Hategkatı Levan'ın oğlu Kosta, 1859 yılında Lermantov'un
ölümünden 18 yıl sonra, Surçenkov'un ölümünden iki yıl
önce dünyaya geldi.
Kosta, Nadson'un, Vrubel'in, Senov'un akranı idi. Gerçan,
Tolstoy, Nekrasov, Çernişevk, Repin ve Çaykovski ile
aynı devirde yaşamıştı. V.V.Vecesayini ve V.İ.Smirnov'la
da dost idi. Kosta'yı bu saydığımız ünlü isimlerin
düzeyinde saymamız mümkündür. Doğduğu memleket ve
insanları uğruna canlarını da fedaya hazır olan bu
kişilerin düzeyine... Kosta'nın bize miras olarak
bıraktığı eserler çok yönlü ve çok çeşitlidir. Şöyle
yazıyordu: "Ben ressam ve halk şairiyim". Gerçekten de o
şairdi, projeciydi, dramaturgtu, halkçıydı, ressam ve
etnograftı. Kosta'nın yurtta ve dünyada akisler
uyandıran armonisi, düşleri ve hikayeleri halkın
yaratıcılığı ve sevgisi üzerine inşa edilmişti.
Darbımeseller, şarkılar ve daha başka hayret uyandıracak
yazılar yazıyordu. Eserlerinin hepsinde kendi yarattığı
temaları işliyordu "Yüksek Kaygıları" gibi. Tek eseri
olan "İron Fendır (İron Armoni)" adlı kitabı bu tema
üzerine meydana getirilmiştir.
Kosta'nın yazıları her zaman aydın fikirler içeriyordu.
Bu fikirlerin her satırı ve her sözü insanın hafızasına
çivi gibi işliyor ve derin düşünceye dalmasına sebep
oluyordu.
Doğduğu ülkede yaşayan fakir ve ezilmiş halkının
kederinden şairin yüreği derinden sızlıyor ve patlamağa
ulaşıyordu: "Ben yazılarımı para karşılığında satmayı
hiç bir zaman düşünmedim, bir tek satırı için bile hiç
bir kimseden bir tek kuruş almadım, yaralı kalbimden
dışarı fırlamak isteyen fikirlerden başka hiç bir şey
yapmadım" demekte idi. Bu sözleri onun hayata ve
yaratıcılığa bakış açısının hiç değişmediğini açıkça
göstermektedir.
"İron
Fendır-İron Armoni" de yer alan şiirleri 1899 yılında
yayımlanmadan çok önce iron halkı tarafından
bilinmekteydi. O şiirlerinin halk tarafından el
yazısıyla birbirilerine aktarılmasından ve okunmasından
sonsuz haz duymaktaydı. Onlardan şarkılar
düzenliyorlardı. "Kuliddi", "Dodey-Dövünme", "Yetim
Annesi-Şıcergeş" gibi. Bunlar iron (Oset) folklorünün
parlak ve ölümsüz elmas ve yakutlarıdır. Bunlar şairin
dostluğunu, sevgi dolu yüreğini, temiz düşüncelerini
ifade etmektedir.
Kosta, yoksulların ve zulüm altında ezilenlerin baş
savunucusudur. Halkın özlemlerini dile getirmektedir.
Eserlerindeki derin kökler, doğduğu yurt ve halkıyla
derin kan bağlarıyla bağlı olmasından kaynaklanmaktadır.
Onun içindir ki bazen anne eli gibi yumuşak, okşayıcı,
bazen karanlık gece gibi hüzün ve keder verici, bazen "Meşıgışeray-Gözetleme
Kulesinden" savaşa çağıran haykırış kadar aksi sedalı
idi. İron (Oset) halkı O'nu sonsuz bir sevgiyle
sevmektedirler.
60
kadar şiirden oluşan "İron Fendır-İron Armoni" bugün
bile halkın temel yapısını göstermektedir. Bu eserin
yaratıcısı Kosta, halkının yüz akı olarak kalmıştır.
Hayret edilecek şey; Kosta, karanlık bir dağın kuytu bir
köşesinde doğduğu halde, Rusça'yı da kendi anadili gibi
öğrenebilmiştir. Rusça dili ile "Fatime", "Ağlayan
Kayalık", "Dünya", "Cebidırcuyan-Dağkeçisi Avcısı" gibi
bir çok önemli yazılar yazmıştır.
