...................
...................
ADİGECE'NİN TEMEL SORUNLARI   -1
Biliminsanının Gözüyle: "Doğruluk Dostluktan Daha Değerlidir"
Prof. Dr. ĞIŞ Nuh
Adige Mak, 12/13 Şubat 2009
Çeviri: HAPİ Cevdet Yıldız
                         
...................
 
...................
Adigelerin kökeni üzerine açıklamalar

Adigelerin bir toplum olarak bir arada bulundukları ve ortak bir alanda yaşadıkları sıralarda hangi dili konuşmuş olduklarını bilmemiz kolay değildir, konu yazılı kaynaklarda  yeterince belirtilmiş değil.

Kaynaklara göre Adigeler Hatlar'dan (Хьатхэр) (*) türemişlerdir. Bu nedenle Adigece'nin Hat dilinden (Хьатыбзэ) türemiş olduğunu söyleyebiliriz. Bu sözümüzü destekleyici nitelikte çalışma ürünleri vardır.

Peki Hatlar kimlerden türemiş olabilirler? Hatların Hananlar’dan (Хьананэ) türemiş olduklarını düşünebiliriz. Çünkü, İbrahim, Tanrı'nın kendisine vaat ettiği toprağı ararken Hatların yaşadığı yere geldi ve orada yaşayan Hatlarla karşılaştı ve o yerde kaldı. Bu açıklama İncil'den. İbrahim'in eşi Sara ölünce, Hatlara ricada bulunup yaşadığı Hanan toprağında eşini  defnetti. Hananlar ayrı   bir topluluk idiler, bu da İncil'de yazılı. Ancak Hananlar Yahudiler tarafından soykırım yoluyla ortadan kaldırıldılar (Günümüzde bile Hanan sülale adını /лъэкъуац1э taşıyan bir aile Adigey'in Koşhabl rayonu Fedz köyünde yaşıyor). Hananlar Etrüskler’den türemiş olmalılar. Ancak konu henüz yeterince açıklığa kavuşturulmuş değil.

Hat sonrasında Hatlar toplu bir halk olarak mı yoksa kendi içlerinde bölünmüş topluluklar olarak mı bir yaşam sürdürdüler? Kişisel görüşüme göre, Adigeler kendi içlerinde bölünmüş, gelenek-görenek ve dilleri de biraz farklılaşmış olarak yaşamlarını sürdürüyorlardı. Bu söylediklerim yazılı kaynaklarca da destekleniyor. Kral Mitridat’ın yazıcılarının tanıklığına ve MÖ I. yüzyılda yaşamış olan Strabon’un yazdığına göre, Mıvt’e Denizi (Хы Мыут1э;Meot Denizi/Azak Denizi) çevresindeki bir kuşakta Mıvt’eler (Мыут1эхэр/Meotlar) yaşıyorlardı. ”Mıvt’elerin”  ayrı bir ulus oldukları yakıştırmalarında bulunanlar da vardır. Ama ben bu tür görüşlere katılmıyorum, ayrıca doğru da değildir. Bu, Kuban Irmağı dolaylarında yaşayan bütün insanlara Rusların toptancı bir anlayışla “Kubanlı” demeleri gibi bir anlam taşır sadece. Bu görüşüm kuşkusuz bir temele dayalıdır. Strabon’un yazdığına göre, o kıyılarda (Azak Denizi kıyılarında) Bospor ve Sind bölgeleri bulunuyordu. Bu iki bölgeye yakın yerlerde de Ahey (ахэй), Zih (зих), Genioh (гениох), Kerket (керкет) ve Sindler (синд) yaşıyorlardı…(“Geografiya”, 17 kitap, M. , 1964, II. Cilt, s. 468). Milattan 1200 yıl önce Hat (Hitit) Krallığı’nın yıkılmış olmasından sonra, Strabon’un sözünü ettiği topluluklar tarih sahnesine çıkmış durumdaydılar. V. S. Sergeyev’in yazdığı gibi, Kuzey Karadeniz kıyılarında yaşayanların Kimmerler oldukları belirtiliyor. Asur kabartma   (щэнэбз) yazılarında (MÖ VIII. yüzyıl) karşılaşılan “Gimmirey” (“гиммэрей”/”K’emguy”-Ğ. N. ) sözcüğü de oraya bağlıdır. Grekler, birbirlerine komşu olan Ahey, Sind, Zih, Kerket, Genioh gibi birçok halkı Kimmerler  ortak adı altında tanımlıyorlardı (Bkz. Sergeyev V. S. İstoriya Drevney Gresti/Kadim Yunanistan Tarihi. M. , 1963, s. 131). Strabon, “Bospor yönetimi, bir ara Kimmerlerin eline geçmişti. Bu nedenle Mıvt’e’ye (Azak Denizi’ne) açılan boğaza Kimmer Bospor’u denmiştir” diye yazıyor (Bkz. Strabon, s. 383). Sözünü ettiğim bu konuda daha çok bilgi edinmek için yayınlanmış kitabıma bakabilirsiniz (“Все об адыгах. Зэк1эри адыгэмэ яхьыл1агъ”, Maykop, 2002, s. 19-28).

