|
|
................... |
|
................... |
MİTOLOJİ ve
NARTLAR |
YISMEYL Özdemir
Kafdağı, Kuzey Kafkasya
Kültür Derneği
Aylık Kültür Sanat ve Haber Dergisi, Yıl 1, Sayı
2, Mart 1987 |
|
|
................... |
|
................... |
"Nart Destanları, Kuzey
Kafkasya'nın otokton halkı olan Çerkeslerin binlerce
yıldan bu yana ürettikleri ulusal destanlar bütününün
adıdır."
Ulusların sinesinde, benliğinde derin .izler bırakan
doğal afetler, savaşlar, işgaller, halkın dilinde uzun
yüzyıllar söylene söylene günümüze dek ulaşırken, bir
yanda da destan kalıbı ve biçimi içinde şekillenir.
Kırgızların "Manus", Finlilerin "Kalavelü",
İran'ın "Şeh-namesi"si, "Oğuz Kağan", "Ergenekon", "Dede Korkut"
gibi Türk destanları, "Alp-Er Tunga adlı iskit destanı bu türden
destanlardır. Bunlara Orta Amerika'da Maya Uygarlığının İspanyol
kültürüyle kaynaşmasından doğan Guatemala Destanları'nı da
ekleyebiliriz.
Destanlara genel ve kısa bir bakıştan sonra Mythos ve Mythologia
kavramlarını açıklığa kavuşturmak gerekmektedir.
Mythos; Antik Grek dilinde söz veya öykü anlamına gelir. İlkel
insan tarafından sırrı çözülemeyen doğa olaylarının ve evrenin
insan dilinde şekillenerek söz haline gelmesi ile Mythoslar kısa
öyküler olarak doğmuş ve insanoğlunun hayal gücü ile süslenerek
gerçek dışı bir özellik kazanarak gelişmiştir. Ancak, eski
Yunanca'da söz anlamına gelen diğer iki deyim daha vardır; Bunlar
"Ephos" ve "Logos"tur. Mythos'un öykü, masal anlamı yanında "Ephos"
daha değişik kavramlar için kullanılır. Doğa ve Evren sırlarının
halk tarafından daha ustaca bir düzen ve ölçü içinde söylenmesi,
okuyuşlar haline getirilmesi Ephos'u ortaya çıkarmıştır. Daha
ölçülü bir düzen içerisinde anlatma çabası ise ozanların ortaya
çıkmasında etken olmuştur. Bu nedenle de ozanın biçimli ve düzenli
söyleyişini tanımlayan Ephos giderek şiir, ezgi, destan anlamına
gelmiştir.
Söz anlamına kullanılan bir üçüncü kavram Grek dilinde "Logos"
sözcüğüdür. Logos deyimini daha çok doğa bilginleri kullanmıştır.
Logos Yunan bilgini Herakleitos'un deyimi ile "Gerçeğin insan sözü
ile gelmesidir." Daha başka birdeyişle gerçeğin "yasal" bir düzene
sokularak anlatılmasıdır. Bu nedenledir ki, batı dillerinde lege,
lex, legal, lıw deyimleri yasa ve düzen anlamında şekillenmiş ve
yerleşmiştir. Mythos ne denli gerçek dışı ise, ne denli
insanoğlunun yaratma gücüyle süslenmişse, logos da o denli kişinin
hayâl gücü dışında, gerçeğin ta kendisidir. Kısacası logos
bilimdir. Mythos ise ephosa yakındır, dengeli bir biçimde
kaynaşmıştır. Logos ise bu iki kavramdan uzaklaşarak doğal
bilimine ad olmuştur. Logos Greklerin "phisiologia" dedikleri
bütün içinde, fizik, kimya, matematik ve hatta, coğrafya, tarih
bilimlerine ad olmuştur. Bu bakımdan mythos ile logos gün geçtikçe
birbirine zıt kavramlar olarak gelişmiş ve batı dillerine
yerleşmiştir.
Burada şöyle bir soru akla gelmektedir. Gerçek olmayan mythos ile
gerçek olan logos mythologic kavramında nasıl birleşmiştir?
İlk çağ Grek dilinde bulunan "mythologein", yani masal anlatmak
fiili giderek destanları inceleyen, destanlar bilimi anlamına
gelmiştir.
Destanların doğuşu ve konuyla ilgili deyimlere ilişkin bu
açıklamadan sonra asıl konumuz olan Nart destanlarına dönelim.
