Not:
Bu makale, CircassianCanada Forumlarımızdaki
Türkiye Türklerin mi?
başlıklı konuyla ilişkili olarak; Cumhur rumuzuyla yazan
katılımcımız tarafından gönderilmiştir. (CC)
Anlaşıldığı kadarıyla yazı “Kırım Dergisi, 2 (8), 1994, 26-29.ss.
yayımlanmıştır. Uzun süre cevap yazıp yazmamakta tereddüt ettim.
Cevap versem Türkçe’ye karşı bir cevapmış gibi
algılanabileceğinden çekindim. Cevap yazmasam bilgilerime göre
ciddi bilimsel hatalar var. İlginç olanı Ufuk Tavkul beyin bu işin
hocası olması, eserlerinin Türk Dil Kurumu’nca yayımlanması ve
akademik unvan sahibi olmasıdır. Benin gibi insanlar yanlış bilgi
sahibi olabilirler. Çünkü bilgilerim bir akademik kurulca
onaylanmış değildir. Ancak bilgilerimiz akademik kurullardan
geçtikten sorma akademik unvanlar kazanıp yazıyorsak çok ama çok
hassas olmalıyız hepimiz. Bütün bunlar bize de bilgilerimizi
paylaşma hakkını vermektedir...
Eleştiri yaparken siyah harflerle yazılmış bölümler bize ait
değildir. Doç. Dr. Ufuk Tavkul beyin kendi yazısıdır ve bu yazıya
hiç dokunmadık. Biz eleştirilerimizi her bir kelimenin altına mavi
renk harflerle yazdık ki anlaşılması daha kolay olsun diye.
Bu süreçte hatamız olmuş ise, bilgi yanlışa sahip isek ve sürç-ü
lisan etmiş isek bilgi eksikliğimizi düzeltmeye ve hatamızdan
dönmeye hazırız. Şimdi sayın Tavkul’un yazısını ele alalım.
Kafkas dillerinin Abhaz-Adige dilleri grubuna giren Adige (Çerkes)
dili Kafkasya’nın kuzey-batısındaki Karadeniz sahillerinden iç
kısımlara doğru uzanan Shapsugh, Abzegh, Hatukuay, Bjedugh,
Natukuay, Besleney ve Kabardey gibi Adige boyları tarafından
konuşulmaktadır.
Kendilerine “Adige” adını veren, yabancı milletler tarafından ise
“Çerkes” adıyla tanınan bu halk yüzyıllar boyunca Kafkasya’yı
hakimiyetleri altında tutan Hun-Bulgar, Hazar, Alan, Kıpçak gibi
kuzeyli Türk kavimlerinin etnik, siyasi ve kültürel etkisi altında
kalmış ve yukarıda adını saydığımız eski Türk kavimlerinin
torunları olan Karaçay-Malkarlılar ile yüzlerce yıl komşu
yaşamalarının neticesinde onlarla da bir kültür alış verişine
girmişlerdir. Bu kültür alış verişinin sonunda ise Adige ve
Karaçay-Malkar halkları arasında sosyolojik açıdan bir
“kültürleşme” hadisesi yaşanmış ve bunun neticesinde ortak bir
hayat tarzı, töreler ve gelenekler ortaya çıkmıştır. Adige kökenli
bazı araştırmacıların iddia ettikleri ya da zannettikleri gibi
Karaçay-Malkarlılar bugün sahip oldukları Kafkas kültürünü olduğu
gibi Adigelerden almamışlardır. Bunun böyle olduğunu iddia etmek
bilime de mantığa da aykırıdır. Bir halk hiçbir zaman kendi
kültürünü tamamen terk ederek bir başka halkın kültürünü kabul
etmez. Değişik kökenden gelen ve tamamen farklı dillerde konuşan
Kafkasya halkları bugün sahip oldukları kültürü, eski Kafkas
kavimleri ile kuzeyden gelen eski Türk kavimleri arasında yaşanan
“kültürleşme” süreci sonunda kazanmışlardır. Bugün Adige, Abhaz,
Oset, Çeçen-İnguş, Dağıstan halkları ve hatta Gürcü kültüründeki
eski Türk kültürü etkisi hiçbir bilim adamı tarafından
reddedilemeyecek kadar aşikardır.
Kafkasya’da bugün eski Türk dili ve kültürü, en az iki bin yedi
yüz yıldan beri bu topraklarda yaşayan Karaçay-Malkar ve
Kumuklular tarafından temsil edilmektedir.
Adige (Çerkes) dili incelendiğinde, bu dilde oldukça fazla sayıda
Türkçe kökenli kelime dikkati çekmektedir. Bunların büyük
çoğunluğu Karaçay-Malkar dilinden geçen kelimelerdir. Bunun
dışında az sayıda Kırım-Nogay dillerinden ve Osmanlıca’dan geçen
kelimeler de Adige dilinde yer almaktadır. Adige (Çerkes) dilinde
ayrıca M.S. 3. yüzyılda Kafkasya’yı ele geçiren ve Karaçay-Malkar
halkının ilk atalarından olan Hun-Bulgar Türklerinin dilinden
geçen kelimeler de yaşamaktadır ki, bunlar ayrıca Türk dili ve
kültür tarihi açısından da önemli ipuçlarıdır.
Bir dilden bir başka dile geçen kelimeler aslında son derece
önemli bir kültür hadisesinin de delilleridirler. Bir kelime bir
dilden bir başka dile geçerken beraberinde bir üretim tekniğini,
hayat tarzını, yaşam felsefesini de getirir. Karaçay-Malkar
dilinden Adige (Çerkes) diline geçen kelimelerin büyük
çoğunluğunun kültür kelimeleri oldukları dikkati çekmektedir.
Araştırmamızda kullandığımız Adigece kelimeler için Adige kökenli
Türkiyeli araştırmacı sayın M. Yasin Çelikkıran’ın 1991 yılında
Kafkasya’nın Maykop şehrinde yayınlanan Türkçe-Adigece Sözlük adlı
kitabını kaynak olarak aldık. Son derece titiz bir çalışmanın
ürünü olan bu kitapta yer alan Adigece kelimeleri tek tek
tarayarak Karaçay-Malkar dilinden geçen kelimeleri tespit ettik.
Adige (Çerkes) diline Karaçay-Malkar dilinden geçen başlıca
kelimeler şunlardır: Adige diline
Karaçay-Malkar dilinden geçtiği söylenen bazı kelimelerin
etimolojilerine ilişkin etüdüm mavi renklerle sayın Ufuk Tavkul’un
açıklamalarının altında verilmiştir.
sıne:
abide
sın: anıt
’’Her iki kelimenin kökeni Karaçay-Malkarca “sın” (anıt, mezar
taşı) kelimesinden gelmektedir’’ diyorsunuz.
Bir kere Türkçe’de kelime sonundaki sesli harfleri söylememesi
gibi bir dil örfü/kuralı yoktur. Bu hareketli bir dil olan Adige
dilleri ile Hint Avrupa dilleri ve Arapça’da mevcuttur.
Dolayısıyla “sın-sıne” gibi sonundaki sesliyi söylenmemesi söz
konusu değildir Altay dillerinde. Adige dilinde her iki kelime de
aynıdır haddizatında. Sözlükte bunlar ne kadar ayrıymış gibi
verilmiş olsa bile aynı kelimedirler ve aynı anlamı vermektedirler
zaten. Bu bir.
İkincisi ise “sıne”
bir kere büyük sesli uyumu kuralına terstir. Türkçe fonolojisi ve
Türkçe morfolojisinde bu tarz kelimeler olamaz. Kelimenin
tahliline gelince şöyledir: Her ne kadar hocamız bunu yapmamış da
olsa tahlili biz yapalım:
“sı” kelimesi Adige dilinde
kelimeye “oturma biçimi” anlamı katar.
Şıs:
Oturuyor. Xes:
sıvı, yayvan vb. bir şeyin içinde oturuyor.
Khos:
bir şeyin köşesine oturuyor vs. Daha ötesi “sı”
bir sürekliliği, bir süreklilik sürecinde bir halden /
pozisyondan başka bir pozisyona geçme durumu ifade eder.
“ne”
göz demektir. Görülebilirliği ifade eder. Mesela
wu + ne:
Ev. Pa + ne:
Tiken. Sa + ne:
Üzüm. Wa + ne:
At eyeri. “Sıne”
kelimesine dönersek, kütük halindeki işlenmiş ve bir yere
oturtulmuş katı cisim demektir.
