Ocak
2008'de yayınlanan Jineps'in 24. sayısında, Elena Kutarba’nın
"Abazalığın Abazaca'sız olmayacağını bilmemiz gerekiyor.
Anadilini biliyor musun?" başlıklı yazısının çevirisi
yayınlandı. Yazıyı, konuya ilgi duyan herkesin okumasını
öneririm.
Yazı,
Abhazya Cumhuriyeti’nde Abazaca’nın şimdiki durumuna ilişkin,
birkaç öğrenci ve öğretmenle yapılmış olan söyleşilere, ayrıca
yazarın kendi görüşlerine ayrılmış. Bunların hepsi, aslında
bilindik şeyler. Ancak, yine de, konu üzerinde durmakta yarar var,
konu sadece Abazaları değil, diğer halkları ve küçük dilleri de
ilgilendiriyor.
Söylenenlerin
bazılarını şöylesine vurgulayabiliriz: "Atalarımız Abazaca
okuyup yazma bilmiyorlardı, ama yine de dilimiz yaşayabiliyordu”
diyor Sayın Kutarba. Bir öğrenci de "Konuşmadığımız için
dilimiz yok oluyor, yaşlılar Abazaca konuşmadığımızı öne sürerek
bizi suçluyorlar" diyor. Kuşkusuz, bunlar, bireysel söylem ve
yakınmalar. Bu bakımdan konuya daha fazla eğilmekte, konuyu mercek
altına almakta yarar var.
Yazıdan
anlaşıldığına göre, bir bölüm Abaza öğrenci, seçmeli tek dersle
sınırlanmış bir Abazaca eğitimi (!) alıyor, üniversite eğitimi
ise, filoloji bölümü dışında, tamamıyla Rusça. Bir bölüm Abaza
öğrenci ile Abaza olmayanlar (Rus, Ermeni, Gürcü, vb) ise, Abazaca
hiçbir eğitim almıyorlar. Bu durumda Abazaca eğitim, azınlığın
azınlığı ya da etnik Abazaların azınlığı, yani çok az bir öğrenci
tarafından alınabiliyor. Maşallahı var, Abaza dilinde eğitim
veremeyen 16 yaşında, genç ve bağımsız bir “Abaza Devleti” ile
karşı karşıyayız. Bu arada genç diyorsak da, Abhazya'nın 71
yıllık bir Sovyet cumhuriyeti ‘evveliyatı’ da var.
İstanbul’da,
1923 öncesinde Ermeni Ortodoks Kilisesi’nde kayıtlı olmuş olan
Ermeni ailelerin çocukları Ermeni azınlık okullarında
okuyabiliyorlardı. Diğerleri ya da Anadolu’dan İstanbul’a gelen
Ermeniler ise kiliseye yeniden kaydolamıyorlar ve Ermeni
okullarına yazılamıyorlar, bunlar Türk sayılıyorlar ve Türk
okullarında okuyorlar. (Ancak Ermeni oldukları da
bilindiğinden, yine de ikinci sınıf insan muamelesi görmekten
kurtulamıyorlar. Bu yüzden birçokları korkudan aslını gizlemeye,
Türk adları alıp Türk görünmeye çalışıyorlardı, tıpkı SSCB'nde
olduğu gibi; Türk okulunda Ermeni öğrencilerim olduğu gibi, görev
gereği Ermeni okulunda da bulunmuşluğum var). Şu durumda,
azınlık sayılan Türk Ermenileri bile, bir yönüyle, bağımsız
Abhazya Abazalarından daha “avantajlılar”, daha çok dersi kendi
anadillerinde okuyabiliyorlar.
Dilin
gerilemesinde, karma evliliklerin de payı var. Dil, ailede,
özellikle eşler arasında konuşulduğu sürece yaşar.
Anadilinin gerçek anlamda resmi (baskın) dil olduğu bir
yerde karma evlilikler anadili (baskın dil) lehine işler.
Ancak RF’nda, Türkiye ve Arap ülkelerinde süreç, anadili aleyhine
işliyor. Abhazya’da da olan bu.
Peki, çözüm
ne olabilir?
Elena
Kutarba'ya
göre çözüm, "devletin konuya eğilmesi, ilgi göstermesi (…) ve
Abazacanın gereken ölçüde okullarda okutulmasıdır”. Aynen
katılıyorum ama bunlar kemiksiz sözler, yeterince açık değil,
ayrıca okul da yetmez, yaşaması için Abazaca’nın kamu
yaşamına taşınması da zorunlu. "İlgi gösterilmesi gerekir”
demek de yetmez; bu sözler açık ve ayrıntılı sözler değil
(Şeytan ayrıntıda gizlidir). Sorun, ‘büyük birader’ (Rusya ve
Ruslar) olabilir mi? Bilemiyoruz. Abhazya'da Abaza, Rus, Ermeni,
Gürcü, vb bileşiminden oluşma bir karma nüfus var. Abaza çıkarları
yanında, bu bileşke de kuşkusuz dikkate alınmalı. Ancak, her ne
olursa olsun, Abhazya'nın bir Abaza devleti olduğu da
unutulmamalı.
