|
SUNUŞ
Prof.Dr. Ahmet Ünal
Münih (Almanya) Üniversitesi
Eski Anadolu Dilleri ve Hititoloji Eski Başkanı
Çukurova Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Başkanı
Eski Anadolu, Hititoloji ve
Hint-Avrupa dilleri uzmanı, Abhaz kökenli ve çok değerli Vladislav
Grigoryeviç Ardzinba'nın aslı 1982 yılında Rusça basılmış olan bu
kitabı, sırf dili yüzünden "Eurocent-ric", kapitalist ve Batıcı
bilim dünyasında maalesef layık olduğu ilgiyi görememişti.
Üstelik, tarih yazıcılığını her ne pahasına olursa olsun tekelinde
tutmak isteyen kapitalist ideoloji, o zamanlar alternatif
"sosyalist" yaklaşımı dışlamaktaydı, iyi ki Ardzinba diğer Batı
dillerinde kaleme aldığı bazı makalelerde, bu kitabında dile
getirdiği özgün yorum ve görüşlerini ana hatlarıyla da olsa
"kapitalist" meslektaşlarına duyurma şansını elde etmişti.
Bunlardan birisi "On the Structure and Functions of Hittite
FestivaIs"'dır (Schriften für Geschichte und Kultur des Alten
Orients, 15 1982, 11-16). Ardzinba daha meslek hayatının
baharında, kalbinde yatan hümanizma ve vatanperverliğin sesine
kulak vererek, pek sevdiği bilimsel çalışmalarını kesintiye
uğratmak pahasına da olsa, politikaya atılmak zorunda kalmış,
1994-2005 yılları arası fiilen Abhazya Cumhurbaşkanlığı'nı
yürütmüştür. Ne var ki, o politikasını sırça köşklerde yapmıyordu;
onun politikadaki "tahtı" dikenliydi, politikası sıradan bir
gösteriş, bir şov ve avangardistlik değildi, bilimde yılmadan
uyguladığı dürüstlük duygusunun ve etiğinin bir parçasıydı. Genel
kanının aksine, bilim ve politika birbirine zıt şeyler değildir.
Unutmayalım, meşhur Roma tarihi ve hukuku uzmanı Theodor Mommsen,
Nobel ödüllü bir tarihçi olması yanı sıra Prusya kabinesinde bir o
kadar da değerli bir devlet adamıydı. Belirtmek isterim ki,
Ardzinba uğraşı alanı olan bilimi gene ikincil uğraşısı politikaya
alet etmeyecek kadar da erdem sahibiydi!
Ardzinba bu hareketli döneminde dahi bilimsel çalışmalarını
tamamen terk etmemiş, "The Birth of the Hittite King and the New
Year (Notes on the hassumas Festival), Oikumene 5, 1986, 91-101);
"Hittite Diplomacy, The Ancient East. International and Dip-lomatic
Relations (Moscova 1987) gibi pek değerli araştırmalara imza
atmıştır.
Ardzinba, değerli arkadaşım Muhittin Ünal'ın yılmak bilmeyen
çabaları ve Orhan Uravelli'nin üstün kabiliyeti sayesinde dilimize
kazandırılan bu eserin Türkçe'sini görmeyi pek istemişti, ama daha
bu önsözü yazarken Muhittin Bey'den aldığım haberde onun kısa bir
zaman önce, 4 Mart 2010'da, erken sayılacak bir yaşta (1944
doğumluydu!), bizleri terkettiğini işittim. Kederimin boyutlarını
çizmekte güçlük çekiyorum. Eğer buradaki görevim bir "nekroloji"
yazmak olsaydı, elbette ki okuyucuya daha uzun anlatabilirdim, ama
burada benden istenen, onun bu değerli kitabına bir sunuş
yazmaktır. Bu "sunuş" yazısında satır aralarına girmiş bazı
duygusal ifadeler, yazarın ölümüne hayıflanmamın ve onun bilim
etiğine olan saygımın marjinal bir ifadesidir.