“sı”
kelimesinin ayrıca başka
anlamları da vardır. Ancak burada konuyu fazla genişletmek
istemiyoruz.
ahşe:
para
’’Adigece “ahşe” kelimesi Karaçay-Malkarca “ahça / açha”
kelimesinden gelmektedir.’’
Bu kelimede yine yanlış tahlil
edilmiştir. Daha doğrusu yanlış bilgi verilmiştir. Çünkü Türkçe’de
“h”
sesi yoktur bir kere.
“h-f-j-v” sesleri Türkçe dil
ailelerine sonradan girmiştir. Bunu ilköğretim çağında sınavlara
hazırlanan her öğrenci az çok bilir. Dahası da var: Kelimenin aslı
“ah + şe”
değil “axh + şe”
dır. “axh + şe”
kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuş
bileşik bir kelimedir. Kelimenin aslına gelince: “a ya
da e” el, “ xh”
kelimesi ise metal paraların yansıma / hışırtı seslerini ifade
etmektedir. Arapça’daki “xhelekhe-yaratma” kelimesindeki ilk
harftir. Şe: satmak, bir
yerden bir yere taşımak demektir, rehberlik yaparak götürmek
anlamlarına da gelir. Özetle “axhşe”
elden ele geçen alış veriş aracı demektir. Yani para demektir.
’’kolen: alacalı
Adigece “kolen” kelimesi Karaçay-Malkarca “kolan” kelimesinden
gelmektedir. “Kolan” sözünün eski Türkçe'de bulunduğunu şöyle
ispat edebiliriz. Eski Çin kaynakları M.S. 4. yüzyılda Altay’da
yaşayan Toba Türklerinin “Holan” adlı bir kabilesinden söz
etmektedirler ve “Holan” adının alacalı. benekli anlamına
geldiğini belirtmektedirler. (Bkz. W. Eberhard. Çin’in Şimal
Komşuları.-Ankara, 1942: 66.s.)’’
Hiç mi hiç alakası yok. Kelimenin ilk harfi
“k”
değil “kh”
yani kaf harfidir. Hele
“holan” ile hiç bir alaka
yok. Çünkü “h”
sesi Türkçe’de yok aslında. İkincisi kelimenin kökü “le”dir. Adige
dilinde Boyamak demektir.
“Kho” kelimesi mi? Or
enteresan bir kelime. Kelimenin sonuna gelirse “oğul” anlamı katar
anlama. Mesela: Hattkho:
Hatoğlu gibi. Başa gelirse “bir şeyin köşesi” anlamı verir.
Khoğu:
Köşe.
Khos:
bir şeyin köşesinde oturuyor demektir.
Khoah:
bilinen bir şeyin köşenine götür ya da git demektir.
Khoef:
bir şeyin köşesinde olan şeyi oradan sür çıkar demektir. “le”
boyamak, makyaj yapmak demektir.
“color” co + lo” renk anlamına gelen bu İngilizce kelimesindeki
seslerde aynı ses kökenleridir.
“Kholen”
kelimesindeki “-n”
sesine gelince: -n
mastar ekidir. Öyleyse kelime bir ana rengin köşesinden /
devamından zemini farklı renklerle boyanmış şeyi bize anlatır. Bir
ana rengin etrafında başka renklerin olması esastır. Yani alaca…
’’tamga: damga, arma
Bu kelimenin de Adige diline Karaçay-Malkarca “tamga” sözünden
geçtiği açıktır.’’
Ufuk hoca siz öyle dediniz diye öyle
olmuyor tabii ki. Bilimsel değerden uzak bir yazıya cevap vermekle
uğraşıyoruz ne yazık ki. Adige dili hareketli bir dildir. Bunu
bilmemiz lazım. “Ta”
bir ön ektir. Okunurken “e”
harfinden “a”
harfine bir geçiş yapılarak okunur.
“tea”
şeklinde. (te / ta
şeklinde değil). Kelimeye hep “üst”
anlamı katar. “ğe”
kelimeye geçmiş zaman anlamı kattığı gibi “yıl, var olma, hayat
sürme gibi anlamları katar.
“mı” kelime başına gelen
olumsuzluk ekidir. Kelime sonuna gelen olumsuzluk eki ayrıdır.
Tam(ı)ğe:
Bir şeyin üstündeki canlılığı alınmış işaret demektir. Dağlama
sistemiyle işaret vurulan bölgenin hücrelerin canlılığının
alınması yoluyla işaretleme anlamı çıkmaktadır.
Bir bilgi daha verelim:
Tamığe/Tamğe: Canlı
hayvanların sırtına vurulan işaret demektir.
Thabze:
Canlı hayvanların kulaklarına vurulan işaret demektir.
T’arkho:
Cansız cisimlerin üstüne vurulan işaret demektir. Mühür gibi ya da
kertik vurma.
’’emlıç: eğitilmemiş at
Adigece “emlıç” kelimesinin kökeni Karaçay-Malkarca “emilik”
sözüdür. Adige diline başka dillerden giren kelimelerdeki -k-
sesinin -ç- sesine dönüşmesi genel bir fonetik kuraldır. Bu
şekilde Karaçay-Malkarca “emilik” kelimesi Adigece'ye geçerken
“emlıç” biçimini almıştır.’’
Yine yanlış düzeltmekle uğraşıyoruz. En
basit dil kurallarını atlandığı aşikar. Kelime, Büyük Sesli Uyumu
Kuralı’na uymuyor. Dolayısıyla öncelikle Türkçe dillerinden
gelmiyor bu kelimede. Tahlilleri yapmayacağım. Geri kalan
kelimelerin tahlilini savınızdan eminseniz siz yapın artık. Bir
örneklemeyle geçeceğim: Blıç, bleç: Bir şeyi koşarak geçmek.
Yem(ı)lıç: Yerinde huysuzlanıp duran, huysuz ama düzenli koşmayan
(at) demektir. Eğitimsiz şey.
‘’atalık:
atalık
Tarihte bilindiği üzere, Altın Ordu ve Kırım Hanlarının oğulları
Kafkasya’da Karaçay-Malkar prenslerinin yanında büyütülüp,
eğitildikten sonra ailelerinin yanına dönmekteydiler. Altın Ordu
ve Kırım Hanlarının oğullarını Kafkasya’da eğiten Karaçay-Malkarlı
prensler onların manevi babaları, yani “atalıkları” oluyorlardı.
Bu gelenek Karaçay-Malkar’da biy (prens) ve özden (soylu) aileler
arasında süre gelen eski bir Türk töresiydi. Daha sonra bu gelenek
Kafkasya’daki diğer milletler arasında da yayılıp benimsendi.
Hatta Altın Ordu Hanlarının soyundan gelen Kabardey prensleri
Kırım Hanlarının oğullarını büyütüp, eğiterek onların atalıkları
oldular. Böylece “atalık” kelimesi ve geleneği de Adige (Çerkes)
dili ve kültürüne yerleşti.’’
Hadi tahlil yapmadan inandır şimdi. A:
Artıkıldır. Çeşitli dillerdeki The, le, la, el gibi.
Tı:
baba demektir. -Lık eki ise Türkçe ektir. Kitaplık gibi. Kitap
Arap’çadır ama –lık eki ise Türk’çedir.
Tı – nı
(baba –anne) Tate –
nane
(dede – nene) anlamına gelir.
Si ate – si ane
(babam – annem) anlayacağınız kelimenin kökü
“tı”
kelimesidir. “Baba”
demektir. “Atalık” denen
kavramın karşılığı Adige dilinde “p’ur”
olarak geçer. Bu sadece Adigelere özgü bir gelenektir. Bunun
benzeri o kadar çok gelenek vardır ki bu adeta toplumsal
ilişkilerde bir zamk işlevi gördüğü kadar sonraları zararını
gördüğü kanaatindeyim. “Şawo. şewo daqo, şewe şej” damat,
sadıçlık, sadıç götürme) kültürleri bunun ilginç bir örneğidir.
“Nıse teşe” geleneği de
“khan” geleneği de benzer
şekildedir. Bunların her biri ayrı birer çalışma konusudur. Yani
ucundan bir benzerlik yakalayıp bütün bir kültürü sahiplenmek ve
asli sahiplerini bir kenara koymak çok insaflıca olmasa gerektir.
Bu can alıcı kelimenin dahası da var. Ancak şimdilik bu çalışmanın
konusu değildir.
’’ayran: ayran
Karaçay-Malkar dilinden Adige diline geçen “ayran” kelimesi,
muhakkak ki beraberinde bir üretim tekniğini ve hayat tarzını da
Adige (Çerkes) kültürüne taşımıştır.’’
