İyi günler Sayın Dinleyiciler,
Добрый Ден Увэжаемые господа
Bu konferansın toplumumuza uğur getirmesini,
ulusal tarihimizde önemli
bir kavşak olarak yer almasını, bilincimizde silinmez bir iz
bırakmasını diliyor, bizlere bu güzel ortamı hazırlayan Kaf-Fed’İ
canı gönülden kutluyorum.
Değerli dinleyiciler,
candır dil, ruhtur…
Atasözlerimiz bu gerçeği
Бзэ зимыэм лъэпкъ йыэп - Dili olmayanın ulusu yoktur
Бзэнщэ лъэпкъыр псэнщэщ - Dilsiz ulus ölüdür…
diye vurgulamışlardır.
Evet, Anadili her halkın en büyük hazinesidir.
Ve dilini bildiğiniz halkın kültürüne daha bir yakın
olduğunuzu, diliyle seslenebildiğiniz kişilerin sizi kendilerine
daha yakın bulduğunu kuşkusuz sizler de yaşadınız, yaşıyorsunuz…..
Ve eğer, dil ruh demekse, “dilsiz ulus ölü” ise eğer, bir halk
olduğumuzun bilincindeysek, ülkemiz de ayrı bir halk olduğumuzun
farkında ise, anadilimiz yaşatılmalı, geliştirilmelidir. Bir
halkın onuru dilidir, şarkısıdır, şiiridir. Dilini işittiğinde,
ezgisini dinlediğinde ancak halkın her bireyi coşku duyar. İşte o
zaman kendini sever, mutlu olur. Birey tek başına olmadığını bir
halkın bir üyesi olduğunu duyumsar. Halkını ülkenin diğer halkları
ile eş değerde görür. Bu yaklaşım da kuşkusuz halklar arası
barışa, karşılıklı güzel ilişkiye, güçlü ülkeye temel olur.
Ancak ne acıdır ki bugün;
Dünyadaki Çerkeslerin çok büyük bir bölümü artık anadilini
bilmiyor.
Anadilini bilen azınlığın çok büyük bir bölümü anadilde okuma
yazma bilmiyor. Anadilde okuma yazma bilen azınlığın büyük bölümü
anadilde basılı yayınları izleyemiyor.
Adığe cumhuriyetleri dahil,
hiçbir ülkenin eğitim kurumlarında anadilde eğitim
verilmiyor.
Yine cumhuriyetlerimiz dahil,
hiçbir ülkede anadili yeterli düzeyde öğretilemiyor.
Hemen her sorunun nedeninin politik olduğu gibi bu sorunumuzun da
nedeni politiktir ve bilindiği gibi 18-19.yüzyıllarda halkımıza
yaşatılan trajedidir.
Sorumluları da Çarlık Rusya’sı ve Osmanlı İmparatorluğudur.
150 yıl kimi tarihçilere göre daha uzun süren Çarlık Rusya’sı-
Kafkasya savaşlarında halkımız kırılır,
sağ kalanların yüzde
doksanı da anavatanlarından sürülür.
İnsansız bir Kuzey-Batı Kafkasya isteyen Çarlık Rusya’sı
iter, bu coğrafyadaki insana ihtiyacı olan Osmanlı imparatorluğu
çeker halkımızın çok büyük bir çoğunluğu
anavatanından uzak
düşürülür Osmanlı illerine dağıtılır..
Tarih tekerleği durmaz. Osmanlı
imparatorluğundan yeni devletler doğar, TC Osmanlı döneminde
kurulan meşrutiyet ile birlikte doğan Çerkes örgütlerini ve Çerkes
Örnek Okulu’nu kapatır. Gönen ve Manyas köylerini sürgüne gönderir
anadilimizi yasaklar. Dilimize özgürlüğü verildiğinde de gelişme
olanakları sağlanmaz.
Diğer yandan Sovyetler Birliği Çarlık Rusya’sının yerini alır,
halkımızı yok oluşa iten halkın destekleri ile çok az nüfus
Sovyetler içinde kendi yönetimlerini oluşturur. Bu sayede de okuma
yazma yaygın hale getirilir. Destanlarımız derlenir, romanlar
şiirler yazılır, yeni
şarkılar bestelenir, eski şarkılara yeniden hayat verilir.
Anavatandaki azınlık,
diasporadaki çoğunluğun umudu olur.
Ancak bu olumlu gelişmelerin tersine halkımızın anavatan
kesimi ile diasporasının ilişkileri kesilir. Anavatandaki farklı
yönetim birimlerimiz arasındaki ilişki yeterince gelişmez.
Tarihin tekerleği yine döner ve halkımızın, sürgünden bu yana en
şanslı olduğu dönem başlar. Türkiye’de de koşullar değişmiştir
artık. Çerkesçe
kitaplarımız için sorgulandığımız günlerden Çerkesçenin seçmeli
ders olduğu, anaokulu açılabildiği, üniversitelerde Çerkesçe
bölümlerin açıldığı mutlu günlere gelinmiştir.
