...................
...................
ADİGE HALKININ ETNOPEDAGOJİSİ
ŞORE İbrahim
Çeviri: AKHENATON (Perenıko)
                         
...................
 
...................
“GOŞEĞEĞİM YIĞIBZ” eserinin kahramanları Goşeğağ ve Kanşavo daha küçük yaşlarda tanışıyorlardı ve birbirlerine büyük bir sevgiyle bağlıydılar, vakti geldiğinde Kanşavo Goşeğağ’la evlenir. Büyük bir aşkla sürdürdükleri evlilikleri sırasında kız ve erkek çocukları oldu.Uzun sürmedi mutlulukları ve onları ansızın zor günler bekler oldu.

Hikayede anlatıldığına göre Goşeğağ’ın büyük ablası Karaşeş, karışımını kendisi bildiği bitkisel ilacı Kanşavo’ya içirdi ve neticesinde Kanşavo hastalandı.

Goşeğağ bir yıl dayandı, iki yıl dayandı, zor yıllardı.Sonrasında “Bu kadıncağıza daha fazla acı çektirmeye hakkım yok” diyerek ve hastalığın diğer aile bireylerine bulaşmasını önlemek amacıyla, alır başını gider Kanşavo, kimsenin izini sürmeyeceği uzaklara gider.

Büyük bir aşkla bezenmiş evliliklerinin bitiş şekline çok üzülür, günlerce ağlar Goşeğağ, o üzüntüler içerisinde başına gelenleri, dumanı olmayan bir ateşe benzeterek…

Ayy yay yay yay ayayay yay kötü olanlara, uğursuza…ateşler düşürdüler ailemin içine , haneme diyerek söylenmiş…

Artık ne yaparım, neye yararım gibi serzenişlerle “ Köpeğin bile yemeyeceği bir kemik parçası” gibi çaresiz kaldım, demiş. Farklı materyaller  de şahitlik ediyordu ki , Adigelerin anadillerine kök salmış karakteristik değerlerin bir çoklarını halk hikayelerinde , söylencelerinde bulmaktasınız. Anadillerini bilmenin, konuşmanın Adigeler için derin bir mana ve önemi vardı.Anadilin, ”İnsanoğlunun Can Damarı Dilidir” eski sözünde olduğu gibi güçlü anlamları yüklendiği görülmektedir.

K. D. Vuşınsik’ın deyişiyle “Dil, insanoğlunun kendisine de ülkesine de derin anlam ve doğal zenginlikler yüklemektedir.Onlara can vermekte, ülkenin doğasına, temiz havasına, olan bitenine, ovalarına, dağlarına, tarlalarına, akarsularına, rüzgarlarına, çakan şimşeklerine, düşen yıldırımlarına ve  seslerine ait düşünceleri bağrında taşır. Anadillerin bağrından süzülen berrak pınarlarında yaşamı boyunca geçirdiği olaylara bakışını resmeden düşünceler yer almaktadır. Her canlı zamanı geldiğinde tümüyle bu dünyadan ayrılmaktadır, ancak onlara ait izleri konuşulanları, dilde görüyoruz, buluyoruz. Anadilini kaybetmiş halkın kendiside kaybolmaya, unutulmaya mahkumdur. Anadil kullanıldığı sürece halkın duyguları diridir ve canlılığı sürer gider. Denilebilir ki halka yapılacak en büyük zalimlik, onu anadilinden uzaklaştırmak, mahrum etmek. İşte tüm bu izleri eski Adige sözü “ İnsanoğlunun can damarı dilidir.” Eski Adige sözü, içerisinde gizlemektedir.

Bu düşünceyi tüm zamanların birikimi olduğunu kabul ederek,  her hangi bir zaman dilimine ait olmadığını söyleyebiliriz.Ama günümüzde bakıldığında sayıca az olan halkların dillerini terk etmelerini ve onların dillerini unutmalarını sağlamak için bir takım devlet politikaları da sürdürülmektedir.

