Mercuicus rüzgar
tanrısıdır, babası Zeus annesi ise yağmur
perilerinden biri olan Maia'dır. Kanatlı sandalları
olan Mercuicus aynı zamanda tanrıların habercisidir. Arkadia da Kylleni dağının
dik yamaçlarında bulunan oldukça geniş ve derin bir
mağarada doğdu. Ve doğar doğmaz kundağından kurtulup
mağaradan çıktı ve dağlarda dolaşmaya başladı. Doğduğu
mağaranın yakınlarında ki bir çayırda çiçekler arasında
gezinen bir kaplumbağa buldu ve onu alıp hemen
mağarasına getirdi. Önce kabuğun içini boşalttı ardından
bu kabuğu yumuşak bir öküz derisiyle kapladı. Kamışlar
keserek arasından geçirdi ardından yedi tane kuvvetli
tel taktı..böylece lir denilen ve ahenkli sesler çıkaran
müzik aleti yapmış oldu. Parmaklarını gergin teller
üzerinde gezdirerek yumuşacık melodiler çalıp şarkı
söylemeye başladı.
Bu arada karnı da acıkmıştır. Beşiğine bırakarak tekrar
mağaradan çıktı. Canı et yemek istiyordu bu yüzden
Apollon'un semiz öküzlerinin bulunduğu yere doğru yola
koyuldu. Apollon öküzlerini Pieria'nın gölgeli
dağlarının yamacında ki bir çayırda otlatıyordu. Akşam
karanlık çökünce Mercuicus çabucak elli tane semiz öküzü
çaldı ve izleri belli olmasın diye hayvanları kumlu
yoldan yürüttü böylece esen rüzgarla birlikte izleri yok
olmuştu.
Ancak yolda meyve bahçesi ile uğraşa yaşlı bir adamla
karşılaştı ve ona:
"Eğer bol meyve almak ve zengin olmak istiyorsan bak
fakat görme, işit fakat dinleme seninle ilgisi olmayan
her şey hakkında susmayı söylememeyi tercih et..dedi
Güneş'in doğmasına yakın Alheios suyunun kıyılarına
vardı öküzleri orada gizli bir mağaraya sakladı ama
açlık canına tak etmişti. Aralarından besili iki tosun
seçerek güzelce kızarttı ve yedi. Hemen sonra ise
gizlice mağarasına döndü. İçeri kapı deliğinden rüzgar
gibi girdi.Bu yüzden gelişini ne peri kızları nede
köpekler duymuştu. Beşiğine kıvrılıp yattı.
Güneş doğduğunda Apollon öküzlerin yokluğunu fark edip
küplere bindi. Tanrısal sezgileriyle kısa sürede
hırsızın izini bulmuştu. Apollon, Mercuicus'in
mağarasına geldi ve ona öküzleri nereye sakladığını
sordu ancak Mercuicus anlamazlıktan geldi, öküzleri
çaldığına dair kendisine yöneltilen suçlamaların hepsini
ret ediyordu.
"Ben küçücük bir kundak çocuğuyum nasıl senin öküzlerini
çalabilirim ki..banyo yaptırmak dışında beni beşiğimden
bile çıkarmıyorlar.
Ama Apollon'u ikna edememişti. Güneş'in tanrısı daha da
öfkelenerek Mercuicus'uI alıp Zeus'a götürdü. Ancak
Mercuicus en sevimli halini takınarak yaptıklarını Baş
tanrının huzurunda da inkar etti. Ama Zeus her şeyi
duyar ve görürdü. Öküzleri kimin çaldığını çok iyi
biliyordu ama küçük oğlunun sevimliliği onunda aklını
çelmişti bu yüzden onu cezalandırmadı. Bunun yerine iki
kardeşi barıştırıp aralarını düzeltti ve Mercuicus'e
öküzlerin yerini ağabeyine göstermesini söyledi.
