|
|
................... |
|
................... |
EGE MİTOSLARI
ÜZERİNE ETKİLERİ VE BENZERLİKLERİYLE KUZEY KAFKAS NART
MİTOLOJİLERİ
|
Turabi
Saltık
|
|
|
................... |
|
................... |
Mitoloji nedir? Tarihsel
süreç içerisinde doğuşu ve gelişmesi nasıl başlamıştır?
İnsanın mitolojiyle ilişkisi nedir? Bu ilişki hangi
gereksinimlerden kaynaklanmıştır? Yaşamın mitolojiyle
bağı nedir? Bu sorulara cevap vererek başlayalım.
Mitoloji sözcüğü, Antik Yunan dilinde
'söz' ya da 'öykü' anlamına gelen 'mythos' tan türetilmiştir.
Başlangıçta küçük ve kısa öyküler biçiminde şekillenen sözler
hayal kurarak ve hayallerin süslenmesi özelliğine bürünerek
geliştirilmiştir.
Evrenin ve doğa olaylarının gizemli sorularının çözümlenemeyişi
karşısında insan, korku ve paniğe kapılır. Bu gizemlerin bir düzen
içinde algılanması, yorumlanması ve ustaca anlatılması,
mitolojinin, insan düşüncesinde, belli kalıplar içinde şekillenip
doğmasını sağlamıştır. Giderek şiirsel ifadelerle ezgilere
dönüştürülmüş ve destanlaştırılmıştır. İnsanoğlunun kolektif ürünü
olan destanların doğuşunun kesin tarihini belirlemek zordur. Bu
zorluğa rağmen yine de, destanlardan, söylendikleri çağlara özgü
bazı bilgileri edinmekteyiz.
Doğanın şiddeti karşısında kalan insan; bu şiddetin kendisine
yöneldiğini görünce, bundan kurtulmak için bir 'yakarı' ve 'dua'
başlatır. Doğasal şiddetin bir güç, bir kuvvet, bir Tanrı
tarafından yönlendirildiğine inanır ve bu şiddetten zarar görmemek
için yakarılarını şiirsel söylemlerle ifade etmeye başlar. Bu
şiirler de destanlaşarak kahramanların doğmasını sağlar.
İnsandaki korkuyu doğasal şiddet doğurmuştur. Korku ve panik
korunmayı gerektirir. Korunma çabası içindeki ilk insan,
kahramanlarını, mitoslarını ve mitolojisini yaratmıştır. Antik çağ
insanında mitoloji böyle başlar. Yunan mitoslarında, Roma
mitoslarında veya diğer mitoslarda hep aynı süreç yaşanmıştır.
Kuzey Kafkas Nart Mitolojilerinde o çağın insanı 'gök gürlemesi'
ve 'yıldırım çarpması' gibi olaylar karşısında kalınca, Yıldırım
Tanrısı "Şıble" yi doğurmuştur. Yıldırımın verdiği zararları
önleyebilmek için Yıldırım Tanrısına bir yakarı, bir dua
zorunluluğu şiirsel bir anlatımla kendini gösterir.
Şöyle ki;
"Wua Yela Yela halkımıza vurma
Yela Yela, yaşamımızı koru
Yela Yela armut suyumuzu* serbestçe içir."
İlkçağ insanının düşüncesinde doğruyla yanlış ayrılmamıştır.
Dağda, ormanda dolaşan genç kız, durgun akan suya bakınca
Apollon'un yüzüyle karşılaştığını hayal eder. Bu özlem ve hayal,
şu şiirsel dizelerle yansır mitolojiye:
"Bak nasıl yükseliyor Proteus denizden
Dinle, yaşlı Tiriton borusunu çalıyor..."
Bu şiirsel ifadeyle anlatıldığı gibi, gerçek olmayan anlamlar ilk
çağ mitolojisine ve insan düşüncesine yansıtılmıştır. İnsan
kendisine yönelen doğasal şiddet ve korkuyu yok etmek için
çözümler arar. Çözüm üretmekte zorlanınca, bu güçleri
Tanrılaştırır. Tanrılaştırdığı güçleri kızdırırsa, zarara
uğrayacağına inanır. Zarara uğrama tehlikesini ortadan
kaldırabilmek için Tanrıların yanında yer alarak kurbanlar keser,
tapınaklar kurar. Kahinler, falcılar, büyücüler ve rahipler de
insanın korkularının içerisinde ve mitoloji kültüründe yer
alırlar. Diğer taraftan, korku ve kötülükleri yok etmek için
kahramanlar yaratır; bu defa da yarattığı kahramanları
tanrılaştırır. Tanrılarına kurbanlar adar. Adadığı kurbanlar o
duruma gelir ki, kendi cinsini bile kurban eder. Bütün dünya
kültürlerinde, halk destanlarında ve dinlerinde ortak bir özellik
olarak 'kurban kesme' törenleri görülmektedir.
