FOLKLORUN BAZI SORUNLARI
Folklorun bir yanı da Adige sanatçılarının okumamış ve çağdaş
eğitim almamış kişilerin yaratıları olmasıydı. Sanatçı,
toplumun o anki koşullarına göre hareket etmek ya da toplumu
bir ölçüde farklı yönde etkilemek dışında öncü görevler
üstlenemiyordu.
Sanatçı
modern anlamda bir bilinçten de yoksundu. Kuşkusuz çok güçlü ve
toplumu etkileyen sanatçılar da yetişmiştir, ama ölçü çağdaş
(modern) sanat anlayışı düzeyine çıkmadığı sürece, toplumun
sanatsal algılayışında büyük bir değişim oluşamazdı. Halk
sanatçılarının sanat ve yapıtları, çağdaş anlamıyla, gelenekçi
(gerici) ve tutucuydu. Toplum yaşamında oluşacak olan büyük
değişimlere ayak uyduracak, belirecek büyük sorunlara yanıt
verecek ve toplumu yönlendirecek bir özellikte değildi. Örneğin
20'nci yüzyılda, emperyalist çağda ya da günümüzün küreselleşme (globalizm)
koşullarında, halk sanatçılarının (dans müziği dışında) direnişi,
son sanatçı kuşağının ölmesiyle birlikte sessizliğe bürünmüştür,
ama modern sanatta kurumlaşma, kendini yenileme ve süreklilik
vardır.
Geleneksel dönemin toplumu çağdaş anlamda bilinçsiz ve yazılı
yaşamdan yoksun durumdaydı. Ortada sadece bir köylü halk beğenisi
vardı. Yığınlar bilinçsiz ve tutucu halk beğenisi ile
yetindiklerinden, yazı dilinin gerekliliği gibi çağdaş bilinç
örneklerine gereksinim duyulmuyordu. Bu doğrultuda yapılan ya da
yapılacak çalışmalara karşı bir duyarsızlık vardı. Bu nedenle halk
beğenisi sanatsal açıdan bir çağdaş ölçü olarak kabul edilemez.
Çünkü çağdaş anlamda eğitimsiz ve zamanlarının çoğunu çalışmaya,
pek azını da sanata ayıran geleneksel çağın emekçi kitleleri basit
ve kolay beğenilerle, eğlenmekle de yetinebiliyorlardı. Sanatın ve
sanatsal estetiğin büyük gelişmeleri, uzun süreli, yüzyılları
bulan bir eğitim ve bilinçlenme sonucu oluşmuştur. Örneğin
İtalya'da başlayan klasik sanat, edebiyat, müzik, vb, İtalya'dan
Avusturya'ya, oradan Almanya, Macaristan, Polonya ve Rusya'ya
doğru yayılmıştır. Bu ülkeler birbiriyle şu ya da bu biçimde
bağlantılıydı. Sanat oralardan Avrupa ve Amerika tamamına
yayılmış, Çerkesya'yı ve Kafkasya’yı ise ıskalamıştır.
Toplum uzun süreli ve planlı çalışmalar sonucu üstün estetik
beğeni düzeyine eriştirilebilir. Sovyetler döneminde Adigeler,
diğer Sovyet halkları gibi bazı sanatsal başarılara da, kuşkusuz
imzalar attılar, sözgelişi Tembot K’eraş’ın 1948’de
Sovyetler Birliği Devlet Ödülü’nü kazanan Mutluluk Yolu (Насыпым
игъогу) gibi. Ancak yapılanların, daha doğrusu ortaya konan
ürünlerin ideolojik bir kalıp ile çerçeveli olduğu, güdümlü
kaldığı ve gerçek anlamda bir özgürlüğü yansıtmadığı da
unutulmamalıdır.
Yukarıda değindiğimiz gibi, folklor, ne denli zengin ve çeşitli
olursa olsun, modern bir tiyatronun, operanın, bale ve edebiyatın
yerini tutamaz, o tür çağdaş gereksinmeleri karşılayamaz. Sonuç
olarak, Adige folklorundaki yaratıcılık, gelişimin bir noktasında
takılı kalmış gibidir. Osmanlıların Divan Edebiyatı gibi
kalıpçıdır ve kendisini yineleyip duran bir şey ya da kırık bir
plak gibidir. Folklor bir yönüyle çok güzeldir, ama "zamanımızın
da çok gerisindedir". Onunla yetinmek, "mimarlara taş örme tek
gözlü ev yapmayı öğretmek, çimento kullanmayı ve betonarmeyi
öğretmemek gibidir" ya da globalizm ve teknoloji çağında gelişime
ayak bağı olmak demektir.
