Adigelerin kökeni üzerine açıklamalar
Adigelerin bir toplum olarak bir arada bulundukları ve ortak
bir alanda yaşadıkları sıralarda hangi dili konuşmuş
olduklarını bilmemiz kolay değildir, konu yazılı kaynaklarda
yeterince belirtilmiş değil.
Kaynaklara göre Adigeler Hatlar'dan (Хьатхэр)
(*) türemişlerdir. Bu nedenle Adigece'nin Hat dilinden (Хьатыбзэ)
türemiş olduğunu söyleyebiliriz. Bu sözümüzü destekleyici
nitelikte çalışma ürünleri vardır.
Peki Hatlar kimlerden türemiş olabilirler? Hatların Hananlar’dan
(Хьананэ)
türemiş olduklarını düşünebiliriz. Çünkü, İbrahim, Tanrı'nın
kendisine vaat ettiği toprağı ararken Hatların yaşadığı yere geldi
ve orada yaşayan Hatlarla karşılaştı ve o yerde kaldı. Bu açıklama
İncil'den. İbrahim'in eşi Sara ölünce, Hatlara ricada bulunup
yaşadığı Hanan toprağında eşini defnetti. Hananlar ayrı bir
topluluk idiler, bu da İncil'de yazılı. Ancak Hananlar
Yahudiler tarafından soykırım yoluyla ortadan kaldırıldılar
(Günümüzde bile Hanan sülale adını /лъэкъуац1э
taşıyan bir aile Adigey'in Koşhabl rayonu Fedz köyünde
yaşıyor). Hananlar Etrüskler’den türemiş olmalılar. Ancak
konu henüz yeterince açıklığa kavuşturulmuş değil.
Hat sonrasında Hatlar toplu bir halk olarak mı yoksa kendi
içlerinde bölünmüş topluluklar olarak mı bir yaşam sürdürdüler?
Kişisel görüşüme göre, Adigeler kendi içlerinde bölünmüş,
gelenek-görenek ve dilleri de biraz farklılaşmış olarak
yaşamlarını sürdürüyorlardı. Bu söylediklerim yazılı kaynaklarca
da destekleniyor. Kral Mitridat’ın yazıcılarının
tanıklığına ve MÖ I. yüzyılda yaşamış olan Strabon’un
yazdığına göre, Mıvt’e Denizi (Хы Мыут1э;Meot Denizi/Azak
Denizi) çevresindeki bir kuşakta Mıvt’eler (Мыут1эхэр/Meotlar)
yaşıyorlardı. ”Mıvt’elerin” ayrı bir ulus oldukları
yakıştırmalarında bulunanlar da vardır. Ama ben bu tür görüşlere
katılmıyorum, ayrıca doğru da değildir. Bu, Kuban Irmağı
dolaylarında yaşayan bütün insanlara Rusların toptancı bir
anlayışla “Kubanlı” demeleri gibi bir anlam taşır sadece.
Bu görüşüm kuşkusuz bir temele dayalıdır. Strabon’un yazdığına
göre, o kıyılarda (Azak Denizi kıyılarında) Bospor ve
Sind bölgeleri bulunuyordu. Bu iki bölgeye yakın yerlerde de
Ahey (ахэй), Zih (зих), Genioh (гениох),
Kerket (керкет) ve Sindler (синд) yaşıyorlardı…(“Geografiya”,
17 kitap, M. , 1964, II. Cilt, s. 468). Milattan 1200 yıl önce
Hat (Hitit) Krallığı’nın yıkılmış olmasından sonra, Strabon’un
sözünü ettiği topluluklar tarih sahnesine çıkmış durumdaydılar.
V. S. Sergeyev’in yazdığı gibi, Kuzey Karadeniz kıyılarında
yaşayanların Kimmerler oldukları belirtiliyor. Asur
kabartma (щэнэбз) yazılarında (MÖ VIII. yüzyıl) karşılaşılan
“Gimmirey” (“гиммэрей”/”K’emguy”-Ğ. N. ) sözcüğü de
oraya bağlıdır. Grekler, birbirlerine komşu olan Ahey, Sind,
Zih, Kerket, Genioh gibi birçok halkı Kimmerler ortak
adı altında tanımlıyorlardı (Bkz. Sergeyev V. S. İstoriya Drevney
Gresti/Kadim Yunanistan Tarihi. M. , 1963, s. 131). Strabon,
“Bospor yönetimi, bir ara Kimmerlerin eline geçmişti. Bu nedenle
Mıvt’e’ye (Azak Denizi’ne) açılan boğaza Kimmer Bospor’u
denmiştir” diye yazıyor (Bkz. Strabon, s. 383). Sözünü
ettiğim bu konuda daha çok bilgi edinmek için yayınlanmış kitabıma
bakabilirsiniz (“Все об адыгах. Зэк1эри адыгэмэ яхьыл1агъ”, Maykop,
2002, s. 19-28).