Kurban kesme seremonisi, Nart Destanları ile Sümerlere ait 'Gılgamış
Destanı'nda ortak özellikler taşır. Kuzey Kafkas Nart
Mitolojilerinin kadın kahramanı olan Seteney Guaşe ile Sümer
Tanrıçası Nansuri benzeşmesi şöyledir: Nart kadını Seteney, oğlu
Sosrikua'nın yiğit biri olarak savaşçıların yanında yer almasıyla
bir kurban keser. Kestiği kurbana Nart Tanrılarını davet eder. Bu
davete pek çok Tanrı katılır. Sofradaki yemeğin yetmeyeceğini
görünce;
" Sineklerin kurban kanına çökmesi gibi
Soframa saldırıp her şeyi silip süpürdünüz..." der.
Sümer Tanrıçası Nansuri de oğlu Gılgamış'ı korumak için en büyük
Tanrı'ya kurban keser. Kurban etinin tanrılara yetmediğini gören
Nansuri;
"Aman aman !
Tanrılar da sineklere benzemiş
Kurban kanının kokusunu duyarak
Hepsi gelivermiş..." der.
Görüldüğü gibi her iki mitolojide de şiirsel söylem, benzer
özellikler taşımaktadır. Tanrıların gönlünü almak için kurbanlar
sunan ilk insan, böylelikle, onların gazabından kurtulacağına
inanır ve yürütülen bu seremoniyi şiirsel bir yaklaşımla açıklar.
Böylece şiirin, destanın, ozanın dünya mitolojik kültüründeki
görünümü ortaya çıkar. Mitolojinin kaynağında yer alan bu sözlü
edebiyat ürünleri, inançları ve yaşamı yansıtır.
İnsanoğlunun yaşama mücadelesinin ve doğaya karşı sürdürdüğü
savaşın tarihinde, düşüncenin sözle anlatılması ve inanç dizgeleri
içerisindeki ana temalar oluşturmuştur mitolojiyi... Anaerkil
toplumdan ataerkil topluma, taş çağından maden çağına geçişin
izlerini mitolojik kahramanların görev ve rolleri arasında
bulmaktayız. Yine, inanç dizgeleri içerisinde imgesel olan
tanrıların çok tanrılı dinlere dönüşümünü mitolojiyle seçebiliriz.
İlk insanın yarattığı tanrılar arasında Gök Tanrısı, Güneş
Tanrısı, Yıldırım Tanrısı, Orman Tanrısı gibi imgesel Tanrıları ve
Demirciler Tanrısı, Ateş Tanrısı, Bereket Tanrısı, Aşk Tanrısı
gibi bazı görsel Tanrıları mitolojinin bütünlüğü içinde
kavramaktayız.
İnsanlarla Tanrıların iç içe yaşadığı mitoloji tarihinin konuları
oldukça kapsamlıdır. İnsanın doğayla savaşımı; insanların
birbirleriyle savaşımı; insanların Tanrılarla savaşımı başlıca
konuları oluşturur. Bunlar, insan yaşamındaki belirgin
çelişkilerdir. İnsan yaşamında yer alan bu derin ve düşsel
zenginlikler, bir türlü bitirilemeyen kavgalar hep kaynak olmuştur
mitolojiye... Diğer yandan mitoloji de insan yaşamındaki mutluluğu
ve kavgayı, aşkı, sevdayı, şiiri ve müziği beslemiştir. Binlerce
yıl öncesinin dokuları; öyküler, masallar, efsaneler ve destanlar
aracılığıyla dilden dile, kulaktan kulağa aktarılarak günümüze
ulaşmış; pek çoğu da yazılı edebiyatla ürünleştirilip
kalıcılaştırılmıştır. Mitoloji, kendisini oluşturan halkların
ilişkilerine, yaşam tarzlarına, düşlerine ve merak duygularına
anahtar olmuştur hep...
