|
Tan
ağrımaya başlarken, düşman hatlarına ilerlemek için hazırlık
yapan süvari birlikleri gruplar halinde meydanda bir araya
geldiler ve ağacın üstündeki gözcü aşağı doğru seslendi:
- Ordu geliyor! Muhtemelen Ruslar!
- Khodan! Üç atlı gönder ve gelen ordu
hakkında gerekli araştırmayı yapsınlar! diyen Reded;
“Şüphesiz Ruslardır, onlardan başka kim bu ordunun karşısına
çıkabilir ki. Onları durdurmamız yada geri döndürmemiz için bir
yol yada söylem olmaması mümkün mü? Bir çıkış yolu olmayışı ne
kadar güç, kalbe ağır bir hüzün veriyor. … Hayır, bu korkaklık
değil, kalbe düşen bir çekince değil, ancak yaşam isteği ölüme
karşı duruyor. Bu endişe ve düşünceler her bir asker ve komutana
istemsiz bir şekilde hakim oluyor. “ diye kendi kendine söylendi.
Büyük Prens Reded küçük bir tepeye tırmandı ve düşman ordusuna
doğru baktı. Çekirge sürüsü gibi ilerleyen ordu, ona adeta bir
biri ardına savrularak ufukta kaybolan dalgalar hissi veriyordu:”
Sanırım her bir Adige yüz Rus süvarisine karşı koyacak” dedi kendi
kendine Reded.
- Büyük Prens Mistislav önlerinde. Peki onun ardındaki atlılarda
kim? Khodan’a sordu Reded. Aslında bu soruyu gayri ihtiyari olarak
söyledi, Adige olduklarını anlamıştı. Peşi sıra kısık bir sesle:
- Neden bir şey söylemiyorsun? diye ekledi.
- Pşımaf’ın dediği gibi bu sonsuz bir savaş olacak… diye sözünü
tamamladı.
Her geçen an, gelen Rus süvari ordusunu Reded’e doğru biraz daha
yaklaştırıyordu.
Reded atlı birli
- Şuraya bir bakın, düşman ordusunun ilk safları Adigelerden
oluşuyor. Ne yapacağız?
Hafifçe esen rüzgarın sesinden başka cevap duyulmadı.Reded:
- Neden bir şey söyleyemiyorsunuz? diye sorusunu tekrarladı.
- Kardeşlerimizle savaşmak uygun değil, diye zoraki bir yanıt
verdi içlerinden biri.
- Kendi kanımızla Tanrılarımız bizi cezalandıracaklar, soylu
beyimiz.
Reded sert bir şekilde:
- O zaman topraklarımızı, evlerimizi yağmalasınlar, kadınlarımızı,
çocuklarımızı esir alsınlar, öylemi? diyerek atını şaha kaldırdı.
Aynı anda Reded’in ordusu birden hareketlendi ve orduda bir
dalgalanma oldu, atlar adeta savaşın getireceği yıkımı
hissetmişçesine acı acı kişnediler.
- Onlara bunu yaptırmayız!
- Toprağımızı, vatanımızı korumaya geldik!
- Yok olacaksak ta asla geri adım atmayacağız. Sesleri aniden
ordudan yükselmeye başladı.
Reded şahlanan atını sakinleştirdi. Güçlü bedeni yıldırım
çarpmışçasına içten içe titredi, damarlarında aniden delice akmaya
başlayan kanı, fedakarlığa hazır rahatlık duygusuna büründü. Elini
herkesin göreceği şekilde kaldırarak:
- Savaş olmayacak, savaşmayacağız! Rus komutan Mistislav’a meydan
okuyup, onu bire bir güreşmeye davet edeceğim. Mevcut duruma
Mistislav ve ben er meydanında yapacağımız güreşle son vereceğiz.
Sonucu bu güreş belirleyecek, dedi.
Bunun üzerine Adige ordusunda bir dalgalanma daha yaşanaydı. Bu
öneriyi kabul etmeyenlerde çıktı. Reded’in sözlerinden dolayı
tartışmalardan kaynaklanan sesler, adeta bir fırtına gibi meydanı
ve orduyu aşarak uzaklara kadar yayıldı.
Reded kılıcını başının üzerine kaldırdığında, komutanlar
yönettikleri ordu birliklerine sükunet çağrısı yaptılar. Akabinde
tartışma başladığı gibi aniden sona erdi.
Reded atından inerek silahlarını birer birer bir kenara koydu.
Kendinden emin bir şekilde Rus ordusuna doğru yürümeye başladı.
Mistislav kendilerine doğru gelen Reded’in niyetini anladı. Oda
Reded gibi silahlarını bir kenara bırakarak, onu karşıladı. Uçsuz
bucaksız gök yüzünün maviliğinde güneş ışıl ışıl parıldıyordu.
Kısa aralıklarla kendini gösteren rüzgarın estiği yönde ağaçların
tepeleri hafifçe dalgalanıyordu. Güneşin sıcak ışınları altın
rengini almış yaprakların üzerinde dans edercesine tatlı bir oynaş
içersindeydiler.Yaklaşmakta olan felakete dünyanın tabii
güzellikleri kendi dillerinde bir karşı duruş ortaya koyuyor
gibiydiler.