Hatlardan geriye kalan topluluklar-ахэй/ahey, зих/zih, синд/sind,
керкет/kerket, гениох/genioh’lar- Adige, Kabardey, Abhaz ya da
Wubıhlar mı idiler, o gibi konularda kesin bir bilgiye ulaşmış
değiliz, ancak bu toplulukların aynı kökten türeme oldukları
biliniyor. Bu halk topluluklarına ortak ad olarak Gimmirey/Kimmerler
dendiğini de görüyoruz. Sonradan bunlara Çerkes denmeye
başlandı. Kişisel görüşüme göre, “Çerkes” adı kişi adından
geliyor olmalı. Strabon’un yazılarına dayanarak böyle düşünüyorum.
Strabon şöyle yazıyor: “Geniohların Krekas ve Amfistrat adlı
iki yöneticisi/komutanı vardır”, “Geniohlar, kendilerini sanırım
bu iki kişinin adıyla tanıtıyorlar” (Strabon, s. 470).
Geniohların komutanının adı, Strabon’un yazdığına göre, (ya da
Rusça’ya çevirisine göre), “Krekas”tır, ancak Adige ulusal
dilinde “k” (-Türkçe’deki “ka” sesi-) denilen bir ses ve “kr”
biçiminde de bir söyleyiş yoktur. Bu nedenle Krekas denilen büyük
şefe/komutana Geniohların (“Adigelerin”) dilinde
“К1элэк1ас” (K’elek’as;Son oğul, Sevgili oğul) ya da
“Джэрэкъэс” (Cerekas;Naralar atarak, haykırarak gelen) deniyor
olabilirdi. Bu Adige (“Genioh”) sözcüğünü, başka halklar kendi
dillerine uydurmuş olmalılar. Böylece K’elek’as ya da
Cerekas sözcüğü Krekas olmuş olmalı. Ad, ardından
Kerket, en sonunda da Çerkes oluyor. Adın sahibi olan
halkın yazısı olmadığından (ya da var idiyse bile yitirilmiş
olduğundan) böylesine durumlarla karşılaşabiliyoruz.
Ortaçağ’da Adigeler
Konuyu en eski zamanlardan başlatmış olmamızın elbette bir nedeni
vardır. Günümüz Adigelerinin bazıları Sovyet yönetiminin Adigeleri
bölmüş olduğunu söylüyorlar ve bu bölünme sonucu, aslında tek bir
dil olan Adigece’nin de bölündüğünü, aynı ulustan olan kişilerin,
sonunda birbirleriyle anlaşamaz durumlara düştüklerini
söylüyorlar. Adigelerin tarihsel yazılara göre bilindikleri zaman,
MS IX. yüzyıl olmalı, o dönemde yaşayan İbn Haluin
(Ибн-халуин), yazılarında “Çerkesler herkesten daha
güçlüdürler” diyor. Ondan önce, V-VI. yüzyıllarda yaşamış olan
Prokopiy Kesariyski’nin yazılarında Meotidya’da
(Меотид) Zih, Sagid ve Abashlar (Абасххэр)
yaşıyorlar, deniyor. Yani V-VI. yüzyıllarda Abashlar
(“Abazalar” ya da “Abhazlar”) öteki Hat (Adige) toplulukları
içinde henüz belirmeye başlаmışlardı. Mesudi’nin yazılarında (MS
943 yılı, X. yüzyıl), bildiğimiz kadarıyla, ilk kez “Adige”
(“Адыгэ”) sözcüğünün kullanıldığını görüyoruz. Mesudi şöyle
yazmıştı:O ırmak boyunda (adını söylemiyor, ama Kuban Irmağı
olmalı) Ademfiyeler (“адемдхат “ ya da “адемхэр”/Ademler)
oturuyorlar, balıkçılıkla geçiniyorlar, başlarında kral ya da
başkanları bulunmuyor…Keşeki (Kaşaki, Kasogi-Adıgi
xaraktera krotkogo…)”.