İşte, yaşanan  tüm bu gelişmeler; anadilin korunması gerektiğini, dili olmayan, dili konuşulmayan halkların yok olacağını, bu bakımdan dilin sürekli zenginleştirilmesi, dilin halkın tüm kesimlerine anlaşılabilir ve kullanılabilirliğinin ileriye taşınması için önlemlerin alınması ve çalışmaların bu yönde yapılmasının gerekliliğini gösterir.

Bu bakış ve söylemler, Adigelerin kendi dillerine vermeleri gereken öneme işaret etmekte olup, onların komşu halklara olan ilişkilerinde, onların  dillerine saygı göstermeleri açısından kendilerine bir eksiklik hissettiriyordu.

Özellikle tüm-Tarakan pşıliğinin hüküm sürdüğü dönemde başlamak üzere Ruslarla Adigelerin ekonomik ve politik  düzeyde ilişkilerin yüksek olduğu sıralarda, Adigeler Rus diline aşina olmaya başladılar. Bu yakınlaşmalar XIV-XV yüzyıllarda artarak devam etmekte, XVI yüzyıl döneminde de ilişkilerin en üst derecelerde olduğu bilinmektedir.

Adige pşileri çocuklarını her yıl Rusya’ya okumaya ve çarın muhafız birliğine (Koruma amacıyla) görev alması amacıyla göndermekteydi.XVII yüzyıl döneminde Adigelerin yaşam alanlarına yakın yerlerde kurulan Rus stanitsalarında (yerleşim birimi) yaşayan insanlarla, hem ekonomik, hem hem kültürel ilişkilerin yoğun olarak yaşandığı ve birbirlerine özgüvenlerinin arttığını görmekteyiz.Adigeler ve Rus stanitsalarında bu ilişkiler neticesinde dostluklar arkadaşlıklar kurulmuş, Rusların kullandıkları araç gereçlerden günlük yaşamlarında faydalanmışlar, örneklerini kendileri de yapmaya çalışmışlardır.

Rusların stanitsalarına yakın bölgelerde bulunan Adige yerleşke insanlarının, hemen her birinin karşı taraftan yakın dostluklar geliştirdiği aileler bulunmaktaydı.İyi ilişkilerin olmasının, dostlukların artış göstermesinin her iki tarafça desteklendiği bilinmektedir. Karşılıklı ilişkilerin bu boyutta artış göstermesi esnasında, Adigelerin karşı tarafın dilini ve kültürünü yakın planda gözlemlediği, neticesinde, karşılıklı diyalogun gerekliliği için Rusça öğrenmeleri hususunda çabaları olmuştur.Takip eden yıllarda küçük çocukların Rus masallarını öğrenmeye, şarkılarına ve çocuk oyunlarına aşina olmaya başladıkları söz konusudur.

İleri gelen Adige aileleri çocuklarını özellikle Rusça öğrenmeleri yolunda teşvik ediyor, onları askeri okullara ve diğer yüksek öğrenim merkezlerine göndermekteydi.Buralarda eğitim gören ve Rus kültürünün gençler kendi insanlarına faydalı alabilecek bilgi ve kazanımları aktarmaya çalıştılar.

Kafkasya’da görev yapmış bir ordu komutanının benzer şekilde eğitim alan Adige gençlerine yönelik olarak, eğitim ve öğrenim olarak çağdaşlarından aşağı kalmamak için uğraş verdiklerini, öğrendikleri değerli bilgileri kendi insanlarıyla paylaşım içindeler, okul öğrencilerinin birlikte öğrendikleri, oynadıkları çocuklara gençlere yönelik oyunları dağlı çocuklara taşımışlar onları bilgilendirerek, hoşnut kılmışlardır.