Adige dilinde ayran “şıwups” demektir.
Şe: süt. wo:bozmak, (yoğurt) çalmak, yayık vb. Şıw ya da şxıw:
yoğurt demektir. Dilin hareketli olduğunu söylemiştik. Anaç
dillerin özelliğidir. Adige diline “ayran” kelimesi geçmedi zaten.
Sözlük bilgileri Adige dilinde böyle bir kelime varsa bunu
söyleyen kanıtlamalı. Adige dilinden geldiğini ben bilmiyorum.
Sözlükteki “khundıpsıw”
bildiğimiz ayran değil. Bunu “şıwups” kelimesi ile
karıştırılmamalıdır. O farklı bir kışlık ayrandır. Burada bir
hatırlatma yapalım: “Yoğurt” kelimesinin dünyada tek adı var.
Çünkü ilk kez Türkler buldu ve oradan dünyaya yayıldı görüşü doğru
değildir. En azından farklı toplumlar aynı şeyi aynı dönemlerde
bulmuş olabilir. Çünkü birbirinden bağımsız, aynı şeyi ifade eden,
iki ayrı kelime var. Kaldı ki diğer dünya dillerinde bu kelimenin
etimolojisi yeterice incelenmiş değildir. Bunu da göz ardı etmemek
gerekir. B tarz çalışmaların bir iki dille sınırlandırılması
oldukça yanıltıcı olmaktadır.
’’batır: bahadır
Bu kelime de bir çok Kafkas diline olduğu gibi Adige diline de
Karaçay-Malkar dilinden geçmiştir.’’
Milli bir Adige erkek adıdır. “bea”
okunuşu –e, -a geçişli ses biçimindedir.
Be:
çok demektir. Çoğalmak, olmak. -t’ır: ilk harf olan “t” dili üst
damağa yapıştırarak şeddeli okunmalıdır. “dat” harfi yani. Kelime
yiğit, dolgun, bir yeri kazıma, derinlemesine nüfuz eden, koç gibi
anlamları içerir.. “mıt’ır”
bir şeyin irisi, olgunu, dolgunu için kullanılır.
Bat’ır:
yiğitliği çok anlamına gelir. Bat’u- da benzeri bir kelimedir.
Batu kelimesinin aslını oluşturur. Adigelerde Bat’ kelimesi aynı
zamanda sülale adıdır. Ufuk bey oldukça çok yanlışlar yapmışsınız.
’’bırak: bayrak
Karaçay-Malkar dilinde “bayrak” şeklinde bulunan bu kelime Adige
diline geçerken “bırak” şeklini almıştır.’’
“Bıbı” uçmak demek yansıma ses tekrarı.
Kuş uçurması için Adige dilinde “bır”
ifadesi kullanılır. Kelimenin sonundaki harf
“k”
değil “khe”
(khaf) harfidir. Bu da kelime sonunda olursa maddi bir kalıp
kavramı katar. “r”
sesine girmeyelim onun çok fazla bir işlevi var. Burada belirlilik
anlamı verir. Toparlarsak bırak kelimesi “uçan kütle” anlamına
gelir ki Malkarcayla bir alakası yoktur.
’’alaşe: beygir
Bu kelime Adige (Çerkes) diline Karaçay-Malkarca “alaşa” sözünden
geçmiştir.’’
Bir kere
“şı”
Adige dilinde “at” demektir. Adige dili yapım eklerini kelime
başına alır. Adige atlarında cinse göre ad olduğu gibi yaşa göre
de isimlendirmeler vardır. Ayrıca sülale adıdır da aynı zamanda.
At cinslerinin bir kısmı da cins atı yetiştirenlerin adını
almıştır. Şimdilerde icatlara mucitlerinin adının verilmesi gibi.
Birkaç at cinsi verelim: Şağdiy. Txhoji. (Sosrukonun atının adı.
Mitelojik) Beçxhan, Şoloxh, Yivan, Bestaw, Melekhan, Tarpan, Brul,
Pts’eğuale, Şıbelhıfe, Alp… Yaşa göre; Khunan, dunan, alaşe gibi.
‘’min:
bin
sayısı. Bu kelimenin de kökeni Karaçay-Malkarca “ming”
kelimesidir.’’
Türkçe kökenli dillerde c, ğ,
l, m, n, p, r, v, z
harfleriyle kelime başlamaz. Türkçe’de
b, c, d, g, ğ
harfleriyle kelime bitmez.
Türkçe’de f, h, j, v
sesleri de bulunmaz. “Min”
kelimesi Adigece’den Karaçayca’ya geçerken kelime başındaki
“m” harfi “b”
harfine dönüşerek “bin” şeklini almıştır. “Balkar”
kelimesi de “Malkar” kelimesine dönüşmesi gibi. Ayrına
“ben” kelimesi de “men”
olmuştur.
’’bıgu: boğa
Karaçay-Malkarca “buga” sözü Adige diline “bıgu” şeklinde
geçmiştir.’’
Adige dili kökenlidir. İzaha gerek yok.
Ancak kelime “bıgu”
değil “bığu”
dır. “buğ, bığo”
şeklinde de kullanılır. Kabardey aksanıyla da “gow” boğa için de
kullanılır.
’’boren: bora, kasırga
Adigece “boren” kelimesinin kökeni Karaçay-Malkarca “boran”
kelimesidir.’’
Beklide tersidir. Ne dersiniz. Adige edebiyatında mitolojik
kahramanlardan birisinin adının da “Bore(j)” olmasının bir anlamı
da olsa gerektir.
’’cerz: bronz
Karaçay-Malkarca “cez” kelimesi bir -r- içses türemesiyle “cerz”
biçiminde Adige (Çerkes) diline geçmiştir.’’
Türkçe’de “c”
harfiyle kelime başlamaz. Türk dillerine ait değildir.
–r(ı)- ses(ler)inin düşmesiyle
“cez” olarak Adigece’den
Karaçay Balkar diline geçmiştir.
‘’uram:
cadde
Adigece “uram” kelimesinin kökeni Karaçay-Malkarca “oram”
kelimesidir.’’
Bir kere kelime
“u”
harfiyle değil, “wu”
harfiyledir. Adigece’de “u”
sesi kelime başında “wu”
okunur. Türkçe’de “w”
sesi bulunmaz ve “w”
yada ”v”
sesiyle kelime başlamaz. Dahası
Rusça bir kelime olduğunu sanıyorum.
‘’çınasu: cıva Bu kelimenin kökeni Karaçay-Malkarca
“ginasuv” kelimesidir.’’
Ne diyeyim ki her tarafı yanlış ve
hocamız kusura bakmasın ama bu işin doktorasını yapmış bildiğim
kadarıyla. Türkçe’de “a”
sesi bulunan bir heceden sonra
“u”
sesi bulunmaz. Üstelik Karaçaycada “ginasu” olduğunu söylüyor.
Sesli sıralamasına bir bakar mısınız? “-i-a-u”
biçiminde. Böyle bir ses uyumunun nerede olabileceğini ya da
olamayacağını bilmekteyiz.
‘’tavçel:
cömert
Adigece “tavçel” kelimesinin kökeni Karaçay-Malkarca “tavkel”
kelimesidir. Bu kelimede de -k- sesinin Adige dilinde -ç- sesine
dönüştüğü görülmektedir.’’
Türkçe ses yapısına aykırı bir kelime,
Türkçe değil. Shapsugh ve Kabardey ağzında “tavqel” okunur. “k”
değil, “kh” değil. İngilizce “quick” kelimesindeki “q” harfiyle
okunmalıdır. Kelimenin aslı “
taw + e + ç’elh” (Тау1эч1элъ)
şeklindedir. “Taw”
bir birliktelik içinde bulunanların en büyük ve en bereketlisi
anlamındadır. Bu bereket daha çok üreme açısındandır. Yani anaç
olma durumu. Gözü anlamını da içerir.
’’şetır: çadır
Karaçay-Malkarca “şatır” kelimesi Adige diline “şetır” biçiminde
girmiştir.’’
Türkçe’den bir dile geçmek zorunda
değil. Türkçe “çat” fiil kökünden türemiş diyeceğim ama
“-dır” ekiyle bu kelime türemiyor.
Adige dilinde “şetı” duran
demek. “-r” eki de kelime
sonuna gelerek isim türetir. İngilizce’deki speak-er gibi.
Qo: Gitmek. Qo + er:
Rahvan, seri yürüyüş demektir. Neden illa ki “şatır”
“çadır” olsun anlamış değilim.
‘’şırıku:
çizme
Karaçay-Malkarca “çuruk” kelimesi Adige diline geçerken “şırıku”
şeklini almıştır.’’