Mercuicus’un başka şansı kalmamıştı. Apollon ile
birlikte öküzleri sakladığı yere gitti ve öküzlerini
güneş tanrısına teslim etti. Ancak Apollon'un öfkesi
hala geçmemişti, bunun üzerine Mercuicus onun gönlünü
almak için kendi elleriyle yaptığı Lir'ini Apollon'a
hediye etti. Apollon ahenkli sesler çıkaran bu müzik
aletine hayran kalmıştı. Hemen yumuşak melodiler çalmaya
başladı. Sesler öylesine güzeldi ki Apollon çalarken
kendinden geçiyordu.
Böylece iki kardeşin arası düzeldi ve Mercuicus'un her
zaman Apollon'un kalbinde ayrı bir yeri oldu. Ölümsüzler
arasında en sevdiği tanrı rüzgar tanrısı olan Mercuicus
idi. Ona duyduğu sevgi hiç azalmadı tersine arttı.
Mercuicus tanrıların habercisiydi, Zeus'un emirlerini
diğer tanrılara iletir, tanrılar arasında haberleşmeyi
sağlardı. Bu yüzden sürekli hareket halindeydi. Sürekli
seyahat ettiği için aynı zamanda gezginlere, yolunu
kaybeden yolculara yol gösterir onların emniyetini
sağlardı.
Yolculara yardımcı olan Mercuicus aynı zamanda kazanç
peşinde koşan tüccarlarında tanrısıydı. Gemileri ile yük
taşıyan tüccarlara yelkenlerini şişirerek onların
limanlara ulaşmasına yardım ederdi. Ama habercilik
görevlerinin en başında yer alırdı, asıl görevi
tanrıların emirlerini yerine getirmekti ve bunda da çok
başarılıydı. Çok çevik ve hızlıydı. Haberleri anında
gereken yere ulaştırırdı.
Mercuicus'un birçok çocuğu vardı. Bunların arasında en
tanınanı Daphnis adındaki genç çobandı. Bir dağ
perisinin oğlu olan bu çocuğu doğar doğmaz bir vadiye
bırakmışlardı. Sicilyalı çobanlar Daphnis'i kırda
bularak aldılar ve büyüttüler. Genç bir delikanlı
olduğunda onu bir sürünün başına geçirdiler. Kırların
tanrısı Pan ona müziği öğretti. Daphnis çok yakışıklı
bir gençti üstelik çokta güzel flüt çalardı. Tüm kır
perileri onu çok severlerdi. Kır perilerinden biri olan
Lyke'nin ona duyduğu sevgi hepsinden fazlaydı. Aynı
zamanda çok da kıskanç bir periydi. Daphnis'e
kendisinden başka kimseyi sevmeyeceğine dair yemin
ettirdi. Eğer severse Lyke onun gözlerini kör edecekti.
Bir gün Daphnis avdan dönerken karşısına çok güzel bir
saray çıktı. Onu misafir ettiler. Kralın güzel kızı daha
görür görmez Daphnis'e aşık olmuştu, bunu Daphnis'e de
söyledi ve onun kendisi ile kalmasını istedi ancak
Daphnis asıl sevdiği olan Lyke'den vaz geçmek istemedi.
Kendini güzel peri kızına adamıştı. Buna çok kızan
kralın kızı Daphnis'in içkisine gizlice aşk iksiri
koyarak onu kendisine bağladı. Lyke sevdiğinin ihanet
haberini alınca hemen sözünü yerine getirip Daphnis'in
gözlerini kör etti. O günden sonra Daphnis bir başına
dağlarda flüt çalarak kendini avutmaya çalıştı ama kör
olduktan sonra fazla yaşayamadı. Bir gün elinde sopası
yeri yoklayarak yürürken kendini yalçın bir kayanın
üzerinde buldu ve dengesini kaybederek aşağıya uçtu.
Mercuicus sevgili oğlunun öldüğünü duyunca çok üzüldü ve
onun hatırasına kayalardan düştüğü yerden bir kaynak
fışkırttı.
|