...................
...................

PSIJHABL   -Son

Murat Becan
Çeviri: İbrahim Çetao

                         
...................
...................

DEVLETİMİZİN DÖNÜŞÜ

1942 Şubat'ında Faşistler geriletildi, Adigey kurtarıldı. Büyük küçük herkes sevinç içerisindeydi. Faşistlerin köyde oluşturmuş oldukları yönetim de neye uğradığını bilemeden dağılmıştı. Köy  yaşlısı Tliptse Osman önce tutuklanmış, sonra serbest bırakılmıştı. Polislik yapanlar yakalanmışlardı. Kızılordu yaklaşırken Burgmistir Votesuko Askerbiy ve çalışma arkadaşları kaçmak üzere yola koyulmuşlardı. Psijhable’ye geldiler ama fazla kalmadan Cambeciy’e geçtiler. Burada faşistlere hizmet edenler toplanmış, nereye gidecekleri konusunda emir bekliyorlardı ama emir verecek biri de kalmamıştı. Nereye gideceklerini bilemez halde, telaş içinde Cambeciy’de bekliyorlardı.

Burgmistir ve arkadaşları Almanlarla birlikte gitmek istiyorlardı ama kandırılmışlardı. Faşistler canlarının derdine düşüp, hızla geri çekilirken kendilerine hizmet veren polisleri ortada bırakmışlardı.

Kaçmak üzere toplanmış olan polis gurubunun hali içler acısıydı, diye anlatıyor köy halkından Hunago Ahmet. “Yiyecekten yoksun, saç ve sakalları karışmış, mecalsiz haldeydiler ve görüntüleri insanı korkutuyordu. Geri çekilen faşistlerin ardından gidecek güçleri dahi kalmamıştı.“

Kaçmaya çalışan gurup, başlarına gelenlerden dolayı Burgmistir Votesuko Askerbiy’i suçluyorlardı. Askerbiy’in düşmanları her gün daha da çoğalıyordu. Hainler gurubu aralarında anlaşmazlığa düşmüş, birbirlerini kışkırtarak sonunda Votosuko’yu öldürmüşler, sonra da her biri başını kurtarmak üzere dağılmışlardı.

Polislik yapmış olanlar başlarına geleceği bekliyorlardı. Faşistlerle birlikte olanlara ne insanlar ne de devlet acımıyordu. Her birine suçuna göre ceza veriliyordu. Kimine 25 yıl ceza veriliyor, kimi de çalışma kampına gönderiliyordu. Orduya karşı açıktan savaşmış olanlar  idam ediliyordu. Daha dün bağırıp, çağıran, dünya artık kendilerininmiş zanneden polislerin saltanatı çabuk sona ermişti. Yaptıklarına pişman olmuşlardı ama iş işten geçmişti.

Doğrusunu söylemek gerekirse, Psijhable'den faşistlerle birlik olanlardan kimseye bir zarar gelmemişti. Şaka ile söylenenleri bir kenara bırakırsak haklarında hiçbir kötü olay anlatılmıyor. Ayrıca polis olan bu kişilerin arasında eğitim görmüş kimse yoktu. Ancak imzalarını atabiliyorlardı. Örneğin, Kohuj Tirkuj hiç eğitim görmemiş, öküz arabası koşan biriydi ve kandırılarak polis yapılmıştı.

Tirkuj iri yarı bir insandı ve ömrünce üzerine uygun bir kıyafet bulamamıştı. Bir gün kız kardeşi Cebehan’ın evine gittiğinde gereği gibi karşılanıp sofra kurulmuştu. Tirkuj iyice acıktığından sofradaki yiyeceklere yumulmuştu. Kız kardeşi Cebehan ağzından laf almaya çalışıyordu.

- A benim Tirkuj, ortalikta kötü haberler dolaşıyor,k omunistlerin, komsomolcuların öldürülecekleri söyleniyor.

