|
|
................... |
|
................... |
İYİ AT KANATLI KUŞ GİBİDİR |
Kvics Hezretaly
Çeviri:
YEUTYKH Adnan Cankılıç |
|
|
................... |
|
................... |
At arkadaş
gibidir.
Adige karnını aç bırakır.
Ama atın karnını aç bırakmaz.
Atın ilk evcilleştirilmesinden bugüne kadar, geçen beş
bin yıldan beri insanoğlu dur durak bilmeden at
cinsinin kalitesini artırmak için çalışmakta, bunun için
en iyi at cinslerinden yararlanmaktadır. Güçlüler, koşum
atları ve yarış atları… Bu atlar binildiği zaman hızla
yolu tüketen, ava gidildiği zaman görevini tam olarak
yerine getiren, hiç pes etmeyen, savaş meydanında
göğsünü ve toynağını kullanarak düşmanla kıyasıya
savaşan, korkusuzca ve inatla mücadele eden, yarışta
önüne geçilmesine asla tahammül etmeyen, canla başla
kazanmak isteyen, rekabetçi, yenilgiyi hazım etmeyen bir
karaktere sahiptir. Çiftçiler için koşum atı,
kırda-bayırda, gece-gündüz çobanların can yoldaşı,
seyirlik oyunlarda sirk sanatçılarının rol arkadaşı olan
bu atlar daima amaca uygun bir şekilde eğitilmişlerdir.
Tarihin bize ulaştırdığı kadarıyla Homer atın yelesini
altın suyuna benzetirdi. Plutark: İnsanların tanrılara
kızları kurban etme geleneğini terk ettikten sonra,
onların yerine sarı yeleli atları kurban etmeye
başladıklarını anlatır. (18, s.65 )
Arkeologlar kazılarda altın ve bakırdan mamul birçok at
resmini ortaya çıkarmışlardır. Yaklaşık dört bin yıllık
mezarlardan çıkan kemikler açıkça ortaya koymaktadır ki
eskiden atlar sahipleriyle birlikte gömülürlerdi. O
resimler ve kazılarda bulunan kemiklerden faydalanılarak
eski çağlarda yaşayan atların anatomik yapıları hakkında
fikir sahibi olunabilmekte ve koşun takımlarının yaşı da
tamı tamına tespit edilebilmektedir.
Sözgelimi, en eski gem takımının yaşı yaklaşık 5 bin
yıl, kamçının 2 bin yıl, üzenginin 1.500 yıl, yuların
ise 2 bin 700 yıl olduğu tespit edilmiş, bunların ilk
önce Assiriye'de kullanıldığı anlaşılmıştır.
At binenler ilk önceleri atı boynuna takılan örgülü bir
ip ve küçük bir çubukla idare etmişlerdi. Bu olsa gerek
atına binen gencin üç gürgen boyunduruğu eğitirken atın
kafasında kırmasının nedeni.
Gem icat edildiğinde, sadece atın ağzına konulan ince,
kısa bir deri parçasından ibaretti. Bu gün bile birçok
halk gemde burunluk, alınlık ve ağız demiri
kullanmamaktadır. Eskiden Adigeler de burunluğu olmayan
gem takımı yapmışlardı.
At insan gibi konuşan, rehberlik yapan, gelecekten haber
veren, akıllı, üstelik uçan bir canlı olarak betimlenir
masallarda. Uçan hayvan olarak betimlenmesinin sebebi
şudur: Hızlı atlar uçma hissi verir binicisine, aynı
zamanda uzağa sıçrayabilirler. 1957 yılında Almanya’da
eğitilen bir at alçak bir engelden ve bir havuzdan aynı
anda atlamıştı. Bu atın ayaklarını yerden kestiği ve
tekrar bastığı yer arasındaki mesafe 12 m 16 cm idi.
(25, s.136) Sanırım atın masallarda uçan bir canlı
olarak tasvir edilmesinin sebebi bu olsa gerek.
Bugün dünyada birçok farklı at cinsi bulunmaktadır. (12.
s.763 ) Bunların elli kadarı bizim ülkemizde yaşar.
Safkan İngiliz atı bunların en ünlüsüdür. Onlara bu
ismin verilme nedeni, İngilizlerin 17. yy’dan bu yana
İngiltere’de atların anne-babaları ve
büyükanne-büyükbabalarını cesaret, güç, sürat ve söz
dinleme yetenekleri ve vücut ölçüleri bakımından düzenli
olarak kayda geçirmeleri ve şecerelerini takip
etmeleridir.
Türkmenlerin genellikle binek atı olarak kullandıkları
güzel Akaltekin soyu da ünlü at cinslerinden biridir. Bu
at iki günde bir, sadece birkaç damla su içerek, her gün
100 kilometre kadar yürümek suretiyle hafta boyunca
yolculuk yapabilmektedir. (25, s.136 )
Çerkesler tarih boyunca atlarla birlikte, eğer üstünde
ömür geçirmişlerdir. Bu nedenle her bir Çerkes sürekli
daha iyi bir ata sahip olma, ona uygun koşun takımı
edinme ve silah ve giysi tedarikinde bulunmayı bir görev
olarak görür. Bu kitap ta binek atı ve eğer yapımı ile
ilgilidir.