Kabardey, Besleney
gibi Adige topluluklarının tarihte belirişi XI-XII. yüzyıllara
rastlıyor. Wubıhların ayrı bir halk olarak belirişi durumu
ise aydınlatılamamıştır. Diğer Adige toplulukları-Abzegh,
Bjedugh, Jane, K’emguy, Mehoş, Natuhay/нэтыхъуай, Shapsugh ve
diğerlerinin beliriş tarihleri de aydınlatılamamıştır. Bunların
hepsini tek bir ulus/halk ve tek bir dili konuşan insanlar olarak
ele alamayız. Günümüzde bile her bir topluluğun konuştuğu dil
(diyalekt/ağız/жэры1уабз), hala her bir topluluğun kendi ulusal
dilidir: Kabardeyce, Besleneyce;Abazaca, Abhazca, Wubıhca,
Abzeghce, Bjedughca, K’emguyce, Shapsughca ve diğerleri.
Abaza, Abhaz ve Wubıh dilleri dışındakiler Adigece adı
altında tanınıyorlardı, şimdi de öyledir.
Adige geleneği/xabzesi ve dil
Yukarıdaki ilk sırada yer alan bu üç halk da -Abaza, Abhaz, Wubıh-
içlerinde olmak üzere, Adigelerin hepsinin geleneği/xabzesi
(h’abze/хабзэ) birbirine benziyor denebilir, türedikleri Hat kavmi
geleneği/xabzesi de bu öbeğe girer. Adigelik/Adige geleneği
(Адыгагъэ, адыгэ хабзэ) ile Abhaz geleneği/xabzesi (Apsuara),
günümüze değin benzerliklerini korumuşlardır, ayrıldıkları
noktalar önemsizdir, sözünü etmeye bile değmez. Güneydeki yerler
(к1эхэ;ыхэрэ) Adigeleri ile kuzeydeki yerler (ыпшъэрэ)
Adigelerinin (Kabardey ve Besleneylerin) geleneği/xabzesi
farksızdır denebilir. Gelenek/Xabze üzerinde biraz fazla durmam,
geleneğin ulus açısından taşıdığı önemi/değeri vurgulamayı istemem
nedeniyledir. Dil ulusun ruhu (pse/псэ) ise, gelenek/xabze de
ulusun aklı ve değer yargısıdır (Бзэр лъэпкъым ыпсэмэ, хабзэр
лъэпкъым иакъыл, ыуас). Dil ile aklı ayıramayız, o zaman ortada
doğru/düzgün bir ulus (лъэпкъ тэрэз) kalmaz. Adigeler dilin
karşılığı olarak “söz” (“гущы1/guşı’” ya da “псалъ/psatl”)
derler. Burada “gu” (kalp) ile “pse” nin (ruh)
nerede bulunduğu, “ruhun/pse’nin” neyin içinde yer almış
oluğu vurgulanıyor. Kalbin ve ruhun bir araya geldiği yer,
gelenek ve görenekler (шэнхабзэхэр/”адыгагъэр”/Adigelik) ile
akıldır. Buradan hareketle, dile fazlaca bir anlam/işlev
yüklersen geleneği/xabzeyi zorlamış, geleneği daha üstte tutarsan,
dildeki güzelliği (tadı), bir başka dile aktarman güçleşmiş olur.
Ancak Adige geleneğinden daha fazla etkilenmiş olduğumu ve onlara
daha fazla bir anlam/önem yüklemek istediğimi de belirtmek
isterim. Kanına, ruhuna Adige geleneği/xabzesi girmiş olan biri,
Adigece’yi öğrenmek için hiçbir zorluktan kaçınmaz. Adige geleneği
ile yetişmiş ve donanımlı olan bir kişi, konuşmasa bile
davranışından onun bir Adige, eğitimli ve donanımlı bir kişi
olduğunu hemen anlayabilirsin, ancak Adigece konuşsa bile, o
kişide Adigelik ruhu, Adige gelenek ve terbiyesi yoksa, onun için
bir Adige’dir de diyemeyiz. Kişi dil ile geleneği birlikte
içselleştirmişse, işte ondan daha mükemmel, ondan daha güzel ve
ondan daha iyi olan birini aramaya gerek de kalmaz. Buradan
hareketle ve kesin bir inançla şunu söyleyebiliriz:Adigelik/xabze
ulusu eğitiyor, dil de ulus bireylerinin iletişimine aracı oluyor
(зэрещхых).
