...................
...................
MİTLER VE MASALLAR DİYARI
Hulusi Üstün
                         
...................
 
...................

Edebiyat tarihi biraz da insanlığın geçirdiği kültür evriminin dolayısıyla uygarlığın tarihidir. Kimi zaman edebiyat tarihi, tarihin aydınlatamadığı çağlara ışık tutar. İnsanlık tarihini yazının buluşuyla başlatanlar yazıdan önceki çağları araştırmada mitoloji ve masal öğelerine başvurmaktadır. Nitekim Platon'un aktardığı söylenceler hala bir çok araştırmacıyı o söylencelerin konusunu oluşturan Atlantis'i aramaya yönlendirmektedir. Mitoloji tarih ve kültür araştırmalarının dayanaklarından biridir.

 

Eski dünya anakarasının bilinen mitolojik söylenceleriyle Kuzey Kafkasya mitolojisi arasında varolduğu söylenen bağlantılar hakkında çok şey yazılıp çizilmiş olmamakla birlikte mitoloji ile uğraşanlar özellikle Yunan mitolojisiyle Kafkas mitolojisi arasında bir çok ortak öge ve ortak motif bulmuşlardır. Aslında bu doğaldır da ve birinin diğerinden çıktığı tezi ispatlanamaz. Doğrusu bu iki kültürün birbirinden çok şey alıp verdiğini kabul etmek olmalıdır. İşte bu noktada Kafkasya yalnız eski Yunan değil, bütün Anadolu ve ön Asya söylencelerinin masal ve mit diyarı olmuştur.

 

İnsanlığın en eski çağlarından beri geçit vermeyen dağların arasındaki bu ülke diğer uygarlıklar için bir merak konusu olmuş ve mitolojilerinde yer almıştır. Demek en eski çağlardan beri bu topraklar, üzerinde yaşayan insanlarıyla, dorukları sisli dağlarıyla, doğal güzellikleriyle dikkatleri üzerine çekmiş onların hayal gücünün yakıştırdığı bir biçime bürünmüştür.

 

Başta eski Anadolu uygarlıkları olmak üzere bütün Ortadoğu söylencelerinde ve Eski Yunan'da bir mitoloji ve masal motifidir Kafkasya. Sümerlerin Gılgameş ve Tufan efsaneleri bu dağlardan sözeder, Yunanlılar'ın Herkül'ü var olduğu söylenen altın posta ulaşmak için bu dağlara gelir, Promete günahına karşılık bu dağlara çivilenir. Bazı eski tefsirciler Kur'an'da Kehf suresinde anlatılan Zülkarneyn (Büyük İskender) kıssasında sözü geçen demir dağın Kafkas dağları olduğunu yazar. Demek ki Kafkasya eski uygarlık merkezleriyle her zaman ilişkisi olan bir coğrafyadır ve bir çok yönden eski dünya kültürlerini etkilemiştir.

 

Tüm eski dünya mitolojilerinde ulaşılması son derece güç bir yerde büyülü bir dağ, o dağın ardında da büyülü bir diyardan sözedilir. Doğu mitolojisi bu dağın adını koymuştur. Kaf Dağı... Gerek Hint Avrupa mitolojisinde ve masallarında, gerek Arap söylencelerinde, gerek Turan sözlü edebiyatında bu dağın ve bu dağın ardında varolduğu düşünülen gizemli ülkenin önemli bir yeri vardır. Masalların diyarı burasıdır, periler kralı burada yaşar, benzersiz güzellikte prensesler kendilerine aşık olan masal kahramanlarını burada ağır sınavlardan geçerler. Tek gözlü devlerin beklediği hazineler ve benzeri hiçbir yerde bulunmayan Zümrüdü Anka kuşu bu dağın ardındaki bir bahçede gizlenir.

 

Binlerce yıllık kültür birikiminin üzerinde biçimlenmiş olan bugünkü Anadolu kültüründe de Türk halk masallarının bir motifi olarak karşımıza çıkan Kaf dağı öğesinin kökenini eski Anadolu mitolojilerinde aramak gerekmektedir. Çünkü, Hazar denizinin doğusunda yaşayan Türk topluluklarının masal ve söylencelerinde bu motif yer almamaktadır. Fars mitolojisinde Kuh-i Kaf olarak geçen bu dağ masal kahramanlarını bekleyen bir sürü zorlu engelin ardında duran gizemli, albenili bir diyardır. Bu dağa ulaşmak isteyenler ejderhalarla boğuşmak, labirentleri geçmek ve devleri yenmek zorundadır. Masallarda bu derece zorlu bir diyar olarak anlatılmasının nedeni belki de tarih boyunca bu bölgeyi istila etmek isteyenlerin uğradığı yenilgiler ve karşılaştığı zorlukların halk tarafından unutulmamış olmasıdır. Çünkü, Kafkasya komşusu olduğu uygarlık alanlarının fiili istilalarına uğramış olmakla birlikte hiçbir zaman yerleşip kalınan bir fetih bölgesi olmamıştır. Ne Grek yarımadasına dek ilerleyen Pers Kralı Kirus, ne de Keşmir'e dek bütün eski dünyayı kasıp kavuran Büyük İskender Kafkasya'da egemenlik kuramamıştır. Bu yüzden halkın belleği bu ülkeyi ulaşılması olanaksız bir zorluklar ülkesi olarak tanımlamıştır.