O değerli insanı o zamanlar tıpkı benim çok büyük güçlüklelerle
çıkabildiği Avrupa'da uluslararası bir kongrede çok genç,
heyecanlı, enerji ve heves dolu, fakat olgun, ihtirassız ve her
alanda umut vaat eden bir insan olarak tanımıştım. Sıcakkanlı bir
insandı. Kısa zamanda aramızda çok samimi bir dostluk duygusu
doğmuştu; ne de olsa her ikimiz de "Avrupa" dışı ülkelerden
geliyorduk. O Komünist bloktan, ben ise içine kapalı, her türlü
özgün politika ve ideolojiden yoksun, herkesin vize uyguladığı
fakir bir ülkeden. Hititoloji uzmanı olmam ve Ardzinba'nın aksine
bir zamanların "Hatti Ülkesi"nden gelmem, bana hiç bir avantaj
sağlamıyordu, ilk tanıştığımız andan itibaren kitap ve ayrıbasım
değiş tokuşu yapmaya başlamıştık. Pek çok Orientaliste nasip
olmayan bilim ve politikayı bağdaştırmasını çok iyi biliyordu.
Kendisine tanrıdan rahmet diliyorum!
Boğazköy-Hattusa ile bizler de dahil Ardzinba'nın maalesef
değerlendirme fırsatını bulamadığı Ortaköy'de ele geçen binlerce
Hititçe, Akadca, Luvice, Hattice ve Hurrice metnin çok yüksek bir
yüzdesi genel anlamda din içeriklidir. Eski Mısır ve Mezopotamya
firavun ve kralları gibi Hitit hükümdarları da büyük çapta
onlardan etkilenerek prestijli bir kuruluş olarak "din"e
sarılmışlar, onu suisti-mal etmişler ve kendilerini tanrıların
yeryüzündeki temsilcileri olarak ilan ettirmek suretiyle zaten var
olan otoritelerini daha da pekiştirmişlerdir. Nasıl ki günümüzde
"demokrasi" denen ve sadece onun tacirliğini yapanların yararına
işleyen o muğlak ve göreci şey politik hegemonya aracı olarak
kullanılmaktaysa, eskilerde din ve sahip olunan değerlerin
misyonerlik ve savaşçı yöntemlerle propaganda edilmesi, yani
yaygınlaştırılması da politik bir ideolojinin bir gereğiydi. Bunun
sonucu olarak Hitit kralları, devlet idaresi ve askerî sorumluluk
yanında baş rahiplik (pontıfex maximus) görevini de üstlenmekle
kendilerini çok büyük ve "stresli" bir sorumluluk altına
sokmuşlardı.
Günümüz Anadolu'sunda hükmedenler bilmezler ama eskiden sadece
kral değil, kraliçenin de politika ve din alanında eşit değerde
etkinlikleri söz konusuydu. Öyle ki, kral çiftinin günlük, aylık
ve yıllık görev çizelgesini okuyan bir insan, bunlar ne zaman
dinleniyor ve uyuyorlardı diye sormaktan kendisini alıkoyamaz,
işte bu kitapta, kral çiftinin katıldığı tüm merasimler en küçük
ayrıntısına kadar irdelenmiştir. Eskiler din ile "bayram, ayin" (festus,
ritus, cultus) ve "mit"i (mythos) birbirinden ayırt etmezlerdi,
sonuncular bizim anakronik bir şekilde "din" olarak algıladığımız
antropolojik ve sosyolojik fenomenin birer parçalarıydı.