Halkı ve dünyayı sevmek yazarın en önemli ve öncelikli
ölçütü olmuştur. O nedenle Kosta'nın şiirlerinde ve
yazılarında halkların kardeşliği ve birliği ile
enternasyonalizm hakim olmuştur. Kosta halkının aydın
düşünürü, halkının gerçek evladı, Kafkasya'nın yüksek
dağlarından yer yuvarlağına ve bütün dünya ülkelerine
ulaşmayı başarabilmiştir.
Yaptığı resimler ve tabloları da, kendi yaşamının
paralelinde oluşmaktadır. Gerçekçilik üzerine resim
yapmayı Petersburk-Güzel Sanatlar Akademisi'nde öğrenim
gördüğü sırada, öğretmeni P.Çistakov öğretmiştir. Bu
nedenle yaratmış olduğu her türlü resimde, portrede ve
peyzajda gerçekçilikten hiç ayrılmamıştır. Eserlerinin
hepsi de gerçekçi, özellikli, ruha hitap eden herkesin
tereddütsüz anlayabileceği açıklıkta ve düşünceye sevk
edici yapıtlardır. "Doncav-Sucu", gibi "Rakı Yapıcıları"
gibi eserlerinde böyle güzel mevzuyu nasıl seçebildi ve
açıklıkla nasıl işleyebildi?... Dağlı kadınların ağır
yaşam şartlarını ne güzel ifade etmiştir. Yahut "Taşkırıcı
Çocuklar" adlı yapıtındaki çocuklar nasıl canlı olarak
karşımızda durmaktadır ve alınyazılarının ne kadar
acımasız , zahmetlerle dolu olduğu ne güzel işlenmiştir.
Bu yapıt için boşuna dememişler boyalarla "Dodov-Dövünme"
diye. Böyle eşsiz yapıtların temalarını seçmek ve
yaratmak ancak yoksul ve çilekeş halkının acısını
yüreğinin derinliklerinde hissedebilen ressamlara nasip
olabilir. Portre yapmayı çok seven ressam , yapıtlarında
insanların iç dünyasını ve üzüntüsünü yansıtmaya gayret
göstermiştir. Küçük yaşta annesini kaybeden, kendisi de
ağır hasta olan "Koşerhan" ın portresinin ne kadar
üzüntülü, yumuşak ve insanın ruhunda derin bir acıma
hissi uyandırabilen bir yapıt olduğu görülmektedir.
Bundan daha da şaşılacak olan kendi portresi "Abtoportre-Avtoportre"
dir. İnsan ilk önce her şeyi görebilen gözleriyle karşı
karşıya kalmaktadır.
47
yıl bile tam olarak yaşayamayan şair 1 Nisan 1906 günü
saat 17.00'de "Labe'de" hayata gözlerini yummuştur. Aynı
yerdeki kilise bahçesinde babasının mezarının yanına
defnedilmişse de halkın kararlı isteklerine uyulmak
suretiyle Viladikafkas'a nakledilmiş ve "İrikev"
Köyü'nde kilisenin bahçesine defnedilmiştir. Defin
merasimine gelenler O'nun tabutunu istasyondan kilise
bahçesine kadar kendisine duyulan derin sevgi ve
saygının bir ifadesi olmak üzere omuzlarda
taşımışlardır.
Kosta'nın tabutunun arkasından harp kahramanlarına
yapılan son saygı misali, siyah yamçı ile örtülü bir at
yedekte götürülüyordu. Kosta'dan sonra kendisini öksüz
kalmış addeden halk O'na layık olduğu kadar gözyaşı
dökmek suretiyle sevgili evlatlarını ebedi
istirahatgahına tevdi etmişlerdir. Bugün bile Kosta'dan
daha değerli bir evlat yetişmemiştir İrişton'da (Osetya'da).
Bu da açıkça göstermektedir ki, Kosta sözleriyle,
düşünceleriyle, özlemleriyle halkımızın arasında
yaşamaktadır ve O ebediyen ölmeyecektir. |