Edebiyat
tarihi biraz da insanlığın geçirdiği kültür evriminin
dolayısıyla uygarlığın tarihidir. Kimi zaman edebiyat tarihi,
tarihin aydınlatamadığı çağlara ışık tutar. İnsanlık tarihini
yazının buluşuyla başlatanlar yazıdan önceki çağları
araştırmada mitoloji ve masal öğelerine başvurmaktadır. Nitekim
Platon'un aktardığı söylenceler hala bir çok
araştırmacıyı o söylencelerin konusunu oluşturan
Atlantis'i aramaya yönlendirmektedir. Mitoloji tarih ve
kültür araştırmalarının dayanaklarından biridir.
Eski
dünya anakarasının bilinen mitolojik söylenceleriyle
Kuzey Kafkasya mitolojisi arasında varolduğu söylenen
bağlantılar hakkında çok şey yazılıp çizilmiş olmamakla
birlikte mitoloji ile uğraşanlar özellikle Yunan
mitolojisiyle Kafkas mitolojisi arasında bir çok ortak
öge ve ortak motif bulmuşlardır. Aslında bu doğaldır da
ve birinin diğerinden çıktığı tezi ispatlanamaz. Doğrusu
bu iki kültürün birbirinden çok şey alıp verdiğini kabul
etmek olmalıdır. İşte bu noktada Kafkasya yalnız eski
Yunan değil, bütün Anadolu ve ön Asya söylencelerinin
masal ve mit diyarı olmuştur.
İnsanlığın en eski çağlarından beri geçit vermeyen
dağların arasındaki bu ülke diğer uygarlıklar için bir
merak konusu olmuş ve mitolojilerinde yer almıştır.
Demek en eski çağlardan beri bu topraklar, üzerinde
yaşayan insanlarıyla, dorukları sisli dağlarıyla, doğal
güzellikleriyle dikkatleri üzerine çekmiş onların hayal
gücünün yakıştırdığı bir biçime bürünmüştür.
Başta
eski Anadolu uygarlıkları olmak üzere bütün Ortadoğu
söylencelerinde ve Eski Yunan'da bir mitoloji ve masal
motifidir Kafkasya. Sümerlerin Gılgameş ve Tufan
efsaneleri bu dağlardan sözeder, Yunanlılar'ın Herkül'ü
var olduğu söylenen altın posta ulaşmak için bu dağlara
gelir, Promete günahına karşılık bu dağlara çivilenir.
Bazı eski tefsirciler Kur'an'da Kehf suresinde anlatılan
Zülkarneyn (Büyük İskender) kıssasında sözü geçen demir
dağın Kafkas dağları olduğunu yazar. Demek ki Kafkasya
eski uygarlık merkezleriyle her zaman ilişkisi olan bir
coğrafyadır ve bir çok yönden eski dünya kültürlerini
etkilemiştir.
Tüm eski
dünya mitolojilerinde ulaşılması son derece güç bir
yerde büyülü bir dağ, o dağın ardında da büyülü bir
diyardan sözedilir. Doğu mitolojisi bu dağın adını
koymuştur. Kaf Dağı... Gerek Hint Avrupa mitolojisinde
ve masallarında, gerek Arap söylencelerinde, gerek Turan
sözlü edebiyatında bu dağın ve bu dağın ardında
varolduğu düşünülen gizemli ülkenin önemli bir yeri
vardır. Masalların diyarı burasıdır, periler kralı
burada yaşar, benzersiz güzellikte prensesler
kendilerine aşık olan masal kahramanlarını burada ağır
sınavlardan geçerler. Tek gözlü devlerin beklediği
hazineler ve benzeri hiçbir yerde bulunmayan Zümrüdü
Anka kuşu bu dağın ardındaki bir bahçede gizlenir.
Binlerce
yıllık kültür birikiminin üzerinde biçimlenmiş olan
bugünkü Anadolu kültüründe de Türk halk masallarının bir
motifi olarak karşımıza çıkan Kaf dağı öğesinin kökenini
eski Anadolu mitolojilerinde aramak gerekmektedir.
Çünkü, Hazar denizinin doğusunda yaşayan Türk
topluluklarının masal ve söylencelerinde bu motif yer
almamaktadır. Fars mitolojisinde Kuh-i Kaf olarak geçen
bu dağ masal kahramanlarını bekleyen bir sürü zorlu
engelin ardında duran gizemli, albenili bir diyardır. Bu
dağa ulaşmak isteyenler ejderhalarla boğuşmak,
labirentleri geçmek ve devleri yenmek zorundadır.