Bu arada bu kitapta ilk kez layık oldukları değeri bulan "Bayram
Tasfirleri"nin (Hititçe'de de kullanılan ve Akadcası Sumerce
EZEN'den kaynaklanan IŞINNU) miktarı da pek fazlaydı. Bu açıdan
bakıldığında değerli araştırmacı Ardzinba çok şanslıydı, çünkü
herkes gibi onun da elinde bol miktarda birinci elden kaynak
vardı. Buna ek olarak onun üstün zekası ile çoğu kez yavan ve
yeknesak metin içeriklerini yorumlamadaki olağanüstü yeteneği
birleşince, ortaya böylesine değerli bir kitap çıktı. Hakikaten,
okuyucu aşağıda Ardzinba'nın kaleminde ve yaptığı parafrazlarda bu
yeknesaklığın nasıl kırıldığını, renklendirdiğini ve "ölü" kişi,
sıradan, tekrarlandıkça daha fazla can sıkan seremoniyel eylemler
ve aslî metinlerde karşımıza çıkan "renksiz" mekanların nasıl
canlandığını, hacim ve boyut kazandığını, heyecanlı bir film
seyredermişçesine hissedecek, her şeyi sinematik olarak kafasında
canlandırabilecektir. Demek ki yazar önce kendisi metinlerin doğru
yorumunu yapmış, onların özüne girmiş, onları hazmetmiş ve ancak
bunun sonucu ortaya çıkan panoramayı okuyucularına aktarmıştır.
Zaten tarihçinin görevi tam bu değil midir? Kurban, dans, müzik,
eylem, hareket, jest ve sembollerin anlamlarını din tarihi
açısından değerlendirirken yapılan mukayeseler bizi kah eski
Hint-Avrupalılara, kah Hindistan'a, kah Slavlara, kah Çin'e, kah
Selçuklular'a, kah Kızılderililere götürür. Burada yazarın engin
folkloristik ve linguistik bilgisine hayran olmamak elde değildir.
Rahmetli Ardzinba'nın 200 sayfalık özlü bir kitap şeklinde ortaya
koyduğu bu araştırması, fazlasıyla övülmeye layık büyük bir
başarıdır. Bunun dışında eseri diğerlerinden ayıran bir çok öğe
daha vardır. Birisi, yazarın, Anadolu ayin ve efsanelerinin çok
yakın ilişki içinde olduğu Kafkasya'yı her yönüyle çok iyi
bilmesi, diğeri de o zamanlar Komünist-Rus araştırmacıların
"kapitalist/burjuvazi tarih yazıcılığı" olarak damgalayıp sırt
çevirdikleri sisteme aykırı olarak ürettikleri alternatif
araştırma sonuçlarına ve kaynaklara kolayca ulaşabilmiş olmasıdır.
Çalışmanın bir başka değeri de, yazarın tabiriyle "kurban
ayinleri, talimatlar (ishiul - anlaşma) hakkında bilgileri ve
tipolojik verileri kullanarak Hitit ayinlerini, ayrıca Kral
bayramlarını monografi halinde inceleyen" ilk deneme olmasıdır.
Eski Anadolu kültürleriyle uğraşan her kesimden okuyucunun bu
eşsiz ve değerli kitabı zevkle okuyacağından ve en üst seviyede
yararlanacağından, kitabı okurken bugünün karmaşık "soğuk savaş"
oyunları ve "kültür sömürüsü" senaryolarından sıyrılıp, günümüzden
3 bin 500 sene evvel yaşamış Anadolu insanının ruh dünyasına bir
nebze de olsa sızacağından eminim. Değerli kültür dostu Muhittin
Ünal'ı, dilimize böylesine değerli bir eseri kazandırdığı için
tebrik ediyorum.
GİRİŞ
Elinizdeki monografinin amacı, Hitit Devleti'nin başkenti
Hattuşa'daki (halen Ankara'nın 150 km doğusundaki Boğazköy)
arşivlerde bulunmuş çivi yazı tabletlerinin içerdiği Hitit "Kral"
ayinlerini incelemektir.
Hitit çivi yazı tabletleri, 1906-1907 ve 1911-1912 yılları
arasında H. Winckler başkanlığında yapılan araştırmalar ve kazılar
sırasında Boğazköy'de ortaya çıkarılmıştır (H. Winckler'in
vefatından sonra 1931- 1939 yılları arasında ve 1952'den günümüze
kadar kazıları, arkeolog K. Bittel yönetmiştir).
Söz konusu tabletlerin deşifre edilmesine gelince, 1915'te ünlü
Çek araştırmacı B. Hrozny sorunu çok parlak şekilde çözmüş ve
Hititçe'nin Hint-Avrupa dillerinden biri olduğunu tespit etmiştir.