Sorun, somut bir biçimde, yani neyin ne olduğu ve nerede ne
yapılması gerektiği de belirtilerek, masaya yatırılmalıdır. Yoksa
muğlak (açık olmayan) sözlerle çözüm getirilemez ve
kitlelere de güven telkin edilemez. Güven, günümüzün en temel
sorunlarından biridir.
Adigelerin
dilinde bir atasözü ya da deyim vardır: "Sızlat ama iyileştir"
biçiminde (Ğeuızi ğexuj/"Гъэузи гъэхъужь"). Burada çıban
gösteriliyor ama neşterin (лъао) nereye indirilmesi gerektiği
söylenmiyor. Bir Adige masalında anlatıldığına göre; dişi aslanın
çıbanı irin toplamış, acı içinde, bir neşter vurulup aslanın
acısının dindirilmesi gerekiyor, o zaman aslan süt verecek, bu süt
de prensesi iyileştirecek. Ancak aslana yaklaşmak da yürek işi.
Sonunda gencin biri neşteri indiriyor, acısı dinen aslan yatışıyor
ve süt veriyor, prenses iyileşiyor ve yürekli genç de prensesle
evlenmeyi hak ediyor… Bizde de, şimdilerde sorunlara neşteri
indirecek cesur ama aynı zamanda akıllı ve bilinçli kişilere,
gençlere gereksinim var.
Sonuç olarak,
sorunlar, bilimsel ve demokratik düzlemlerde özgürce ele alınmalı,
çözüm yolları da ona göre aranmalı, ürkeklik ve korku duvarı
aşılmalıdır. Düzgün girişimlerin inandırıcılığı ve başarı şansı
daha fazla olur.
RF ve oraya
karılmış cumhuriyetler anayasalarına göre, Rusça dışındaki
dillerde eğitim, seçmeli dersler biçiminde verilebilir. Şu
durumda, okullarda birden çok dersin anadilinde okutulması, RF
federal eğitim yasasına aykırı görünmüyor (tabii bilmediğimiz
durumlar söz konusu değilse).
Bu çerçevede
Abhazya ve Kabardey-Balkarya’da anadili yanlısı bazı olumlu
adımların atıldığı ya da atılacağı söyleniyor. Bekleyip göreceğiz.
Çok yönlü
araştırma yapmak, örneklerden ve deneyimlerden yararlanmak gerekir
Bu son
dönemde, özellikle Türkiye’de hızlı bir bilinçlenme ve toparlanma
durumu yaşandığını görüyoruz. Kuşkusuz Kafkasya’da da benzeri
gelişmeler vardır. Belki de üstümüzdeki ölü toprağını atıyor
olabiliriz. Bağımsız bir demokratik çizgide yayın yapan Jineps
gazetesi ile Uzunyayla.com, CircassianCanada ve
birçok yeni yayın organının bu yeni oluşumda, kuşkusuz birer onur
payı var. Demokrasinin gelişmekte olduğunu gösteren son derece
sevindirici bir durum bu. Gelişmeyi daha da ilerilere taşımak için
demokratik ve başarılı örnekleri incelemeli ve bunlardan da
yararlanmalıyız.
İki örnek
Burada
bildiğim ve gördüğüm iki örneği sunmak isterim: 1960 öncesi,
İngiliz sömürge yönetimi dönemindeki Kıbrıs Türk toplumu. O
dönemde Rum-Türk karması köy sayısı çok. Nüfusun % 18’i olan
Türkler -tıpkı Türkiye Çerkeslerinin Türkler içine dağılmış olması
gibi- Rumların içine dağılmış. Türklerin önemli bir bölümü
Türkçe’yi unutmuş, Rumca konuşuyor, damadı ya da gelini Rum,
çocukların kiminin adı Yorgo Mehmet, kiminin de Richard Hikmet…
Türkçe okul var ama sayısı az ve yetersiz. Türk çocuklarının
birçoğu Rum kilisesince de desteklenen Rum okullarında okuyor.
1960 sonrası,
yani Rum-Türk birlikteliğine dayalı bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti
yönetimi dönemi. Türk toplumunun eğitim işleri, artık “Türk
Cemaat Meclisi”ne bırakılmış, Rum okuluna gitme durumu sona
ermiş. Yaşlı bir Türk, Rum aksanıyla zar zor Türkçe konuşuyor:“Çocuklar
okulda Türkçe okuyorlar, biz de Türkçe’yi mecburen onlardan
öğrendik” diyor. Düzce'de komşumuz Eski -Çerkes-
Taşköprü (Шыхэл1эхьаблэ) köyünde, çok sevdiğimiz ve
saydığımız, şimdi rahmetli olan İstanbullu bir Rum gelinimiz
(ablamız) vardı (mekanı Cennet olsun); "Üç
çocuğum var, çocuklarım sokağa çıkınca Çerkesce konuşmaya
başladılar, ben de mecburen onlardan Çerkesce’yi öğrendim"
demişti yanımda rahmetli anneme. Yani dil anne tarafından
çocuğa öğretildiği gibi, çocuk tarafından da anne ve babaya
öğretilebiliyor. Ancak bunun için gereken koşulların
(zorlayıcı bir ortam ya da bir tür mahalle baskısının) oluşması
gerekiyor.
