|
|
................... |
|
................... |
ÇERKESLERDE
EFSANELER |
Yeni Kafkas Dergisi
Çeviri: BABUG
Ergün Yıldız |
|
|
................... |
|
................... |
Her milletin kendine has efsaneleri, hikayeleri vardır.
Bu efsaneler milletin en uzak, en karanlık devirlerini açıklayan
belirten birer ışıktır.
Tarih belgelerinin sustuğu devirler ve zamanlar için
kendisine düşen vazifeyi gören ve gösteren bu efsaneler, ağızdan
ağza ecdattan ahfada nakledilerek geçen birer tarih külliyatıdır.
Bu efsaneler tarihi değeri yanı sıra aynı zamanda edebi değere de
sahip birer mirastır milletler için, çünkü bu efsanelere bir
şahıstan ziyade ait oldukları milletin ruhi temayülleri
incelikleri hakimdir. Bu nedenle efsaneler ait oldukları milletin
düşünüşünü umumi zevkini gösteren belgeler olarak kabul
edilmektedir aynı zamanda.
Nasıl ki, eski Atina ve Ispartalıların şahsiyetini Afrodit ile
Aşilde, eski Roma'nın kahramanlığını Romus ile Romulüs'te görmek
mümkün ise Çerkeslerin zevkini ve zekasını da Veserez'lerde
Nart'larda aramak çok yerindedir.
Çerkeslerin düşünce ve hayal güçlerinin sosyal yaşamlarının
kahramanlık ve savaşçılıklarının efsaneler ve Çerkes hikayeleri
üzerinde çok önemli bir etkisi vardır. Çerkes bireyinde mevcut
yüksek ahlak, güçlü terbiye ve özgürlük tutkusunun kaynağı buraya
dayanır.
Akdeniz'in köklü Yunan medeniyetini kuranların ecdadımız diye ilan
ettikleri Dokalyon (Deucalion) Kafkasyalı bir muhacirdir.
Doğu medeniyetinin öncüleri olan İranlılar Kafkas'ı insanlığın
beşiği olarak kabul ederler.
İran menşeli Zend-avesta mukaddes rivayetlerinde Kafkas'tan
Guhukaf adıyla bahseder, Elbruz ve Kazbek dağlarını tanrıların
yuvası olarak kabul eder.
Doğu aleminde Kafkasya efsaneler diyarıdır. O kadar ki, zaman
zaman bu efsanelerde gerçek ile hayal birbirine karışmıştır.
Çerkeslerde efsanelerin hikayelerle dayanışması, milli geleneğin
kanun diye kutsadığı xabzenin koyduğu kuralların birer somut eylem
olarak ortaya çıkmasında, fertler arasındaki cemiyet kudret ve
hakimiyetinin örneği olan karşılıklı saygının yerleşmesinde
belirleyici olmuştur.
Çerkesler, Keltler ve İskitler gibi tanrılarını hep ormanlarda
seçerler, duygularının en derinini geçilmez ormanlarda asırlar
geçirmiş ağaçlarda bulurlardı.
Savaşlarını daha çok ormanlarda yaparlar, düşmandan korunmak,
sellerde fırtınalardan kendilerini korumak için dağ yamaçlarından
çok ormanı tercih ederler, ormandaki ilahlardan medet umarlardı.
Bu nedenle ormanlara ve tıpkı ormanlar gibi bahçelerine çok önem
verirlerdi.
İlahların bulunduğu ormanlar Çerkeslerin mabedi sığınağı ve
toplantı yeri olduğu kadar savaş meydanı, aşk ve sevda yuvası,
hayal ve hatıra yeri idi. Yaprak sesleri, ağaç dallarının uğultusu
müziklerinin bir ilham kaynağı idi.
Rüzgarların ormanda çıkarttığı seslere büyük önem verilirdi.
Efsanelerin en büyük koruyucusu sihirbazlar ve kahinlerdi.
Ormandaki ağaç seslerinin etkilerini geleceğe kadere bağlayıp
gaipten haber verenler bu kahinlerdi.
Çerkeslerde gelecekten haber veren kişilere "agueplh",
kürek kemiğine bakarak bir kişinin geleceği hakkında bilgi veren
kişiye ise "blegueplh" denirdi. Bu kişiler sihirbazların,
kahinlerin en meşhurları idi.