Sonraki yıllarda İsviçreli araştırmacı E. Forrer (ve ondan
bağımsız olarak B. Hrozny), Boğazköy arşivlerindeki çivi yazılı
tabletleri arasında Hititçe'ye yakın akraba olan Luvi (Anadolu'nun
güneyindeki Luvi ülkesinde), Pala (Anadolu'nun kuzeydoğusundaki
Pala Bölgesi'nde) gibi Anadolu dillerinde, ayrıca Hint-Avrupa
dillerine girmeyen Hatti ve Hurri dillerinde yazılmış metinler
bulmuşlardır.
Boğazköy arşivlerindeki Hitit, Luvi, Pala, Hatti ve diğer
dillerde yazılmış çivi yazı metinleri, iki ana seri şeklinde (KBo
ve KUB) faksimile olarak yayımlanmış olup halen yayınlar
sürmektedir. Bu serilerin yanısıra İstanbul Arkeoloji Müzelerinde
(IBoT) muhafaza edilen metinleri içeren üç cilt yayınlanmış,
Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi (ABoT), British Museum (HT) ve
Cenevre Müzesindeki metinlerin birkaç yayını vardır. Ayrıca SSCB
(Devlet Ermitaj /Hermitaj Müzesindeki N. P. Lihaçev Koleksiyonu)
dahil olmak üzere dünyanın değişik ülkelerindeki özel ve müze
koleksiyonlarında bulunan metinlerden oluşan bir yayın (VBoT)
gerçekleştirilmiştir.
Bu metinler ve yayımlanmamış çok sayıda diğer belgeler esas
alınarak Hititlerin sosyo-ekonomik tarihi, hukuku ve kültürünün
oldukça değişik yönleri incelenmiştir. Eskiçağ'da Doğunun en büyük
devletlerinden biri olan ve 'M.Ö. 2. binyılda Doğu Akdeniz'in
tamamında ve dolayısıyla dünya tarihinde çok büyük rol oynamış
Hitit Devleti'nin üzerindeki esrar perdesi aralanmıştır (İvanov,
1968b, s. 3).
Ama Hititlerin tarihi, dini ve kültürü konularında çok sayıda
sorun çözüm beklemektedir. Bu arada Hitit ayinlerinin incelenmesi
oldukça ciddi bir ihtiyaçtır. Ayinleri tanımlayan parçalar, Hitit
çivi yazılı metinleri içinde en geniş grubu oluşturmaktadır ve bu
da ayinlerin, Hitit toplumunun yaşamında oynadığı önemli role
işaret etmektedir.
Hattuşa arşivlerindeki tabletlerde ayinlerle ilgili tanımlama ve
anlatımlar, gerek din, gerekse dinle sıkı bağlantısı bulunan sanat
ve edebiyat araştırmaları için müstesna öneme sahiptir. Örneğin,
edebi değere sahip olan belli Hitit eserlerinin çoğu, ayinlerin
içinde öğe olarak yer almaktadır.
Hitit ayinleri, eski Hitit Devleti'nin yani Hititlerin ilk
krallığının oluşumundan çok daha önceleri başlamış olan Hatti-Hitit
ve Hatti-Pala etkileşimi hakkında başlıca kaynaklardır. Çoğunlukla
Kızılırmak Nehri'nin oluşturduğu menderes (kıvrım) üzerindeki
bölgede oturan ve Anadolu'nun yerli halkı olan Hattilerin, Hitit
ve Palalar ile bu erken ilişkileri sonucunda Hitit sarayındaki
görevlilerin unvanlarında ve hiyerarşide Hatti sosyal yapısının
etkileri görülmektedir. Hitit ve Palaların maddi ve manevi
kültüründe de oldukça kuvvetli Hatti etkisi tespit edilmektedir.
Ayinler, "Oldukça aktüel bir sorunun sosyal yapıdaki (kült
toplumundaki) kült biçimleri ile kült dışı, dünyevi biçimler
arasındaki oranın" araştırılması açısından da büyük ilgi
uyandırmaktadır. Burada gayet uç iki pozisyonda duran tipler söz
konusudur Bir kutupta her iki toplumda tam bir örtüşme varken,
diğer kutupta bunların tamamen karşı ve zıt olduğunu görüyoruz.