Toplumların destanları ortak özellikler taşır. Kırgızlara ait
Manaş Destanı, İranlıların Şehname'si, Türklerin Dede Korkut'u,
İskitlerin Alper Tunga'sı, Yunanların İlyada'sı, Çerkeslerin Nart
Destanları; bunların tümü, yeryüzü halklarının destanları olarak
birbirlerini etkilemiş ve içlerinde ortak özellikleri
barındırmışlardır.
Kuzey Kafkas Nart Destanları, halkın binlerce yıllık geçmişinden
izler taşır. Öyküleri, masalları ve efsaneleri henüz yazının
bulunmadığı dönemlerde başlamış ve sözlerle ifade edilip günümüze
ulaştırılmıştır. Nart destanlarında; halkın yaşadığı sosyal
kesitleri ve toplumsal sürecin izlerini, Nart kahramanlarının
görev ve rolleri arasında buluyoruz. Kahramanların aldıkları
sorumluluklar destanlarda açıkça yansımıştır. 'Nart destanları',
Kuzey Kafkasya'nın otokton halklarından oluşan Çerkeslerin
binlerce yıldan bu yana ürettikleri ulusal destanlar bütününün
adıdır. Ulusların belleğinde izler bırakan doğal afetler, öldürücü
salgın hastalıklar, işgaller halkın dilinde söylene söylene bu
güne ulaşırlar.
Kuzey Kafkas Nart Destanları'nın tüm kahramanları insana değer
veren, insanı yücelten özellikler taşır. Nart Destanları'nın
kahramanları halkı koruyup yol gösteren, kötülük yapmayan, iyilik
düşünen bilge kişilerdir.
Sosyolojik olarak baktığımızda; Anaerkil ilişkileri yaşamış
insanlık tarihi, kadına, dönemin özelliklerine göre roller
biçmiştir. Mitolojide kadın kahramanlar ya 'Koca-Ana' ya
'Bereket-Ana' ya da 'Tanrıça-Ana'dır. Bu Koca-Analar'ın ortak
özelliklerinden biri, kahraman olan çocuklarına aşık olmalarıdır.
Koca-Anaların çocukları babasız doğmuştur. Genelde, Koca-Anaların
üç özelliği vardır: Tanrıça olmaları, bakire olmaları ve kahraman
oğul sahibi olmaları. Anadolu'da Kybele Ana bakiredir. Babasız
doğan oğlu Attis, aynı zamanda da aşığıdır. Babil ülkesinin
Koca-Anası İştar'ın oğlu Demmuzi de babasız doğmuştur ve aynı
zamanda annesinin aşığıdır. Mısır'da İsis ve oğlu Osiris; Batı ve
Güney Anadolu'da Artemis ve oğlu Adonis; Batı Ege'de Meryem-Ana ve
oğlu Hz. İsa; Sümerler'de Nansuri-Ana ve oğlu Gılgamış; Kuzey
Kafkas Nartları'nın Anası Seteney ve oğlu Sosrikua... İşte tüm bu
Koca-Analar ve oğulları arasındaki ilişkiler aynı özellikleri
taşır.
Anaerkil toplum ilişkilerinin egemen olduğu süreçte Nart
Destanları'nın kadın kahramanı Seteney, Nart Kavminin başkanıdır.
Güzellikte, bilgelikte ve erdemde birincidir. Bir 'güzellik'
anasıdır. Öncüdür. Başı derde giren Nart toplumunun
kurtarıcısıdır. O, tek başına Nartlar'ın danışma organıdır.
Kuzey Kafkas Nart Destanlarındaki Seteney'in özellikleri ile Antik
Yunan Destanlarındaki Aphrodite' in özellikleri benzeşim
halindedir. Nart destanlarında Seteney bilgelik ve erdemin yanında
güzellikte de bir 'gül' gibidir. Çerkes dillerinde Seteney'in
sözcük anlamı 'gül-kırmızı gül'dür. Bu isim Ç erkes kızlarına
verilerek bugün de yaşatılmaktadır. Nart destanlarında Seteney ile
'gül' ilişkisi şöyledir: Nart kadın kahramanı Seteney bir gün
evinin bahçesinde oturmuş sırma işlerken uzakta, dağ yamacında
oğlu genç Sosrikua'nın devlerle kavgaya tutuştuğunu, devlerin onu
öldürmek için dizlerinden yaralamaya çalıştıklarını, bunun için de
dağdan Sosrikua'nın üzerine demir tekerler yuvarladığını görür.