Anadili konusu
Dil için anadili (nıdetlfıbz/ныдэлъфыбз) deyimini kullanıyoruz,
ama soruna daha gerçekçi eğildiğimizde, dil ile gelenek/xabzenin
anadan gelme şeyler olmadığını, bunların bebeğe verilen eğitim ve
öğretimden kaynaklandığını da anlıyoruz. Doğrudur, düşünceme göre,
kanın (лъы) da bir anlamı olmadığını söyleyemeyiz. ”Tlepk”/ulus
(“лъэпкъ”/ulus/kan birliğinden gelme) sözcüğü de oradan/kandan
kaynaklanıyor. İnsanın yaşamsal gücü/vücudu, taşıdığı kana
bağlıdır, ancak hangi kanı taşıyor olursa olsun, en önemli olan
etken kişiye verilmiş/kazandırılmış olan eğitim/terbiyedir.
Diller biraz farklılaşmış olsalar da, Adigeliğini sürdüren biri,
Adige geleneği/xabzesi ile donanmış olan bir kişi, Adigece’yi de
terk etmez, yüzyıllar boyunca atalarımızın geliştirerek bugünlere
getirmiş olduğu, ilginç yönleriyle çok zengin bir dil olan
Adigece’yi öyle biri terk etmez, kişinin içindeki Adigelik ruhu
terk etmeyi kabullenemez, çünkü kalp ile akıl o noktada
bütünleşecektir. Bireyi olduğun ulusunun yüzyıllardan bu yana
yaşatarak bugünlere getirmiş olduğu dili, ilgiyle karşılamak ve
onu geliştirmek bir görev olarak algılanmalıdır. Bunu anlamayı
hiçbir gerekçe önlememeli.
Diaspora’da durum
Türkiye
ve diğer dış ülkelerde yaşayan Adige gençlerinin Adigece’yi
bırakmakta/unutmakta oldukları söyleniyor, buna çok üzülüyoruz.
Peki, o gençlerin kulağına dede ve ninelerinin, ana ve babalarının
temiz Adigece konuşma sesleri hiç ulaşmamış mıdır? Gençlerin
babalarının Adigece konuştukları için baskı ve cezalarla
karşılaştıkları dönemler de yaşanmıştır, yine de onlar
korkmamışlar ve Adigece konuşmayı sürdürmüşlerdi (**). Şimdilerde,
bildiğimiz kadarıyla o tür kötü uygulamaların (хэбзэ емык1ухэр)
azaltıldığı/kaldırıldığı söyleniyor, ama gençler Adigece
bilmiyorlar ve öğrenmek de istemiyorlar. Sonuç olarak, gençler,
sadece dili değil, Adige geleneğini, Adigeliği de yitirmiş
oluyorlar. Günümüzde Adigelerin bütün bir yeryüzü düzeyinde
iletişim ve buluşma olanakları çoğaldı, teknoloji sayesinde,
Adigece’yi gün boyunca, gece ve gündüz duyma olanakları da arttı,
ama bu olanaktan yararlanmıyorlar, yararlanmak için de bir çaba
göstermiyorlar (***). Okumak ve yazmak isteyenler için kitap ve
öğretmen sağlama olanaklarına kavuştuk. İşi devlet düzeyinde ele
alsak bile, ”durun” diyecek birileri çıkmaz diyebiliriz artık.
Bakın, Adigece’yi yaşatmak için Ürdün’de düzenlenen uluslar arası
konferansın düzenleyicileri arasında Rusya Federasyonu Dışişleri
Bakanlığı ilgili bölümü de yer almıştı.
Hangi yöne dönsek bile, Adigelerin artık oldukça umut verici
olanakları var. Şimdiki gençler eskiden dede ve ninelerinin, ana
ve babalarının yaşadıkları baskılar gibisine uygulamalarla da
karşılaşmıyorlar (****). Ortada ağır/büyük engeller değil, kişisel
engeller vardır. Gençlerimizin ulusumuzu yaşatma isteklerinin
bulunması, ulusun binlerce yıl boyunca yarattığı değerlere,
kültürel mirasa sahip çıkmaları, bu mirası derleyip geliştirmeleri
gerekiyor. Kendimize gelmenin tam sırasıdır, içinde bir Adige
onuru olsun kalmış olan kişi, adam gibi adam olmalı ve bir Adige
gibi davranmasını bilmelidir!Önemsemeyeceğimiz Adigelik ile
Adigece, gözbebeklerimiz gibisine tertemizdirler, atalarımız bu
değerleri seller gibi kanlarını akıtarak bugünlere getirmişlerdir,
bunlar bizlere atalarımızdan kalma bir namus borcu, bir onurlu
mirastır. İnsanlık onurunu (xabzeyi) da içselleştirerek, ataların
bize bıraktığı bu mirasa, bu vasiyete sahip çıkmalıyız.