Atın arabaya koşulması, tahıl ve ot taşımada
kullanılması, ormana gidilmesi, karasabanla toprağı
sürmeye başlaması yaklaşık 200 yıl öncesine kadar
dayanır.
Adigelerde en ünlü at cinsleri:
Csolexhu (39, s.337/9), Trame ( 39, s.60), Qandor ( 39,
s.255 ), Abıqu, Beyqan, Yeqhen, Haqhundoqo, Qundeyt,
Jerıcstı, Mercsen, Abzon, Yeseney, Csedjeroque ve
benzerleridir. Açıkça görüldüğü gibi bütün bu at
cinsleri ismini ailelerden almaktadır. Nagume Csore’nin
yazılarından 16. yüzyılda Terek nehrinin doğu yakasında
yaşamış olan Csolexhu ailesinin kendi aile adlarıyla
anılan at cinsinin o dönemde bütün dünyaya nam saldığını
anlamaktayız.
Adige atının ortak yanları; ince kafası (yılan kafası
gibi), geniş ağzı, büyük burun deliği, sivri kulakları,
kocaman parlak gözleri, dik ve uzun boynu, açık ve geniş
göğsü, geniş toynak araları, iri cüssesi, orantılı uzun
beli, eğimli kalçası, düz ve ince ayakları, uzun
bilekleri, tüysüz topukları, derin ayak çukurları, kısa
ve ince kuyruğudur.
Bütün bunlara ek olarak her at cinsinin kendine özgü
karakterleri vardır: Güçlülük, sürat, uzun süre yürüme
yeteneği, zeka ve söz dinleme özellikleri bunlardan
bazılarıdır.
En iyi atlara ‘’Şağdiy‘’ denir. Bunlar hiç zorlanmadan
her gün 120 km‘ye yakın yol alabilir. Bir-iki gün hiçbir
şey yemeseler ve su içmeseler de dayanabilir, toynakları
sağlam olduğundan taşlık arazide rahatça yürüyebilirler.
Adige atlarının sayısı en fazla olanı ve en ünlüsü dor
attır (kırmızı). Ancak siyah ve brul olanlardan da güçlü
atlar çıkmaktadır. En değerli atlara Adigeler, ‘’xuare’’,
‘’xuare gibi’’, Adigeler ‘’fare’‘ Ruslar ise ‘’far‘‘
derler. (4)
Alnı ve bileği ak olan (tek veya çift bileği) atlarla
kösteklenen üçayağı (iki ön pençe ve sol arka) beyaz
olan atlar uğurlu sayılır. Eğer atın dört ayağı da ak
ise bu uğursuz sayılır.
Atın iyi olmasında doğrudan doğruya onu doğuran anne ve
babanın soy ağacının çok büyük etkisi vardır. Bu nedenle
soylu atların ırkından gelen taylar arasından en
elverişli, düzgün suratlı ve güçlü ayakları olanlar daha
özenle beslenip, eğitilir. Üç dört yaşını doldurmamış ve
eğitimini yeni bitiren ata eğer vurulmaz. Uzun yola
çıkılmaz. Yük taşıyıcılar uzun yola yavaş yavaş,
alıştırılarak hazırlanır. Özenle besleme, banyo, taşlık
alanda süratli gezindirme, ahırın temizliği, kuruluğu,
ısının yeterli düzeyde olması, atın uzuvlarının
güçlenmesi ve sağlamlaşması için gereken önemli
ayrıntılardır.
Atı çok olanlar onları gruplar halinde beslerlerdi. Bir
grup 12 ile 20 kısraktan (dişi at) oluşur, her grupta
bir aygır (erkek at) bulunurdu. Aygırlar liderlik, sevk
ve idareden sorumludur. Kısrakların gruptan ayrılmasına
müsaade etmez, gruba katılan kısrakları ise kabul
ederler. Diğer bir aygırın gruba katılmasını istemez,
gerekirse onunla kavgayı göze alır. Zor ve tehlikeli
anlarda aygır kısrakları toplayarak güvenli bir korunağa
götürür, bu şekilde onları korumuş olur.
Yetiştiriciler aile damgasını atın sağ veya sol
baldırına vururlardı. Atı kaybolan bu damga sayesinde
atını tanırdı.
Birçok halk Adigeleri ve Adige atlarını iyi tanır.