(Levada, 1965, s. 124). Hitit toplumu, muhtemelen bu iki uç
noktanın arasında bir yerde durmaktadır. Fakat bilinen tutuculuğu
nedeniyle Hitit ayinlerinde, sosyal örgütlenmenin kült
şekilleriyle kült dışı şekillerinin birbiriyle sıkıca bağlı olduğu
daha eski tiplerin izlerini görebiliyoruz.
Hitit ayinleri, daha ayin ve mit arasında ayrım bulunmadığı kültür
düzeniyle ilgili en arkaik ve yazılı olarak belgelenen örnekler
olarak da dikkat çeker. Burada mit anlatımı, belirli ayin
hareketlerinin yapılmasıyla bağlantılıdır. Bu olgu, din
sistemlerinde mitle ayin arasındaki oranla ilgili olarak sıkça
tartışılan sorun için ve daha geniş manada dinin gelişme tarihini
incelemek için oldukça büyük öneme sahiptir. Hitit geleneğinde
(bakınız: CTH, s. 69) kurban ayinleri (SISKUR Hititçe "aniur",
eylem, hareket), dualar (muga-war), yakarma (hukmais), talih falı
(KIN) vb, ayrıca Hititlerin EZEN ideogramıyla işaretledikleri
önemli miktarda ayin bilinmektedir. Bu sonuncular, özel durumlarda
yapılanlardan farklı olarak düzenli (periyodik) şekilde yapılan
resmi özellikteki (festivaller) bayramlardı. Bunlar, başkent
Hattuşa'da olduğu gibi diğer Hitit kentlerinde de düzenleniyordu.
Başkentte ve Hitit devletinin başka önemli kentlerinde düzenlenen
bayram törenleri, Kralla ilgili merasimlerdi: başka deyimle bunlar
Kral, Kraliçe (ve sıkça Prensin) yönettikleri ve katıldıkları
törenlerdi. Kraliyet çiftinin ayinlere katılmasının zorunlu
olması, bayramların devlet için genel bir önem taşıdığı şeklinde
değerlendirilebilir. (Değişik yerel mıntıkalarda yapılan ve Kralla
Kraliçenin katılmadığı merasimler farklıydı (Güterbock, 1970, s.
176).
Kral bayram törenlerinin önemli kısmı yerel Anadolu geleneğine
bağlıdır (oysa diğer birçok ayin, Sümer-Akad ve Hurri
geleneklerinden alınmıştır). Hattilerden alınmış ayinleri, ayrıca
Hatti kökenli hakim elemanların bizzat Hititlere ait elemanlarla
iç içe geçtiği ayinleri, söz konusu geleneği devam ettiren
bayramlar olarak görüyoruz (Bazı Hitit ayinleri, Hint-Avrupa
dillerinde konuşan diğer hakların gelenekleriyle de benzerlik
gösterir). Aynı ayinde Hatti ve Hitit öğelerinin bileşimi söz
konusudur ve örneğin daha en erken döneme ait arkaik ayinlerde
Hatti ve Hitit tanrılarının adlarında bağlılık görülmektedir. Bu
ayinler, Eski Krallık döneminde tipik olan Eski Hitit duktusu
denilen özel tarzlı çivi yazısıyla kaydedilmiştir. Anlaşıldığı
üzere, bu tür bayramlar Hattilerle Hititlerin daha erken dönemdeki
temasları sonucunda ortaya çıkmıştır ve Eski Hitit Dönemi'nde
yazıya alınmadan önce sözlü gelenek halinde varolmuştur. Hitit
Krallığı tarihi boyunca söz konusu ayinlerin anlatıldığı metinler,
kâtipler tarafından defalarca yeniden aktarılmıştır ve bunları
genelde daha geç dönemde, Hitit imparatorluk Dönemi'nde yapılmış
kopyalardan biliyoruz. Bu kopyalarda eski orijinallerin
modemleştirildiğini gösteren belirli ipuçları vardır (kopyalar
Yeni Hititçe olsa da Eski Hitit Krallığı diline özgü bazı izler
kalmıştır; bunlarda Hatti ve Hitit tanrılarıyla birlikte Hitit
imparatorluk zamanında Hitit panteonuna girmiş Hurri tanrıları da
yer almaktadırlar).