Oğlunun ölümle karşı karşıya olduğunu anlar, gergefindeki sırma
işlemesini bir tarafa atarak oğlunu kurtarmaya koşar. Bahçe
çitinden atlarken ayağına beyaz güllerin dikenleri batar.
Ayağından damlayan kanlarla bir anda bütün güller kırmızıya
dönüşür. O günden bu yana Kuzey Kafkasyalılar kırmızı gül anlamına
gelen Seteney ismini kız çocuklarına takarlar.
Kuzey Kafkas Nart Destanları ile Grek Destanları arasında benzeşen
söylencelere sıkça rastlanır. Nart destanlarının M.Ö.2500
yıllarına kadar uzanan tarihsel bir süreci vardır. Antik Yunan,
Venedik, Bizans ve Ceneviz ticaret kolonileri Karadeniz üzerinden
Kuzey Kafkasya'ya girdiklerinde, Antik Yunanlıların çağdaşı ve
bugünkü Çerkeslerin ataları olan Sindler, Meotlar, Zikhler ve
diğer halklarla karşılaştılar. Karadeniz sahillerinde, bilinen en
eski halk Sindlerdir. Antik Yunan halkları Kuzey Kafkasya'ya
geldiklerinde, beraberlerinde getirdikleri ünlü coğrafyacılarına,
askeri komutanlarına, gezgincilerine ve uzmanlarına Kuzey
Kafkasya'nın yerleşik halklarının dillerini, geleneklerini, yaşam
tarzlarını incelettiler. Sindlere, Meotlara ait söylenceleri,
mitosları ve toplayabildikleri bilgileri yazıya dönüştürdüler. Bu
mitolojilerden etkilendiler. Antik Yunanlılar, Kuzey Kafkasya'nın
sadece doğal zenginliklerini götürmekle kalmadılar, Çerkeslerin
ataları olan Sind ve Meot halklarının mitolojilerini de
beraberlerinde taşıdılar. Nart halk destanlarının sözlü
geleneklerini ve kültürel miraslarını üstlendiler.
Antik Yunan mitolojisinde Aphrodite ile 'gül' ilişkisini anlatan
destan ise şöyledir: Kıskançlık yüzünden, diğer Tanrılar,
yakışıklı Adonis'in üzerine bir yaban domuzu salarlar.
Sevgilisinin yardımına koşan Aphrodite'nin ayağına beyaz gülün
dikeni batar. Yaradan akan bir damla kan Tanrıça’nın çiçeği olan
beyaz gülleri kırmızıya boyar. Eski Yunanca'da 'kırmızı gül'ün
karşılığının Aphrodite olmadığını da belirtmek gerekir.
Dolayısıyla bu mitolojik mirasın Nart destanlarına ait olduğu ve
biçim değiştirerek Antik Yunan destanlarına geçtiği kuvvetli bir
olasılıktır.
Nart destanlarında anaerkil toplumun kadın kahramanı olan Seteney,
tüm erkek Nartların akıl öğretmenidir. Savaş ya da barışa Seteney
karar verir. Ekip biçmek için ürün bulmak, kıtlık ve hastalık gibi
sorunlara çözüm aramak, yeni doğan çocuklara isim takmak gibi
işler Seteney'e aittir.
Mitolojilerin ana unsurlarından biri de insan sevgisidir; insanın
daha huzurlu ve daha mutlu bir yaşam sürmesi arzusunu ifade
ederler. Nart Destanlarında yerleşik uygarlığa geçişin izlerini
bulabiliriz. Kahramanların tahtadan yapılmış araçlarla toprağı
işlediklerini, meyve ve üzüm yetiştirdiklerini, şarap yaptıklarını
yine destanlarda görüyoruz. Madenleri işleyip orak aracı ve
kelepten yapmak ve bu aşamada demir işçiliğini kullanmak
Demirciler Tanrısı Nart Tlepş'in görevleri arasındadır. Buna
bakarak Nart toplumunun maden çağına girdiğini veya Nart kahramanı
Sosrikua'nın görevlerine bakarak da ataerkil ilişkilerin
özelliklerini, yine bu destanlardan öğreniyoruz. Anlaşılacağı
üzere, Nart kahramanlarının toplumsal görevleri sayesinde
Nartların toplumsal yaşamları, savaşları, komşu
halklarla-kabilelerle ilişkileri (Seteney'in komşu kabilelere esir
düşmesi ve Yespi kalesinden kurtarılması), kıtlık ve kuraklıklar
konularında pek çok bilgiye ulaşıyoruz. Nartların bolluk ve
bereketi simgeleyen 'Altın Elma Ağacı'nın devlerden korunması,
dağın doruğuna suya giden genç kızların 'Seteney Çiçeği' ile
karşılanması gibi olaylarda çeşitli toplumsal kesitlerin
işlevlerini kavrıyoruz.