 

Kaf dağında bulunduğu söylenen Zümrüdü Anka kuşu da bir başka masal motifidir. Bu motifin çıkış noktasını da Ön Asya söylencelerinde bulabiliriz. Zümrüdü Anka Beydeba'nın Kelile ve Dimne'sinden, Feridüttin Attar'ın Mantıküttayr'ına dek doğunun büyük klasiklerinde yer alan bir motiftir ve doğal olarak halk hikayelerini ve masalları da etkilemiştir. Süleyman Peygambere ilişkin söylencelerden beri eski dünyanın geçmişiyle ilgili tarih biliminin kayıt bulamadığı çağlardan beri büyülü bir kuş olarak Hüdhüd (Çerçence Hüddüd), Zümrüdüanka, Simurg, Semender adıyla yer alan bu motif Kafkas söylencelerinde de yer alır. Özellikle Dağıstan masallarında, halk hikayelerinde kanatları mücevherden, uçuşu rüzgardan hızlı, kendi kendini yakıp sonra külleri arasından çırpınıp uçan bir kuş olarak anlatılır.

 

Bir başka masal motifi de devlerdir. Bütün Kafkas halkları insan soyundan önce dünyada yaşayan iri cüsseli ancak aklı kıt varlıklara ilişkin söylenceler anlatırlar. Bu motif büyük olasılıkla Alan kaynaklıdır. Çünkü yayılma alanı Alan halkının güzergahı olan İran'dan Britanya'ya dek uzanır.

 

Avrupa masallarında da sıkça karşılaşılan devler çoğu zaman kötü niyetli, zalim tiplerdir ve sonunda masal kahramanları tarafından yenilirler. Nart efsanelerinde de aynı biçimde Nart kahramanları devleri yenilgiye uğratır. Dev motifi Türk masallarında da sıklıkla kendini gösterir. Dede Korkut masallarındaki Tepegöz tipi Yunan söylencelerinde, Kafkas destanlarında karşılaştığımız dev tipiyle aynıdır. Dede Korkut masallarının mekanının bugünkü Bayburt, Ahıska, Revan ve Azerbaycan toprakları olduğunu göz önüne alırsak dev motifinin Kafkas söylenceleri kaynaklı olduğu gerçeği ortaya çıkar.

 

Doğu masallarında karşımıza çıkan bir başka motif de meyveleri altından olan bir ağaçtır. Masallarda bu ağaç ulaşılması çok zor olan bir diyarda bulunur, bir ya da üç meyve verir. Masal kahramanları bu ağacın meyvesine ulaşmak için zorlu yolculuklar yapar, bir çok engeli aşar ve sonuçta meyvenin sihirli güçlerine sahip olur. Nart destanlarında da meyveleri mücevherden bir ağaç motifi vardır. Altın ağacı konu eden masal (Hadağatl Asker'in derlemesinden) doğu masallarının motiflerini taşımaması yönünden ilginçtir.

 

Aynı masal değişik kültürlerde, değişik dillerle anlatılabilir, bazı değişiklikler içerse de masallarda aynı tema çok sık karşımıza çıkar. Bununla birlikte Çerkes masallarının ve mitolojik öykülerinin en büyük ayırt edici özelliğinin mantığında gizli olduğunu görebiliriz. Çerkes masalları doğu masalları gibi  -en somut örnek bin bir gece masallarıdır- büyüler içermez. Mahrem bazı konular, Çerkes'in ayıp anlayışını zorlayan olaylar masal anlatısı olmaz. Bu noktada Yunan mitolojisinin içerdiği bir çok müstehcen konu Çerkes masallarında geçmez. Ayrıca bir diğer büyük fark, anlatının giriş gelişme sonuç düzeneğinde gitmeyip bazen şaşırtıcı bir biçimde sürpriz sonuçlarla bitip dinleyiciyi şaşırtmasındadır. İçerdiği konular ve motifler de her ne kadar dünya masallarının ve mitolojilerinin ortak konu ve motifleri olsa da bu konuların hem işlenişi hem sıralanışı Kuzey Kafkas sözlü kültüründe ayrı bir tarzda karşımıza çıkar.