Emidio Doritrlli De’ Askoli’nin yazısına göre Adige
Atları yeterince hızlı ve güzeldir. Ona binen Adige
atlısı da cesim ve ince belli, diğer bir deyişle ata
yakışmaktadır. (49, s.63-34)
James Bell Adige gençlerinin ustalıkla at bindiklerini,
atın da onun isteklerini nasıl yerine getirdiğini
gördüğünde hayretler içinde kalmıştı. At son süratle
koşarken, ona binen genç tüfeğini kınından kapıp havaya
fırlatılan kalpağı vurabilir, attan atlayarak ayakları
yere değer değmez tüfeğini doldurur, aynı anda
arkasından tekrar ata biner, kılıcını kınından çıkarıp
saldırı için hazır vaziyeti alabilirdi. (13, s.475)
Ünlü Alman bilim adamı Karl Kokh Adigelerin atçılığının
öneminin onların atlara gösterdikleri sevgiden ve bütün
Kafkasya’da Adige atlarının diğer at cinslerinden 5-6
kat daha pahalı olmasından anlaşılabileceğini
belirtmektedir. (22, s.618-619)
Giovanni Lukka’nın anlattıklarına bakılırsa Adige atları
Tatar atlarından daha süratli idi (1, s.72). Bu nedenle
Tatarlar sürekli Adige atı, eğeri ve koşun takımı satın
alırlardı. (10, s.154)
Belçikalı ünlü bilim adamı Jann Charl De Bess (5) şöyle
yazar: ‘’Klaprot’un söylediğinden farklı olarak bunların
(Adigeler -Ç.A.) atları yükseklik açısından süvariliğe
elverişli ve hızlıdır. Üstelik yokuş çıkmada ve ağırlık
taşımada ben bu atlar kadar dirayetli olanını
görmedim…’’
İsveç kralı XII. Karl’ın emriyle 1911 yılında Kuzey
Kafkasya’ya gelmiş olan Fransız Şövalyelerinden Abri De
La Morta’nın yazdıklarına göre; o Adige kadınlarının
omuzlarında okluk, ellerinde yay ve kollarında avcı
şahin kuşu ile tıpkı erkekler gibi avlanarak, üstünde
dörtnala dağda bayırda at koşturduklarına defalarca
şahit olmuştur. (1, s.136-138)
Adige üniforması göz alıcılığının dışında, hafiflik ve
estetik açıdan da at binmeye uygun olduğundan birçok
halk tarafından benimsenmiştir.
Kitaplarda anlatıldığına göre, Adige atının ünü ve
değeri nedeniyle onun hediye olarak verilmesi hediye
alana tarifi imkansız mutluluklar bahşederdi. Bu nedenle
bir Adige, birini sevindirmek veya onurlandırmak
istediği zaman ona genellikle kendi atını layık görürdü.
Sözgelimi, Romanov ailesinin krallığı ele geçirmesi
nedeniyle (Mikhail Romanov’un Rus çarı olduğu yıl 1613
yılıdır) 1616 yılında Adigeler iyi dileklerini bildiren
konuşmalar eşliğinde (exhuexhu) ona en iyisinden 12 at
hediye etmişlerdi. ( 5, s.15)
1632 Yılında Çerkesske Qudyenet'in (6) oğlu Kyelmamet
Mırza Rus Çarı'nın yanına gittiğinde ona iki at hediye
etmişti. Onunla birlikte giden Arestlen kardeşler de (Briuq
ve Tonjenxhan) iki at hediye etmişlerdi. 1634 Yılında
Kyelmamet Mırza Tekrardan Rus Çarı'na iki, arkadaşı
Arestlen Tonjenxhan da iki at verdiler. 1636 Yılında
Çerkesska Mutçsal Rus Çarı Mikhail Fedoroviç’e dört at
hediye eder. 1638 Yılında Yyldar Mırza üç, Tsçırkov
Murza dört atı birlikte verirler. Bölgemizden götürüp
vermelerini beklemeden Çar kendisi de Adige atı edinme
imkanları aramıştır. Bu konuyla ilgili olarak Mikhail
Fedoroviç’in emrinde bulunan ve Terç’ de yaşayan Syemen
İvanoviç Csekhovskoy, Savve Potapoviç Narbekov, Grygory
Uglev gibilerine 1641 yılının Ekim ayında gönderilen şu
belge ilginçtir:
‘’Bana ulaşan haberlere göre Çerkesse Qudyenet’in oğlu
Kyelmamet Mırza’nın oldukça iyi bir atı var. Bu at
eğerimize yakışacaktır, kendisi de atı vermeye razı. Atı
korumak için beraberinde bir Uerq ekibi de eşlik
edecektir. Bu fermanımı alır almaz o atı Kyelmamet
Mırza’dan alarak gemiyle Astrakhan’a getirin. Atı
yürütürseniz zarar göreceğinden endişeleniyorum.
Astrakhana yetişince onun büyüğü (Voyvoda) Nikita
İvanoviç Odoyevsk’in ekibine tutanak eşliğinde teslim
edin. Atı dikkatlice gemiyle yanıma getirmelerini
emrettiğimi söyleyin’’. ( 20.t. 1 doküman No: 132,
s.205-206)
Bu fermanın eline geçmesine iki ay kala Eylül'ün 12.
gününde Nogay Ordusu Adigelere saldırır. Kyelmamet Mırza
saldırıda direnenler arasında Balk yakınlarında
savaşırken Çar'ın siparişi olan o meşhur atın ölümüne
engel olamaz. Bu nedenle bu at Çar'ın eline geçmez.
Belgelerden anladığımız kadarıyla 1645 Yılında Arestlan
Tonjenkhan çara dört at götürür. 1648 Yılının 22 Nisan
günü Rus Çarı Alexey Mikhailoviç Çerkesske Mutsal ve
oğlu Qasbulat’ı davet eder. Mutsal tarafından bu
ziyarette çara üç at ve bir tay (bu atların ikisi aygır,
ikisi de rahvan idi), (7), iki tüfek, iki yay, oğlu
Qasbulat da bir aygır, bir rahvan, bir de yavrulu kısrak
hediye eder.
Tam da o yıl Çerkesska Yelmırza’nın oğlu Batırby
(Hıristiyanlığı kabul ettikten sonra Petr adını
almıştır) Çar'a iki, Çerkesska Bydaçey’in oğlu
Hatokhşıqo ise dokuz at hediye eder.