Masallarda bu derece zorlu bir diyar olarak
anlatılmasının nedeni belki de tarih boyunca bu bölgeyi
istila etmek isteyenlerin uğradığı yenilgiler ve
karşılaştığı zorlukların halk tarafından unutulmamış
olmasıdır. Çünkü, Kafkasya komşusu olduğu uygarlık
alanlarının fiili istilalarına uğramış olmakla birlikte
hiçbir zaman yerleşip kalınan bir fetih bölgesi
olmamıştır. Ne Grek yarımadasına dek ilerleyen Pers
Kralı Kirus, ne de Keşmir'e dek bütün eski dünyayı kasıp
kavuran Büyük İskender Kafkasya'da egemenlik
kuramamıştır. Bu yüzden halkın belleği bu ülkeyi
ulaşılması olanaksız bir zorluklar ülkesi olarak
tanımlamıştır.
Kaf
dağında bulunduğu söylenen Zümrüdü Anka kuşu da bir
başka masal motifidir. Bu motifin çıkış noktasını da Ön
Asya söylencelerinde bulabiliriz. Zümrüdü Anka
Beydeba'nın Kelile ve Dimne'sinden, Feridüttin Attar'ın
Mantıküttayr'ına dek doğunun büyük klasiklerinde yer
alan bir motiftir ve doğal olarak halk hikayelerini ve
masalları da etkilemiştir. Süleyman Peygambere ilişkin
söylencelerden beri eski dünyanın geçmişiyle ilgili
tarih biliminin kayıt bulamadığı çağlardan beri büyülü
bir kuş olarak Hüdhüd (Çerçence Hüddüd), Zümrüdüanka,
Simurg, Semender adıyla yer alan bu motif Kafkas
söylencelerinde de yer alır. Özellikle Dağıstan
masallarında, halk hikayelerinde kanatları mücevherden,
uçuşu rüzgardan hızlı, kendi kendini yakıp sonra külleri
arasından çırpınıp uçan bir kuş olarak anlatılır.
Bir
başka masal motifi de devlerdir. Bütün Kafkas halkları
insan soyundan önce dünyada yaşayan iri cüsseli ancak
aklı kıt varlıklara ilişkin söylenceler anlatırlar. Bu
motif büyük olasılıkla Alan kaynaklıdır. Çünkü yayılma
alanı Alan halkının güzergahı olan İran'dan Britanya'ya
dek uzanır.
Avrupa
masallarında da sıkça karşılaşılan devler çoğu zaman
kötü niyetli, zalim tiplerdir ve sonunda masal
kahramanları tarafından yenilirler. Nart efsanelerinde
de aynı biçimde Nart kahramanları devleri yenilgiye
uğratır. Dev motifi Türk masallarında da sıklıkla
kendini gösterir. Dede Korkut masallarındaki Tepegöz
tipi Yunan söylencelerinde, Kafkas destanlarında
karşılaştığımız dev tipiyle aynıdır. Dede Korkut
masallarının mekanının bugünkü Bayburt, Ahıska, Revan ve
Azerbaycan toprakları olduğunu göz önüne alırsak dev
motifinin Kafkas söylenceleri kaynaklı olduğu gerçeği
ortaya çıkar.
Doğu
masallarında karşımıza çıkan bir başka motif de
meyveleri altından olan bir ağaçtır. Masallarda bu ağaç
ulaşılması çok zor olan bir diyarda bulunur, bir ya da
üç meyve verir. Masal kahramanları bu ağacın meyvesine
ulaşmak için zorlu yolculuklar yapar, bir çok engeli
aşar ve sonuçta meyvenin sihirli güçlerine sahip olur.
Nart destanlarında da meyveleri mücevherden bir ağaç
motifi vardır. Altın ağacı konu eden masal (Hadağatl
Asker'in derlemesinden) doğu masallarının motiflerini
taşımaması yönünden ilginçtir.
Aynı
masal değişik kültürlerde, değişik dillerle
anlatılabilir, bazı değişiklikler içerse de masallarda
aynı tema çok sık karşımıza çıkar. Bununla birlikte
Çerkes masallarının ve mitolojik öykülerinin en büyük
ayırt edici özelliğinin mantığında gizli olduğunu
görebiliriz. Çerkes masalları doğu masalları gibi -en
somut örnek bin bir gece masallarıdır- büyüler içermez.
Mahrem bazı konular, Çerkes'in ayıp anlayışını zorlayan
olaylar masal anlatısı olmaz. Bu noktada Yunan
mitolojisinin içerdiği bir çok müstehcen konu Çerkes
masallarında geçmez. Ayrıca bir diğer büyük fark,
anlatının giriş gelişme sonuç düzeneğinde gitmeyip bazen
şaşırtıcı bir biçimde sürpriz sonuçlarla bitip
dinleyiciyi şaşırtmasındadır. İçerdiği konular ve
motifler de her ne kadar dünya masallarının ve
mitolojilerinin ortak konu ve motifleri olsa da bu
konuların hem işlenişi hem sıralanışı Kuzey Kafkas sözlü
kültüründe ayrı bir tarzda karşımıza çıkar. |