Bu kelime de Türkçe ses yapısına aykırı
bir kelimedir. Türkçe değil. “ı”
harfinden sonra “u” harfi
gelmez. Birde bu kelimenin sosyal bir işlevi var çizme her zaman
giyilmez eski Adige kültüründe. Süvari iken giyilirdi.
“Şı” at olduğuna göre
kelimenin nereden geldiğini tahmin etmişsinizdir.” Atla yoldaşlık”
diyebileceğimiz bir sosyolojik anlam taşımaktadır. Yani süvari
kıyafetlerinden ayak giysisi demektir.
‘’feter: daire, konut
Adigece “feter” kelimesinin kökeni Karaçay-Malkarca “fatar”
kelimesidir. Bu kelime Özbek, Kazak ve Moğol dillerinde de
bulunmaktadır.’’
Türkçe ses yapısına aykırı bir
kelimedir. Türkçe değildir. Türkçe’de “ f ”
harfi bulunmaz.
’’tane: dana
Kelimenin kökeni Karaçay-Malkarca “tana” kelimesidir.’’
Kim bilir beklide Adige dilinden
Türkçe’ye geçmiştir.
’’tencız: deniz
Adigece “tencız” kelimesi Karaçay-Malkarca “tengiz” kelimesinden
gelmektedir.’
Kim bilir beklide Adige dilinden
Türkçe’ye geçmiştir ya da bir birlerinde alakasız kelimelerdir
veya bir başka dilden Kafkas dillerinin tümüne geçmiştir. Hiçbir
delil sunmuyorsunuz. Yazık. Abhazca “tengız” deniz demektir.
“aradaki “g” harfi Türkçe’deki gibi okunmuyor. Adige dilinde deniz
anlamına gelen “xı” kelimesinin okunuşuna çok yakın okunur.
’’guçı: demir
Adigece “guçı” kelimesinin kökeni Karaçay-Malkar dilinde çelik
anlamına gelen “kurç” kelimesidir. Adige diline yabancı dillerden
giren bazı sözlerdeki -r- sesinin bazen düştüğü görülmektedir
Karaçay-Malkarca “kurç” sözündeki -r- sesinin de Adige diline
geçerken kaybolduğu anlaşılmaktadır.’’
Türkçe ses yapısına aykırı bir
kelimedir. Türkçe değildir. Kelime
“g”
harfiyle değil “ğ”
harfiyle başlamalı. Yanlış yazmışsınız. Türkçe’de ise
“ğ”
harfiyle kelime başlamaz. Kaybolan bir ses falan da yok.
“ç”
sesi de Türkçe’dekinden çok farklıdır ve daha baskılı okunur.
“ğuç’ı”
evet “demir” demektir.
Ğu (kuru) + ç’ı(yer):
Demir yeri /madeni. Kuru yer değil. ”kuru yer”: “ç’ı +
ğuğe şeklinde kelimeyi oluştururuz.
Demirin henüz eritilmediği tarihi zamanlarda kurumuş toprağa
benzetilerek “kurumuş ve toprak” sözcüklerinden “demir” madeni
anlamında bileşik bir kelime elde edilmesinden daha doğal ne
olabilir ki.
’’karalıgo: devlet
Bu kelimenin kökeni Karaçay-Malkarca “kıral” ya da “karal”
sözüdür. Karaçay-Malkarca’da devlet anlamına gelen “kıral / karal”
sözü “kara” ve “el” (halk) sözlerinin birleşmesiyle ortaya
çıkmıştır. Bu kelime Adige diline geçerken “karalıgo” biçimini
almıştır.’’
Bu izahınız doğruysa “kral” kelimesi de Karaçaycadır(!). Bu uzun
bir tahlil gerektirir. Yani onun tahlilin yeri değil. Ancak
bileşik bir kelime sonu “go”
değil “ğo”
olacak ve Türkçe’de ise “ğ”
ile kelime başlamaz. “ğo”
burada zaman anlamını katar kelimeye. “lığo, lıts’e,
lıse, lıpe”
… tarzda var olma, bir şeyle iktidar
olma anlamları taşır. Bunun “kara +el”, “ ak + el”
ile alakası yok.
’’donguaz: domuz
Kelimenin kökeni Karaçay-Malkarca “tonguz” kelimesidir.’’
Belki. Ancak bu söylediğiniz kelimeleri
Adige dilinde kendi karşılıkları var aslında. Domuz: khxo örneğin.
tutın: duman
Adigece “tutın” kelimesi Karaçay-Malkarca “tütün” kelimesinden
gelmektedir. Kelimenin kökeni “tütmek” fiilidir.
Belki. Belki de “tutun” demek.
tuçan: dükkan
Karaçay-Malkar diline Farsça’dan “tüken” biçiminde giren bu kelime
oradan da Adige diline geçerken “tuçan” şeklini almıştır.
Belki. Ancak bu kelimenin etimolojisi
Farsça olarak biliniyor. Ancak Adige dilinde “bir şey üstünden
miras / arta kalan’’ demektir. Beklide Adige dilinden Farsça’ya
oradan Türkçe’ye geçmiştir. İkinci terekesi olan demektir.
Birincisi ana para, ikincisi kar bırakan demektir.Adigece
etimolojisi; “t’u ç’en” dır.
’’temırkazak: demirkazık yıldızı
Bu kelime Karaçay-Malkarca “temirkazak” kelimesinden Adige
(Çerkes) diline geçmiştir.’’
İnandırıcı değil
’’nalmes: elmas
Adigece “nalmes” kelimesi Karaçay-Malkarca “nalmas” sözünden
gelmektedir.’’
Türkçe dil ailesinden değildir. Adige
dilinde “elmas” demektir.
Çünkü “n” harfiyle kelime
başlamaz.
’’tokumeku: tokmak, gürz
Bu kelimenin kökeni Karaçay-Malkarca “tokmak” kelimesidir.’’
Hadi bir tahlil et. “tokh”
yansıma sesidir. “Makh(e)”
Adige dilinde ses demektir. “tok sesi”
sesini veren şey demektir.
’’halebalık: gürültü, patırtı Karaçay-Malkarca “kalabalık”
kelimesi Adige (Çerkes) diline “halebalık” şeklinde geçmiştir.’’
Bir tek –lık eki Türkçe’dir. “h” sesi Türkçe dil ailesinde yok.
Bir tek kelimeyi tahlil etseniz gam yemeyeceğim. Buradan şuraya
geçmiştir deyip bırakıyorsunuz. Hiç bir dayanak göstermeden…
Kelime
“ha
+ le + be”
kelimelerinden oluşmuştur. Kelime
“Çok
insan”
anlamına gelmektedir. Bu kelime ayrıca Adige sülale adı olarak da
mevcuttur:
Haleb(e)
kumgan: ibrik
Adigece “kumgan” sözünün kökeni Karaçay-Malkarcadır. Kumgan sözü
bir çok Kıpçak kökenli Türk dilinde de yaşayan bir kültür
kelimesidir.
Bunun aslını sözlüğü yazan da bilmiyor. Bazı Adigece ağızlarda
“Khub + ğan” şeklindedir.
İçi delik kupa demektir. Kelime birleşik okunurken “b” –
“p” harfine ya da “m”
harfine dönüşerek okunur. “ğuan(e)
delik demektir. Kelimenin anlamı ise “içi delik kupa”
demektir. “Kupa” kelimesi
“Khub” kelimesinden
esinlenerek bugünkü işleviyle kullanılmaktadır.
’’kalay: kalay madeni
Bu kelime de Adige diline Karaçay-Malkar dilinden geçmiştir.’’
Bu savınızın dayanağı nedir? Belki Adige
dilinden geçmiştir. Kelimenin kökü “le”
boyamak demektir. “Khe”
bu gün İngilizce’de kullanılan “color”
kelimesi, işte onun aynısı. Onun tahlilini İngiliz de bilmez.
’’kapkan: tuzak, kapan
Adigece “kapkan” kelimesi Karaçay-Malkarca “kaphan” sözünden
gelmektedir.’’
Bunun aslı ne biliyor musun?
“Khepxhon” dır. Yani bir şeyi birden
kapmak demektir. Mesela Bğejım khépxhuy yiştağ: Kartal kaptı aldı.
’’kare: kara, siyah
Bu kelime de Adige diline Karaçay-Malkarca “kara” sözünden
geçmiştir.’’
“Kara” Türkçe’dir.
“khare” Adigece’dir.