Çerkes Mythologia'sının bütününü kapsayan Nart Destanları, İsadan
önceki çağlardan bugüne Kuzey Kafkasya halklarının dilinde,
müziğinde, sanatında yer etmiştir. Başlangıcını tarih çağları
içinde tam olarak saptamak çok zordur, ancak doğanın ve evrenin
çözülemeyen sırlarının dile getirilmesi olan mythos'un, insan
dilinin ve sözcüklerin ortaya çıkması ile başladığı dikkate
alınırsa; Nart Destanları'nın başlangıcı hakkında okuyucunun bir
fikri olur kanısındayız.
Bu savımızı kanıtlayan bilimsel çalışmalar giderek artmaktadır.
Örneğin, Abhaz bilim adamı A. Xhaşba'nın araştırmalarından,
destanlarda geçen yer isimlerinin saptanması ve bu yerlerde
yapılan kazılar sonucu, destanların doğduğu çağlardaki, Kuzey
Kafkasya yaşam ve uygarlığını gün ışığına çıkaran belgelerin
varlığı anlaşılmaktadır. Bu konularda, destanlarda adı geçen,
kullanıldığından söz edilen araç ve gereçlerin ortaya çıkarıldığı
görülmektedir.
Gerçekte, halkın anonim sanat ürünü olan destanların başlangıcını
zaman birimi olarak, kronolojik olarak saptamak olanak dışıdır.
Akademi üyesi İ.A. Orbeli'nintsir halk destanının tarihinin
saptanması konusundaki şu sözü ilginçtir: "Destan biçiminde
yazılan halk yapıtının tarihini saptamak, suyunu tuzlu bir denize
akıtan bir ırmağın, tuzluluğuna, rengine ve akışına göre
incelenerek, küçük bir su halinde doğduğu, yeryüzüne ilk çıktığı
çağa kadar izlenmesinden daha zordur."
Bütün bu zorluklara karşın, metinlerde geçen kimi olaylar o
destanın doğduğu, çağlar hakkında yaklaşık olarak bir bilgi
verebilmektedir. Örneğin, Nart Tlepş'ın Bizans Sarayına silah
yapıp hediye etmesi öyküsü, bu destanın İsa'dan sonraki çağlarda,
Çerkes halkı arasında söylenmeye başlandığını kanıtlamaktadır.
Kuzey Kafkasya Halk Destanları'na ad olan "Nart" sözcüğü hakkında
da kısaca bir açıklama yapmakta yarar vardır; Kuzey Kafkasya'da
konuşulan Adığe şivelerinde "ne: göz" "Tın veya Ten: vermek"
anlamına gelir. Abhaz ve Abazin dillerinde de vermek fiili aynı
kökendendir. "Yıstep: ona veririm, a-te-re: vermek" "Ne: göz" ile
"Ten: vermek" fiili mastarının birleşmesinden oluşan "netin" veya
"nertın" göz vermek, gözünü veren, gözünü budaktan esirgemeyen
mitoloji kahramanlarına ad olmuştur.
Nart deyiminin etimolojik incelemesi bizi bir başka gerçeğe
götürür. Bilindiği gibi, Kuzey Kafkasya kökenli olmayan kimi
araştırmacılar, Nart destanlarının Çerkes orijinli olamıyacağını,
Kafkasya'ya dışarıdan gelme olabileceğini, özellikle Moğol, İran
ve Alan kökenli olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Bu savı
kanıtlamak için de Nart kahramanlarının isimlerinin bugün yaşayan
Çerkes şivelerinin hiçbirinde bulunmadığını ileri sürmüşlerdir. Bu
görüş tam anlamı ile, gerçekçi olmayan, zorlama bir temele
dayanmaktadır. Nart kahramanlarının isimleri kimi ailelerin ismi
olarak toplumun içinde bugün bile yaşamaktadır. Örneğin, Nartuuke,
Nasranleue, Açımuz, Nart v.b. Nart destanlarının yabancı kökenli
olduğu savında direnenlerin başında Prof. George Dumesil
gelmektedir. Dumesil "Mytho et Epupe'e" adlı yapıtının 441 nci
sayfasından başlayarak Nartlara ayırdığı bölümde, Hint-Avrupa
ulusları grubundan saydığı Osetleri (ki iran veya Alan, İskit
asıllı kabul etmektedir.) kaybolmuş bir Hint-Avrupa halkını
yeniden bulmuşcasına, batı dünyasının gözünde büyümek,
incelenmemiş, bakir bir konuda tek adam olmak amacıyla bu sava
sarılmıştır. Yalnız Nart sözcüğü değil, Neşren Jak'e, Badınokue,
Peterez, Adiyukh, Pısabıda, gibi kahraman isimlerinin tek tek
etimolojik açıklamalarında bu savın ne denli ve gerçeklerden ve
bilimsel dayanaktan yoksun olduğu ortaya çıkmaktadır. Dumezil
analizlerinde, "üçlü işlev kuramı"™ ortaya atarak, çok büyük bir
yanılgıya düşmektedir. Dumezil'in anlattığı görüşe göre, bir
babadan olan üç oğul, üç büyük ailenin başlangıcı olmuştur. Bu
ailelerin her birinin toplumsal işlevi farklıdır. Birinci aile
asker sınıfını ikinci aile ruhbanları ve üçüncü aile ise çiftçi
nüfusunu simgelemektedir. Ayrıca bu üç aile aynı yerleşim yerinde,
bir hiyerarşik düzende üst, orta ve alt mahallelerde oturmaktadır.