Cebehan’ın oğlu İbrahim komünistti ve savaştaydı, kızı Zoya da komünist olup köydeydi. Her an götürülecekleri korkusuyla yaşıyorlardı. Cebehan yine sözüne dikkat ederek Tirkuj’e sordu:

- A benim Tirkujim, ne olacağız, Almanlar bize ne yapacaklar? Sen içlerindesin, bir şey söyle de içimi rahatlatsana. Boşuna mi aynı anadan doğduk...
- Öldürecekler, öldürecekler...
- Ne diyorsun sen Tirkuj, neden öldürecekler bizi, kim öldürecek, diye Cebehan feryat etti.
- Ben, ben  öldüreceğim sizi...
- Köpeğin doğurduğu seni, başka söyleyecek sözün yok muydu? Ben de kardeşim polis onun sayesinde canımı kurtarırım diyorum, sense ağzına geleni söylüyorsun. Çık buradan gözüme görünme, diyerek Cebehan elindeki sopayı Tirkuj’in sırtına indirmişti. Tirkuj ayağa fırlayıp eblek eblek kız kardeşinin yüzüne bakarak:
- Delirdin mi yahu, neler oluyor, şaka yapmakta yasak mı?
- Öyle mi şaka yaparlar? Birazcık aklın olsaydı elinde ibrikle Hanuko’nun ardında koşturmazdın. Haydi gözüme daha fazla görünme.

Cebehan benim anne annem Himsad’in kardeşiydi. Akıllı ve sert bir kadın olarak bilinirdi. Adige geleneklerini iyi uygular, gelinleri kendisinden korkarlar, her dediğini yaparlardı. Dini severdi, sofrası açıktı. 120 yıl yaşadı ve torununun torununun düğününü gördü. Onun için büyük düğün yapılmış, Cebehan da Adige adetleri gereği evin çatısından aşağıya atılmıştı. Atılmaktan öte yumuşak iniş yaptırılmıştı. Bu amaçla bir araba ot getirilip evin önüne dökülmüştü. Cebehan çatıya çıkarılarak büyükçe bir sepetin içine oturtulmuş, sepetin kulpuna ip bağlanıp ipin her iki ucundan da birer kişi tutarak sorulmuştu:

- Hazır mısın Cebehan?
- Hazırım, oğlum hazırım!
- Öyleyse sıkı dur, çatıdan aşağı atacağız.

Cebehan oradakiler duyacak şekilde bağırmaya başlamıştı:

- Vo vu viv! Torunumun torunu evleniyor, beni evden atıyorlar, marc yardım edin beni evimde bırakın.

Bu esnada ipin ucunu tutanlar Cebehan’i yumuşak otların içine atmışlardı. Etraftakiler yetişip yüz yaşını aşmış kadını otların içinden çıkarıp evine götürerek yatağına oturtmuşlardı. Cebehan bu tür geleneklerden hoşlandığı için kendisine yapılanlardan da memnun kalmıştı.

Bu düğünü bu güne dek unutamıyorum.

Tekrar polislere donelim. Devlet geri dönmüş, düzenini yeniden kurmuştu. Bu durum düzenden yana olanlar için büyük sevinç, düzene karşı olanlar için ise üzüntü kaynağıydı. Sovyet düzenine tekrar kavuşunca, gökyüzü ikiye ayrılıp, ortadan güneş çıkmışçasına sevinmiştik. İlçe merkezinde tüm devlet teşkilatı yeniden oluşturulmuş ve göreve başlamıştı. İlçe Emniyet Teşkilatı’nın başına da Vuneroko Hacbecir getirilmişti. Faşistlerle birlik olanlara karşı acımadan mücadele veriyor, onları takip ederek bir ormandan çıkarıp, öbür ormana sürüyordu. Bir kısmını yakalayıp hapse attırmıştı.

Sadece Almanlara polislik yapanlar değil, görev yaptığı birliği kaybettiğinde onu aramayıp evine dönmüş olanlar, canlarını kurtarmak için düşmana teslim olanlar başlarını kurtarmak amacıyla dağlara sığınmışlardı. Devlet bunlara müsamaha göstermiyordu. Faşistlerin kısa zamanda  geri dönecekleri haberleri de ortada dolaşıyordu ve bazıları da buna aldanıyorlardı. Bir süre ormanda saklanırlarsa faşistler geri geldiklerinde tekrar ortaya çıkmayı umut ediyorlardı.

Vuneroko çetelerle tek başına savaşmıyor, devletten büyük destek alıyordu. Kızılordu'dan büyükçe bir gurup emrine verilmişti ve durmadan ormanları arıyorlardı.