’’kamzegu: karınca
Karaçay-Malkar dilinde “böcek” anlamına gelen “kamjak”kelimesi
bulunmaktadır. Bu kelime Divan-ı Lugait Türk’de “kamıçak”
biçimindedir. Adige (Çerkes) dilinde karınca anlamına gelen
“kamzegu” kelimesinin fonetik değişmenin yanı sıra semantik yönden
de değişerek, Karaçay-Malkarca “kamjak” kelimesinden Adige
(Çerkes) diline geçtiği anlaşılmaktadır.’’
“Kamjak” kelimesi de Türkçe değildir.
Çünkü Türkçe dil ailelerinde “j“ sesi bulunmaz.
’’kıdır: katır
Adigece “kıdır” kelimesinin kökeni Karaçay-Malkarca “kadır”
kelimesidir.’’
Bu savınızın dayanağı nedir? Belki Adige
dilinden geçmiştir ya da başka bir dilden.
’’arkın: kement
Adigece “arkın” sözü Karaçay-Malkarca “arkan” sözünden
gelmektedir.’’
Bu savınızın dayanağı nedir? Belki Adige
dilinden geçmiştir ya da başka bir dilden.
’’çırbış: kerpiç
Adigece “çırbış” kelimesinin kökeni Karaçay-Malkarca “kırpıç”
kelimesidir.’’
“ç’ı” yer demek Adige dilinde
“ç’ıerb” yere batmak
demektir. “ç’ıerbış” yere
batırılıp çekilmiş demektir. Kerpiç yapma tekniğini bilenler ne
demek istediğimi çok iyi anlayacaklardır.
’’karıv: kuvvet
Adigece “karıv” sözü Karaçay-Malkarca “karuv” sözünden
gelmektedir.’’
Bu savınızın dayanağı nedir? Belki Adige
dilinden geçmiştir ya da başka bir dilden. “Karuv”
bir de Türkçe dil gurubu ses yapısına
aykırı. Bu kelimenin aslı bedensel gücü değil donanımsal gücü
ifade eder. Kelimenin kökü “wo”
kelimesidir. Bu gün anlam genişlemesine uğramıştır.
’’kuaçe: güç
Bu kelimenin kökeni de Karaçay-Malkarca “küç” kelimesidir.’’
Yok, kelimenin aslı öyle değil.
Qo: git- Quaç’e
ayakta kalabilme yetisi. Yani güç demektir. “Quaçe” kelimesinde
bileşik sesler diyebileceğimiz ses özellikleri vardır. Türkçe’de
ise bu tip ses özellikleri yoktur. Yani etimolojisi Adige diline
dayanmaktadır.
’’temır: kuzey
Karaçay-Malkarlılar kuzeyi gösteren demirkazık yıldızına
“temirkazak” adını verirler. Adigece kuzey anlamına gelen “temır”
sözü de buradan ortaya çıkmıştır.’’
Bu savınızın dayanağı nedir? Belki Adige
dilinden Karaçay-Malkarca’ya geçmiştir ya da bir başka dilden
Adige dilinde “Temir”
kuzey demektir. Üstelik bu kelimenin ses yapısı da Türk dilleri
ses yapısına aykırıdır.
’’kulıku: memuriyet’’
“k” harfleri bir kere
“kh” olacak. Kelime
“khulıkhu”
şeklinde yazılacak. Siz bunu nasıl telaffuz edersiniz bilemem ama
aslı bu. Ayrıca Türk dillerinin genel ses yapısına aykırı.
Kelimenin kökü “kho: oğul”dur.
Bir kurumun oğlu olmak, oğlu gibi davranmak demektir. Mecazi bir
anlam kazanmıştır.
’’kulıkuşı: memur
Her iki kelime de Adige (Çerkes) diline Karaçay-Malkar dilinden
geçmiştir. Karaçay-Malkarca “kulluk” ve “kullukçu” kelimeleri
Adige dilinde “kulıku” ve “kulıkuşı” biçimlerini almıştır.’’
Yukarıdaki kelimenin tahlili ile
aynıdır. Ancak sonundaki kelime
“şı” değil
“ş’ı”
dır. Yapmak demektir ki para karşılığı çalışan, kulluk yapan
demektir.
’’sını: mezar taşı
Kelimenin kökeni Karaçay-Malkarca “sın” kelimesidir.’’
Adige dilinde de kelimenin kökü
“sın(ı)”
dır. Ancak Ural Altay dil ailelerinde sonundaki sesli harfi
söylememe gibi bir kural ve gelenek yoktur.
’’karagul: muhafız
Adigece “karagul” kelimesi Karaçay-Malkarca “karavul” sözünden
gelmektedir.’’
Kelimenin aslı
“khereğul(e)”.
Bu hiç tutmadı.
“ğu”,
“kuru, dışa açılımlık, taze, yaş, incelik gibi bir halden başka
bir hale geçişi “ anlamlandırır.
Ğune: Kenar, sınır.
“ğule”
kenarı çizen, muhafaza eden demektir.
“re”:
ise kelimeye
“ile”
anlamı katar. “re”
ekinin bir görevi de budur.
Khe: kelimeye “bu taraf “
anlamı katar. Kollama işi ile uğraşan demektir anlayacağınız.
Abhazca’da “xç’eğuı” bekçi
demektir. Adige dilinde de “ç’eğuı”
birlikte olan anlamı taşımaktadır.
kıyın: zor, müşkil
Bu kelime de Karaçay-Malkarca “kıyın” kelimesinden Adige (Çerkes)
diline geçmiştir.
Kıyın değil kelimenin aslı
“khin”
şeklindedir. Zor demektir. Bileşik bir kelime değildir. Bir işin
büyük (zor) gelmesi demektir.
Khinı
:
kelimenin tam söylenmiş şeklidir. Kelime sonlarındaki sesli
hatfleri söylemeyebileceğimizi ifade etmiştik.. Khinı: Zor. Kinen:
mastar şeklidir.: bir şeyin içinde çıkmadan kalma durumu ifade
eder.
nal:
at nalı
Karaçay-Malkarca “nal” kelimesi Adige diline de aynı şekilde
girmiştir. Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nin başkenti olan “Nalçık”
şehrine Adigeler “Nalşık” adını verirler. Küçük nal anlamına gelen
bu kelime gerçekten de bir nal şeklinde kurulan bu şehri
tanımlamaktadır.
Yok; öyle değil. Nal: kenarları olan içi boş halka şeklindeki
cismi ifade eder.
“Khereğule”
kelimesindeki
“le”
ile “nal(e)” kelimesindeki
“le”
aynı
“le”
dır. “Nalçık” yada “nalşık” kelimelerinin
“küçük nal”
anlamıyla bir alakası yoktur. Olsa olsa
“nal
söken” demektir. Buda Kaberdey bölgesinin toprak yapısı ile
ilgilidir. Türkçe dil ailesinde “n” sesiyle kelime başlamaz.dilin
kuralı budur. Bizim icat ettiğimiz bir şey değildir
dombay: yaban öküzü, bizon
Bugün Kafkasya’da yalnızca Karaçay topraklarında yaşamakta olan
Kafkas bizonuna Karaçay-Malkarlılar dombay ya da dommay adını
verirler. Bu kelime Adige (Çerkes) diline de onlardan geçmiştir.
Kanıtla.
gonçenc: pantolon
Adige (Çerkes) dilinde “gonçenc” biçiminde yaşayan bu kelime
Karaçay-Malkarca “könçek” kelimesinden gelmektedir.
Ğonçenc: Ğone:
Delik, Çenc: Sığ demektir.
Sığ delikli giyecek demektir. Yani bileşik sözcük olduğu için
terimleşmiş ve yeni anlam kazanmıştır. Birde Türkçede “ğ” harfiyle
kelime başlamaz.
kutas:
püskül
Bu kelime de Karaçay-Malkarca “kutas” kelimesinden Adige diline
geçen eski Türkçe bir kelimedir.
Khutas:
kelimenin aslı. Kırılmış, parçalı bütün/topuz demektir. Yani tek
parçalı olmayan topuz.Bir de
“khu”
kelimesi anlama kalıp, somutluk, ele avuca gelen şey…benzeri
anlamlar katar.
“Tes”
üstünde oturan demektir. Tamamen Adige bzece.
tınç: rahat
Adigece bu kelime Karaçay-Malkarca “tınç” kelimesinden
gelmektedir. Kelimenin kökünü oluşturan “tınmak” fiili
Karaçay-Malkar dilinde sakinleşmek, rahatlamak anlamlarını
taşımaktadır.
Bu nedir biliyor musunuz?