Geçmişte
Abazaca ya da Adigece konuşma durumu, anadilinin egemen ve
rakipsiz (baskın) olduğu geleneksel (etnik) köy (cemaat)
ortamında sürdürülebiliyordu, orada başka bir seçenek de yoktu.
Ancak artık bu ortam yok, cemaat (topluluk) de yok. Artık
küçükleri ve zayıfları ezip süpüren ve dünyayı eşitsiz bir biçimde
bütünleştirmekte olan bir globalizm (küreselleşme) çağını
yaşıyoruz. Globalizme, bir tek, küçük de olsa gerçek resmi diller
ve gerekli önlemleri almasını bilen topluluklar uyum sağlayabilir,
ayrı bir öğe olarak yaşayabilir ve gelişime entegre olabilirler.
Bunu başaramayan dil ve kültürler artık yaşayamazlar. Bu, bütün
bir dünya için geçerli, bunu böyle bilmeliyiz ve bunun
değiştirilemeyeceğini de kavramalıyız.
Kafkasya'daki
yerel yönetimlerin, anadili adına aldıkları şimdiki önlemler şu
durumda Sayın Kutarba’nın da söylediği gibi yetersizdir (güdüktür)
ve asimilasyonu asla durduramaz. Kafkasya’da anadillerinde
(birkaç dakikalık, yaz gününde yağmur çiselemesi gibi) bir
radyo-televizyon yayını var ama bunlar 24 saat yayın yapan Rusça,
Türkçe ve Arapça sayısız karşı yayınla kuşatılmış. Yani anadiline
yaşam hakkı tanımayan eşitsiz bir 'fırtına' içinde savruluyoruz. O
halde ona göre, ciddi ve etkili önlemler alınması gerekiyor. Yani
sıradan, kalitesiz, "dostlar alışverişte görsünler" kabilinden
çalışma ve yayınlarla önlem alınamaz ve rekabet yapılamaz. Ayrıca
kalitesizlik kendine güveni de yok eder (Uzunyayla.com’da,
Ergun Yıldız, “Acaba-2”de konuya çarpıcı biçimde değinmiş,
mutlaka okunmalı). Bu da bilinmelidir.
Siyasal
baskılar ise işin cabası. Bu konuda da bir örnek: Anadilini
kuşatan kanallar İsrail'de de var. İsrail, RF ve Türkiye’ye oranla
çok daha gelişmiş bir ülke, asimilasyon için koşullar, orada daha
da gelişmiş durumda ama asimilasyon olmuyor. Çünkü orada kötü
niyetlilik yok, devlet bir asimilasyon politikası gütmüyor
(İsrail, 4 bin kişiden oluşan Adige toplumunun dil ve kültürünü
koruması için yılda 6.5 milyon Dolar ayırıyor. Rusya ise, 12 bin
nüfuslu Karadeniz kıyısı Shapsughları -Soçi ve Tuapse'nin yerli
halkı olan Shapsughlar- için yılda sadece 80 bin Dolar gibi bir
"para" ayırıyor). İsrail’de gelişmiş bir demokrasi var, yani
siyasal baskı değil, tam tersine siyasal ve kültürel bir destek
var. Adige olmak İsrail’de aşağılanan değil, normal ve saygıyla
karşılanan bir şey, bir Yahudi neyse, bir Adige de o. İsrail'de
Çerkesce ya da başka bir dilde konuşana kimse dönüp yan gözle
bakmaz bile. Türkiye’de ise, Çerkesce ya da Kürtçe konuşana, çok
kişinin pis pis baktığını bol bol görebilirsin. Oluşturulan bu pis
ve ırkçı atmosferden cesaret alıp başka dilde konuşanlara
saldıranlara, cinayet işleyenlere ve katillerle gurur duyarak,
bayraklı hatıra fotoğrafı çektiren resmi görevlilere
rastlayabilirsiniz...
Çözüm:
Özgürlük ve Demokrasi
Abhazya'da
Abazaca’ya, şu günlerde bazı öncelikler tanınacağı, Abazaca ders
saatlerinin artırılacağı, bazı koruyucu yasalar da çıkarıldığı
söyleniyor (Kabardey-Balkarya’da da bazı olumlu adımlar
atılıyormuş). Dileriz doğrudur ve gerçekleşir, dileriz
Adigey’deki duruma düşülmez. 1992'de Adigey Devlet Meclisi Başkanı
Sayın Adam Tliuj ile görüşmüştüm. Görüşmeyi birçok yerde de
yazdım (Л1ы1ужъу Адам/Adam Tliuj;şimdi RF devlet başkanının
Rostov’daki ‘Güney Federal Okrugu’ temsilcisinin Adigey’deki
federal baş müfettişidir). Adam Tliuj, Adigece
eğitimin Adigece konuşulan yerlerde uygulamaya konduğunu,
1992-1993 eğitim-öğretim yılında Adigece ve Rusça’nın bir arada
konuşulduğu yerlerde de Adigece eğitime geçileceğini, ardından
sıranın Rusça konuşulan yerlere geleceğini, bu işin 10 yıllık bir
takvime bağlandığını söylemişti. Kuşkusuz hedef öyle olmalıydı.