Davur Mahmut, Avutle Dolceriy, Dathuj Hamzet, Dathuj Hazret, Dathuj Ahmet, Tivu Husen, Cesebej His, Bzecejiko Kasbolet, Psij Gumer, Baybek Yakup, Tigu His, Ceras Kasim, Avutle Bazruko, Lamuko İbrahim kaçakların arasındaydılar.

Şahsen bu kişilerin hepsini tanıyordum, çalışkan ve iyi insanlardı. Ama insan yanılacak oldu mu engel olmak mümkün değildi. Talihsizliklerinden kaçak durumuna düşmüşlerdi.

Güzel bir Mayıs günüydü. Güneş gökyüzünden yusyuvarlak yükselmişti. Tüm köy halkı diz boyuna gelmiş olan mısırları çapalamak üzere araziye çıkmışlardı. Büyük ormanın çevresindeki tarlalarda mısır çapalanıyordu. Mısır tarlalarının ortasında bir fundalık vardı ve kaçaklar burada barınıyorlardı ama mısır çapalayanlar bundan habersizdi. Kaçakların orada olduklarını sadece yakın akrabaları biliyor ve geceleri kendilerine yiyecek götürüyorlardı. Kaçakları takip edenler biri saklandıkları bu yeri tespit etmiş ve askerlere bildirmişti.

Sabah saat on sularında büyükçe bir asker gurubu, yanlarında birkaç araba olmak üzere köyden çıkmış geliyorlardı. Hepsi silahlıydı ve başlarında emniyet amiri Vuneroko Hacbecir de atlı olarak bulunuyordu.

Vunoroko en önde olmak üzere askerler çapacılara yaklaştılar. Çapacılar onları görünce korkmuşlardı, ne yapacaklarını bilemez tedirgin bir halde bekleşiyorlardı. Orta Asya’dan getirilmiş olan çekik gözlü askerlerde merhamet olmadığını herkes iyi biliyordu.

Çapacıların arasında kaçaklardan birinin kız kardeşi vardı ve askerleri görünce ödü kopmuş vaziyette şunları söyledi:

- Mahvolduğumuz gün demektir. Korktuğum başıma geldi. Zavallı kardeşim Dolceriy. Zalim Vunoroko’nun elinden kurtulamazsın. Elimden ne gelir ki? Allah'a emanet ol...

Vunoroko’nun emriyle askerler çalılığı çevirdiler. Kaçakların ellerinde silah yoktu. Karşı koymuyor, sadece saklanıyorlardı. Kendilerine teslim olmaları için bir çağrıda yapılmadı.

Askerler yan yana dizilmiş olarak çalılığın içine rasgele ateş ediyorlardı. Korkuya kapılan çapacılar da panik içinde sağa sola koşuşturuyor, feryatları yeri göğü inletiyordu. İçlerinden bir gurup çapalarını bırakmış köye doğru kaçıyorlardı. Kalanlar ise fundalığa doğru bakıyorlardı. Yarım saat sonra ateş kesildi. Askerler fundalıkta öldürdüklerini sürüyerek çıkarıp bir araya topluyorlardı. Onlar:Avutle Dolceriy, Ceras Kasım, Tivu Husen ve Dathuj Ahmet idiler. İçlerinden ikisi hala canlı olmasına rağmen kimse yardım etmiyordu. Bu esnada kaçaklardan Cesebej His kendiliğinden gelerek teslim oldu. Vunoroko yüzüne bir tokat indirdi. Askerler ellerini bağlayıp ölülerin yanına oturttular.

Bir süre sonra kaçaklardan Lamij İbrahim kendisine yemek getirmiş olan on beş yaşındaki oğlu ile birlikte ayağa kalkıp teslim oldu ve onunda elini bağlayıp His’in yanına oturttular.

Fundalıktaki kaçakların hepsi ele geçmemişti. Baybek Yakup ve Psij Gumer kaçmışlardı. Bunlardan ayrı olarak ismini belirleyemediğim birkaç kaçak daha kaçmayı başarmış ve büyük ormana sığınmışlardı.

Olay çapacıların gözleri önünde olmuş, yakınları gözlerinin önünde öldürülmüştü.

