Eskiler kelam derlerdi söze. Kelam sözcüğü bildiğiniz
gibi Arapça kökenli. Üç sesten oluşuyor: KLM. Kalem
kelimesi de aynı köktenmiş gibi gelir insana; ancak
kelimelerin kökenleri farklıdır. Başlangıç harfleri zaten aynı
seslerden oluşmuyor.
Birinci kelime kef, ikincisi ise kaf harfiyle
yazılır. Bu kelimeler her ne kadar akraba gibi gözükseler
bile akraba iki kelime değildir. Biri söylenen: Kelam.
Diğeri söyleneni yazan: Kalem. Türemiş kelimelerin ortak
özelliğidir anlamda anlam akrabası olmak. Ancak her yakın anlamlı
kelime de kökende akraba /etimoloji birliği/ olmayabilir.
Konumuz bu değil tabi ki. Konumuz kelamın / sözün özüdür.
Özü, yani manası. İslam bilgeleri kelamı bilgelikle eş tutmuşlar
ve etkisi günümüze kadar gelen Kelam İlmi'ni meydana
getirmişlerdir. Unutulmamalıdır ki söz / kelam kavramı
insanlık tarihinde bilim dalı olan kelam ilminden çok daha
eskilere kadar uzanmaktadır.
Söz, ses kombinasyonları değildir elbette. Onda mana olmalı, o
manada insan hayat bulmalı, eşya hayat bulmalı, tüm canlılar hayat
bulmalıdır. Samimiyet içermelidir. Dahası içten
olmalıdır ifadesinin bile yetersiz olduğu bilinmelidir. Zira
karnından konuşmak ile kalben konuşmak farklı
kavramlardır.
Adige dilinde söz / kelam anlamına gelen iki ayrı kelime
vardır. Bu kelimelerin birincisi pselhe / psalhe
kelimesidir. Bu kelime de iki ayrı kelimeden oluşmaktadır. İlki
pse / псэ kelimesidir. O da can demektir. Dahası psı:
ön su, ilk su anlamlarını içerirken pse kelimesinin can
anlamına gelmesi canlıların sudan yaratıldığına mı işaret
etmektedir? Bu da son derece manidardır.
Yaşayan hiç bir mahlûkun kaybedeceği ondan kıymetli hiç bir şeyi
olamaz. Bu dünyada hayatiyet ve varlık can ile başlar ve
canın bedenden ayrılması ile dünyadaki varlığı sona erer.
Kelimeyi oluşturan ikincisi sözcük ise lhe / лъэ sözcüğüdür
ki Türkçe'de bildiğimiz -lık / -luk ekinin anlamını
kelimeye kazandırır. Ancak Adıge dilinde lhe bir ek değil
başlı başına bir kelimedir. Dahası da var. lhe kelimesi
erkeğin çiftleşmesi anlamını da taşır. Ne kadar manidardır
değil mi? Söz / kelam anlamına gelen pselhe kelimesi
Adige dilinde canlık, canı saklayan, canı çoğaltan,
konuşan can, hayat yeri anlamından yola çıkarak
terimleşmiştir. Söz, can kadar kıymetli; can kadar
korunması, kollanması gereken bir manadır, bir değerdir. Söz
varsa insan vardır. Hayat vardır. Söz bitmişse can çıkmış
demektir. Söz / psalhe yoksa anlam biter cismaniyet başlar.
Söz'ün bittiği andan itibaren devam eden yaşam, insanî
değerlerin dışında sürdürülen yaşamdır. Yani şeklen insan, ruhen
değil. İnsanda fikir varsa mana ikliminde seslerle bütünleşir
Söz olur ve kelimeler hayat bulur.
Adige dilinde bir diğer söz anlamını içeren kelime de
guşı’e (guşıIe) / гушы1э dır. Bu kelime de son derece
manidardır. Yine iki kelimeden meydana gelmiş birleşik bir
kelimedir. Birincisi kalb anlamına gelen gu
kelimesidir. İkincisi ise şı’e kelimesidir ki var /
mevcud demektir. Öyleyse söz anlamına gelen guşı’e
kelimesi de Adıge dilinde kalb var dedirtecek kadar
önemlidir. Öyle değil mi ama söz / kelam yürekten olmalı.
Samimi, yalın, net ve manalıdır. Sahibine takdirden öte laf
getirmemeli. Unutulmamalıdır ki söz / kelam sahibi olacak
olan kişi önce adam olmalı. Böylece konuştuğu zaman kalpten
konuşabilsin. “Öyle bir devir gelecek ki konuştukları zaman
söyledikleri (boğazını göstererek) buradan aşağı inmeyecek” diyor
hazreti peygamber.