Ancak, “büyük birader”den (Ruslardan) zılgıt yenmiş olmalı,
program kağıt üzerinde kaldı. Bu ve benzeri durumlar, beraberinde
büyük bir düş kırıklığını, RF ve oradaki cumhuriyetlere karşı bir
güvensizliği de getirdi. Üstelik dürüst bir açıklama ve özeleştiri
olsun yapılmadı, gizlilik ya da ikircikli bir yol tutturuldu.
Güvensizlik
nedeniyle Kafkas cumhuriyetlerine dönüş de yok ya da marjinal
düzeyde. Kafkasya’ya gidip gelenler aptal değil, çok şeyi görüyor
ve muhakeme ediyor. İnsan bir yerden başka bir yere daha iyi,
daha güzel bir yaşam umuduyla gider. Bu bir "Altın Kural".
Bunu herkesin bilmesinde yarar var. Birçok etkili Rus'un
(özellikle Slaviyanlar Birliği kafasındakilerin) bir
Adige dönüşünü istemediğini de biliyoruz, dahası bazı Ruslar, hala
emperyal hayaller (Büyük bir Rus İmparatorluğu yaratma hayali)
peşinde, bunu da anlıyoruz (bizde de benzeri “büyük” hayaller
kuranlar mutlaka vardır ama asıl hayalimiz, özgürlük ve demokrasi
, ata mirasını yeni kuşaklara taşımak, boş laf dışında,
kültürümüzü tanıtma ve geliştirme, RF ve Kafkasya’daki demokratik
gelişmeleri destekleme olmalıdır).
Abazaların -de
facto da olsa- fiilen bağımsız konumda olan bir devletleri var.
Ancak diasporadaki Abazalar Abhazya'ya dönmüyorlar, bunun
nedenleri iyi araştırılmalı ve sonuçları açıklanmalıdır. En başta
dürüstlük ve dostlar arası dayanışma gerekir. Örneğin Abhazya,
diasporaya yönelik, Abaza, Abazin, Adige ve Kabardey lehçelerinde
Radyo-TV yayını yapabilirdi ama yapamıyor. Oysa güven tazelemeyen,
umut yaratamayan ve yeni dostlar kazanamayan bir yönetim başarılı
olamaz (Bu arada diasporadan Abhazya'ya dönenlerin soyuldukları ve
saldırılara uğradıkları iddiaları vardır. Bu bindiği dalı kesmek
olur. Bu tür iddialar araştırılmalı ve sonuçları dürüstçe
açıklanmalıdır. Abaza yönetiminden beklenecek olan şey, en başta
dürüstlük olmalıdır). Diaspora’ya güven aşılandığında, bu kadarı
bile Abhazya’yı ayakta tutmak için yeterli olacaktır. Son dönemde
büyük bir güven erozyonu oluşmuş durumda. Bu giderilmelidir.
Anayurt ve
Diaspora’da en büyük tehlike umudun, Adige, Abaza ve Kuzey Kafkas
halkları arasındaki dayanışma ruhunun yitirilmesi olabilir.
Diasporadaki küçük topluluklar, ana kitle olan Adigelerden kopma
ve tek tek etkisizleşme süreci içindeler. Daha üst düzeyde bir
birliktelik sağlanmalıdır. Yozlaşma büyük ama yine de umut
yitirilmemelidir. Can ve mal güvenliği devletin başta gelen
ödevlerindendir. RF ve Kafkasya’da bu, ivedilikle sağlanmalıdır.
Örneğin, ne denli eleştirsek de Türkiye, dönüşsüz bir aydınlık
yola girdi, büyük bir güven ortamı sağlandı, ne yapılırsa
yapılsın, artık Türkiye için bir geriye dönüş olamaz, eski faşizm
geri getirilemez. Avrupa Birliği kapıları da er geç Türkiye'ye
açılacaktır. AB kapıları er geç Rusya’ya da açılacaktır. Rusya’da,
ekonominin geliştiği, buna bağlı olarak demokrasinin daha da
gelişeceği kuşkusuzdur. Yeni Devlet Başkanı Medvedev nasıl
bir politika izleyecek, paralar kalkınma yerine, Sovyetler
döneminde olduğu gibi silahlanmaya ayrılıp heba mı edilecek?
Bilemiyoruz.