“tın”
kelimesinden gelme. Tam anlamıyla vermek demektir.
“tın”
kelimenin mastar halidir.
“ç”
Türkçedeki
“-sız”
ekinin karşılığıdır. “vereceksiz” Yani harcı borcu kalmamış ve
rahatlamış insan için kullanılırken bu gün anlam genişlemesi olmuş
ve genel olarak rahatlama anlamında kullanılır olmuştur. Sizin
dediğiniz gibi “tınmak” rahatlamak değil rahatını bozmak, aldırmak
anlamlarına gelir Türkçede.
saraş: sahur
Karaçay-Malkarca “saraş” kelimesi Adige diline de aynı biçimde
geçmiştir.
Kanıtlayınız lütfen. Adigelerde yemek yeme geleneği ayrı bir
kültürdür. yoğun ve uzun iş günleri dışında günde iki öğün yemek
yenirdi. Ramazan ayında oruç tutmak için üçün kez yenen yemeğe
“şeraş” denmiştir. Kelimenin tahlili şöyledir:
“şe”
üç
demektir. “reşxe” Bir şey için yemek demektir. kelimenin sonundaki
“şxe” sadece “ye” demektir. Adige dilinde iki kelime birleşirken
ikinci kelimenin baş harfleri bir ekmiş gibi
kullanılabilmektedir.Bu da bu kurala bir örnektir.
semerkav:
şaka
Adigece bu kelimenin kökeni Karaçay-Malkarca “samarkav”
kelimesidir.
Kanıtla. Türkçe ses yapısında
“v”
harfinin olmadığını söylemiştik. Ural Altay dil ailelerinde üç
heceli kelime kökü olmaz. Gerçek anlamın bozulduğu söz ya da eylem
demektir. Yani şaka.
satuv:
ticaret
satuvşı: tüccar
Her
iki kelime de Karaçay-Malkar dilinden Adige (Çerkes) diline
geçmiştir. Karaçay-Malkarca “satuvçu” kelimesi Adige diline
geçerken bu dilin fonetik kurallarına göre “satuvşı” biçimini
almıştır. Bilindiği üzere fiillere getirilen -uv- ve -uvçu- ekleri
Kıpçak kökenli Türk dillerine özgü eklerdir. Bu kelimeler de
“satmak” fiiline getirilerek yapılmış kelimelerdir.
Kelimenin aslı
“şet - uw + ş’ı”
(satıwuş’ı)
dır.
“satma işini yapan”
demektir. Bugün
“satuwuş’ı”
-sonunda apostrof var- şeklinde kullanılmaktadır. Türkçe ses
yapısında
“v”
harfinin olmadığını söylemiştik.
- uv-
ve
-uvçu-
bunlarda Türkçe ekler değil. Adige dilinde
“şe”
kelimesinin anlamı
“sat-”
demektir.
“-w”
sesi
“pozisyon”
bildirir.
“ş’ı”
ise
“yapma”
demektir. Toparlarsak kelimenin anlamı “satış pozisyonunda /
durumunda olan” demektir. Ancak Adigey yöresinde
“şaqo:
satıcı” kelimesi daha yaygındır.
dudak:
toy
kuşu
Bu kelime de Karaçay-Malkar dilinden alınmıştır. Kafkasya’ya çok
uzak Türk dillerinde de bulunmaktadır.
ogur: uğur
ogurlı: uğurlu
ogurtsız: uğursuz
Her üç kelime de Karaçay-Malkar dilinden alınmıştır. Bu kelimeler
Karaçay-Malkar dilinde “ogur”, “ogurlu”, “ogursuz” biçimlerinde
bulunmaktadır.
Woğur, woğurlu, woğursuz. Kelimeler bu tarz yazılmalıdır. –lu ve
–suz ekleri Türkçe eklerdir ve işlek eklerdir. Kelime
“o”
harfiyle değil
“wo”
harfiyle başlamaktadır. Türkçede
“v”
yada
“w”
harfinin olmadığını söylemiştik.
“gök
yaşam / yazgı”
anlamlarına daha yakındır. Türkçeyle bir alakası yoktur etimolojik
olarak. Adige dilinde “mı
+ ğo”
uğursuz demektir.
bay:
zengin, varlıklı
Adigece “bay” kelimesi de Karaçay-Malkar dilinden alınmıştır.
Be: çok demek hani İngilizcede
“be”
fiili var ya, olmak anlamına gelen, o işte
“baye, bay, beye…”
hepsi aynı kelimenin değişik versiyonlarıdır.
Baye:
Zengin demektir Adige bzece.
“Sayın”
anlamındaki kelimeyle neden ilişki kurulmadığını anlayamadım.
Bunlar daha anlamdaş kelimeler çünkü.
argoy: sivrisinek
Bu kelimenin kökeni Karaçay-Malkarca “urguy” kelimesidir.
Kelimenin aslı
“arğoy”
olacak. Nasıl bir ilişki kurduğunuzu pek anlayamadım.
baliy: vişne
Adigece bu kelime de Karaçay-Malkar dilinden alınmıştır.
Türkçe KSUK’ a ve BSUK’ a aykırıdır. Türkçe dil ailelerine
terstir.
samır: samur
Karaçay-Malkarca “samır” kelimesi aynı biçimde Adige (Çerkes)
diline geçmiştir.
“Samur”
kelimesi Türkçe Küçük sesli uyumu
kuralına aykırı “a” sesinden sonra “u” sesi gelmez. Dolayısıyla
Karaçaycaya ithal edilmiş bir kelimedir.
catsı: yatsı
Bu kelimenin de Karaçay-Malkar dilinden Adige (Çerkes) diline
geçtiği açıktır. Kıpçak kökenli bir Türk dili olan Karaçay-Malkarca’da
kelime başındaki y- sesi kurallı olarak c- sesine dönüşür. Yatsı
kelimesi Karaçay-Malkar dilinde “catsı” şeklindedir ve bu
biçimiyle Adige diline geçmiştir.
“c”
harfiyle kelime başlamaz. Dolayısıyla Karaçay Malkar diline başka
dillerden girmiştir. Yani Kafkas dillerinden geçmiştir.
nahut:
yular
Adigece “nahut” kelimesinin kökeni Karaçay-Malkarca “nohta”
kelimesidir.
Nexhıte…
Bugün halk dilinde
“naxhte”
şeklinde kullanılır. Büyük baş hayvanların başına geçirilip
bağlamaya yada gütmeye yarayan ipten yada meşinden yapılmış şey.
Adige dilinde
“gözenekli
örülmüş şey”
demektir.
“xhe”
örmek.
“xhıte”
seyrek örgü, teğellenmiş tarzdaki örgü.
“xhı
+ tıw” “ağ”
örneği bunu desteklemektedir.
matsa:
çekirge
Adigece bu kelimenin kökeni Karaçay-Malkarca “maca” kelimesidir.
Bu kelimede Türkçe kelime değildir. Çünkü bu dil gurubunda
“m”
sesiyle kelime başlamaz bu kelime Adige dilinde
“dişleyen”
diyebileceğimiz bir anlam taşır.
Bugün Adige (Çerkes) dilinde Karaçay-Malkarlıların ataları olan
Hun-Bulgar Türklerinin dillerinden kalan ve eski Türk dilindeki
fonetik değişmelere ışık tutacak çok önemli iki kelime
yaşamaktadır. Bunlar Adige dilinde “yağ” anlamına gelen “dağe”
kelimesi ile, “kamış” ve “kaval” anlamlarına gelen “kamıl”
kelimesidir. Her ikisi de Kuban Bulgar Türklerine ait eski Türkçe
sözler olan “dağe” ve “kamıl” kelimelerinin bugün Adige (Çerkes)
dilinde yaşaması bilimsel açıdan çok önemlidir. Kuban Bulgar
Türklerine ait bu kelimelerin bugün Adige (Çerkes) dilinde
bulunması eski Çerkes boylarının daha M.S. 3. yüzyıldan itibaren
Kafkasya’yı ellerine geçiren eski Türk kavimlerinin siyasi ve
kültürel etkileri altına girdiklerini belgelemektedir.Bu da
bugünkü Kafkasya milletlerinin sahip oldukları kültürün ortaya
çıkmasında ve şekillenmesinde eski Kafkas kavimlerinin yanı sıra
kuzeyden gelen eski Türk kavimlerinin de önemli oranda paylarının
bulunduğunu ispatlamaktadır.
Türkoloji ile yakından ilgilenmeyenler için yukarıda bahsettiğimiz
“dağe” (yağ) ve “kamıl” (kamış / kaval) kelimelerini açıklamamızda
fayda vardır.
