Nart yiğitlerinden
Nemırıfo, Abın ırmağı vadisinde
yaşıyordu. Bir delikanlı eş aramak amacıyla komşu bir
köye gidip bir kızla görüşmüştü. Kız, "Şu gün gelirsen
sana kaçarım", diye delikanlıya gün vermişti.
Geleneğe göre,
başlık (уасэ/vase) ödemeden kız alınamazdı. Delikanlının
ise başlık verecek yeterli bir varlığı yoktu, kızı
kaçırması gerekiyordu. Bu bakımdan kendisinden daha
yaşlıca da olsa Nemırıfo'ya başvurma gereği
duydu:
- Senin karşına
böyle çıkmayı hiç istemezdim ama bu işimi halletmem için
senin de benimle birlikte gelmen gerekiyor ve bana
yardım edersen çok sevinirim, dedi.
Delikanlı iyi çocuktu, bu nedenle onu kıramadı Nemırıfo.
Gün geldiğinde, genç arkadaşlarına ve Nemırıfo'ya haber
saldı delikanlı, hep beraber kızı almaya gittiler. Kız,
gece sessizce evinden dışarı çıktı ve yanlarına geldi.
Bu gibi durumlarda kız, arabayla değil, at sırtında
götürülürdü. Dönüş yolunda, gençlerin kendi aralarında
şakalaşmaları ve daha rahat olmaları için Nemırıfo
onları biraz geriden izliyordu. İki köy arasında bulunan
mezarlığa ulaştıklarında, gençler bir duraksadılar.
Geceleri o
mezarlığın içinden geçen yolu izlemekten kaçınırlardı.
Bu nedenle birbirlerine sordular:
- Uzun olan
dolambaçlı yoldan mı, yoksa mezarlıktan geçen kısa
yoldan mı gidelim, diye.
- Mezarlık içinden
gitmeyelim, yanımızda kadın var, dedi bazıları, bazıları
da buna karşı çıktı. Tartışıp dururlarken, arkadan
Nemırıfo da yetişti. Kaçırılan kız:
- Şıhançerıye
yanınızdaysa, korkmam, isterseniz kısa yoldan da
gidebilirsiniz, dedi.
- Ne duyarsanız
duyun, ne görürseniz görün, aldırmayın ve duraklamayın,
yolunuza devam edin ve mezarlığı geçip gidin, diyerek
Nemırıfo, çocukları yola çıkardı. Kendisi de biraz
geride kaldı. Atlı grubu sessizce mezarlığı geçti.
Mezarlığın yarısına
gelmişlerdi ki, Nemırıfo korkunç bir bağırtı sesi duydu.
Sesin geldiği yöne baktığında, bir ot yığını
yüksekliğinde ve sallana sallana gelen bir karaltıyı
gördü. Durdu ve bu gelenin kendisine yetişmesini
bekledi.
At sırtında olduğu
halde gelen şeyin kendisinden de daha yüksek olduğunu
gördü. Eğerinin üzengileri üzerinde bir dikilip gelene
bir kılıç darbesi indirdi. İlk yağmurun atların ayak
seslerini yumuşatışı sırasında görüldüğü gibi, yaralıdan
boşanan kan yerleri ıslatıp yumuşacık hale getirmişti.
Bir tek vuruşla bu gelen şey, her ne ise sessizce yere
yığılıp kalmıştı.
Sabahleyin yaşlılar yanına gelip Nemırıfo’ya sordular.
- Dün gece gençler
eski mezarlıkta bir bağırtı sesi duyduklarını, ama ne
olduğunu bir türlü anlayamadıklarını söylüyorlar,
diyerek sordular ve Nemırıfo'nun yanıtını merakla
beklediler.
- Neye vurduğumu
bilmiyorum, ama her neyse bu vurduğum yaratıktan çok kan
akmış olmalı, dedi.
Yaşlılar mezarlığa
gittiler. Kan izlerinin bir mezara doğru gittiğini
gördüler.
O günden sonra
mezarlıktan asla korkutucu bir ses duyulmadı. İnsanlar
geceleri de mezarlığın içinden geçebilir oldular.
Ailesi,
Nemırıfo’nun kullandığı bu kılıcı kimseye vermemek için
ant içti. Çünkü kılıcı yapan usta Tlepş idi.
Tlepş Nartların en usta demircisiydi. Kılıç yaptırmak
için her gelene:
- Sallamak için mi,
saplamak için mi istersin kılıcı, diye sorardı.
- Sallamak için,
dendiğinde ucu delik bir kılıç yapardı. Nereyi hedef
alırsan al, o kılıç hedefi biçer geçerdi. Nemırıfo da
böylesine ucu delik bir kılıçla vurmuştu zaten o
yaratığı.
Saplayacak cinsten
olan kılıç ise, her şeyi delip geçen ama biçmeyen ve
kesmeyen bir kılıç olurdu.
Tlepş’in yapıp
verdiği bu kılıç Nemırıfo’yu kurtarmıştı. Üstüne gelenin
büyük bir ejderha (блэгъо) olduğu belliydi ve
canından olması işten değildi.
(*) Bu
Şapsığ-Aguy teksti Kıyıboyu Shapsughya’nın
Aguy köyünde, 8 Ekim 1951’de usta öykü anlatıcısı
Sepşah Neğuç (Нэгъуцу Сэпшахь) tarafından Asker
Hadeğal’a yazdırıldı). -HCY |