Demirciler Tanrısı Tlepş'in temel görevi Nart halkının demir
işçiliğini kullanmasını; demirin eritilmesini ve yaygın olarak
araç ve gereçlerin yapılmasını sağlamaktır. Nart Tlepş; Nartların
en ulularındandır. Nart halkının tüm araç ve gereçlerini yapmak,
yeni buluşlarıyla halkın yaşamını kolaylaştırmak onun görevidir.
Her türlü madeni işleyip olağanüstü güzellikte araçlar yapar.
Maden çağı uygarlığının ve Nart toplumunun yeni buluşlarının
simgesidir. Nart kahramanı Tlepş, iri ve güçlüdür. Nart kadın
kahramanı Seteney Guaşe ile birlikte hareket ettiği ve sorunları,
ondan aldığı destek ve güçle çözdüğü görülür. Nart Seteney'in oğlu
Sosrikua'nun sıcak taştan doğuş öyküsünde Nart Tlepş de görev
alır. Kızgın taşı çekiciyle vurarak kırar; kızgın taştan doğan
Sosrikua'yı maşasıyla tutar ve suya daldırır. Onun vücudunu
çelikleştirir. Sosrikua'ya, kılıç kullanmasını ve çeşitli savaş
taktiklerini Tlepş öğretir. Seteney, Sosrikua'nın iyi bir savaşçı
olarak yetişmesi için, onu, Tlepş'in eğitmesini ve Sosrikua'nın
kullanması için bir takım tılsımlı silahlar yapmasını ister.
Burada da Antik Yunan mitolojisinin bir kahramanı Hephaistos ile
bir benzeşim kurmak mümkündür. Hephaistos; çirkin, topal, aşağılık
duygusuyla dolu ve demircilerin piri sayılan bir Antik Yunan
Tanrısıdır. Akhilleus, Troya savaşlarına giderken annesi Thetis,
Hephaistos'a giderek efsunlu silahlar yapmasını ister. Topal
Hephaistos, Tanrıçaların en güzeli Aphrodite ile evlidir ama Nart
mitolojisinde adı geçen Seteney, Demirciler Tanrısı Nart Tlepş ile
evli değildir. Tlepş ve Seteney'in ilişkisi ile Hephaistos ve
Aphrodite'in ilişkisi arasındaki benzeşim, görev ve roller
bakımındandır. Ayrıca, Demirciler Tanrısı Nart Tlepş, bulucusu
olduğu araç ve gereçlerini, tılsımlı silahlarını Nart halkının
çıkarına kullanıp, hep iyilik ve mutluluk için çalışır. Oysa
Hephaistos çirkin ve topal olduğundan olsa gerek, kötülük yapan,
halkına zarar veren bir tanrıdır. Diğer tanrılarla kavga eder.
Annesi Hera bile Hephaistos'un kötülüğünden kurtulamaz. Şöyle ki,
topal Tanrı Hephaistos zincirlerle sakladığı bir taht yaparak
annesine götürür. Hera tahta oturunca zincirlerle bağlanır ve bir
daha kurtulamaz. Görüldüğü gibi, Hephaistos kötülük yapmaktan
kendini alamayan bir mitoloji kahramanıdır. Nart Tlepş ise
demirden tarım araçları ve silahlar yaparak bunları uygarlık
gereksinimlerinde kullanır. Faydalı buluşlarında en büyük desteği
Nart Seteney'den görür. Seteney ve Tlepş bir çok defa ortaklaşa
kararlar alırlar. Aphrodite Güzellik Tanrıçası’dır; oysa Seteney,
güzellik, bilgelik ve erdem özelliklerini kapsar. Hephaistos da
demirciler piridir ancak halkına hainlik ve kötülük eden bir
Tanrı’dır.
Nart destanlarına göre Nart Tlepş'in bir dökümhanesi vardır.
Seteney sık sık dökümhaneye gider, Tlepş'in çalışmalarını gözler.