Ancak Adige halkının folklor dışı olanakları bulunmadığı sürece,
bundan başkası da yapılamazdı. Dolayısıyla her şeyi kendi
bütünlüğü ve yapısı içinde, yer, zaman ve mekana göre
değerlendirdiğimizde, Adige sanatçısını suçlamak da bir haksızlık
olacaktır.
Adige folkloru Adige ruhunu ve Adige karakterini yansıtmaktadır.
Çağdaş sanatçıya düşen görev, bu ruh ve karakter temelinde folklor
ürünlerini yeniden yoğurmak, onlardan çağdaş normlara uygun yeni
ürünler yaratmak olmalıdır. Örneğin 21 Haziran 2008'de Bursa ili
Mustafa Kemal Paşa ilçesi Karaorman köyünde sahne alan ve 5
bin kişinin üstünde bir seyirci kitlesi tarafından beğeniyle
izlenen Bandırma Kuzey Kafkasya Kültür Derneği'nin değişik
Jöğobzıy (Жъогъобзый) ekipleri Adige çocuk oyunlarını
ve Nart savaş danslarını özel giysilerini de hazırlayarak
büyük bir başarıyla çağdaş anlamda yorumlamayı başarmış ve büyük
bir beğeni ile karşılanmışlardır. Böylece Sovyet kalıpçılığı ve
gericiliği diasporada başarılı bir biçimde aşılmış oldu.
ADİGE FOLKLORUNUN KAYNAĞI VE DEĞİŞİK ÜRÜNLERİ
Adige
folklorunun kaynağı, mitolojik inançlar ve bunlarla içiçe geçmiş
olan halk yaşamıdır. Bu yaşam içinde doğmuş olan ilk ürünler,
büyük bir olasılıkla iş türküleridir (1оф орэдхэр). Bu
türküler yapılan işin içinden doğmuşlardır, türkülerin işlevi de
yapılan işi kolaylaştırmaktır. Bu türküler bu yakın yıllara değin
Düzce ve Çarşamba köylerindeki mısır çapalarında Adige emekçi
köylüleri tarafından, korolar eşliğinde, ikili ya da daha çok
gruplar tarafından, çok sesli olmak üzere söylenirdi. Mitolojik
görüntüler taşıyan bu türküleri, yine büyük bir olasılıkla
düğün (нысащэ) ve gelinalma (нысэ къащэ) türküleri
izlemiştir. Bu türküler de, amaca uygun olarak, birden çok grup
tarafından çok sesli olarak söylenirdi. Şimdi Düzce'de bunun
bozulmuş-çirkin taklitleri yapılmakta ve yeniden canlandırılmasına
çalışılmaktadır. Ancak bunun için uzman sanatçı ve eğitimcilere,
disiplinli çalışmalara gereksinim vardır, amatörlerin bu tür
işleri başarmaları çok zordur.
Adige folkloruna konu olan dünya, deyim yerindeyse mitolojik bir
boyuttadır. Bu dünyada insanlar ve bilinen canlılar dışında,
birçok mitik ve mitolojik (fantastik) yaratıkların da yaşadığına
inanılmaktadır: Değişik tanrılar, mitik (söylence) hayvanlar,
devler (иныжъ), cüce insanlar (исп), göğsü kılıçlı yarı orman
adamları (мэзл1ыныкъо), ejderhalar (благъо, шэгьыблэ), büyücüler (уды,
нэгъуч1ыц), cadılar (джадэ), hortlaklar (хьадэджад), cin (джынэ)
ve periler (тхьэ1офыд), vb.
Gökle yerin birleştiği bir boyuttaki bütün kara parçaları,
denizler ve sular, yeraltı, su altı ya da deniz dibi, gökyüzünde
tanrıların yaşadığı yerler, ölüler ülkesi (хьадрыхэ), vb Adige
mitolojik dünyasını oluşturmaktadır. Böylesine bir dünyada
gerçekleşmekte olduğuna inanılan olaylar ve her şey folklorun ve
Adige söylentisinin (1оры1уатэ) konusudur. |