I
Natların (Nart) eskiden sihirli bir altın elma ağaçları
vardı. Bu altın ağaç sıradan bir ağaç değildi: Ağaç
üzerinde sabahleyin açan bir çiçek, akşamleyin olgun bir
elma haline gelirdi. Bu elmanın ilginç özellikleri ve
sırları vardı. Elmanın bir yarısı kırmızı, bir yarısı da
beyazdı.
Çocuğu olmayan bir kadın
Elmanın beyaz yarısını yediğinde
İpek gibi saçları olan
Güzel bir kız çocuğu doğururdu,
Çocuğu olmayan bir kadın
kırmızı yarısını yediğinde
Gürbüz bir oğlan-
Bir Nart pehlivanı dünyaya getirirdi!
Ancak bir süre sonra, elma, geceleri gizlice çalınmaya
başladı. Çalan da bir türlü yakalanamıyordu.
- Ah, şimdi! Ne yapmalı, diyerek Natlar sorunu, sonunda
H’ase’ye (Хасэ-Meclis) götürdüler.
- Bekçi dikelim, dediler ve bekçi diktiler. Ancak bir
yararı olmadı, elma her gece çalınmaya devam etti yine.
- Yüksek ve dikenli bir çitle çevirelim!- diyerek, sivri
kazıklı çitlerle ağacın etrafını çevirdiler. Ancak bunun
da bir yararı olmadı, elma yine çalınmaya devam etti.
- Atlı bir müfreze ile ağacı koruma altına alalım,
dediler ve ağacı süvari birlikleriyle çevirdiler. Onun
da bir yararı gelmedi. Hırsızın izine bile rastlanamadı!
Günler boyunca böylesine umarsızca oyalanıp durdular.
Nat Tatemko’nun iki oğlu vardı. Büyüğünün adı
Pıge, küçüğünün de Pızığeş idi. İkisi de
ünlüydüler; okları şaşırmaz, kılıçları da bağışlamazdı.
Nöbet sırası bu iki genç kardeşe gelmişti. Ağacı
beklerken, büyüğü yatıp uyudu, daha yorulmuş olmalıydı.
Küçüğü ise, oku yayında, gözü elmada tetikte dururken,
üç güvercin gelip ağaca kondu.
- Ihı, tamam! Ne yapsam şimdi, dedi içinden. Okunu atıp
birini yaraladı.
Güvercinler kanatlanıp uçtular, elmayı da alıp
beraberlerinde götürdüler.
Pızığeş, yaralı güvercinden dökülen kanı beyaz
havlusuyla yerden alıp ağabeyini uyandırdı. Durumu
anlattı. Hemen güvercinlerin peşine düştüler.
Kandamlalarını izleyerek, H’ı Mıvt’e Denizi (Хы
Мыут1; Azak Denizi) kıyısına ulaştılar. Kan izleri orada
son buluyordu.
- Tamam, dedi Pızığeş. Sen ve ben aynı ana babadan olma
kardeşiz. Hırsızın kim olduğunu bulmadan dönersek, hem
bize, hem ana babamıza karşı ayıp olur. Bu üç güvercin
bu denize daldılar. Ben de dalıp peşlerinden gideceğim.
Sen beni kıyıda bekle. Bir yıl boyunca bekle. Dönmezsem,
yaşamadığıma say.
- Olur, dedi ötekisi de. Git, denizin altını üstünü tara
ve bul onları. Yolun açık olsun.
Nat Pızığeş denize dalıp dibe indi. Gitmeye devam etti.
Sonunda bir bahçe içinde bir başına duran güzel bir
beyaz sarayla karşılaştı. Bahçesine girer girmez, hepsi
birbirine benzeyen yedi delikanlı koşup karşıladı
kendisini.
- Hoş geldin, diyerek eve buyur edip oturttular.
Kendileri, saygı gereği ayakta beklemeyi yeğlediler.
Birinin elinde leğen ile ibrik, diğerinin elinde beyaz
bir havlu olan iki kız içeri girip konuğun ellerini
yıkamasına yardım ettiler.
Ardından sofrayı -ane- (2) getirdiler. Sofrada, Natların
altın ağacından alınan elma da vardı.
- Vay canına! Bak hele, dedi içinden Nart delikanlısı.
Anlaşılan tam yerine gelmişim!
Yedirdiler, içirdiler, oturup sohbet ettiler. Ardından:
- Biz Deniz Tanrıçası Psıtha-guaşe’nin
çocuklarıyız. Üç erkek, üç de kız kardeşiz, dediler Nart
gencine. Saklayacak durum yok, senin gördüklerin iki kız
kardeşimiz, üçüncüsü gelemeyecek durumda, dediler Nart’a.
- Nedir sorunu, elimden bir şey gelir mi acaba, dedi Nat
Pızığeş de.
- Söylememiz uygun düşmüyor ama durumu senden gizlemenin
de artık bir anlamı kalmadı, dediler Psıtha guaşenin
oğulları…
- Söyleyin öyleyse, dedi konuk da.
- Üç kız kardeş eş bulmak için güvercin görünümüne
bürünüp Nart Ülkesine uçmaya, Nartların altın ağacındaki
günlük elmayı getirmeye başlamışlardı. Şimdiye değin bir
sorunla karşılaşmamışlardı. Bu son uçuşta en küçük kız
kardeşimiz “Mığezeş guaşe” vuruldu, şimdi kanlar
içinde ölüm döşeğinde yatıyor, dediler.
- Peki, yok mu bir çaresi bunun, dedi Nart da.
- Çaresi yok, ilacı Natya’da (Nartlar ülkesinde)
dökülen kanında, dediler.
- Öyleyse, o kandan var bende, dedi Nart.