Vunoroko’nun emriyle dört ceset arabaya konuldu. İçlerinden ikisi hala ölmemişti. İkinci arabaya da teslim olanlar bindirildiler ve Hakurunhable’ye götürüldüler. Yaralı olan iki kişi de yolda ölmüşlerdi. Askerler cesetleri Kabihable ve Mamhig arasında kazdıkları çukurlara gömdüler.

Yakup ile Gumer fundalıktan nasıl kaçtıklarını sonra bana anlatmışlardı:

“Şu anda zengin sofralarda oturuyoruz ama savaş zamanı öyle değildi. En çok sıkıntıyı kaçak olduğumuz zamanlarda çektik. Kaçacak bir suçumuz da yoktu ama birbirimizin sözüne uyarak doğru dürüst düşünmeden kaçmaya karar verdik. Saklandığımız fundalıkta askerler ateş ederek iki kez yanımızdan geçtiler. Şansımızdan bir tek kurşun dahi isabet almadık. Askerler ateş ederek yanımızdan geçtikten sonra bir kilometre kadar yerde sürünerek büyük ormana ulaştık.”

Kaçakların öldürüldüğü henüz birkaç gün olmuştu ki, Psijhable kadınları bir gece vakti toplaştılar. Yanlarında erkek olarak bir tek on dört yaşındaki Avutle Ramazan olduğu halde el arabaları ile gidip, ölülerini gömülü öldükleri yerden gece karanlığında çıkarıp köylerine getirerek mezarlıkta defnettiler. Bu yiğitliği yapan kadınlardan hiçbiri bugün yaşamıyor. Ölüleri gömdükleri yeri iyice belirleyemediklerinden onların mezarlarının yerini de kimse bilmiyor.

Psijhable kaçakları öldürüldükten sonra askerler takibi daha da yoğunlaştırmışlar, ormanları taramaya başlamışlardı. Bir süre sonra üzücü bir haber daha ulaştı. Huvaj kardeşler ormanda öldürülmüş ve oraya gömülmüşlerdi.

Bu haber kaçakların cesaretlerini kırdı ve teslim olmayı düşünmeye başladılar. Daha fazla ormanda kalamayacaklardı. Askerler kovalıyor onlar kaçıyor, bir ormandan diğerine sığınıyorlardı. Kaçaklardan Baybek Yakup, Bzecejiko Kaspolet ve Psij Gumer anlaşıp teslim oldular. Bir süre hapis yatıp serbest bırakıldılar. Yakup Kolhozda arıcı, Gumer değirmencilik yaptılar. Kaspolet de kolhozda çiftçi olarak çalıştı.

Vunoroko başlarında olmak üzere askerler yine bir gün Labe ormanına yöneldiler. Dathuj Hazret orada yakalanmıştı ve köy Sovyet'inde kendisine yapılan zulmü bugüne dek unutamıyorum. Sovyet binasının önünde Hazret askerlerin ortasında duruyordu. Ünlü eşkıya dedikleri zayıf, çelimsiz bir oğlandı. Görüntüsü insanı üzüyordu. Zavallı, gözleri sönmüş, rengi sararmış, saçı sakalı birbirine karışmış bir haldeydi. Açlık çekmiş olduğu halinden anlaşılıyordu.

Vunoroko Sovyet binasından çıkıp büyük bir zafer kazanmış edasıyla  gelip Hazret’a yaklaştı.

- Seni köpeğin oğlu, diyerek yüzüne bir tokat indirdi. Mecalsiz düşmüş çocuk yere yıkıldı ve inleli. Vuneroko cebinden çıkardığı beyaz bir mendile ellerini silip tekrar Sovyet binasına girdi.

Hazret başını zorlukla kaldırarak su vermeleri için yalvardı. Kendisine bir tas su verdiler. Canlanıp ayağa kalktı. Askerler ellerini iple bağlayıp arabanın arkasına bağladılar. Araba yürüdü ve arkasından da Hazret sendeleyerek gittiler. Gözden kayboluncaya kadar peşlerinden baktık.

Mahkeme Hazret’e on yıl hapis cezası verdi. Sağ olarak cezasını bitirip döndü. Mobilya atölyesinde işçi olarak çalıştı.

SON