daha tutarlı bir temele
dayanması gerektiğini düşünüyordu. Bir öğle tatilinde yine sınıfın
çalışkanlarından bir gençle kafeteryada Coca Cola içerlerken ona
sosyolojide gözüne çarpan bu tutarsızlıktan söz etmişti. Ve
Amerikalı genç kendisine ilk kez Marks'tan söz etmişti. Marks'ın
yapıtlarına karşı merakı böyle uyanmış ve Marks'ın görüşlerini
öğrendikçe, sosyoloji teorilerinde kafasına takılan boşluklar,
yeni bir boyutta tutarlı bir zincir oluşturmaya başlamıştı.
Boran'ın yaşamındaki bu dönemeç noktasını kendisiyle baş başa gün
ışıyıncaya kadar konuştuğumuz çok oldu."
Bu dönemeç ona pekçok şey yaşattı.
"Bu kadar da olmaz"
1971'de tutuklu bulunduğu cezaevinden yakın dostu ve avukatı Necla
Fertan'a yazdığı mektupta şöyle diyordu Behice Boran:
"Üzülmekten çok şaşırıyorum, bunca sorunun bir araya gelmesine.
Bir romanda okusam, bu kadar da olmaz derim, melodrama kaçmışlar
biraz derim. 64 yaşından sonra kolları sıvayacağım demek. Ama
düşünüyorum da, ömrüm boyu kolları sıvamaktan öteye gidemedim gibi
geliyor. Başlanıp geliştirilip, tamamlanmış bitirilmiş bir şey
yok. Yarım kalmış hep. Meslek hayatım öyle, politik hayatım öyle,
aile hayatım öyle. Hep bir yerde darbe yemiş, yarım kalmış. Bunun
farkında değildim, hiç düşünmemiştim. Şimdi yazarken yaptım bu
tespiti."
Çetin Altan'ın deyimiyle tek oğlunu dahi cezaevinde dünyaya
getirmişti.
Ve Çetin Altan'a göre, "Türkiye'nin siyasal tarihinden, çöl
ortasında kurumamaya uğraşan bir pınar gibi, anıtsal bir dirençle
gelip geçen ve insanlığın uğradığı haksızlıklarla dövüşmeyi
kendine mezhep yapmış bir kutsal insandı o."
Hayatlara bakarak karar vermek
Her şeyi yarım kalmış gibi hissetse de, seçtiği yoldan hiçbir
zaman pişmanlık duymamış, yakınmadan bedel ödemiş, kararlı,
mücadeleci bir kadındı o.
İlk kadın parti başkanı, parti başkanı olmaktan da öte, bir
liderdi.
İnandığı gibi yaşadı.
"Kişiler hakkında nasıl mı karar vereceksin? Hayatlarına bakarak.
Bir insan, yaşadığı hayatın insanıdır. Doğru bulduğumuz fikirleri
öyle benimsemiş, öyle içimize sindirmiş olmalıyız ki, bunlar
davranışlarımızı biz farkında olmadan dahi etkilemeli, tayin
etmeli, yönetmelidir. İnsan nihayet ne kadar sosyalist olmaya
devam etse de, bir gün bedeni bu fani dünyaya veda eder, ama işçi
sınıfı partileri, işçi sınıfı var oldukça devam eder, gider.
Sosyalist doğulmaz, sosyalist yaşanır," diyordu.
Bir sosyalist gibi yaşadı.
|