Reded:
-
Büyük
komutan Mistislav, ordularımız burada bir savaşa tutuşurlarsa, bu
bölgenin hiç bir şekilde yağmura ihtiyacı kalmayacak. Zira senin
ve benim savaşçılarım bu toprakları kanlarıyla sulayacaklar. Böyle
bir sonucu Tanrılarda insanlarda ebediyen affetmeyecek. Bunun
sorumlusu biz olacağız. Onun için bu ihtilafı sen ve ben silahsız
bir mücadele ile çözüme kavuşturalım. Eğer beni yenersen;
topraklarımda,evimde,ailemde senin olsun.Ben kazanırsam sana ait
her şeyi de bana vereceksin,
dedi.
Mistislav Reded’i şöyle bir süzerek göğe doğru baktı.Tanrıya
kalben yalvararak;
- Öyle
olsun!
- Mücadelemize silah karışmayacak,
—
diyen Reded’e,
Mistislav:
- Silah karışmayacak, yanıtını verdi.
İki komutanın karşı karşıya geldiği meydana iki ordu usulca
yaklaşarak, olacakları beklemeye başladılar.
Güreşecek iki komutan karşı karşıya gelerek, birbirlerinin
ellerine hamle yaptılar. Mistislav, göğüs göğse yapılan mücadelede
Reded’i üzerinden aşırıp yere sermek için hamle yaptı. Ancak Adige
Prensi kolaylıkla bu hamleden kurtuldu. Rus beyinin düşmesine az
kalmıştı. Ellerini yeni bir hamle için yana açarak karşı bir güç
denemesi için hazırlandı.
Mistislav güreşi severdi. Güreşi de iyi bilirdi. Tum-Tekhaşş’ta ve
başka yerlerde güreşte ona karşı durabilecek kimse çıkmıyordu.
Bundan dolayı Reded’in güreşme teklifine düşünmeden razı olmuştu.
Ancak ilk hamlelerde güreşin kolay olmayacağını anlamıştı.
Mistislav Reded’in Rum ülkesinde esaret altında iken çok güçlü
güreşçileri mağlup ederek, özgürlüğüne kavuştuğunu hatırladı.
Şimdi iki güreşçi karşılıklı hamleler ile bir birlerini alt etmek
için uğraş veriyorlardı. İki kez Mistislav tam galibiyeti elde
edeceğini sandığı anda Reded ani bir şekilde elinden kurtuluyordu.
Son hamlesinde Reded ansızın bir çelme darbesiyle Mistislav’ı yere
serdi. İri cüssesi ile onun üzerine abanarak onu yere yapıştırdı.
Mistislav Reded’in ağırlığı altında eziliyor, hırlayarak zorla
nefes alıyor, her nefeste aldığı hava yetersiz kalıyordu. Ecelinin
geldiğini anlamıştı.
Mistislav kalan gücünü toparlayarak çizmesinde sakladığı bıçağı
uzanarak yerinden çıkardı…
Reded ansızın gücünü kaybetmeye başladı.Ağırlaşan başı birden öne
doğru düştü ve ağzından güçlükle şu sözler döküldü:
-
Sen erkek değilsin,
sen pis bir katilsin!
- Yendim onu, diye nara atan Mistislav hızla ayağa kalkarak elini
havaya kaldırdı. Duraksamadan askerlerine doğru seğirtmeye
başladı. Er meydanını aceleyle terk eden Mistislav, daha çok
mücadeleden kaçan bir korkağa benziyordu.
Birlik komutanlarından Khodan hızla güreşin yapıldığı alana
dalarak, Reded’in üzerine kapanıp sesi duyulacak bir şekilde
ağlamaya başladı. Khodan Reded’i güçlükle doğrulttu.Reded:
- Sakin ol, zayıf anını bunlara gösterme,
dedi.
Adige savaşçıları dağların önündeki düzlükte olup bitenin farkına
vardıklarında, meydana gelen galeyan bölge birlikleri
komutanlarınca zorlukla zapt edildi.
Mızraklardan bir sedye yapılarak Reded’in naaşı güreş alanından
alındı. Gün boyu ve akşamın sisli alaca karanlığında naaş taşın
maya devam edildi. Gece yolculuk meşaleler eşliğinde devam etti.
Bu zaman dilimi göz yaşları ve matem gecesi olarak Adige
topraklarında seyrini sürdürdü.
Khodan Temrıkho’ya:
- İhtiyar Pşımaf’ın sözünü ettiği uzun savaş bu acılarla
yoğrulmuş, gece olmalı, dedi.
Kostas:
- Reded çok Tanrılı bir inanç sahibiydiyse de, ruhunun huzura
kavuşması için yüce Tanrı’ya yalvarıyorum. Kendi canını feda
ederek, masum ve suçsuz askerleri ölümden korudu.Bununla büyük bir
yiğitlik ve cesaret sergiledi, dedi.