Bu şekilde hediye edilen her atın karşılığında çar da
onlara değerli hediyelerle karşılık verir. Örneğin: Baba
oğul Mutsal ve Qasbulat’ın 1648 yılında verdikleri 343
Som değerindeki hediyelere karşılık, 400 Som değerinde
değerli elbise ve kaban yapımında kullanılmak üzere
birçok deri Çar'dan hediye olarak gelmiştir. Bunun
yanında refakatçilerine de birçok hediye ve para
vermekle birlikte, onları büyük bir ihtimamla
ağırlamıştır. (20,t.I, Doküman No:182, s.291-292 ). On
yıl aradan sonra 1658 Yılında Qasbulat yine çara yedi at
daha hediye eder.
Bütün bunlarla birlikte Çar’ın para ile de Adige atı
satın aldığı olmuştur. 1647 Yılında Çar Mutsal’a 500 Som
gönderir, o da bu parayla altı at alıp Çar’a yollar. (
20 t. I, doküman No: 177 s.283- 285)
Bizim bu belgeleri ortaya koymaktaki amacımız Adigelerin
hediye olarak gönderdiği atlarının sayısını toparlamak
değildir. Pekiyi o zaman amacımız nedir? Amacımız sadece
halkımızın aç gözlülükten uzak akraba ve arkadaşlarına
iyilik yapabilmeyi bilen insanlar olduğunu göstermektir.
Diğer Adige boyları da akraba ve arkadaşlarına at ve
silah hediye ederlerdi.
Örneğin Persler, Kırım Tatarları ve Nogaylar ve
Kalmuklara.
XIX. Yüzyıl başlarında Kabardey'de at yetiştiren ve
kaliteli damızlık at geliştirme konusunda çalışmalar
yapan 58 hara vardı.
Jann Csarl De Bess’in yazılarından anladığımıza göre
sadece Misost 3.000 kadar ata sahipti. Diğer büyük baş
hayvanlarının sayısı da bundan daha az değildi. (I,
s.337)
1864 yılında Rus-Kafkas Savaşları'nın henüz bittiği
zamanlarda Kabardey'de 300 den fazla atı olan 169 aile
vardı. 100 den 200‘e kadar at sahibi olan aile sayısı 14
bin 200'den fazla atı olan ise 9 aile idi. Bu 192
ailenin toplam 728 aygırı (erkek at), 13 bin 174 kısrağı
(dişi at) vardı. Sadece Cselber kardeşler 100 aygır ve
1.500 kısrak sahibiydiler. Hatokhcsoqo Teymıryqo ile
Hatokhcsoqo’nun ise 600 atı vardı. (5, s.23)
O zamanlar Qodzoqo Luqmen (Hıristiyanlığı kabul ettikten
sonra Dimitri Stepanoviç adını almıştı). Adige atının
kalitesinin artırılması ve üretilmesi konusunda birçok
faydalı işe imza atmıştır. Bu yüksek tahsilli insanın
isteğiyle Balk’ın Kuzey'inde haralar açılmıştı. Kuzey
Kafkasya’daki Rus ve Kazak ordusunun en çok beğenip
seçtiği atlar Adige atlarıydı. Bu nedenle Çar'ın emriyle
Maykop’taki hara 1892 Kabardey’e nakledilmiş ve Acsebiy
Harası’yla birleştirilmiştir. (43, s.22). Bununla
birlikte Rusya’daki haralarda da 1917 Ekim Devrimi'nden
önce Adige atları yetiştirilirdi. (26, s.21)
1923 Yılında devlet eliyle Kabardey’de tekrar haralar
açıldı. Yeni birleşen kolhozlarda 1931 yılında SSCB’nin
Sovyet Halk Komitesi’nde at yetiştiriciliği ve
üretimiyle ilgili yapılan oturumlarda, ülkede açılması
planlanan enstitülerde zooteknik çalıştırılması
konusunda kararlar alındı. Bu enstitülerin biri
Moskova’da açıldı. Aynı yılın eylül ayında da eğitime
başlandı. İkincisi 1932 yılının yazında Psihkuabe’de (Pyatigorsk)
at yarışlarının yapıldığı Kabardey Haras’ında açıldı. Bu
okul Yesentvigu’e taşınarak iyi binek atlarının üretimi,
kaliteli atların yetiştirilmesi konusunda çalışmalarını
yoğunlaştırdı. Burası daha sonra yabancı ülkelerden
getirilen kaliteli damızlık aygırların üretimi için
kullanılan bir merkez haline geldi.
Adige atlılarının karakışta kar altında Kafkas Dağlarını
çepeçevre dolaşmalarına bütün dünya şahit olmuştu.
Fırtına ve ayazda, taşlı-kayalı dağları aşmış olan Adige
atlıları Klukhor geçidinden geçerek görenleri hayrete
düşürürcesine Sonem’e girdiler. Bırakın kış mevsimini,
yazın bile buradan geçebilen atlı sayısı çok sınırlıydı.