Hatlardan geriye kalan topluluklar-ахэй/ahey, зих/zih, синд/sind, керкет/kerket, гениох/genioh’lar- Adige, Kabardey, Abhaz ya da Wubıhlar mı idiler, o gibi konularda kesin bir bilgiye ulaşmış değiliz, ancak  bu toplulukların aynı kökten türeme oldukları biliniyor. Bu halk topluluklarına ortak ad olarak Gimmirey/Kimmerler dendiğini de görüyoruz. Sonradan bunlara Çerkes denmeye başlandı. Kişisel görüşüme göre,  “Çerkes” adı kişi adından geliyor olmalı. Strabon’un yazılarına dayanarak böyle düşünüyorum. Strabon şöyle yazıyor: “Geniohların Krekas ve Amfistrat adlı iki yöneticisi/komutanı  vardır”,  “Geniohlar, kendilerini sanırım bu iki kişinin adıyla tanıtıyorlar” (Strabon, s. 470). Geniohların komutanının adı, Strabon’un yazdığına göre, (ya da Rusça’ya çevirisine göre), “Krekas”tır, ancak Adige ulusal dilinde “k” (-Türkçe’deki “ka” sesi-) denilen bir ses ve “kr” biçiminde de bir söyleyiş  yoktur. Bu nedenle Krekas denilen büyük şefe/komutana Geniohların (“Adigelerin”) dilinde “К1элэк1ас” (K’elek’as;Son oğul, Sevgili oğul)  ya da “Джэрэкъэс” (Cerekas;Naralar atarak, haykırarak gelen) deniyor olabilirdi. Bu Adige (“Genioh”) sözcüğünü, başka halklar kendi dillerine uydurmuş olmalılar. Böylece K’elek’as ya da Cerekas sözcüğü Krekas olmuş olmalı. Ad, ardından Kerket, en sonunda da Çerkes oluyor. Adın sahibi olan halkın yazısı olmadığından (ya da var idiyse bile yitirilmiş olduğundan) böylesine durumlarla karşılaşabiliyoruz.


Ortaçağ’da Adigeler

Konuyu en eski zamanlardan başlatmış olmamızın elbette bir nedeni vardır. Günümüz Adigelerinin bazıları Sovyet yönetiminin Adigeleri bölmüş olduğunu söylüyorlar ve bu bölünme sonucu, aslında tek bir dil olan Adigece’nin de bölündüğünü, aynı ulustan olan kişilerin, sonunda  birbirleriyle  anlaşamaz durumlara düştüklerini söylüyorlar. Adigelerin tarihsel yazılara göre bilindikleri zaman,  MS IX. yüzyıl olmalı, o dönemde yaşayan İbn Haluin (Ибн-халуин), yazılarında “Çerkesler herkesten daha güçlüdürler” diyor. Ondan önce, V-VI. yüzyıllarda yaşamış olan Prokopiy Kesariyski’nin yazılarında Meotidya’da  (Меотид) Zih, Sagid ve Abashlar (Абасххэр) yaşıyorlar, deniyor. Yani V-VI. yüzyıllarda Abashlar (“Abazalar” ya da “Abhazlar”) öteki Hat (Adige) toplulukları içinde henüz belirmeye başlаmışlardı. Mesudi’nin yazılarında (MS 943 yılı, X. yüzyıl), bildiğimiz kadarıyla, ilk kez “Adige” (“Адыгэ”) sözcüğünün kullanıldığını görüyoruz. Mesudi şöyle yazmıştı:O ırmak boyunda (adını söylemiyor, ama Kuban Irmağı olmalı) Ademfiyeler (“адемдхат “ ya da “адемхэр”/Ademler) oturuyorlar, balıkçılıkla geçiniyorlar, başlarında kral ya da başkanları bulunmuyor…Keşeki (Kaşaki, Kasogi-Adıgi xaraktera krotkogo…)”.