Adigelerin kendileri de, hem Kafkasya’da hem Rusya’da yaşayan diğer halklara kültürlerinin zenginleşmesi anlamında küçümsenmeyecek katkıları olmuştur.Profesör G.B.Pogav ve Balkar B.X. yazdıklarına göre; Adige isimlerinden “şumaho”, “badine”, Adige kelimeleri, “bjın”, “kuesı”, “kame”, “sane”, “jıle”(çıle), “vunafe” (vunaşö), ve benzerlerini Svanların, yunanlıların, osetinlerin ve diğer halkların dillerine girmiş ve kullanılmıştır.

Rusya kazakları ve Kafkasya’daki diğer yerleşik halklar, Adigelerin ulusal giysilerini kullanmışlar (Siye, Adige kalpağı, at biniciliğinde kullanılan koşum malzemeleri gibileri örnek alınarak kullanılmıştır).Yine sebze meyve bahçecilik uğraşı konusundaki zenginliklerin Kuban ve Karadeniz bölgelerinde, bu uğraşın örnek alınarak yayılımına kök teşkil etmiştir.

Benzeri ortak kültürel etkileşimler halkları, dostane ilişkilere sevk etmiş, Adigeler Rus dilinin öğrenilmesine ve onlarla iletişim kurulmasına daha çok önem vermiştir. Adigeler; çocuklarının kulaklarına sürekli olarak Rus dilinin öğrenilmesi konusunda uyarıda bulunmaktaydı.

Bu ilişkilerin yansımalarını, izlerini eski söylencelerde, anlatımlarda görmekteyiz. Örnek olarak “Rusça konuşmayı bilmeyen, Rus kızdırandır” olduğu anlatılır, eski sözlerde onlara, bu dili bilmenin yeni dostluklara basamak teşkil ettiği anlatılır.

Ünlü Adige büyükleri; Negume Şore, Han Ceriy, Hatehuşeko Kazi ve diğerleri Rus dilinin öğrenilmesi ve kültürlerinin Adigeler tarafından bilinmesi gerekliliğine çok defa değinmişlerdir.Hatehuşeko Kazi 1870 yıllarında yazmıştı; Kabardeylerin ve Rusların arasında gelişen dostane ilişkilerin ,Rusça olmaksızın  yaşam bulamayacağını, bunu Kabardeylerin de bildiğini, kabullendiğini anlatır. Rus eğitim öğretim programlarında kullanılan Kiril harflerinin Adigeler tarafından eğitim aracı olarak kullanılmasının Rusları ve  Kabardeyleri birbirlerine daha da yakınlaştıracağını, dostluk ve güven ortamına katkı koyacağını belirtmektedir.

Diğer halklar gibi Adigeler de, anadilini kullanmayanlara, kendi diline ilgi göstermeyenlere, eleştirel bakış getiren söylemleri, anektodları kullandığını görmekteyiz. ”Solucan çıktığı yere dudak bükermiş” örneğinde olduğu üzere.

Adige halkının yetiştirdiği değerli şahsiyetlerden Şerelıko N., Negume Ş., Bersey V., Hatehuşeko K., Tanbıy P., Paşe B. ve diğer benzerleri anadil için tüm güçlerini seferber etmişlerdir. Yine aynı amaçla din adamları (efendisi) içerisinden de Adige yazınının hayata geçmesi ve kendine özgü alfabe çalışmalarına uğraş verenler olmaktaydı. Onların arasında Hatevoko-Efendiyi (Şerelıko N.) sayabiliriz. Ancak kendisi, din adamlarının baskılarıyla yaptığı tüm çalışmaları yakmak zorunda kalmıştır.

Özgün Adige Alfabelerinin oluşturulmasında çalıştılar; Negume Ş., Bersey V., Hateşeko K., Rus bilim adamlarının da büyük katkı ve destekleriyle beraber  1853 yılında Bersey Vumar Adige Alfabesini oluşturdu. Bu konuda onun öncülüğünde, ilk Adige alfabesiyle Sivastapol’da Adige çocuklarına ilk eğitim çalışmaları başlatıldı.