Örsü taştan, çekici ağaçtan olduğu için yoruluyor, diye kendi
kendine söylenir. Akıllı Nart kadını Seteney, Tlepş'in örsü ve
çekici demirden olsa bu denli yorulmazdı, diyerek çözüm arar.
Ağaçtan çekiç ve örs modeli yapar. Bunu kendisinin yaptığını,
onuru incinmesin diye Tlepş'e söylemez. Dökümhanede görülecek bir
yere gizlice bırakır. Tlepş gelip maketi gördüğünde, bunun
demirden aslını yaparak, çekiç ve örsü icat etmiş olur. Nart Tlepş,
çalışmalarını sürdürürken ateşten aldığı kor halindeki demir
parçaları elini yakar. Seteney, nasıl etsem de Tlepş'in elini
yanmaktan kurtarsam? diye düşünür. Destanda görüldüğü üzere, o
güne kadar henüz biri çıkıp da bir tutak aleti yapmamıştır.
Anlatıldığına göre, Seteney günün birinde suya giderken yolda iki
küçük yılan yavrusuyla karşılaşır. Boyunları birbirine sarılmış
yılanları bir çubuğa takar ve bunları doğruca dökümhaneye, Nart
Tlepş'e götürür. Bunun gibi, demirden bir alet yap da ellerin
ateşte yanmaktan kurtulsun, der. Böylece, Nart Tlepş ilk kerpeten
ve maşayı yaparak insanoğluna armağan eder.
Nart Tlepş, demir işçiliğinin ilk kurucusu ve koruyucusudur. Nart
destanlarında görüldüğü gibi, Tlepş, demirden yaptığı pulluk,
kazma gibi madeni araçlarla hep çiftçinin dostu olmuştur. Yer yer
Ateş Tanrısı olmuştur, yer yer Demirciler Tanrısı... Kendisinden
önceki imgesel Nart Tanrılarından olan Yıldırım Tanrısı Şıble'nin
biraz daha evrimleşmiş bir görsel tanrısıdır. Nart Tlepş, M.Ö.1.binin
başlangıcıyla Çerkeslerin ilk atları olan Sind ve Meot boylarının
sosyo-ekonomik yapılarındaki değişmelere paralel olarak demir
çağının, demir işçiliğinin başladığı dönemin Nart
Tanrılarındandır.
Destanlarda işlenen konular ve kahramanların görevleri her yüzyıl
boyunca başka olay ve kahramanlara dönüştürülerek süre gelmiştir.
Bir çağın kahramanı diğer bir çağda başka bir kahraman rolüne
büründürülmüştür. Sonraki yüzyıllarda Nartlar arasında yeni
kahramanlar da yaratılmıştır hep.
Kuzey Kafkas Nart Destanlarında ünü en yaygın olan erkek
kahramanlardan biri Sosrikua'dır. Tarih öncesi çağlardan beri
anlatılarak günümüze ulaşan Nart kadını Seteney, Sosrikua'nın
manevi annesidir. Nart destanlarının kahramanlarının hepsinin
ölmüş olmasına rağmen destan tekstlerinin hiçbirinde Seteney'in
öldüğüne rastlanmamıştır. Nart kahramanlarının hiçbiri Seteney'in
ününü, güzelliğini, bilgeliğini ve erdemliliğini yok edememiştir.
Bu miras, kadına duyulan saygıya ve anneye duyulan övgüye
dönüştürülerek günümüzde de yaşatılmaktadır.
Destanda Nart Seteney, Bakhian ırmağı kıyısında çamaşır yıkarken,
Nartların sığırtmacı onu görür ve güzelliğine vurulur.
Fırlayıveren aşk oku, karşı kıyıda üzerinde çamaşır yıkanan taşa
çarpar. Taş birden ısınmaya ve büyümeye başlar. Seteney sıcak taşı
eteğine sararak Nart Tlepş'in dökümhanesine götürür. Tlepş, çekici
ile taşı kırar. İçinden kor halinde Sosrikua çıkar. (Nart
Sosrikua'nın doğuşu, Grek mitolojisindeki "Cyleop" motifi ile
benzeşir.) Sosrikua'nın çelikten bir vücudu vardır. Ateş saçarak
doğar. Nart Tlepş, onu diz kapaklarından maşa ile tutarak suya
daldırdığı için, maşanın altında kalan dizleri etten ve kemikten,
diğer organları ise çeliktendir. Sosrikua'yı öldürmek isteyen
düşmanları, onu, dizlerinden vurarak öldürmek isterler. Grek
mitolojisinde de Tanrıça Thetis, oğlu Akhiellus'u doğurduktan
sonra yıkamak için Styks ırmağına batırmış, böylece onu silah
işlemez hale getirmiştir. Ancak annesinin elinin altında kalan
topukları, suyla temas etmediği için et ve kemik olarak
kalmışlardır. Bilindiği gibi, Troya kuşatmasında Akhilleus,
Hektor'un attığı okun topuğuna saplanması sonucu ölmüştür.