Dumezil bu ortak özelliği 1930 yılında keşfettiğini ileri sürmekte
ve bundan kendisine övünç çıkarmaktadır. Dumezil'in bahsettiği bu
üçlü sistem, tarih sahnesine çıkmış, gelmiş geçmiş toplumların
çoğunda varolduğu bilinen bir gerçektir. Yeni bir bulgu da
değildir.
Böyle bir üçlü toplum düzeni, feodal yapının doğmaya başladığı bir
dönemde ortaya çıkan destanlarda aynı özelliğin olduğunu söylemek
büyük bir yanılgı olur.
Bu tür yalnış yaklaşımlara Hadağatle Asker, Şorten Askerby,
Veremkuul Vladimir gibi araştırmacılar yaptıklarının önsözlerinde
bilimsel bir biçimde yanıt vermişlerdir. Özellikle Hadağat'le
Asker'in "Nartlar" adlı 7 ciltlik ünlü yapıtının akademiye sunuş
yazısında inandırıcı bir biçimde yanıt verilmiştir.
Bu büyük derleme, Hadağat'le Asker'in sistemli çalışması sonucu
tamamlanmıştır. 7 ciltlik bu bütün,önsöz, konuya girmiş yazın
kuralları metinler, şarkı melodileri, destanların derlenişinde
dinlenen anlatımcılar ve şarkıcılar, anılar ve sonu eklenen bir
sözcükten oluşmaktadır. Adige dilinin çeşitli şivelerinde söylenen
destanlar, aslında sadık bir biçimde 1946 - 1971 yılları arasında
derlenmiş ve Maykop Adige Bilimleri Araştırma Enstitüsü tarafından
yayımlanmıştır.
Destanlarda ana unsur insan yaşamını daha mutlu, daha renkli
kılacak olan insan sevgisini dile getirmektir. Batı dünyasında
hümanizm'in edebiyata ve sanata yansıdığı yeni çağın başlangıcı
gözönüne alınacak olursa, Kuzey Kafkasya halkında yaşamın ve
edebiyatın binlerce yıl öncesi hümanizm"e yönelik oluşu gerçeğini
ortaya koyar. Bu bir yerde atalarımızın tarih süreci içinde
ulaştığı uygarlık düzeyi ve öçlüsünü de göstermektedir.
Nart destanlarında göçebelikten tarım'a, yerleşik uygarlığa geçiş
izlerini bulmak çok kolaydır. Yarı tanrı, yarı insan olarak
nitelendirilen destan kahramanlarında üretim ve tüketim
kolektiftir. Başlangıçta bu böyledir. Nart Tlepş'in orağı bulma
öyküsü halkın yerleşik uygarlığa ve tarıma geçiş süreci açısından
çok önemli izler taşımaktadır. Destan metinlerinde Nartların
tahtadan yapılmış sabanlarla toprağı işledikleri, meyve, üzüm
yetiştirdikleri, şarap (Saneps) mayaladıkları, arı
yetiştirdiklerini öğrenmekteyiz. Yine destanlardan Nart'ların
ateşi bulmaları (özellikle Sosrıkua ve Nesren Jack'e ile ilgili
text'lerde) çeliğe su vermeleri, madeni silahlar yapmaları, bir
toplumun maden çağı uygarlığına geçişi bakımından büyük anlam
taşımaktadır.
Destanlar, sosyolojik açıdan geçirilen çağların izlerini
taşımaları bakımından da ilginçtir; Matriarkal (anaerkil) düzen
çağının gelenek, görenek ve özellikleri, Seteney Gua-şe'nin
toplumsal görevlerinden anlaşılmaktadır. Seteney'de akıllıdır,
bilgedir. Nartların danışma organıdır. Tüm destan textlerinin baş
kahramanıdır.