Elini cebine atıp güvercinin kan damlaları bulunan beyaz
havlusunu çıkardı, ıslatıp kızın yarasına bastırır
bastırmaz, güzel Mığezeş guaşe eski sağlığına yeniden
kavuşuverdi.
Psıtha guaşenin oğulları çok sevindiler:
- Denizin üstü de dibi de bir senin için. Senin gibisini
görmedik şimdiye değin, dediler. Bu üç kız kardeşimize
bir bak da beğendiğin çıkarsa verelim sana, dediler.
- Öyleyse, dedi Nart. Bana vereceğiniz iyileştirdiğim
kız olsun.
- İyileştirdiğin kız Mığezeş, öyle olsun, diyerek
kızların en küçüğü Mığezeş’i Pızığeş’e verdiler.
Böylece yeryüzünde yaşayan Nart delikanlısı ile deniz
dibinde yaşayan kız evlenip bir yuva kurdular.
Nat Pızığeş’i uzun bir süre ağırladılar, yedirip
içirdiler. Ardından da Mığezeş guaşe ile birlikte yolcu
ettiler.
Nat Pızığeş’i bir yıldır bekleyen Pıge, kardeşinin
döndüğünü görünce, çok sevindi: “Hele bir sağ döndüysen
bu bize yeter!” dedi ve üçü birlikte evlerine döndüler.
Yedi gün yedi gece boyunca Nartlar yediler, içtiler,
dans ettiler, düğün evinin bahçesini şenlendirdiler,
ellerinden gelen hiçbir şeyi esirgemediler.
Yeni çift, mutlu bir yaşama kavuştu. Mığezeş’in ikiz
oğlu oldu, ikizlerden birine “Verzemeg” (Орзэмэдж),
diğerine de “Yımıs” (Имыс) adı verildi. Daha
sonraları Mığezeş oğlu Verzemeg ile Yımıs, Natya’da
ünlenen birer er kişi oldular.
II.
Nartların elma ağacının ilginç özellik ve sırları vardı.
Ağacın tepesinde, günlük elmalardan ayrı olarak, yılda
bir kez, tek bir elma yetişirdi. Bu elma görüntü ve
irilik yönünden çift renkli günlük elmalardan farklıydı,
daha iri, daha sert ve daha gösterişli olurdu.
Setenay guaşe, elma ağacının bu özelliklerini
öğrenmişti. İlk kırağı düşüp ağacın yaprakları dökülmeye
başladığında, elmayı ağaçtan alır, sandığına koyup
saklar, bekletirdi. İnsan olmadık durumlarla da
karşılaşabilir, iyi ya da kötü günü olabilir. Elmayı
böylesine durumlar için saklardı.
Bu elmadan yiyen kişi temiz kalpli, acıma duygusu
gelişmiş, zinde ve gençleşmiş biri olurdu. İnsanın
ömründen yitirdiğini, bu elma, o kişiye geri getirirdi.
Setenay guaşenin yaşlandığını, güçten düşüp kocadığını
ya da yüzünün kırıştığını gören ya da duyan olmuş muydu
ki hiç? Olmamıştı, çünkü o hep genç kalırdı!
Setenay guaşe elmanın kaymak gibi yumuşak iç kısmını
yüzüne sürer, bembeyaz, iç açıcı ve çekici bir görünüm
elde ederdi. Elmanın kabuğunu kaynatıp suyunu kime
içirirse, o kişi neşeli, doğru kalpli ve merhametli biri
oluverirdi.
Çok geçmeden, Natların bu sırrını Yemınej (4) de
öğrendi. Sınamak için, kör ve topal biri kılığına
bürünüp Setenay guaşenin yanına vardı.
- Setenay, dedi.
- Ne var?
- Ayaklarım artık beni kaldırmıyor, gözlerim de iyi
görmüyor, unutkan olmaya, bunamaya başladım, moralim çok
bozuk, artık günlerim sayılı. Ne olur yardım et, dedi
Yemınej. Büyük elmanızın şifa verici olduğunu biliyorum,
yardım et bana!
- Benim elmamın sana bir yararı olmaz, diye yanıtladı
Setenay guaşe onu. Sen çok kötü birisin, kötülüğün
sınırsız. Sana yardımcı olamam.
“Bana bir yararı yoksa başkalarına da olmasın!” diyerek
Yemınej, bir gece, gizlice Natların altın elma ağacını
dibinden kesti. Eğer Natlar, bu ağacı koruyabilmiş
olsalardı, günümüze değin, ihtiyarlamadan sağlık ve
mutluluk içinde yaşıyor olacaklardı!
DİPNOTLAR:
1) “Bu öyküyü 50 yıl kadar önce, çocukluğum
sırasında konuk odasında dinlemiştim” diyor ünlü öykü
anlatıcısı İbrahim Huşt. Nartın adını Adige
toplulukları farklı söylüyorlar; bir bölümü “Verzemedj”,
”Verzemeg” diyor, bazıları da “Verzemes”,
”Vazırmes” diyorlar. Nart terimi de bazen
“nat”, bazen de “nart” olarak söyleniyor.
-A.H.
2)
Ane; üç ayaklı ve seyyar Adige yemek masası (sofra). -HCY
3)
Yemınej-Nartlara düşman kötü bir dev, mitolojide kötülük
simgesi bir yaratık. -HCY.
Not: Bu Shapsugh teksti 1881’de Adigey’in Afıpsıp
köyünde doğan usta şarkıcı İbrahim Huşt
tarafından, 20 Eylül 1959’da Asker Hadağal’a
yazdırıldı. İbrahim Huşt Arapça okuma yazma bilirdi,
kendi düzenlediği özel bir Adige alfabesi ile bir çok
öyküyü yazıya geçirdi ve derlemeler yaptı.
|