Adige / Nart bilgesine sormuşlar. “Eyvah, eyvah! Dünyadaki malını
mülkünü kaybettin artık neyin kaldı ki?”
Nart bilgesi tereddütsüz cevap vermiş: “GuşıIe.”
“Artık annen de baban da kalmamış bu dünyada neyin var ki”
demişler.
“GuşıIe”demiş.
“Hiç kimsen kalmadığı gibi üstelik yaşlandın. Allah geçinden
versin ama uzun bir yaşam tükettin. Dünyada senin neyin kalmış
ki?” demişler.
Yine aynı cevabı vermiş: “GuşıIe.”
Her ne ile sormuşlarsa hep aynı cevabı vermiş: GuşıIe / söz.
Evet söz...
Ayrıca bu dilde düşünce, zekilik, sevinç, üzüntü, ürkütme, şefkat,
günah ve benzeri anlamları içeren kelimeler de yine gu
kelimesinden birleşerek meydana gelmektedir: Gubzığ, guşIo, gukhaw,
guşte, gumacIe, gonah, gupse, gukhan, goeç...
İnsanlık ailesinin içerisinde kim bilir daha kaç tane dilde söz
/ sözcük kelimelerini bu denli canı ya da kalbi
gibi gören millet vardır. Burada şu kadarını belirtmekte yarar
vardır: Kelime kelimesi de bunlar kadar güzel tahlile
sahiptir. Zira bu kelime de tarihin derinliklerinde aynı dilden
belirmiş, insanlığa ve çeşitli dilere mal olmuştur. Bunun, köken
bilgisini kapsayan bir çalışma gerektirdiğini biliyoruz.
Günümüzde bu hengamenin, bu toz duman ortamda söyleyecek sözü
olan kaç insan vardır acaba. Eğer söylenecek söz'ü olanlar
sayıca çok olsalardı, ya da en azından dünyaya egemen olsalardı,
şu yer küresinde, bu kadar savaşlar olmaz, bunca maddi zarar ziyan
olamaz ve bunca can (insan ve diğer canlılar) telef olmazdı. Çünkü
söz / kelam bilgilerin bilgesi, kelimelerin güçlüsü,
kitapların hâkimi, emirlerin amiri ve barınakların barınağı,
kalesidir. Dolayısıyla söz eşref-i mahlûkattır. “GuşıIer
psewelhe şxo / гушы1эр псэолъэшхо / söz büyük hayatiyettir,
yaşam kaynağıdır.” der Adige bilgesi. Dolayısı ile söz
kalbin hükmettiği bir yaşam tarzıdır. Bu Adige toplumunda gu /
kalp hâkimiyeti olduğu için olsa gerek tarih boyu hiçbir
topluma saldırmamışlar, tam aksine hep savunma savaşı
yapmışlardır.
Söz'ü
olmayan önce konuşur, yine konuşur, sonra konuşur. O hep konuşur.
Bazen konuşuyormuş gibi yapar. Konuştuğunu sanır. Yani hep
lakırdı… lakırdı... Beceremeyip etkin olamayınca da slogan atar.
Olmayınca saldırmaya kalkar; saldırır. Olmadık cinayet işler sonra
da kusurlarına ince kılıflar bulur ve saldırarak savunmaya
çalışır. Saldırır, saldırır, saldırır… Çünkü söyleyeceği söz’ü
yoktur. Söz söyleme mecali de yoktur.
“Söz ola kese başı, söz ola kestire başı.” gibi ifadelerde her ne
kadar sözün gücü vurgulanmak istenmişse de hep Söz'ün
egemen olmadığı gerçeğini saklar. Çünkü başı kesende, başı
kestirende aslında Söz değil, Söz sahibi de
değildir. Başı kesen de, başı kestiren de hiç söyleyecek Söz'ü
olmayan zorbadır.
Söz'ü
olana gelince, O ne baş keser nede baş kestirtir. Bunun tersi
durum gücün düşünceye egemen olduğu durumlarda görülür. Yani
demir'in hikmet'e egemen olduğu durumlarda demek
istiyorum. Bu, insanlık tarihinde de hep görülmüştür. Çünkü Söz
/ kelam insanlık tarihinde hemen hiç egemen olmamıştır.
Kalpten geleni kast ediyorum; boğazdan aşağı inmemiş lakırdıyı
değil.
Söz'ü
ancak söz keser. Söz'ü olmayan da baş keser.
Söz'ü
olan az söyler, kalpten söyler; onu da bazen söyler. |