(5,s. 41-42 ) Üç bin kilometrelik yolu aşıp Kafkasya’yı
çepeçevre dolaşan bu grup, daha üç ay bile geçmeden
tekrar yola çıkarak 600 kilometrelik uzun Nalçik-Rostov
yolunu 4 günde kat ettiler. İlginç olan şu ki; iki yolun
da tamamını atlar ve atlılar eksiksiz olarak
tamamladılar. Bu atlılar Adige atının kahramanlığını,
gücünü ve dirayetini işte bu şekilde ispatladılar.
1937 Yılı Aralık ayında Vaskhnil’de yapılan
toplantılarda dünyanın en ünlü 5-6 binek atı cinsi
arasında Adige atlarının da adı geçmiştir. (26, s.16 ) O
yıl yarışan bütün atları geride bırakan Adige atı
Aslenbeç (Aslen-Gali-Acsped) şampiyon olmuştu. (8)
1940 Yılında Dünya Şampiyonasında birinciliği kazanan
1934 doğumlu Adige atı Babak (babası Borey, annesi
Jantyl ) S.M Budanya’nın adını taşıyan haradan
getirilmişti.
1941-1945 yıllarındaki ikinci dünya savaşında ve önceki
yıllarda pek çok seçme at orduya kazandırılmıştı. Orduya
binek atı olarak seçilenler 147 cm. den kısa
olmayanlardı. Ancak Adige atları 142 cm boyunda
oldukları halde talep görüyordu. Bu atlar o çetin savaş
yıllarında birçok zor işin üstesinden kolaylıkla
geldiler.
Sovyetler Birliğinin seçkin kahramanlarından Ukraynalı
partizan lider S. A. Kovpak şöyle demişti: ‘’İster orman
altında, yamaçta, yokuşta olsun ister bataklıklarda,
atın gösterdiği beceriyi gösterebilecek bir tek makine
dahi yoktur. Binek atı olarak ordumuza verilen atlarla
birlikte cumhuriyetimizin atlı süvari birlikleri Rostov
yakınlarında düşman karşısında kahramanca savaştı.’’
(47)
Savaşın devam ettiği 1945 yılının Nisan ayında SSCB’nin
Sovyet Halk Komitesi ile VPK(B) Merkez Komitesi, kolhoz
ve solhozlarda birçok haranın kurulmasını ve bu
haralardan daha fazla faydalanılmasını
karalaştırmışlardır. Bu çalışmalar kolhozlarımızda
hayata geçirilerek savaşta büyük bir fakirliğin içine
düşmüş olan Ukrayna’nın Velikaya Aleksandrovka rayonuna
büyük katkıda bulunulmuş, bu çerçevede buraya birçok
büyük ve küçükbaş hayvan hibe edilmiştir. Aynı yıllarda
Adigeler ve Kuzey Kafkasya’nın diğer halklarının buraya
gönderdikleri atlarla Velikaya Aleksandrovka köyünde
kaliteli atların bulunduğu bir hara kurulmuştur.
(19, s. 235) (9)
1946 yılında ülkemizde yetiştirilen iyi cins atların
uzun mesafe yürüme yarışmasında Quba Köyünden Ali
Qadım’ın Adige cinsi atı 250 kilometrelik yolu 25 saatte
yürüdü. Bu ünlü at seyircilerin hayret dolu bakışları
arasında yarışın son iki kilometresini de dörtnala
koşarak varış yeri olan Moskova hipodromuna birinci
sırada girdi.
Ne yazık ki bu güçlü at aynı yıl hayatını kaybetti. Quba
Köyü sakinlerinin anlattığına göre, yarıştan dönen Ali
Qadım kısraklarını yılkıya gönderir. Pırıl pırıl güneşli
bir günde atlar yılkıda dağılmış yayılırlarken, birden
kara bulutlarla kapanan gökyüzünden soğuk bir fırtına
kopar. Sağanak yağmurdan sonra başlayan tolu atların
korkuyla bir uçuruma doğru koşmalarına neden olur.
Atları uçuruma doğru göndermemek ve tehlikeli araziden
korumak isteyen bu aygır, at sürüsünün önünü kesip
onlarla mücadele eder. Onları ağzıyla yelelerinden tutup
yerlere atar. Böylece önden gidenleri durdurur. Tekrar
aynı yöne koşmalarını engellemek amacıyla atlarla
onların gitmek istediği uçurumlu bölge arasında koşarak
tur atmaya başlar. Bu şekilde tur attığı bölgede bir
çukura birikmiş olan tolunun üzerinden atlamak ister.
Yağmur suyuyla karışmış olan tolunun ıslattığı yamaçtan
aşağıya doğru kaymasıyla, birlikte at da uçurumdan aşağı
yuvarlanır. Bu ata ismini veren, onu küçüklüğünden beri
besleyip eğiten aygır çobanı Dıcsekv Aly telaşla atlara
doğru koşarken olan biteni görür. Çabucak bindiği attan
inerek bulunduğu tepenin üzerinde doğrulup karşı yamacın
yankısıyla birlikte aşağıya doğru: ’’A-a-a-l-y-y-y
Q-a-a-a-a-d-ı-ı-ı-m !!! ‘’ diye uzun bir çığlık atar.
Aşağıya baktığında bu kanlı-canlı aygır buz, taş, su ve
topraktan oluşan büyük bir kütlenin içinde kafasından
başka bir yer görünmeden yatmaktadır. Dicsekv Aly
aşağıda yatan atın iki gözünden gelen yaşların
yanağından aşağı aktığına büyük bir hayretle şahit olur.