Kabardey, Besleney gibi Adige topluluklarının tarihte belirişi XI-XII. yüzyıllara rastlıyor. Wubıhların ayrı bir halk olarak belirişi durumu ise aydınlatılamamıştır. Diğer Adige toplulukları-Abzegh, Bjedugh, Jane, K’emguy, Mehoş, Natuhay/нэтыхъуай, Shapsugh ve diğerlerinin beliriş tarihleri de aydınlatılamamıştır. Bunların hepsini tek bir ulus/halk ve tek bir dili konuşan insanlar olarak ele alamayız. Günümüzde bile her bir topluluğun konuştuğu dil (diyalekt/ağız/жэры1уабз), hala her bir topluluğun kendi ulusal dilidir: Kabardeyce, Besleneyce;Abazaca,  Abhazca, Wubıhca, Abzeghce, Bjedughca,  K’emguyce, Shapsughca ve diğerleri. Abaza, Abhaz ve Wubıh dilleri dışındakiler Adigece adı altında tanınıyorlardı, şimdi de öyledir.


Adige geleneği/xabzesi ve dil

Yukarıdaki ilk sırada yer alan bu üç halk da -Abaza, Abhaz, Wubıh- içlerinde olmak üzere, Adigelerin hepsinin geleneği/xabzesi (h’abze/хабзэ) birbirine benziyor denebilir, türedikleri Hat kavmi geleneği/xabzesi de bu öbeğe girer. Adigelik/Adige geleneği (Адыгагъэ, адыгэ хабзэ) ile Abhaz geleneği/xabzesi (Apsuara), günümüze değin benzerliklerini korumuşlardır, ayrıldıkları noktalar önemsizdir, sözünü etmeye bile değmez. Güneydeki yerler (к1эхэ;ыхэрэ) Adigeleri ile kuzeydeki yerler (ыпшъэрэ) Adigelerinin (Kabardey ve Besleneylerin) geleneği/xabzesi  farksızdır denebilir. Gelenek/Xabze üzerinde biraz fazla durmam, geleneğin ulus açısından taşıdığı önemi/değeri vurgulamayı istemem nedeniyledir. Dil ulusun ruhu (pse/псэ) ise, gelenek/xabze de ulusun aklı ve değer yargısıdır (Бзэр лъэпкъым ыпсэмэ, хабзэр лъэпкъым иакъыл, ыуас). Dil ile aklı ayıramayız, o zaman ortada doğru/düzgün bir ulus (лъэпкъ тэрэз) kalmaz. Adigeler dilin karşılığı olarak “söz” (“гущы1/guşı’” ya da “псалъ/psatl”) derler. Burada “gu” (kalp) ile “pse” nin (ruh) nerede bulunduğu, “ruhun/pse’nin” neyin içinde yer almış oluğu vurgulanıyor. Kalbin ve ruhun bir araya geldiği yer, gelenek ve görenekler (шэнхабзэхэр/”адыгагъэр”/Adigelik) ile akıldır. Buradan hareketle, dile fazlaca bir anlam/işlev yüklersen geleneği/xabzeyi zorlamış, geleneği daha üstte tutarsan, dildeki güzelliği (tadı), bir başka dile aktarman güçleşmiş olur. Ancak  Adige geleneğinden daha fazla etkilenmiş olduğumu ve onlara daha fazla bir anlam/önem yüklemek istediğimi de belirtmek isterim. Kanına, ruhuna Adige geleneği/xabzesi girmiş olan biri, Adigece’yi öğrenmek için hiçbir zorluktan kaçınmaz. Adige geleneği ile yetişmiş ve donanımlı olan bir kişi, konuşmasa bile davranışından onun bir Adige, eğitimli ve donanımlı bir kişi olduğunu hemen anlayabilirsin, ancak Adigece konuşsa bile, o kişide Adigelik ruhu, Adige gelenek ve terbiyesi yoksa, onun için  bir Adige’dir de diyemeyiz. Kişi dil ile geleneği birlikte  içselleştirmişse, işte ondan daha mükemmel, ondan daha güzel ve ondan daha iyi olan birini aramaya gerek de kalmaz. Buradan hareketle ve kesin bir inançla şunu söyleyebiliriz:Adigelik/xabze ulusu eğitiyor, dil de ulus bireylerinin iletişimine aracı oluyor (зэрещхых).