Elinizdeki çalışmamızın amacı antahşum (AN.TAH.SUM), nuntariyahsa
(nuntaruashas), vurulliya, hassumas ve kilam (KI.LAMJ dahil olmak
üzere en önemli mevsimsel Kral bayramlarını incelemektir. Bu
ayinlerin hepsi, Hititçe olarak kaydedilmiştir. Fakat bunlardan
sadece ikisi; antahşum ve nuntariyahsa, Hatti-Hitit ortak ayinleri
sayılabilir. Diğer üç ayin türü; kilam, vurulliya ve hassumas ise
göründüğü kadarıyla tamamen Anadolu'nun Hatti nüfusundan
alınmıştır. Ayrıca vurulliya, eski Hatti kült merkezi olan Nerik
kenti geleneği ile ilişkilidir; hassumas ayininde ise antahşum ve
nuntariyashadan farklı olarak sadece Hatti tanrılarına rastlanır (Hoffner,
1972: s. 34).
Kitabın I. Bölümü'nde, basılmış çivi yazı örnekleri bazında,
ayrıca modern alfabelere aktarılmış şekilde yayınlanmış metinler
esas alınarak Kral ve Kraliçenin bayramlar sırasında yaptıkları
yolculukların ve kült gezilerinin güzergahları anlatılmakta,
Kraliyet çiftinin başlıca ayinleri sıralanmaktadır.
Belirli bir bayramın genel tablosunu ortaya koyan bu tariflere
dayanarak 2. Bölüm'de Kral bayram töreninde yapılanların
(işlevlerin), birbirini izleme açısından sabit bir düzenini ortaya
koymaya çalıştık. Sonra 3. Bölüm'de ise Kral ve Kraliçe dahil
olmak üzere ayinlere katılanların, ayrıca onların
"yardımcılarının" saray din (kült) görevlilerinin bu törenlerdeki
işlevleri (hareketleri) incelenmiştir.
Genel semboller ve birbirini izleyen genel standart
operasyonlardan oluşan Kral bayramları ve ayinler, bir bütün
olarak (İvanov & Toporov, 1970, s. 322), ayin yapısının öğeleri
şeklinde ve aynı zamanda ayinde iz bırakan ve belirli bilgi
taşıyan simgeler olarak ele alınmaktadır, /simge sistemi olarak
ayinler hakkında bakınız: Levada, 1965, s. 4, 49, 106 vb. Bu
simgelerin içeriği ilke olarak denetlenmez ve bunları kullanan
topluluk üyelerince sadece kısmen idrak edilebilir (mukayese
ediniz: Levada, 1965, s. 57). Bizzat eskiçağ insanlarının şu veya
bu ayinleri nasıl algıladıkları hakkında bilgiye sahip değiliz (ve
bu Hitit geleneğinin kuşkusuz çok arkaik olduğunu gösterir).
Ayinlerin önemini ortaya çıkarmak için Hitit Kral bayramlarının
simgelerini diğer halkların ayinleştirilmiş biçimlerinde görülmüş
benzer işaretlerle karşılaştırdık. Şöyle ki "...Eski metni
yorumlamaya yardımcı olabilecek semiotik/göstergebilimsel evrensel
olguların varlığı sayesinde tipolojik karşılaştırmalar
yapılabiliyor; metin ise kendiliğinden ilgili evrensel olaya ait
eskiçağ örneklerini tarihlemek için önemlidir. (İvanov, 1976, s.
134)
Bu çalışma kurban ayinleri, talimatlar (ishiul-anlaşma) hakkında
bilgileri ve tipolojik verileri kullanarak Hitit ayinlerini,
ayrıca Kral bayramlarını monografi halinde incelemek için yapılmış
ilk denemedir. |