Nart Destanlarındaki Sosrikua, ateşi devlerden çalarak insanlığa
armağan etmiştir. Bu söylence de, ateşi tanrılardan çalarak
insanlara sunan Grek kahramanı Prometheus miti ile benzerlik
taşır. Nart erkek kahramanı Sosrikua, özellikleri ve rolleriyle
Grek mitolojilerindeki Prometheus, Akhilleus ve Adonis ile
benzerlikler taşımaktadır.
Günümüz Kuzey Kafkas dillerinde Sosrikua ismi 'sıcak çocuk-ateş
saçan erkek çocuk' anlamındadır. Nart Destanlarında da
Sosrikua'nın, sıcak taştan doğuşu öyküsü ile ismi arasında
benzerlik vardır. Erkek kahramanların en ünlülerinden olan Nart;
atılgan, mert ve yiğit bir kişidir. Ateşi devlerden çalarak
insanlara sunmanın yanı sıra, bulduğu darı tohumuyla da insanlığı
tarımsal döneme geçirmiştir. Halkın düşmanı olan devlerle sürekli
savaşmıştır. Kuzey Kafkas Destanlarındaki kahramanlar çoğunlukla
isimleriyle anılırken, Sosrikua'nın isminin önüne her zaman 'Nart'
sözcüğü konur. Sosrikua, 'Nart Sosrikua' biçiminde bir ayrıcalığa
sahiptir.
Savaşlara katılan Nart Sosrikua'ya, demirci Tlepş çok ünlü bir
kılıç yapar. Sosrikua, devlerle savaşırken bu kılıcı kullanır ve
böylece ateşi alıp insanlara getirir.
Ateşin devlerden çalınması öyküsü Nart Destanlarında şöyle geçer:
Nartlar sefere çıkarlar. Yol sürerken, Sosrikua atı Tığuj ile
Nartların peşine düşer. Ateşin yanında kıvrılmış yatan devi görür.
Sosrikua, ateş yığınının içinden bir parçayı alarak kaçar.
Nartların bulunduğu yere doğru sürer atını. Ansızın, dev uyanır.
Yattığı yerden eliyle çevresini araştırır. Pek uzaklaşmamış olan
Sosrikua'yı yakalar. Sosrikua tüm savaş oyunlarını bilmektedir.
Devi denize sokup dondurur. Dev buzlarını kırıp çıkınca, Sosrikua
devin üzerine daha fazla ayaz gönderir. Artık dev buzları
çatlatamayacak şekilde güçsüz kalmıştır. Sosrikua, kılıcıyla devin
kafasını kesmeyi dener ama başaramaz. Dev kurnazlığa başvurur. Ona
kendi kılıcıyla kendi kafasına vurmasını söyler. Devin kafasını
devin kılıcıyla kesebilecektir. Oysa devin kılıcına dokunursa
ölecektir Sosrikua. Atı Tığuj, devin kurnazlığını Sosrikua'nın
kulağına fısıldar. Bunun üzerine Sosrikua, Tlepş'in yaptığı
maşayla devin kılıcını tutar ve kılıca dokunmadan uçurur devin
kafasını. Böylece Nartlara, ateşi götürebilecektir artık.
Nart Sosrikua'nın atı Tığuj, kanatlı bir attır. Kuzey Kafkasya'nın
en yüksek tepesi olan Elbruz'a bir sıçrayışta çıkar. Bu kanatlı at
motifi Antik Grek mitolojisinde de yer alır. Şöyle ki; büyük deniz
yaratığı Keto'nın kızı Medusa'nın kafası Perseus tarafından
kesilir. Akan kandan kanatlı at (Pegasos) doğar. Medusa, savaşçı
bir kadındır; yani bir Amazon kadını. Amazonlar ise İronya
(İrilerin ülkesi)'dan göçebe topluluklar halinde Kuzey Kafkasya'ya
yerleşen Alan, Sirakis ve Sarmat (İronca 'baş belası' anlamına
gelir) kabilelerindendir. "Kanatlı At" mitosu, Kuzey Kafkas Nart
mitolojilerinden Antik Grek mitolojilerine geçmiştir.