Anadili konusu

Dil için anadili (nıdetlfıbz/ныдэлъфыбз) deyimini kullanıyoruz, ama soruna daha gerçekçi eğildiğimizde, dil ile gelenek/xabzenin anadan gelme şeyler olmadığını, bunların bebeğe verilen eğitim ve öğretimden kaynaklandığını da anlıyoruz. Doğrudur, düşünceme göre, kanın (лъы)  da bir anlamı olmadığını söyleyemeyiz. ”Tlepk”/ulus  (“лъэпкъ”/ulus/kan birliğinden gelme) sözcüğü de oradan/kandan kaynaklanıyor. İnsanın yaşamsal gücü/vücudu, taşıdığı kana bağlıdır, ancak hangi kanı taşıyor olursa olsun, en önemli olan etken kişiye verilmiş/kazandırılmış olan eğitim/terbiyedir. Diller biraz farklılaşmış olsalar da, Adigeliğini sürdüren biri, Adige geleneği/xabzesi ile donanmış olan bir kişi, Adigece’yi de terk etmez, yüzyıllar boyunca atalarımızın geliştirerek bugünlere getirmiş olduğu, ilginç yönleriyle  çok zengin bir dil olan Adigece’yi öyle biri terk etmez, kişinin içindeki Adigelik ruhu terk etmeyi kabullenemez, çünkü  kalp ile akıl o noktada bütünleşecektir. Bireyi olduğun ulusunun yüzyıllardan bu yana yaşatarak bugünlere getirmiş olduğu dili, ilgiyle karşılamak ve onu geliştirmek bir görev olarak algılanmalıdır. Bunu anlamayı hiçbir gerekçe önlememeli.


Diaspora’da durum

Türkiye
ve diğer dış ülkelerde yaşayan Adige gençlerinin Adigece’yi bırakmakta/unutmakta oldukları  söyleniyor, buna çok üzülüyoruz. Peki, o gençlerin kulağına dede ve ninelerinin, ana ve babalarının temiz Adigece konuşma sesleri hiç ulaşmamış mıdır? Gençlerin babalarının Adigece konuştukları için baskı ve cezalarla karşılaştıkları  dönemler de yaşanmıştır, yine de onlar korkmamışlar ve Adigece konuşmayı sürdürmüşlerdi (**). Şimdilerde, bildiğimiz kadarıyla  o tür kötü uygulamaların (хэбзэ емык1ухэр) azaltıldığı/kaldırıldığı söyleniyor, ama gençler Adigece bilmiyorlar ve öğrenmek de istemiyorlar. Sonuç olarak, gençler, sadece dili değil, Adige geleneğini, Adigeliği de yitirmiş oluyorlar. Günümüzde Adigelerin bütün bir yeryüzü düzeyinde iletişim ve buluşma olanakları çoğaldı, teknoloji sayesinde, Adigece’yi gün boyunca, gece ve gündüz duyma olanakları da arttı, ama bu olanaktan yararlanmıyorlar, yararlanmak için de bir çaba göstermiyorlar (***). Okumak ve yazmak isteyenler için kitap ve öğretmen sağlama olanaklarına kavuştuk. İşi devlet düzeyinde ele alsak bile, ”durun” diyecek birileri çıkmaz diyebiliriz artık. Bakın, Adigece’yi yaşatmak için Ürdün’de düzenlenen uluslar arası konferansın düzenleyicileri arasında Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı ilgili bölümü de yer almıştı.

Hangi yöne dönsek bile, Adigelerin artık oldukça umut verici olanakları var. Şimdiki gençler eskiden dede ve ninelerinin, ana ve babalarının yaşadıkları baskılar gibisine uygulamalarla da karşılaşmıyorlar (****). Ortada ağır/büyük engeller değil, kişisel engeller vardır. Gençlerimizin ulusumuzu yaşatma isteklerinin bulunması, ulusun binlerce yıl boyunca yarattığı değerlere, kültürel mirasa sahip çıkmaları, bu mirası derleyip geliştirmeleri gerekiyor. Kendimize gelmenin tam sırasıdır, içinde bir Adige onuru olsun kalmış olan kişi,  adam gibi adam olmalı ve bir Adige gibi davranmasını bilmelidir!Önemsemeyeceğimiz Adigelik ile Adigece, gözbebeklerimiz gibisine tertemizdirler, atalarımız bu değerleri seller gibi kanlarını akıtarak bugünlere getirmişlerdir, bunlar bizlere atalarımızdan kalma bir namus borcu, bir onurlu mirastır. İnsanlık onurunu (xabzeyi)  da içselleştirerek, ataların bize bıraktığı bu mirasa, bu vasiyete sahip çıkmalıyız.