Cumhuriyetlerdeki yeni durum, olumlu ve olumsuz gelişmeler
Şu sıralarda
RF merkezi, yerel birimleri (cumhuriyetleri ve illeri) sıkı bir
denetim ve takibe almış durumda. Kuşkusuz özerkliği kısıtlayıcı ve
tekil (üniter) yapı oluşturmaya yönelik bir gelişme bu. Ancak geri
ve yoksul bölgelerde kalitesiz kişilerin (demagogların) üste
çıkacağı da bilinmeli. Merkezin kaliteyi desteklemesi halinde, üst
müdahale, yararlı sonuçlar da verebilir. Örneğin, Adigey
Cumhuriyeti’nde, nüfusun dörtte biri olan Adigelerin devlet
başkanını kendi inisiyatifleri ile seçmeleri olanaksızdı. Şimdi
iki aşamalı bir parlamento oluru gerektiğinden, Adigey
Parlamentosu’nda bir Adigece ve Rusça konuşan temsilciler dengesi
(paritet) bulunduğundan, devlet başkanı (president) için uzlaşma
zorunluluğu doğmuştu. Daha önce, Adigelerin istemeyeceği biri,
çoğunluktaki Rus seçmen oyu ile seçilebilirdi. Bunu önleyecek
hiçbir yasal kayıt yoktu.
En başta, RF’nun çoğu bölgesinde, özellikle de güney
bölgelerinde halk perişan, işsiz, suç örgütleri (hırsızlık,
gasp, cinayet, vb) patlama yapmış durumda, ayrıca tehlikeli
fundamentalist (dinci terör) akımlar da diş gösteriyor.
Bütün bunlar, Moskova ve St. Petersburg'daki ölçüde, düzeyde bir
demokratik gelişmenin Kuzey Kafkasya'nın köşesinden bile
geçmediğini gösteriyor. Ekonomik sorunlar dağ gibi yığılmış.
Özellikle İnguşya, Çeçenya ve Dağıstan’da fakirlik ve işsizlik diz
boyu. Bu üç bölgedeki 4 milyon (2002'de 4 milyon 147bin 511) ya da
7 Kuzey Kafkasya cumhuriyetindeki 6 milyonu aşkın (2002'de 6
milyon 645 bin 859) insan nasıl geçiniyor, bilemiyoruz, gerçekten
bir mucize.
Kabardey-Balkarya'da
toprak sorunu çözülemiyor, köylü aç, işsiz, kentli perişan,
sorunlar süreğenleşmiş, Moskova sanki buraları kendi kaderine terk
etmiş gibi, eli çok sıkı. Arazi bölüştürülürse, köylü ailesi
başına 50 dönüm düşecek, ama bölüştürülemiyor. Ayrıca globalizm
çağında ve Rusya gibi dipsiz bir kuyuda, sermayesiz, donanımsız
ve Pazar koşulları oluşmamış bir 50 dönüm arazi ile ne yapılabilir
ki? Büyük pazarlar hala mafya denetiminde. Üretici yılmış ve
perişan. Üstelik geçmişin kolhozlar deneyimi, köylüyü çalışmaktan
bezdirmiş, tembelleştirmiş ve adeta robotlaştırmış, Rus ya da
değil köylü adeta sürüye dönüşmüş, ekonomik ve ahlaki değerler
yara almış. Bütün bunlar bilinen ama değinilmeyen ve çözüm
getirilmeyen gerçekler. Yani Rus ve yerel yöneticilerin işi hiç de
kolay değil…
Günümüzde
globalizmin dayattığı sorunlar aşılabilir mi?
Küreselleşme
çağında küçük dillerin yaşatılmalarının artık iyice zorlaşmış
olduğunu söylemeliyiz.
Üstelik Çerkeslerin yaşadıkları berbat ülkelerde, devletler eliyle
yumuşatılmış asimilasyon politikaları uygulanıyor (Bu
konuda Yeldar Barış Kalkan ve Volkan Düzenli’nin Jineps’teki
yazıları da -sayı 24- okunsa iyi olur). Bu ülkelerde
kurbağa misali bir uygulama söz konusu: Kurbağayı kaynar suya
atarsan, sıçrayıp kaçar ama suyu yavaş yavaş ısıtırsan farkına
varmadan haşlanır, ölür; asimilasyon da böyle bir şey, bir doğa
kuralı. İnsan bedenini saran sinsi bir hastalık gibi, farkına
vardırmadan gelir ve öldürür, 12 Mart 1971 faşizmiyle noktalanan
Kuzey Kafkas dillerinin, neredeyse tek günde toprağa gömülmesi
olgusu gibi. Bu bakımdan, uyuşukluğa ve işbirlikçiliğe karşı kesin
ve cesur bir tavır konmalı ve bilinçli çalışmalara
başlanılmalıdır. (Bu arada Kazak ve Karaçayların Adige tarihini
değiştirici nitelikteki girişimleri de izlenmeli işbirlikçisi bu
kişilerin zarar vermeleri önlenmelidir. bk. "Adige tarihi ile
ilgili bir toplantı", internet).