Türkçe’nin “Ana Türkçe” adı verilen dönemlerinde birbirinden
farklı iki “l” ve iki “r” sesi bulunmaktaydı. Türkçe’nin daha
sonraki dönemlerinde bazı lehçelerde eski “l” ve “r” sesleri
korunurken, bir çok lehçede bu sesler “ş” ve “z” seslerine
dönüştü. M.S. 3.- 4. yüzyıllarda Kafkasya’ya gelen ve Kuban ırmağı
boylarına yerleşen Hunların Bulgar boyuna mensup Türklerin dilinde
de Ana Türkçe’deki eski “l” ve “r” sesleri korunmuştu. İşte bu
dönemde Kuban Bulgar Türkçe’sinde “kamış” anlamına gelen “kamıl”
kelimesi Kuban Bulgarları ile kültürel ilişkiye giren Adige
(Çerkes) halkının diline arkaik biçimiyle yerleşti.
Yine Kuban Bulgar Türkçe’sinin “d” diyalekti adı verilen
diyalektinde Ana Türkçe’deki “d” sesi de korunmuştu. Türkçe’nin
birçok lehçesinde “d” sesi daha sonraki dönemlerde “y” sesine
dönüştü. Kuban Bulgar Türkçe’sinde “yağ” anlamına gelen “dağ” sözü
de yine onlarla kültürel ilişki içinde olan Adige (Çerkes)
halkının diline “dağe” biçiminde girdi.
Adige (Çerkes) dilinin derinlemesine incelenmesiyle eski Türkçe
dönemine ait daha pek çok arkaik Türkçe kelimenin ortaya
çıkarılması mümkün olabilecektir. Çerkesleri kültürel yönden
etkileyen Hun, Bulgar, Avar, Peçenek, Hazar, Kıpçak gibi pek çok
eski Türk kavminin dillerine ait izler bugün Adige (Çerkes)
dilinde yaşıyor olabilir.
Adige (Çerkes) diline Karaçay-Malkar dilinden geçen Türkçe
kelimelerin yanı sıra, bu dilde Kırım-Nogay Tatar dillerinden ve
Osmanlıca’dan geçen pek çok kelime yaşamaktadır. Bunlara örnek
olarak şu birkaç kelimeyi verebiliriz:
aslan, kunan (iki-üç yaşında at), balık, basme, (basma kumaş),
dele (deli), kaş (haç), katabe (kadife), kaplan, kaşık, kaz, çepeç
(kepek), çeten (keten), kurmen (kurban), utı (ütü), dıdıkuş
(papağan, dudu), abe (aba), akıl, başlık, lecen (leğen), bereçet
(bereket), divan, kamış (kamçı), kame (kama), karpız (karpuz),
kaun (kavun), kazgır (kazma), çıse (kese), çıre (kira), çar (kar),
kulay (kolay), eçend (ikindi), beçmez (pekmez), sakat, sarık, saz,
tutın (tütün, sigara), sırme (sürme), tas, top, torba v.s.
Hangi birini ele alsak birçok hata var. Türk dillerinde “ğ”
harfiyle kelime bitmez. “d” harfinin “y” harfine dönüştüğünü
kanıtlar mısınız? Aslında birçok şeyi söylüyorsunuz ve
söylediklerinizi hiçbir delile dayandırmıyorsunuz. Bu da bilimsel
olmaktan çok popüler oluyor.
Yukarıda sıraladığınız kelimelerden birkaçını daha ele alalım.
“Dağe”
kelimesin ele alalım.“de”
sesinin başka fonksiyonları var. Onu başka zamanlarda inşallah
değiniriz.
“Dağe”
genel olarak
“yağ”
değil, “dağe”
hayvan iç yağların adıdır. Genel olarak
“yağ”
kavramı Adige dilinde
“txhu”
kelimesiyle karşılanır.
“Tere
yağı:
wune txhu, txhu wuağe”” örneğinde olduğu gibi. Ayrıca
“yağ”
Karaçay Malkarca olamaz çünkü bu dilde
“ğ”
harfiyle kelime bitmez. Birde Adigelerin zoolojiye ne kadar hakim
olduklarını gösteren bir kelimedir. Büyükbaş hayvanların her bir
katman yağ hayvanın yaşını belirtmektedir. “de” kabul etmek. “ğe”
yıl demektir.
“dağe”
yaşam yılın ifadesidir. Özelliğinden çok niteliği öne çıkmıştır.
Anlam genişlemesine uğramıştır. Bu özellik kök dillerinin bir
özelliğidir.
Gelelim
khamçı, khamış, khamıl, khawal
kelimelerine bir göz atalım. Bunlar aynı anlam kökenli
kelimelerdir. Tek tek ele almakta fayda vardır. Çünkü bunların her
biri ayrı ayrı kelimelerdir.
Khamçı:
Kamçı demektir. Kelimenin kökü
“çı”
dır.
“çı”
ise ince kamçı tarzı ağaç dalı için kullanılır. Kamçı gibi
kullanılan yaş ağaç dallarını ifade ederken zamanla deriden
yapılan “kamış”
yerinede kullanılmaya başlamıştır.
“çı”
eğilip bükülebilen ancak ip gibi katlanmayan ince cisimleri akla
getirir.
Khamış:
Hayvanın hareketini hızlandırmak amacıyla kullanılan bir alettir.
Sopası ince ve sert sopadan yapılır. Hayvana vurulan kısım ince ve
sağlam deriden olur.
“şı”
ip gibi hareket kabiliyeti yüksek, istenilen tarafa çekilebilen
anlamı çağrıştırır. Tarihi seyrinde “kamış” kelimesi sadece at
kamçısı için kullanıldı.
Khamıl :
Sertleşmiş ve kaval tarzı içi boş otlar için kullanılır.
İşlenmemiş ney çubuğu “L” kelimeye bükülmeyen, katlanamayan, ince,
sert ve uzun cisimler, çizgi, sınır gibi anlamları katar.
Khawal:
Kaval. Ney çubuğunun işlenmiş tarzı.
Khawal, ve khamıl
kelimelerine bakıldığı zaman bu cisimlerin sert ve uzun, içleri
boş olan malzemeler olduğunu görürüz. Oysa
khamış
ve
khamçı
kelimelerine baktığımız zaman temsil ettikleri cisimlerin esnek,
kıvrak, ince ve uzun olduklarını görürüz. Bu kelimelerin
sonlarındaki
“çı,
ş(ı), l(ı), l(ı)”
ses bileşkeleri birer ek değil birer kelimedir.
Hadi 2-3 yaşındaki atın
“khunan”
olduğunu söylüyorsunuz -gerçi siz
“kunan”
diye yazıyorsunuz. Madem bu kadar bilgiyi vermişken bir de bu
ismin ne tür atın adı olduğunu da yazsaydınız. Birde diğer yaş ve
özellikteki atların adlarını da yazsaydınız Mesela dört yaşındaki
erkek atın adının da
“dunan”
olduğunu, koşum atıyla binek atın adlarını da yazsaydınız. Hadi
hepsini geçtim de
“akıl”
kelimesinin kökenini nasıl olur da Karaçay Malkarca gösterirsiniz.
“Akl”
kelimesini hadi Arapça deseydiniz de birazcık inandırıcı
olsaydınız.
Daha ne diyeyim
“l”
harfiyle Türk dil ailelerinde kelime başlamadığını unutuyorsunuz
“lecen”
kelimesinin Adige diline
“leğen”
kelimesinden ve hangi dil olduğunu belirtmediğiniz ama yukarıda
sıraladığınız dillerden geçtiğini söylüyorsunuz.
“kar”
kelimesinde yine sizin dilinizde uzun
“a”
harfinin olmadığını unutuyorsunuz ve kelimenin etimolojisini
saptırıyorsunuz.
“divan”
kelimesi için de hakeza aynı hatayı yapıyorsunuz. Adige diline
olan bu mağrur bakışınızın nedenini anlamakta inanın güçlük
çekmemek mümkün değil.
Buradan şunu söylemeye çalışmıyorum: Bu kelimelerin tamamı
Adige dilinden geçmiştir. Hayır. Ben, bildiğim kadarıyla, bildiğim
ve doğruluğuna inandığım kelimelerin etimolojisini ortaya koydum.