Şimdilerde dil ve gelenek

Üzülsek de, aramızda Adigece’yi ve Adigeliği terk etmek için bahaneler bulan ya da uyduran, gerekçeler sıralayanlar da az değildir. Şöylesine gerekçeler öne sürüyorlar:Biri şimdiki alfabemizi beğenmiyor, bir başkası Latin alfabesine dönmeliyiz diyor, bazıları Arap harflerini savunuyor. Kiril alfabesini uygun karşılayanlar içinde bile, bir ses için iki üç harf (işaret) kullanılıyor, bu da okuma hevesini kırıyor, diyenler de var. Ancak bütün bu söylenenlerin hepsinin temelsiz birer bahaneden başkası olamayacağını, araştırmalarım sonucu öğrenmiş bulunuyorum. Bu konuda bizler büyük çalışmalar ortaya koymuş kişileriz, ama öğrendiğimiz kadarıyla Adigece yazılmış şeyleri okumuyor ve onlardan yararlanmıyoruz. Adige Cumhuriyeti’nde yüz bin  Adige yaşıyor, bunun onda biri bile “Adige Mak” gazetesine abone değil, sayfalarını açıp bakmıyor bile (*****). Adigece kitapları ücretsiz dağıtsan bile, açıp okuyan yok. Oralarda iyi bir şeyler yazılı olmadığı için değil, okumayı istemedikleri için okumuyorlar (******).


(Devamı var)


DİPNOTLAR
(*) Hatlar, Hatti/Hititler olmalı. -HCY
(**) Türkiye’de Adigeler ve diğer küçük diller, kendi ayrı köylerinde  dillerini 100 yılı aşkın  bir süre boyunca (1970’lere değin) korumuş, kentlerde de dillerini  konuşabilmişlerdir, belli bir süreç sonunda asimilasyon olayı başlamıştır. Olayda devletlerin asimilasyoncu politikaları belirleyici olmuştur. İsrail ve Yugoslavya’da asimilasyon politikaları uygulanmadığından Adige dili korunmuş, ırkçı/faşist rejimlerde ise asimilasyon olayı yaşanmıştır. -HCY
(***) 1992’de Maykop’ta bir Rus kızı, ”Türkiye’den Adigece okutacak öğretmenler istenecek olursa, işte o zaman ben de Adigece öğrenir, gelir çocuklarınıza Adigece ders veririm” demişti bana. Yani dilin bir işlevi ve getirisi olmalı, içi doldurulmalıdır, diye düşünüyorum. Sorun, söz ve öğütle  değil, devlet uygulamalarıyla (politik yolla) çözülebilir. Her yerde bu böyledir. -HCY.
(****) Şimdilerde, eskiden olduğu gibi açık baskılar uygulanmıyor olsa bile,  örtülü ve sinsi politika ve baskıların sürdürülmediğini de kimse iddia edemez. -HCY
(*****) “Adige Mak” (Адыгэ макъ) gazetesinin tirajı 7 bin 400’dür. -HCY
(******) Adigece kitaplara ve Adigece’ye karşı olan bu ilgisizliğin nedeni, bize göre, alfabe falan değildir, alfabe konusunda Ğış Nuh’a katılıyorum. Dilden uzaklaşmanın asıl nedeni, Adigece’nin işlevinin daraltılması ve en alt düzeylere düşürülmüş olması, Adigece eğitime  son verilmiş, Adigece televizyon yayınının haftada  50 dakika gibi göstermelik düzeye düşürülmüş olması, vb dir, diye düşünüyorum. Yani sorun bireysel ya da region yönetimlerince çözümlenecek bir sorun değildir, tamamen politiktir, çözüm Federal Merkez’in yerel dilleri gerçek anlamda desteklemesine ve bu doğrultuda politik düzenlemeler yapmasına, korku duvarlarını kaldırmasına bağlıdır. -HCY

Not:
Ara başlıklar ve tire içindeki yazılar çevirmene aittir. -HCY

          
Devamı  >>>