Ulusal
soruna çözüm yolu ve başarılı örnekler
Radikal
çözüm, zorunlu bir anadili eğitimi, anadilinin ödünsüz kamu
yaşamında da kullanılması, dil üzerindeki siyasal baskılara kesin
olarak bir son verilmesi, dil ve kültür coğrafyasının tam bir
koruma altına alınmasıyla sağlanabilir. 4 resmi dil bulunan
İsviçre’den
çarpıcı bir örnek: Bir Kanton kendi dilinin yerini başka bir
kantonun dilinin almasına asla izin vermez. Ancak bir
İsviçreli, anadili dışında, ikinci bir İsviçre dilini de öğrenmek
zorunda. İtalyanca konuşan Ticino kantonunda
(eyalet) bir öğrenci anadili İtalyancayı ve onun yanında
ikinci bir İsviçre dilini de okumak ya da üç dil (Alman,
İtalyan ve Romanş) konuşan Graubünden kantonunda
Romanşça okuyan bir öğrenci, duruma göre ya da okulunda
hangisi bulunuyorsa, Almanca, Fransızca ya da İtalyanca
dillerinden birini de okumak zorunda. İsviçre'de 26 kanton
(eyalet) ve bunların alt birimleri olan 3 bin özerk bucak (Gemeinde)
birimi vardır, eğitim müfredatı ve eğitim dili büyük ölçüde
bucaklar tarafından belirlenir. Bu sistem sayesinde bir İsviçreli
hem anadilini yaşatır, geliştirir ve hem de en az iki İsviçre
dilini bilir.
Oysa
bağımsız Abhazya’da, kimse, ulusal dil olan Abazaca’yı okumak
zorunda değil ama herkes Rusça okumak zorunda. Yoksa Abhazya bir
Rus devleti midir?
Abhazya
yüzlerce km uzunluğunda kıyıları olan, Rusya'nın kolayca elden
çıkaramayacağı stratejik bir bölge. Yani, Rusya, Abhazya’yı,
Abazalar kendi iç sorunlarına öncelik tanıyorlar ve Ruslaşmayı
kabul emiyorlar diye kızıp feda edecek değildir, korkuya gerek
yok; Ruslara, Abazalı ya da Abazasız olsun, fark etmez, Abhazya
toprağı lazım. Ruslar bizim gibi kafasız değiller, planlarını uzun
vadeli yaparlar ve asla hesapsız adımlar atmazlar ama
tökezledikleri de olur.
Kısaca bir
tarihsel anımsatma
Abhazya,
Osmanlı denetiminden çıkıp, 1810-1864 yılları arasında, gönüllü
olarak Rus koruması altına girmiş, 1858’deki nüfusu 94 bin kadar
olan (bk. Hayri Ersoy, Dili, Edebiyatı ve Tarihi ile
Çerkesler, İstanbul, 1993, s. 44) küçük (okrug statülü)
bir bölge, feodal bir prenslik idi. 1864 sonrasında
Sohum okrugu (ilçe) adıyla Kutaisi iline (guberniya),
Sovyetler döneminde de Gürcistan’a bağlanmış bir bölge, ama
tarihsel ya da etnik bir Gürcü toprağı da değil. 1877’de,
Abhazya'ya, Türkiye'deki Abaza soyluları öncülüğünde ve onların
kullanıldığı şaşırtma amaçlı bir Osmanlı çıkartması yapılmasaydı
ya da Abhazya’daki bazı Müslüman Abazalar da Türk güçleriyle
birleşmeselerdi ve böylece Rusların eline güçlü bir koz verip
kendi sonlarını kendi elleriyle hazırlamış olmasalardı ve bunun
sonucu olarak da Türkiye'ye toplu bir göç yapılmış olmasaydı,
Abhazya’daki Abaza nüfusu şimdiki 100 bin nüfus yerine, büyük bir
olasılıkla 1 milyon dolayında olabilecekti. 1877'de Abazalar gibi
soylular yönlendirmesindeki şimdiki Hanefi Müslüman Adigey
Adigeleri ile tarikatlar -şeyhler- yönlendirmesindeki Şafii
Müslümanlar olan Çeçenler ve Dağıstanlılar da Türk yanlısı ve Rus
karşıtı ayaklanmalara katılmışlardı. Ancak daha organize, daha
kurnaz, daha deneyimli ve daha ustaca savunma taktikler
geliştirmiş olan tarikatlar bu yıkımdan da sıyrılmayı başarmış,
olan yine zavallı Abaza ve Adige yoksul kitlelerine olmuştu.
1877’deki ayaklanmalar yüzünden Abaza ve Kuban oblastı
Adigelerinin çoğu Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmışlardır.
1877-1878 ayaklanmaları, bizim açımızdan henüz tam incelenmiş ve
öğrenilmiş değildir.