Bu durum karşısında dayanamaz, olduğu yere çökerek
uzunca bir süre hıçkırıklarla ağlar. Bu at ve adam o
derece birbirlerini sevelerdi ki; atın ölümünden yıllar
sonra bile Dıcsek Aly ömrü boyunca besleyip sevdiği
aygırının her anılışında gözyaşlarına hakim olamaz. Bu
olayı yıllar sonra Quba Köyü’nden Hesen’in oğlu
Melbakhue Boris’ten dinledim.
1952 yılında Adige atları tekrar 500 kilometrelik uzun
bir yürüyüş için yola çıkarlar. Yolun yarısı iniş ve
yokuşlardan oluşmakta, bataklık, sel ve taşlık arazinin
içinden geçmekteydi. Bununla birlikte yürüyüşe elverişli
alanlar da mevcuttu. 28 Mayıs'ta Nalçik Hipodromu’ndan
başlayan yürüyüşte Csegem-Baxhsen-Zeyque-Gundelen-Heymacse
Yaylası-Qermeheble (Kamennomostskoye)-Dzeliquequaje-Quba-Soldatskaya-Qalekvih-
(Proxladny)-Maysky-Abey Kasbası (Wrojayhoye)-Pos adlı
yerleşim yerleri gidiş güzergahı, Tersky-Andzorey (Stary
Lesken)-Jemthele-Sovetsky- Djerpedjej-Dolinsk-Nalcsik
adlı yerleşim yerleri de dönüş güzergahını
oluşturmaktaydı. Atlılar atlardan hiç inmeden her gün
10-12 saat yol yürümekteydiler. Bu grup aralık ayının
5’inde Nalçik’e ulaştıktan sadece 2 saat sonra atlarla 2
kilometrelik bir sürat yarışı daha yapmışlardı. (43, s.
26-27)
Adige atının tarihinde bu gibi birçok istatistiklere
ulaşmak her zaman mümkündür. Ülkemizde ve başka
ülkelerde bu gün hala yaşayan ve anılan Adige binek atı
iki cinstir.
a) Adige Atı (Qeberdinskaya Poroda)
Bu at görünüş itibariyle fazla yüksek değildir.
Aygırların yüksekliği: 150 cm. Göğüs çevresi 180 cm.
Ayak bileği çevresi 20 cm. Kısrakların Ölçüleri ise
147-177-19 cm. Üç yaşlı Adige atlarının en hızlıları 2.4
kilometrelik yolu 2. 44 dakikada koşmuştur. Hızlı
koşmalarının yanında Adige atları, çok yük taşıma ve
kuvvetli olma özellikleriyle de bilinirler. Proyekt adlı
erkek yarış atı 50 kilometreyi 1 saat 41 dakika 25
salisede koşma başarısını gösterdi. Bu cins atların
ülkemizdeki toplam sayısı 10 bin'den azdır. (6, s.49)
b) İngiliz-Adige At Cinsi (Anglo-Qabardinskaya Poroda)
Bu at cinsinin en süratlisi, 2. 4 kilometrelik yolu 2.
36 saate koşabilmiştir. Bu cins atlar ülkemizde Malke
Harası ile Stavropol Bölgesinde Malokaraçeyevske
Harasında ağırlıklı olarak yetiştirilmektedir. (6, s.42)
İleriki yıllarda Adige atlarının ünü ve kalitesinin
artıp artmaması öncelikle cumhuriyetimizde bu işle
ilgilenen haraların, köylerdeki çiftliklerin tek başına
veya grup olarak, at yetiştirmeye başlayan herkesin
atlarla ilgili bilimsel gelişmeleri ve buluşları takip
edip etmemelerine bağlıdır. Bol ürünümüz olursa mutlaka
iyi atlarımız da olur. ‘’İyi at sahibinin aynasıdır’’
sözünü bu yüzden söylemiştir Adigeler.
At binip yola çıkmadan önce bu konuyla ilgili Adige
Xhabzelerinin (örf) öğrenilmesi gerekmektedir. Ata
binerken uygulanan usuller, at üstünde giderken
uygulanan usuller, kadınla karşılaşıldığında uygulanacak
usuller, bir büyüğe veya atlı bir gruba rastlandığında
uygulanacak usuller, haçvecslerdeki (misafirhanelerdeki)
usuller.
EVDE ÖĞREN, TOPLUMDA UYGULA
Uy uinem zicsiqhasy xasem yaxiha
Adige atasözü.
1) Ata binenin yanında onun ata binmesine
yardımcı olacak kimse yok ise; binici atın sol tarafında
iken, mahmuzlar elinde olduğu halde, eğerin ön
panelinden sol eliyle tutup sol ayağını üzengiye
geçirir. Sağ eliyle eğerin arka panelini tutarak kendini
kaldırır. Sağ ayağını atın üstünden diğer tarafa atarak
eğerin içine yumuşak bir şekilde biner. Hemen sağ
ayağını üzengiye geçirir, kendini biraz yukarı
kaldırarak eğerin tam ortasını bulacak şekilde pozisyon
alır. Sağ eliyle kamçıyı, sol eliyle de mahmuzları
tutar.