Son çağlarda üretilen destanlar, daha yeni kahramanlar
yaratmıştır. Destanların en önemli ismi Sosrıkua, Setency'i
gölgelemese bile, Kuzey Kafkasya halklarının erkek kahramanı
olarak Patriarkal (babaerkil) düzenin simgesi haline gelmiştir.
Hatta, Nart halkının tek danışma makamı olan annesi Seteney
Guaşe'nin karşı olduğu bazı konularda "Kadın sözünün kılavuz
olamayacağı" biçimindeki sözü ile artık babaerkil çağa geçilmekte
olduğunu belirtmektedir.
Halk arka arkaya gelen evrimleşmelerle ilerlemeye yöneliktir.
Artık ünlü "Nart Destanları" çağı gerilerde kalmıştır. Bir Abazin
atasözü; "Nartların sonu gelirken toplantıları artar" der.
Mitolojideki Nartların sonu artık gelmiştir. Ancak onların
isimleri, destanları, tarihleri, etnoğrafik özellikleri ve öz
kültürlerinin mirası olan "Nart Destanları" ölümsüzleşmiştir.
Kuzey Kafkasyalıların antik çağlardan buyana tüm sanat verilerini
aydınlığa çıkaracak olan bu destanlara ilişkin çalışmalar
süregelmektedir. Kafkas dilleri uzmanlarından P.K. Uslar
1896'larda; "Nart destanlarının derlenip yayınlanmasının çok
gecikeceği, bu gecikmenin dünya uygarlığı için büyük bir zaman
kaybı olacağını ileri sürmüştür. Yüzyıl sonra bu bilim adamının
arzusunu Hadağat'le Asker, Şortan Askerby.Meremkul Vladimir gibi
araştırmacılar tarafından kısmen de olsa yerine getirilmiş olması,
geçte olsa ulusal kültür açısından mutluluk verici bir aşamadır.
Hadağat'le Asker'in ve diğer araştırmacıların uzanamadığı Anadolu
bozkırına serpilmiş ve kendi yalnızlığı köylerimizde hala
anlatılan diğer destan texlerini derleyecek olan meslekten yetişme
gerçek Stnologların yakın bir zamanda yetişmesi umuduyla
bağlayalım sözlerimizi.
SETENEY ÇİÇEĞİ (Kabardey Texti)
Güzel Seteney bir gün Kuban kıyısında gezerken, çalı kümeleri
arasında güzel bir çiçek görür.
"Böylesine güzel, böylesine tanrısal, büyüleyici, bir çiçek bana
yaraşır, bu çiçeği bahçeye dikeyim! dikeyim ki çiçekler açsın,
görenler bu güzelliğe şaşsın!" diye düşünür. Çiçeği kökünden
söker, getirip bahçesine diker. Akşam olur, mutlu bir gülümseme
ile uyuyakalır. Sabahleyin uyanınca bir de ne görsün; Diktiği
çiçek boynunu bükmüş, yaprakları buruşmuş, solup gitmiş. Seteney
nedenini anlamadığı bu duruma çok üzülmüş ve koşarak yine nehir
kıyısına gitmiş, aynı çiçekten bir kök daha getirmiş, ikinci kez,
tekrar dikmiş. "Birincisi tutmadı, ama bu tutacak, güzel çiçekler
açacak" düşüncesi ile, yine mutlu, yine umutlu uykuya dalmış.
Sabah uyandığında, yine solmuş buruşmuş bir çiçek ve yine üzüntü.
"Neden onu ormandan söküp getirdim, yaşamını engelledim!"
söylenir, dövünür, üzülür... Derken birden bire gökyüzü kararır,
gök gürlemesi, arkasından ortalık şimşeklerle aydınlanır, daha
sonra bardaktan boşanırcasına yağmur başlar.
Daha ertesi gün, Güzel Seteney, gözlerini, yağmurların yıkadığı
dipdiri, canlı aydınlık, pırıl pırıl bir sabaha açar, açar ama,
bir de ne görsün; öldüğüne üzüldüğü çiçekler, yeşil mi yeşil,
canlı mı canlı, ona bakıp gülümsemezler mi?
"Güzel Seteney Mutludur,
Bilge Seteney kelebek kanatlıdır
Sevinçten uçar gider, gider de,
bir de "- Şimdi anladım, Su
Yaşamdır, Su Canlıdır" der. (...)"
İlkel insanın suyla tanışmasıdır bu kısa öykü.
(Pınarbaşı ilçesi'nin Methiye Köyünden Hacawad Umar'dan
derlenmiştir.) |
|
|
|
|
|
|
|