Diaspora ülkeleri ile cumhuriyetlerimizin birer üyesi bulunduğu
Rusya Federasyonu ilişkileri gittikçe gelişmektedir. Özellikle TC
ile RF ilişkileri Soğuk Savaş döneminden çok farklıdır. Dünyadaki
bu yumuşamaya paralel bulunduğumuz ülkelerdeki yumuşama da
halkımızın her ülkedeki yaşayanları birbirini aramaya bulmaya
başlamıştır.
Bu yumuşama Sürgünün ilk günlerinden beri var olan ve Çerkes
Teavün Cemiyeti kuşağınca kristalize edilen, Sovyetler Birliği
döneminde de hepten sönmeyen Anavatana Dönüş ateşini harlamış bu
ateş de Dünya Çerkes Birliği’nin kuruluşunu sağlamıştır.
Çerkeslerin yaşadığı tüm ülkelerden derneklerin oluşturduğu bu
yapıyı her politik kendine göre değerlendirmiş, Rus
nasyonalistleri Batının Rusya Federasyonundaki üssü, Rusya
karşıtları da RF’nun diasporadaki eli olarak görmüş,
değerlendirmişlerdir.
Oysa DÇB’nin bir gelecek kurgusu vardır. Taraflardan birinin karşı
taraftaki üssü değildir. Amacı küçük büyük Çerkes sorunlarını
gündeme getirmek, gündemde tutmak ve çözülmesine katkıda
bulunmaktır. Dayatarak sonuç alınamayacağının bilincindedir:
yöntemi de sorunu taraflara anlatmak,
anlatmak yasal zeminde
mücadelesini sürdürmektir.
Dil canlı bir varlıktır. Bir tohumun gelişip yetişmesinde nasıl ki
uygun toprak önemli bir etmen ise dilin gelişip serpilmesi için
yasal zemin çok önemli bir etmendir. Dolayısı ile Anavatan ile
Türkiye Suriye Ürdün ve İsrail’in bu zeminlerini karşılaştırmakta
yarar vardır.
Türkiye’de ne mutlu ki “Vatandaş Türkçe Konuş!”günleri, Çerkesçe
kitaplar için sorgulamalar, Toplantılarda Çerkesçe konuşulduğu
için soruşturmalar döneminden böylesi düzeyli ve devlet
yetkililerinin katıldığı, diğer ülkelerden davetlilerin
çağrılabildiği bir döneme girilmiştir. Çerkesçe seçmeli dersler
arasına alınmış, Kaf-Fed’in hazırlatmış olduğu program onay
almıştır. Adana’daki Kaf-Fed üyesi derneğimiz özel anaokulu
açılışını yapmıştır. Düzce Üniversitesi Çerkes Dili ve Edebiyatı
programı için Adığey’den çağrılan değerli öğretim üyeleri
aramızdadır.
Ürdün’de, krallığın kuruluşuna olan katkılarından dolayı
Çerkeslerin özel bir statüleri hep olagelmiştir. Sistemleri çok
farklı olmasına karşın Sovyetler birliği ile ilişkiler çok erken
dönemde başlamış Çerkes Derneği’nin Kadınlar Kolu daha 1974
yılında kraliyetin destekleri ile Çerkesçe dersleri de verilen
okulu açmışlardır. İlginçtir 1923’te kapatılan Çerkes Örnek
Okulu’nu İstanbul’da, 1919 yılında açan da Çerkes Kadınları
Cemiyeti’dir. Özetle Ürdün’de anadil eğitimine sadece izin
verilmemekte aynı zamanda yönetimce de desteklenmektedir. Özel de
olsa Çerkesçe yayın yapan ilk TV’de Ürdün’de kurulmuştur.
Suriye’nin acınılası durumu bilinmektedir. Ancak iç savaş
öncesinde sistem benzerliğinin olumlu katkıları ile
anavatan ile iyi ilişkiler gerçekleştirilebilmiştir.
Çerkesçe eğitimi devletçe desteklenmemiş ancak özel anaokulu
açılması da engellenmemiştir.
İsrail Çerkesçe derslerini okul programına koyan ilk ve tek
diaspora ülkesidir. Dolayısı ile diaspora ülkeleri içerisinde
anadilin en iyi bilindiği ülkedir.
Ama bunlar anadilde üreten yazar şair
bestekar ses sanatçısı
profesyoneller yetiştirmeye yeterli olmamıştır.
Anavatana gelince; Cumhuriyetlerimizin de birer üyesi olduğu Rusya
Federasyonu yasaları en demokratik ülkeleri kıskandıracak
düzeydedir.
Rusya Federasyonu anayasasının 68. Madde
2.
Fıkrasında, Cumhuriyetlerin kendi resmi dillerini seçme özgürlüğü
olduğu ve bu resmi dillerin tüm kurum ve kuruluşlarda eş statüde
kullanılacağı yazılıdır. (
Cт. 68 пункт 2. Республики вправе устанавливать свои
государственные языки.
В органах государственной власти, органах местного самоуправления,
государственных учреждениях республик они употребляются наряду с
государственным языком Российской Федерации.)
Yine anayasanın 68. Madde 3. Fıkrasında RF’nun tüm
halkların anadillerinin korunması, öğrenilmesi ve geliştirmeleri
için gerekli koşulları sağlayacağının garantörü olduğu yazılıdır.