2) Binmesine yardımcı olacak biri varsa bu kişi
yönünü ata dönerek sağ tarafına durur. Sağ eliyle
mahmuzu atın çenesinin altından kavrar. Eğere çarpmamak
ve atı yerinden kımıldatmamak için sol eliyle üzenginin
hemen üstünden üzengi derisini tutarak tüm gücüyle
aşağıya doğru çeker. Böylelikle adam rahat bir şekilde
ata biner. Bir kişiyi ata bindirmek ona verilen değerin
göstergesidir.
3) Ata binme esnasında üzengiye ayak tabanını
değil de ayakucunu koymak gerekir. Ayaklar hafif
bükümlü, vücut dik, göğüs dışarıda, gerilmeden ve
bükülmeden, sağına-soluna bakmadan, sol elinde mahmuz
hafif gevşek, sağ elinde bulunan kamçı ikiye katlanmış
ve kamçı sapı ve yaprağı parmak ucuyla kavramış, baş dik
bir şekilde yol takip edilir. Atın üstünde özgürce
oturulur.
4) Yaşlı veya kadın yanında kamçıyla ata
vurulmaz. Uygun değildir.
5) Köy sokaklarında kadına rastlandığında ona
yetişmeden attan inilir. Sol elle mahmuz tutulur ve
kadın sağ tarafta kalacak şekilde geçilir. Bir müddet
yaya olarak yol aldıktan sonra atın kafası kadının
bulunduğu yöne doğru yöneltilerek tekrar ata binilir,
dönüp yola devam edilir.
6) Atlı ile yaya karşılaşırlar ya da atlı bir
yayanın arkasından ona yetişirse kişinin yaşına bakmadan
önce selam vermesi gereken kişi atlı olandır.
7) Yolculuk sırasında önde giden bir atlıya
yetişilirse, onun sol tarafından yaklaşılarak ‘’iyi
yolculuklar’’ (Qhogujapcsi) diyerek selam verilir. Ancak
karşılaşılan kişi yaşlı birisi ise ‘’sağolasın‘’ (upseuapcsi),
‘’yolun açık olsun’’ (uiyape tham fvi qirykvue) der,
karşılaştığı kişi ‘’selam aleyküm’’ derse
‘’aleykümselam’’ diyerek selamını alır.
8) Öndeki kişiye biri yetişerek sol tarafına
durup ‘’iyi yolculuklar‘’ (qhuegujapcsi) dedikten sonra,
onun daha yaşlı olduğunu anlarsa, genç olan ‘’beraber
gidelim'’ (dizedyjeapcsi) demeden ‘’yaşın şanslı ola‘’ (Jicshamaxue
uixhu)‘’ derse daha uygun olur. ‘’Selam aleyküm’’ün
cevabı ‘’aleykümselam’’dır. Selamlaşma faslı sona
erdikten sonra genç olan çabucak sol tarafta yerini
almalıdır.
9) Bir kişi yolda giderken geldiği yöne doğru
giden tanımadığı bir grup atlıyla karşılaşır bir köyü ya
da bir yolu sorarlarsa ‘’ora şu tarafta’’ (ar mobikvecs)
demeden ‘’buyurun ben götüreyim‘’ (finakvue se
finezqhesinqe) der ve gidecekleri yere (ev sahibine ya
da misafirhanesine) yetişene kadar onlara eşlik eder. Bu
kişiler eğer rastladıkları kişinin kendilerine eşlik
etmesini istemiyorlarsa kendilerini tanıtırlar.
10) Bir kişi gittiği yöne doru giden yalnız bir
yaşlıya rastlarsa, selam verdikten sonra onu geçip
gitmez. Yaşlı yolcu ‘’yeterli sen yoluna gidebilirsin‘’
diyene kadar ona eşlik eder. Atlı kendine doğru gelen
bir yaşlıya rastlarsa selam verir, soldan geçer, atını
geriye döndürerek sol tarafına gelip durur ‘’beni
ayıplama biraz seninle birlikte ilerlemek istedim de…’’
deyip gideceği yere kadar veya yaşlının kafi bulduğu
yere kadar ona eşlik eder.
11) Bir yaşlı ile birlikte yolculuk yaparken o
(yaşlı) dinlenmek istediğini söylerse, genç çabucak
atından iner, yaşlı yolcunun atının mahmuzunu tutar ve
onu attan indirir. Tekrar yola çıkacakları zaman yine
atın mahmuzundan tutarak onu ata bindirir. Kendisi de
atına binerek yaşlının sol tarafından yolculuğuna devam
eder.
12) Cenaze habercisi olarak yola çıkan atlı
mahmuzu sağ elle, kamçıyı da sol elle tutar. O atın
üstünde oturuş tarzıyla tanınır. At binmeden önce olsun,
indikten sonra olsun, o her zaman atın sağında durur,
üzengiye de sağ ayağıyla basarak ata biner. Attan
inerken önce sol ayağını yere koyar ve daha sonra
üzenginin içindeki ayağını indirerek yere basar. Bu
durumda ‘’soldan indi‘’ dendiğinde bununla anlatılmak
istenen atın sol tarafı değildir. Sol ayağıyla attan
indiğidir. Yoksa iniş yönü her zaman sağ taraf
olmalıdır. (10)
13) Cenaze habercisi atını hiçbir zaman serbest
bırakmaz, yaşlı aramaz, evden her kim çıktıysa (eğer
çocuk yaşta değilse) terbiyelice, tokalaşmadan selam
verir, lafı dolaştırmadan, sohbete dalmadan, kolay
anlaşılır bir şekilde ‘’falanca kişi ruhunu teslim
etti’’ (mıbxueder uizjintacs ) (11) diyerek
defnedileceği günü bildirir ve oradan ayrılır.