Çerkes-Tatar savaşlarında Çerkesya'yı Tatar istilasından kurtaran
Harabze adındaki meşhur kahraman kadın, pşı Algeri'nin
kızını aramak için ormanlardan geçerken kendisine yol gösteren
Ğueşerez idi.
Bleguaplh, Çerkeslerin insan neslinden olmayıp güneş ışınlarından
çıktığını hatta ilk pşının kartal yuvasında doğduğunu söylerdi.
Bu inanış Çerkeslerin ataları olan Hattilerin kartalı saltanat
alameti olarak kullanmaları ile çok benzeşmektedir aynı zamanda.
Çerkeslerin vud dedikleri, cinler ve perilerle irtibat
kurarak gizem kazandığına inanılan, istediği insanları cinlere
çarptırdığına inanılan kişilere vedi denilirdi. Hintlilerin
bilim ilahı ve dini kitaplar anlamına gelen veda kelimesi
ile Çerkeslerin vedi kelimesi telaffuz ve anlam bakımından
birbirinin aynıdır.
Kahinler zan ve töhmet altında bulunan bir insana bildiği sırları
ifşa ettirmek için iki ateş arasında tutarlar ve ağızlarına köpek
ciğeri sıkarak kustururlar ve nihayet güya bildiği sırları yaptığı
gizli saklı işleri itiraf ettirirlerdi.
Bu vediler geceleri seberuvasshada (peri
ormanlarında) toplanarak cinlerle görüşürler ve insana nasıl
fenalık yapılacağını öğrenirlerdi.
Blezırpşı denilen sihirbazlardan biri bu suretle cinlerle
görüştükten sonra bir peri ile evlendiği gerekçesi ile kardeşleri
tarafından yakalanarak linç edilmişti. Hatximeyacimekoue
Lebasti adındaki perinin bir sihirbaz ile evlendiği ve
çocukları olduğu rivayet edilir.
Çerkesya'da sihirbaz kadınlar mavi renk ile sihir yaparlarmış.
Buna wuexuaxin diyorlar ki, bu da büyülemek manasındadır.
Bunun dışında yılan boynuzu uğurlu kabul edilirdi. Nal
dedikleri bu boynuz yılanın yolu üzerindeki mendil üzerinde
kalırsa mendil sahibine servet ve saadet getireceğine inanılırmış.
Bunun yanı sıra Çerkeslerin yınıjj dedikleri dev cüsseli
yaratıkların kemiklerine tesadüf edilirmiş. Bu devler hakkında
garip ve tuhaf masallar pek çoktur. Bunlar sirip denilen
küçük boylu mahluklar tarafından yönetilir yönlendirilirlermiş.
Siripler horozlara binerek gezerler farz nehri kıyısındaki içi
oyuk taşlarda ikamet ederlermiş.
Çerkeslerin Moğol ve Kalmuklar hakkında olması çok muhtemel bir
hikayeleri vardır. Bu insanlar haşhacul denilen korkunç
birer mahluklarmış gözleri ufak, başları köpek başına benzeyen bu
insanların ayakları at tırnağı gibi yekpare imiş. Buz üzerinde
yürüyemezlermiş Sibirya'da ve Çin'de rastlanan bu insanlar
ellerine geçen insanları yerlermiş, yakaladıkları insanları ceviz
ve fındık ambarlarında besler ve semizledikten sonra yerlermiş.
Bundan ötürü o tarafa gidenler yakalandıklarında buz tutan
nehirlerin üstüne çıkarak kaçar ve kurtulurlarmış. Yuvarlak ve
ufak ayaklı Haşhacullar buz üzerinde yürüyemedikleri için
genellikle avlarını ellerinden kaçırırlarmış.
(*)
Zend:
İran'ın İslamiyet öncesi resmi dini Mecusîlik'in kurucusu Zerdüst
adlı bir önderdir. Kitapları Desatir ve Zend-Avesta diye bilinir.
Ateşe tapma bu dine sonraları girmiştir. Çünkü ateş bir Tanrı
sayılmayıp sadece kutsaldır. Şunu da belirtmek gerektir ki, Islami
öğretilerle çok benzeştiği için buraya giren Müslüman'lar onları
Ehli Kitap (kendilerine kitap verilen) saymışlardır.
Kaynak: Yıl 1953.Yeni Kafkas Dergisi'nden günümüz dilinde
sadeleştirilmiştir. |
|
|
|
|
|
|
|