Daha sonra 1862 yılında Rus alfabesine bağlı kalınmak ve örnek alınmak suretiyle Kabardeyce öğrenim kılavuzu hazırlandı. Bu çalışmaların içerisinde Bersey Vumar’da bulunmaktaydı. Bu çalışmalardan Hatehuşeko Kazi  ve diğerleri de esinlenerek faydalanmıştır. Hatehuşeko Kazi, ilk önce, eğitim öğretime, Adige kültürüne ve tarihine öncelik verilerek, küçük çocuklara eğitim verilmesi gerektiğinin altını çizmişlerdir. Kendisi, eğitimini tamamlaması süreci içerisinde, ünlü Rus Pedagogu K. D. Vuşinsk’nın gençlerin okumaları için hazırladığı kitaplara öncelik ve ağırlık verdi. Halkın bilinçlenmesi, yeni neslin ulusal bilinçle eğitilmesi, kültürünün öğrenilmesi gibi, yararlanılması gerekli konu başlıklarını faydalanılması öncelikli unsurlar olarak yüreğinde yaşatmıştır.

1866 yılında Rus alfabesi temel alınmak üzere ilk Adigece kitap Hatehuşeko Kazi tarafından Tiflis’te bastırılmıştır (Sosrıko). Daha sonra Hatehuşeko Kazi tarafından Adigece eğitim öğretim verecek öğretmenlerin seçimine, hazırlığına ağırlık verilmiştir (Nalçik’te). Adige aydınları anadilde eğitim ve öğretim yapılması için uzun yıllar yılmaksızın ve duraklamaksızın  büyük uğraşlar vermişlerdir.

20. yüzyılın ilk yıllarında Baksan Bölgesi’nde Tsağo Nuri ve Dım Adem önderleri olmak üzere Adigece Öğrenim Kitabı hazırlandı ve medresede okutulmaya başlanıldı. (Bu medresede Arapça, Adigece, Astronomi, Fizik Kültür dersleri Adigece öğretilmekteydi.) Kitap basımına ağırlık verildi ve bu dönemde “Adige Mak” (Adigey’in Sesi) adıyla ilk gazete çıkarılmaya başladı.

Yukarıda adını verdiğimiz anadilde eğitim çalışmalarının öncüsü önder insanlarımız; Adigece eğitimin, Adige halkının ayrılmaz parçası olduğuna, geleceğinin ideali olduğuna ağırlık verdiler. Dünyada hiçbir ünlü pedagog yoktur ki, çalışmalarına ilişkin hazırladığı sistemin içine anadilin öğrenilmesine ait konular olmasın. İnsanın ilk eğitim ve öğretim yıllarında kendi anadiliyle okuması, bu yönde eğitime başlaması, okul zenginliğini de beraberinde getirir.

Adige aydınlarının ,eğitim adamlarının Adige çocuklarının kendi dilleriyle eğitim alabilmesi için, verilen bunca uğraşın sonucunda kendimize ait bir yazınımız, edebiyatımız oluştu. Adigece yaşam buldu.

Kendilerini minnetle ve saygıyla anıyoruz.

Doğrusu 1917 Ekim Devrimi’nden önce yapılan çalışmaların tamamıyla Adige halkına ulaşması, mal edilmesi imkanı bulunmamaktaydı.

Niye derseniz?

O zamanki dönemde Adige halkının sınıfsal yapı itibariyle içinde bulunduğu ortam, egemen sınıfların dilin ve kültürel temel öğelerin halkın tamamına ulaşmasından pek hoşnut olmayacaklarını da unutmamalıyız.

Büyük Ekim Devrimi’ni takiben Adigeler kendi ana dillerinde eğitim ve öğrenim yapabilme ayrıcalığına ve özgürlüğüne kavuşmuştur.


Çocuklarımız, okullarında Adigece okutulmasına özgür kılındılar. Adigelerin kendilerine ait literatürleri, gazeteleri, dergileri oldu, kitapları basıldı.