Öte yandan
Rusya, Abazalara yardım ediyorsa, bu karşılıksız değil, kuşkusuz
kendi çıkarı gereğidir. Yani, Abazalar Rusya'nın fazla umurunda
değildir, bu bakımdan daha fazla özerklik istiyor, anadiline sahip
çıkıyorlar diye, Ruslar Abazalarla uğraşacak değildirler. Ama
pasif kaldıkları takdirde Abazalar kendi kendilerini feda etmiş
olacaklardır. Türkiye’nin Trakya bölgesi, adı dışında nasıl
Türk ise, Abhazya da, adı dışında giderek Rus olabilecektir. Bunu
iyi bilmek ve ona göre sağlam bir politika oluşturmak gerekir.
Yeni
demokratik örnekler nelerdir ve ne yapılmalıdır?
Sonuç olarak,
Abhazya’daki dil politikası geciktirilmeden, Abhazca lehine
değiştirilmeli ve geciktirilmeden uygulamaya konulmalıdır.
Anayasal anlamda bir engel bulunacağını sanmıyoruz. RF’unda da
durum budur. Nitekim Kabardey-Balkarya, Adigece
(Kabardey-Çerkesce) ve Balkarca (Karaçay-Balkarca) eğitimi yönünde
olumlu bir adım atmıştır, dileriz bu da bir oyun değildir. En
azından ve şimdilik de olsa, Abaza kökenli öğrencilerin tümünü
kapsayan bir anadili eğitimi hemen başlatılmalıdır.
Abaza yönetimi dürüst olmalı ve bir güven ortamı yaratmalı,
ürkeklik bırakılmalı, yurtseverlerin sorunları korkusuzca dile
getirebilecekleri bir ortam oluşturulmalıdır. Ayrıca Abhazya,
şimdiki berbat duruma son verip kapılarını sadece Abazalara değil,
bütün Kuzey Kafkasya kökenlilere ve zor durumdaki herkese açmalı,
bu gibi konularda Ruslardan akıl almalara bir son verilmelidir.
Bütün bunlar
güvence altına alındığında ve dönenlere insanca ve saygılı
davranıldığında, Abhazya’ya dönüş gerçekleşebilir. Ancak, önce
Abazalar, Abhazya’nın başat (egemen) topluluğu, ulusu
olduklarını kanıtlamalı ve demokratik bir güven ortamı
oluşturmalıdırlar. Eğitimde, Rusça ve Abazaca giderek herkes
için zorunlu, Ermenice ve diğer diller de bu iki resmi dil
yanında, birer seçmeli ders dili olarak okutulmalıdır
(İsrail Çerkesleri resmi diller olan İbranice, Arapça ve
İngilizce’yi zorunlu, anadili Adigece’yi de seçmeli ders olarak
resmen okumaktadırlar). İsrail ya da İsviçre, Abhazya için de
demokrasiye uygun bir uygulama örneğidir, modeldir.
Bütün bunların
Abhazya, Güney Osetya ve dahası RF sınırları içinde de geçerli
olması için, RF'unda demokrasinin geliştirilmesi, İsviçre’deki
örneklerin benimsenmesi, ikircikli (faşist ya da kuşku uyandıran)
davranışların terk edilmesi, bütün RF ulusları ile Abazaların da
RF'undaki demokratik güçlerle sıkı bir dayanışma içinde olmaları
ve kendilerine çeki düzen vermeleri gerekir.
Bazılarının
dilinden düşmeyen Rus ve RF düşmanlığı ise, en çok da Abaza ve
Adigeler açısından pratik yararı olmayan şeylerdendir. Irkçılık
demokratik olmayan ülkelerde geçerli olan bir politikadır, RF ve
Türkiye'de de giderek zayıflamaya mahkumdur. Örneğin ırkçılığın
dünya çapında eski baş aktörü olan ABD gibi bir ülkede bile,
Afrikalı azınlıktan çıkma Barack Obama Demokratik Parti’nin
başkan adayı olmuştur ve büyük bir olasılıkla da Kasım 2008’de ABD
Başkanı olabilecektir. Rusya'da bir Müslüman’ın ya da Türkiye'de
bir Rum ya da Yahudi'nin benzeri bir destek elde edebileceğini hiç
düşünebilir miyiz? Milliyet, ırk ve din esasına dayalı ırkçılık
(ayrımcılık) anlayışları demokrasi ve yargı bağımsızlığı bulunan
ülkelerde giderek güçten düşmektedir, ABD bunu bir örneğidir.
Sonuç olarak,
dost ve demokratik bir Rusya Federasyonu, demokratik çözümleri
de üretir. Bunun için, RF'unda, en başta bir yargı bağımsızlığı
oluşmalıdır. Tıpkı İsviçre ve Kanada gibi.