Şimdilerde dil ve gelenek
Üzülsek de, aramızda Adigece’yi ve Adigeliği terk etmek için
bahaneler bulan ya da uyduran, gerekçeler sıralayanlar da az
değildir. Şöylesine gerekçeler öne sürüyorlar:Biri şimdiki
alfabemizi beğenmiyor, bir başkası Latin alfabesine dönmeliyiz
diyor, bazıları Arap harflerini savunuyor. Kiril alfabesini uygun
karşılayanlar içinde bile, bir ses için iki üç harf (işaret)
kullanılıyor, bu da okuma hevesini kırıyor, diyenler de var. Ancak
bütün bu söylenenlerin hepsinin temelsiz birer bahaneden başkası
olamayacağını, araştırmalarım sonucu öğrenmiş bulunuyorum. Bu
konuda bizler büyük çalışmalar ortaya koymuş kişileriz, ama
öğrendiğimiz kadarıyla Adigece yazılmış şeyleri okumuyor ve
onlardan yararlanmıyoruz. Adige Cumhuriyeti’nde yüz bin Adige
yaşıyor, bunun onda biri bile “Adige Mak” gazetesine abone
değil, sayfalarını açıp bakmıyor bile (*****). Adigece kitapları
ücretsiz dağıtsan bile, açıp okuyan yok. Oralarda iyi bir şeyler
yazılı olmadığı için değil, okumayı istemedikleri için okumuyorlar
(******).
(Devamı var)
DİPNOTLAR
(*) Hatlar, Hatti/Hititler olmalı. -HCY
(**) Türkiye’de Adigeler ve diğer küçük diller, kendi ayrı
köylerinde dillerini 100 yılı aşkın bir süre boyunca (1970’lere
değin) korumuş, kentlerde de dillerini konuşabilmişlerdir, belli
bir süreç sonunda asimilasyon olayı başlamıştır. Olayda
devletlerin asimilasyoncu politikaları belirleyici olmuştur.
İsrail ve Yugoslavya’da asimilasyon politikaları uygulanmadığından
Adige dili korunmuş, ırkçı/faşist rejimlerde ise asimilasyon olayı
yaşanmıştır. -HCY
(***) 1992’de Maykop’ta bir Rus kızı, ”Türkiye’den Adigece
okutacak öğretmenler istenecek olursa, işte o zaman ben de Adigece
öğrenir, gelir çocuklarınıza Adigece ders veririm” demişti bana.
Yani dilin bir işlevi ve getirisi olmalı, içi doldurulmalıdır,
diye düşünüyorum. Sorun, söz ve öğütle değil, devlet
uygulamalarıyla (politik yolla) çözülebilir. Her yerde bu
böyledir. -HCY.
(****) Şimdilerde, eskiden olduğu gibi açık baskılar
uygulanmıyor olsa bile, örtülü ve sinsi politika ve baskıların
sürdürülmediğini de kimse iddia edemez. -HCY
(*****) “Adige Mak” (Адыгэ макъ) gazetesinin tirajı 7 bin
400’dür. -HCY
(******) Adigece kitaplara ve Adigece’ye karşı olan bu
ilgisizliğin nedeni, bize göre, alfabe falan değildir, alfabe
konusunda Ğış Nuh’a katılıyorum. Dilden uzaklaşmanın asıl nedeni,
Adigece’nin işlevinin daraltılması ve en alt düzeylere düşürülmüş
olması, Adigece eğitime son verilmiş, Adigece televizyon
yayınının haftada 50 dakika gibi göstermelik düzeye düşürülmüş
olması, vb dir, diye düşünüyorum. Yani sorun bireysel ya da region
yönetimlerince çözümlenecek bir sorun değildir, tamamen
politiktir, çözüm Federal Merkez’in yerel dilleri gerçek anlamda
desteklemesine ve bu doğrultuda politik düzenlemeler yapmasına,
korku duvarlarını kaldırmasına bağlıdır. -HCY
Not:Ara
başlıklar ve tire içindeki yazılar çevirmene aittir. -HCY |