Söylediğim şudur: Etimolojik kelime biçiminde sunduğunuz
kelimelerinizde hiçbir bilgi dayanağı yok ve söyledikleriniz de
yanlış. Adige dili ihtiyaç duyduğu kelimeyi üretebilecek kadar
güçlüdür. Bu gün Adige dilinin bunca yalnızlığına rağmen bu dil
ayakta kalabilmişse bunun nedeni bu dili kullananların vefakar
olduklarından değil, Adige dilinin kendi gücündendir. Bu dile
azıcık gönül verin, birazcık üzerinde çalışın size bire otuz veren
başak gibi geri dönecektir. Bunu bütün ön yargılarımdan uzak ve
bilgilerime dayanarak söylüyorum.
Yukarıda değindiğiniz
“Adige kökenli bazı araştırmacıların iddia ettikleri ya da
zannettikleri gibi Karaçay-Malkarlılar bugün sahip oldukları
Kafkas kültürünü olduğu gibi Adigeler’den almamışlardır. Bunun
böyle olduğunu iddia etmek bilime de, mantığa da aykırıdır. Bir
halk hiçbir zaman kendi kültürünü tamamen terk ederek bir başka
halkın kültürünü kabul etmez.”
Yukarıdaki ifadeler Sayın Ufuk Tavkul’a
aittir. Karaçay Malkarların bütün kültürleri Adigelerden
geçmemiştir. Böyle bir iddia zaten yapılamaz. Ama Kuzey Kafkas
kültürünün tamamı Adigelerden diğer toplumlara geçmiştir. Tıpkı
Türklere ait Orta Asya kültürünün
Türk boylarından diğer toplumlara geçtiği gibi.
“Bir
halk hiçbir zaman kendi kültürünü tamamen terk ederek bir başka
halkın kültürünü kabul etmez.”
diyorsunuz Böyle bir sosyolojik kural yoktur.
Bugün insanlık tarihi bunun tersine
örneklerle doludur. Kaldı ki bugünde canlı örneklerine şahit
olmaktayız. Bir kere bu etkileşim gayet doğaldır. Sosyolojik bir
kuraldır bu. Ancak başka bir kural daha vardır: sıkça coğrafi
bölge değiştiren toplumlar hep “alan taraf”, yerleşik toplumlar da
hep “veren taraf” olmuştur. Hazar Denizi’nin doğusundan batısına
geçen Hunların yerleşik halklarda etkilenmiş olması da gayet
doğaldır. Geçen zaman içerisinde toplumların kültürel
alışverişlerin olması kadar tarihi birlikteliklerin de olması
hayatın birer parçaları olsa gerektir. Bugün Adige-Abhaz
toplumlarının Kafkasların en otokton halkları olduğunu cümle alem
bilmektedir. Bunu seslerin diline kulak veren herkes çok iyi
bilmektedir. Seksen dört sesten oluşan bir dil, sahip olduğu
sesleri acaba sizce hangi dilden ödünç alınmış sesler olabilir.
Başkasında olmayan bir şeyi ondan almayı nasıl düşünebilirsiniz
ki?
Birde şu var: Karaçay Malkar dilinden Adige diline geçtiği
söylenen bu kelimelerin acaba neden diğer akraba Ural-Altay dil
ailelerinde Adigece’deki kadar bulunmuyor? Oysa o dillerde de daha
yoğun bir şekilde bu kelimelerin bulunması gerekmez miydi? Mesele
Adigece ile Abhazca’da 3 binden fazla ortak kelime mevcuttur.
Tatarca ile Adigece, Balkarca ile Adigece ya da bir başka dilde
aynı kelimeler ne kadar ortaktır. Bu kelimelerin yüzdelik dilimi
nedir? Bir diğer konu da Karaçay Malkarlar, Adigeleri kültürel
yönden ne kadar etkilemişler pek belli değil ama Adigelerden
Karaçay Malkarların kıyafetten oyunlarına kadar folklorun her
türlüsünden etkilendiği kesindir. Zira Adigelere yakın olan diğer
toplumlarda bu ve benzeri izler görmek mümkündür. Bu benzerlik bir
toplumun Adigelere yakın olan kesiminde daha çok görülürken, o
bölgeden uzaklaştıkça kültürel benzerlikler azalmaktadır. Kuzey
Kafkasya’yı eksen alın ve halkayı genişletin benzerliğin gittikçe
azaldığını ve benzerliğin tamamen kalktığını göreceksiniz.
Adigelere yakın olan Azeri, Karaçay, Lezgi gibi toplumlara
baktığımızda kültürel benzerlik aynı toplumun başka
coğrafyalarında yaşayan kendi akrabalarında rastlandığı
görülmemektedir. Bu da etkileşimin nereden nereye doğru olduğunun
ilginç bir kanıtıdır. Oysa dünyanın onlarca bölgesine dağılmış
olan Adige Ulusu aynı folkloru paylaşmakta ve aynı ortak kültürü
çok kolaylıkla ortak yaşam halinde benimsemekte, aynı vücut dilini
kullanabilmektedir. Kaldı ki toplumların etkileşiminden gocunacak
bir durum da yoktur. Önemli olan birinin diğerini yok etmeden, her
toplumun kardeşliğini ve barışı sürdürmesidir. Kader birliklerini
güçlendirmeleridir. Dolayısıyla kelimelere dayalı onca yanlış
bilgiyi verdikten sonra “bakın gördünüz mü, bu kelimeler bizden
Adigece’ye geçmiş. bunlar geçerken de kültürümüzde onlara geçmiş.
Bu da Karaçayların Kafkasya’nın en eski halkı olduğumuzu gösterir.
Adigeler sonradan oraya sokulmuşlardır” anlamındaki ifadeler hiçte
bilimselliğe ve hakkaniyet ilkesine uymaz. Unutmamak lazımdır ki,
bu tür yaklaşımların çok hassas olan Kafkaslarda ne tür
tahribatlara yol açabileceğini iyi hesaplanmalıdır. Bölgesel
çatışmaların kimlerin işine yaradığı iyi bilmeli ama kimlerin
işine yaramadığı asla unutulmamalıdır.
Bildiğim kadarıyla 2008 yılına kadar Karaçay Çerkesya’da nüfusun
çok azı Adige olmasına rağmen cumhurbaşkanının Adige olma
zorunluluğu vardı. Bu ve benzeri durumlar RF’nda yasa gereğiydi. O
toprakların otokton halklarına tanınan bir haktı.
Kimin anlattığını hatırlayamadığım şu anekdotu okuyucularla
paylaşarak yazımı bitirmek istiyorum.
Birkaç sene öncesiydi. Bir kamyon sürücüsü Irak’tan dönmüş.
Irak’ta kaldığı birkaç gün içinde Arapların kullandığı birçok
kelime ona pek tanıdık gelmiş. Arkadaşlarına durumu anlatırken
şöyle demiş:
- Arkadaşlar, bir bilseniz! Türkçe’den Arapça’ya o kadar çok
kelime geçmiş ki Irak’a gidip bir görseniz herkesin Türkçe
konuştuğunu sanırsınız demiş. Meraklısı hemen sormuş:
- Ne tür kelimelermiş bunlar? Ne tür cümlelermiş bakalım, demiş.
Bizimkisi başlamış saymaya:
- Keyfe halüke? (Halin keyfin?) inşallah, maşallah, Allah, razı,
şükür, hacı, hoca, emanet, yani, mesela, zira, namaz, ezan,
birader…
Meraklımız dayanamamış “yahu bunlar zaten Arapça, Farsça
kelimeler” demiş ise de bir türlü inandıramamış adamı.
Kişisel ya da toplumsal çıkarlarımızı değil hak ve hukukun
gözetilmesi önemlidir. Sezar’ın hakkı İskender’e pek yakışmıyor.
Sloganlarla, emrivaki ifadelerle bilimsel çalışma
yapılamaz.
Bilimselliğin olmasa olmazı objektifliktir. Bugün Türkçe’nin
neredeyse yarısına yakını yabancı kelimelerden oluşuyor diye
Türkler ne Arap oldu ne Fransız ne de Fars. Türkçe’yi de en az
sizin kadar keyifle konuşabildiğime de inanıyorum. Her taş kendi
yerinde ağırdır. Her kültür kendi geliştirdiği tarzıyla, kendi
kompozisyonu ile güzeldir. Bunu başka taraflara boyamaya kalkarsak
güzelliği bozulur.
Türkçe’nin başka güzelliklerine de inşallah başka bir zamanda
değiniriz. Kelime türetme biçimi gibi, cümle yapısı gibi, deyimler
gibi, yabancı kelimeleri kendi ses yapısına uydurması gibi…
Sağlık ve mutluluklarla…
Not:
Hata ya da eksik görülen bilgilerin
izahının yapılması ya da düzeltilmesi yolu her zaman açıktır. |