Kanada’da resmi diller olan İngilizce ve Fransızca
yanında, 2001-2007 yılları boyunca bütün yerel dil ve topluluklar
devletçe tanınmış ve koruma altına alınmıştır. Bu toplulukların
kendi “Ulusal Meclis”lerini (National Council) oluşturmaları
sağlanmıştır. Kanada’nın kuzeyinde Norhwest Territories,
Nunavut, Nunavik ve Nunatsiavut (bk. internet) gibi
yerli yönetim bölge birimleri kurulmuştur. Kanada’nın orta
kuzeyindeki Nunavut’da Inuktitut ve Inuinnaqtun
dilleri resmi dil olarak kabul edilmiştir, Kanada’nın Kuzeybatı
Bölgesi’nde de (Northwest Territories) 9 resmi yerli dili
tanınmıştır. Labrador’un kuzeydoğusunda Nunatsiavut, Quebec
eyaleti kuzeyinde de Nunavik yerli yönetimi bölgesi
oluşturulmuştur. Bu arada Kanada’da sadece 10 kişinin
konuştuğu Han language (bk. internet) dili bile tanınıp
koruma altına alınmıştır. Bu küçük yerli dilleri kamu
yaşamında kullanılabiliyor ve okullarda zorunlu dil olarak
okutuluyorlar. Kanada’daki resmi dillerden 8’ini ve bu
dilleri konuşanların sayılarını bildirelim: Chipewyan ya da
Dene Suline- 4 bin; Cree- 50 bin; Dogrib -2
bin 110; Gwich- 770; Inuinnaqtun -2 bin;
Inuktitut-30 bin;Inuvialaktun- 400-700; Slavey-2
bin 200 (bk. List of official languages by state, Wikipedia).
Küçücük yerli
dillerin resmi diller olmalarına karşın Kanada’da her biri yüz
bini aşkın kişi tarafından konuşulan İtalyanca (470 bin),
Almanca (438 bin), Çince (853 bin) ve Pencabi
dili (271 bin) gibi çok sayıda kişi tarafından konuşulan dillere,
göçmen dil sayıldıklarından, resmi dil statüleri verilmemiştir ama
bu diller ve daha pek çok dil, Kanada okullarında isteğe bağlı
olarak, devlet tarafından serbestçe okutulmaktadır. Bütün bu
dillerde kitap, gazete, dergi, radyo ve televizyon yayınları
vardır. Üstelik RF'undaki gibi birkaç dakika ile sınırlanmış
değil, sınırlamasızdır.
Rusya
Federasyonu’ndaki durum
Kanada
yerlilere geniş haklar tanırken, Avustralya yerli
Aborijinlerden özür dilerken, RF yönetimi, toprağın asıl
yerlisi olan Karadeniz kıyısındaki (Soçi ve Tuapse’deki)
Adige-Shapsughları göçmen Ermeni ve Rumlar gibi sıradan bir
azınlıkmış gibi görmek istemekte, Lenin’in Shapsughlara
vermiş olduğu cumhuriyet hakkı bir yana, 1924-1945 yılları
arasındaki var olan özerklikleri geri verilecek olursa, bölgeye
başka yerlerden getirilip yerleştirilmiş olan ve şimdi sayıları
Shapsughları aşmış olan Rus, Ermeni, Rum ve diğerlerinin
"kızacağı" söylenmektedir (Krasnodar Kray eski valisi Diyakonov,
"Nüfusun %4 ya 5'i olan Shapsughlara özerklik verirsek, bölgede
yaşayan ve Shapsughlardan çok daha fazla olan Rus, Ermeni, Rum, vb
ne demezler?” diyerek, tepkileri dile getirmişti, bk. Shapsugh
Ulusal Rayonu, Vikipedi, internet).
Günümüzdeki
en demokratik örnekler İsviçre ve Kanada’da olanlarıdır.
Bu
örnekleri izleyecek yerde RF yönetimi, var olanı yok etmekte, uzun
bir tarihsel geçmişi olan ve federasyona sözleşmelerle katılan,
kendi yazı ve edebiyat dilleri de bulunan 10 özerk okrugun
6'sını şimdiden kaldırmış, dillerini de resmi dil statülerinden
düşürmüş bulunmaktadır. Şimdi sıra, geride kalmış olan 4 okruga
gelmiştir. Hedefte Adigey ve Altay gibi
cumhuriyetlerin de bulunduğu söylenmektedir (bk. Russia, Wikipedia).
Bu bakımdan diasporanın tetikte olması ve faşist Rusların
planlarına geçit vermemesi gerekir.
RF üst
kademelerinde
(derin devlette) iki eğilim vardır:Aklı başında, dürüst
ve demokrat öğeler ile “Büyük Rusya hayali peşinde koşan” ve kirli
geçmişin karanlığından beslenen emperyal (ırkçı) düşünceli öğeler.
Bu iki eğilimin, şimdilik bir denge içinde olduğu anlaşılıyor.
Gerici-emperyal öğeler, 2006’da Adigey Cumhuriyeti’ni ve dilini
toprağa gömmeye kalkışmışlardı. Bunu bilmek ve seçimi ona göre
yapmak gerekir.
Not:
Bu inceleme yazısı 11 Haziran 2008'de güncellenmiştir. -HCY |