14) Köye bir atlı veya yaya grubu gelirken veya
giderken veya dönen bir cenaze habercisi ile
karşılaşılırsa veya köyün etrafında at ve öküzlerini
çözüp gece ziyaretine gelir veya ziyareti bitirip de
giderlerken cenaze habercisini görürlerse grup kalkar,
en yaşlıları habercinin yanına gelerek ‘’Ruhunu teslim
edenin mekanı Cennet olsun. Köy cenazesi mi yoksa aile
cenazesi mi? ’’ (duneym yexijam jenetir tham qıryt.
Quaje hede hemere une hede?) diye sorar. Eğer haberci
‘’köy cenazesi’’ derse merhumun yetişkin, ‘’aile
cenazesi’’ der ise çocuk olduğu anlaşılır.
15) Atlı yolculuk esnasında köyden geçerken akşam
olursa uygun bulduğu bir evin misafirhanesine (haçvecsine)
uğrar. Yaklaştığında eğer kapıda biri varsa selam verir.
Eğer kimse yoksa mahmuzu, mahmuz asma yerine asarak
misafirhaneye girer. Kamçıyı kapıya yakın bir çiviye
asar. Acele bir işi varsa kamçı yaprağının yönünü
kapıya, yoksa ters yöne çevirir. At görülür görülmez ev
sahiplerinden biri içeri girerek selam verir. Kamçının
asılma yönüne göre gerekiyorsa yemek getirir. Aynı şey
at için de geçerlidir. Yol yürüyen kızgın ata vücut
ısısı düşüp teri kurumadan yem de su da verilmez. Atın
eğeri çıkarılmasa bile karın bağı biraz gevşetilerek
yavaşça kuruması ve dinlenmesi sağlanır. Atlı eğer
kalıcı misafir ise atın eğeri indirilir. Bu arada
misafire yemek hazırlanarak sıcak bir şekilde servis
edilir. Bazen misafir belli bir zaman geçtikten sonra
kamçısının yönünü değiştirebilir. Bunu ev sahibinin
hemen fark etmesi gerekir. Eğer kamçının yönü sonradan
kapıya doğru döndürüldüyse misafire azık (qhuemile)
hazırlanır, aynı zamanda yedirilir ve atına da eğer
vurulur.
Misafire nereden geldiği, nereye gittiği, nereli olduğu,
ne zaman yola
çıkacağı gibi konuların sorulması çok büyük ayıp
sayılır.
Misafirin dinlenmesi için misafirhanede küçük bir
sandalye, duvarda ise
csikvepcsine (atkuyruğu ile yapılan bir cins Çerkes
çalgısı) bulundurulur.
Namaz kılacaksa, abdest alması için leğen, su dolu ibrik
ve namazlık
hazırlanır.
Bir Adige atasözü ‘’Köye atı kamçılayarak gir,
mahmuzlayarak çık’’ der.
Bunun nedeni; misafir evin önünden ayrılırken kamçıyla
ata vurmasının ayıp kabul edilmesidir. Misafir ev
sahibinden memnun kalmamış veya bir konuya canı sıkılmış
olabilir. O zaman atın yönü eve doğru yönelmiş vaziyette
ata biner terbiyeli bir şekilde atı hafifçe
mahmuzlayarak yavaşça kapıdan ayrılır.
Kendini yolcu eden ev sahibine iyi dileklerini sunan bir
konuşma (xhuexhu)
yapar.
Haçvecse (misafirhaneye) bir katil de gelebilir. Ancak
bu durumu ev
sahibine hemen bildirmesi gerekir.
Şu tür olayların da yaşandığı olmuştur: Bir ailenin
misafir hanesine
gelen misafir, lafı hiç dolaştırmadan birini öldürdüğünü
söyler ve kendisinin
korunması ister. Fazla zaman geçmeden bu aileye bir
cenaze habercisi gelir ve evin reisine oğlunun bir
cinayete kurban gittiğini söyler ve öldüren kişinin
adını bildirerek oradan ayrılır.
Öldürülen gencin babası misafirin yanına girerek:
‘’Öldürdüğün genç benim
oğlum olur. Bana sığındığın için seni öldürmem doğru
olamaz ama oğlumun cenazesini getirip arkadaşları
döndüğünde seni korumam imkansız olur. O nedenle şimdi
atına bin ve nereye gidersen git. Bir daha da karşıma
çıkma’’ der.
Haçvecse nikahlı kız veya evli bir kadını kaçıranlarla
anne veya babasına
kıyanların alınması yasaktır.
Gelen misafir haçvecste öldürülürse; bu suçu işleyen
öncelikle haçvecs sahibine ceza olarak 7 köle verir.
Daha sonra maktulün ailesiyle ilgili sorunu da tamamen
kendisi halleder. (I, s.393 ) |
|
|
|
|
|
|
|