Antik Çağ kültürü içinde yer alan Nart Destanlarına ait kanatlı at
motifi, Kuzey Kafkasya'da Maykop ve Kuban yöresinde yapılan
kazılarda açığa çıkartılmıştır. Bu kazılar sırasında bulunan
'altın ve gümüşten yapılmış kanatlı at' görünümündeki kupa
Leningrad ve Ermirtaj müzelerinde koruma altına alınmıştır. Bu
buluntularda elde edilen ve öyküsü Proto-Ç erkes Nart
Destanlarında anlatılan başka bir seramik kapta, ok atan avcının
ters yönünde yayın arkasında duran resmin mitolojik anlamı ise
şudur: Demirci Nart Tlepş, demirden bir ok yapar. Bu okun ilginç
bir özelliği vardır. Ok, atıldığı yöne gitmez. Kimler öldürülmek
isteniyorsa, onların isimleri söylenir ve ok havaya atılır. Ters
yöne giden ok düşmanları bulur ve öldürür. Üç düşmandan ikisi bu
okla ölür. Sosrikua, önceden haber alır ve kendini toprağa
yatırır; ok, toprağa deyince tılsımı da kaybolur. Böylece Nart
Sosrikua ölümden kurtulur. Bu olayın resimlerinin olduğu seramik
kap, Maykop kazılarında açığa çıkarılmış ve koruma altına
alınmıştır.
Kuzey Kafkasya, doğudan gelen göçebe kabilelerin Avrupa'ya
geçişlerini sağlayan bir bölgedir. Avrupa'dan doğuya dağılan
halklar da yine bu coğrafyadan geçmişlerdir. Antik Yunan
mitolojilerinde ateşi Tanrılardan çalan Prometheus, Kafkasya'da
zincire vurulmuştur. Zincire vurulmak için neden Yunanistan'ın
Olympos dağı ya da Ege'nin İda dağı seçilmemiştir? Düşündürücü bir
durum... Milattan 2500 yıl önce Grekler, Karadeniz sahillerine
girdiklerinde, Ç erkeslerin ilk boyları olan Sind ve Meot'larla
karşılaşırlar. Kuzey Kafkas Nart halklarının mitolojilerinden
etkilenirler. Antik Maykop ve Kuban halklarının mitolojileri
dünyanın en eski Nart mitolojileridir. Antik Grek halkları bu
mirastan etkilenmiş ve beraberlerinde taşımışlardır.
Antik Nart mitolojilerinde anlatılan, Hayvancılık ve Tarım
Takvimine dayalı totemlerin ve sembollerin Sind ve Meot halkının
şenlik, bayram ve yortularındaki mitolojik anlamı şudur ki; Meot
halkının Ceğafe (keçi ayaklı dansı) totemine göre halkı eğlendiren
şenlikleri de Nart mitolojilerinde yer almaktadır. Ceğafe olayını
anlatan buluntular, yapılan kazılarda açığa çıkarılmış ve koruma
altına alınmış bir Antik Kuban kültürüdür. Günümüzde Çerkesler
arasında, herhangi bir nedenle kavruk, çelimsiz, gelişmemiş
tiplere kızıldığında, 'eğri-büğrü, keçi ayaklı' anlamında 'Ceğafe
yapılı seni' şeklinde bir deyim kullanılmaktadır.
Sind, Zikh, Meot halklarının Antik Çağ kültürü olan Nart
Mitolojileri'nin bu bulgularla açıklanması, dünya mitolojileri
arasında ender görülebilecek bir özelliktir.
Sonuç olarak, Mitolojiler, insanoğlunun dünyayı algılama ve
olayları yorumlama tarzını, binlerce yıl öteden günümüze, dilden
dile, kulaktan kulağa aktarmış ve her çağın insanına düşsel bir
zenginlik, kültürel bir derinlik katarak bu günlere gelmiştir.
İskenderiye Yazıları
(*) Armut
suyu Tanrıların kutsal saydığı 'Nektar'dır. |
|
|
|
|
|
|
|