(Cт.
68 пункт З. Российская Федерация гарантирует всем ее народам право
на сохранение родного языка, создание условий для его изучения и
развития.)
RF dillerine ilişkin federal yasa da anadillerin Rusça ile eşit
haklara sahip olduğunu vurgular.
Cumhuriyetlerimiz anayasalarında Çerkesçenin de resmi dil
olduğunun altı çizilmiş Federal anayasa ve yasalarına uyumlu
eğitim öğretim yasaları kabul edilmiştir.
Anavatanımzda Üniversitelerde bölümler, araştırma ve
öğretmen yetiştiren enstitüler kadrolu öğretmenleri vardır.
Çerkesçe ile geçim sağlanabilmekte geçimini işinden
sağlayan yazarlar şairler sanatçılar yetişebilmektedir.
Tüm bunlara karşın dil anavatanda da dil bilincinin gerektiğince
derin ve dilin bilinme, yaşamda kullanılma düzeyinin de yeterli
olduğu söylenemez.
Peki Neden nedir?
RF yetkililerinin eğitimi, anayasadaki
gibi düzenlememeleri, anayasanın andığımız bu maddeleri ile
çelişen yasalar yürürlüğe koymaları,
yaslarla çelişen
uygulamalarda bulunmalarıdır. Özetle garantörlük sorumluluğunu
yerine getirmemeleridir.
Cumhuriyet yetkililerinin RF anayasası amir hükümlerine karşın
Anayasaya ile çelişen yasalar ile kendilerini sınırlamalarıdır.
Bu da bir Rusya Vatandaşının resmi dillerinden birini bilmese de
bir cumhuriyete başkan olabileceği garip sonucunu vermektedir.
Türkiye Cumhuriyeti yaslarla Çerkesçenin önünü açmakta, seçmeli
ders olanağı getirmekte ancak bu dersi verecek öğretmenleri maaşla
değil ek ders ücreti ile istihdam etmeyi öngörmektedir.
Bu nedenlerle birlikte asıl neden sadece Çerkesçenin günümüzde
anavatan dahil dünyanın hiçbir ülkesinde konforlu bir yaşam için
yeterli olmadığı, Çerkesçe bilmiyor olmanın da yine anavatanımız
dahil dünyanın hiçbir ülkesinde konforlu bir yaşam için zorunlu
olmadığı gerçeğidir.
Peki Çözüm.
Sorunun çözümü de politiktir. İşte anadili bilinci, ulusal bilinci
olanlar baskın dilleri
kültürleri farklı çok sayıda ülkede parçalanmış durumda yaşayan
Çerkes halkının anadilini ancak ve ancak, dilin resmi dil kabul
edildiği, devlet desteği aldığı, dil bilmenin yaşam düzeyini
yükseltilebildiği, dille çalışanların dille geçimlerini
sağlayabildikleri kariyer yapabildikleri ülkede yani
cumhuriyetlerimizin de birer üyesi olduğu Rusya Federasyonunda
mümkün olabileceğini bilir.
Yine bilinçli Çerkes ne gibi olanaklar sağlanırsa sağlansın
diasporada dilini ancak ve ancak anavatanın öz suyu ile
beslenebildiği ölçüde yaşatabileceğini bilir.
Bir gün anavatana döneceği umudu taşımayanların anadile ilgisinin
sınırlı kalacağını bilir.
Gerçek çözümün, reel çözümün ancak ve ancak halkımızı yok oluş
uçurumuna iten iki ülkenin Çarlık Rusya’sı ve Osmanlı
İmparatorluğunun varisleri Rusya Federasyonu ve Türkiye
Cumhuriyeti’nin katkıları ile gerçekleşebileceğini her gün
iliklerine kadar yaşar.
Evet, biz biliyor ve inanıyoruz ki birbirleri ile iyi geçinen,
aralarındaki kültürel ilişkiler gelişen ticaret hacimleri artan
bölgenin iki güçlü ülkesi RF ve TC’ne rağmen değil onların
katkıları, yardımları ve destekleri ile ancak, sorun kökünden
çözümlenebilecektir.
Kesin çözüm de olanak bulanların anavatana dönmeleri ve diasporada
RF’nun, RF’nda diaspora ülkelerinin gönüllü elçisi gibi çaba
göstermeleridir.
Bu bilinç ve umutla Rusya Federasyonu’nu, Ülkedaşlara ilişkin
politikanın anlatıldığı federal yasadaki taahhütlerini yerine
getirmeye dönüş yolunu açmaya ve her iki ülkeyi de “çifte
vatandaşlık” anlaşması yapmaya çağırıyoruz.
Unutulmasın ki psikolojik araştırmaların ortaya koyduğu gerçek
kişiyi önemsememenin, yok saymanın, yapılan işkenceden bile
daha çok yaraladığıdır. Daha çok yaralayan ise önemsenmediği halde
önemseniyormuş gibi davranılması, kendisiyle oyun oynanmasıdır.
|
27 09 2013, Ankara |
|
|
29 09 2013, Ankara |
|
|