Reded’in verdiği söz onun komutanlarınca ve askerlerince aynen
uygulandı: Yönetim, topraklar, altın, gümüş, demir ve bakır
madenleri Mistislav’a verildi. Kraliçe Ayner, iki oğlu Dzepş ve
Zefes’i beraberinde götürmesi için Mistislav’a izin verildi.
Onlarla beraber Şıwupaş ve Aghban Tum-Tekhaşşe’ye gittiler.
Meşıkhu, Çeçan,Khodan, Temrıkhu Kasogya’da kaldılar. Üzücü hadise
Ayner’i yedi bitirdi. Gittiği yaban ellerde ancak birkaç ay daha
yaşayabildi.
Bir kıyı keşif koruma akıncı atlı birliği, Meot beyi Khayit, Hakuç
ordusu komutanı Demir Mistislav emrinde hizmete girdi. Ona Adige
atları ve ordusunda yer alacak seçilmiş savaşçılar yetiştirtiyor,
onları savaşçı olarak hazırlıyorlardı. Ancak o zamanlarda
işgalcilere karşı bellenen hiçte iyi olmayan fakat gizlenen
düşüncelerin asırlar geçtiğinde Adige topraklarında yeni bir savaş
olarak yeniden alevleneceğinden şüphelenenler vardı. Bu durum
aradan asırlar geçtiğinde söz konusu olabilirdi. Zira o zamanlar
Adigeler Mistislav’a zoraki hizmet ediyorlardı.
Artık Temrıkho’nun boynunda bir haç vardı. Evinin duvarlarında
onun için Bizans’tan getirilmiş İsa Peygamber ve annesinin
tanrısal nitelikli simgeleri asılı duruyordu. Pek çok Adige
Hıristiyan dinini kabul etmişti. Onlar kutsal günlerde tanrıya dua
için Temrıkho’nun evine geliyorlardı.
Net’aye şimdi de din lideri olmak istemişti. Ancak artık ordu
yoktu. Hangi dine gireceğini -Mecusi, Hıristiyan, İslam-
bilmiyordu. Eşi Dexeps’e olan sonsuz aşkı da artık alevini
yitiriyordu. Bir zamanlar pırıl pırıl parlayan dikkat çeken
gözleri artık solgunlaşmış renksiz, amaçsız bir hal almıştı.
Mistislav yeminine sadık kalarak 1022 yılında kutsal Tanrıça
Meryem adına Tum-Tekhaşşe’de bir kilise inşa ettirmişti. Bu
mabette Reded’in oğulları vaftiz edilerek Hıristiyan
yapılmışlardı. Hıristiyan olduktan sonra Dzepş’e Yure, Zefes’e ise
Roman adı verildi. Roman Mistislav’ı kızıyla evlenip ona damat
olmuştu. Yıllar yılları kovalıyordu. Reded’in kanı yavaş yavaş Rus
soylularına karışıyordu.
Savaş için yetiştirilmiş Adige süvarileri iyi teçhiz edilmiş bir
şekilde Mistislav’ın ordusunda önemli bir yer tutuyorlardı.
Mistislav Adige birlikleri yanında olduğu halde kardeşi
Yaroslav’ın bölgesini (mirasını) elinden aldı. 1023’te Kiev’e
ulaşıp orayı zapt etti. Çernigov’da müstahkem bir şehir kurdu.
Sonraki yıllarda Adige-Rus süvarilerinden oluşan ordu Listven’de
Yoroslav’ın ordusunu darmadağın etti. 1026’da Gorodtse’de
Mistislav ve Yaroslav barış antlaşması yaptılar. Bu antlaşmaya
göre, Dinyep’in sol tarafında kalan topraklar Mistislav’ın eline
geçti. Başkent olarak Çernigov’u seçerek ailesi ve ordusunu oraya
taşıdı.
1035’te Mistislav ölünce bütün toprakların hakimiyeti Yaroslav’a
geçti. Mistislav’ın oğulları ve torunlarını nasıl bir gelecek
bekliyordu. Onların anne soyu Ryurikoviçler’den geldiği için
onların soyluluk unvanı sahibi olmaları mümkün değildi. Ancak
büyük ve önemli yönetsel görevler üstlene biliyorlardı. Reded’in
soyundan devam eden nesillerin akıbeti hususunda 400 yıllık
arşivler de herhangi bir belge ve bilgi yok. Ancak Karamiz’in
yazdığı “Rus Devlet Tarihi” adlı eserde, Moskovalı 4 ailenin
kendilerini büyük bey Reded’in soyundan geliyor saydıklarını
yazıyor. Bunlar: Dobrinskeler, Belewtovlar, Sorokowmov-Glebovlar,
Lopuhin aileleri olup, Reded’in soyu olarak kabul edilerek böyle
çağrıldılar.
Bu duruma göre 16. yüzyıl dolaylarında Reded’in soyundan gelen
bazı aileler Moskova prensliğine dahil Volokolamske, Dmitriyevske,
Zvenigorodske, Suzdalske, Tverskoy bölgelerinde hüküm sürdüler.
Zengin ve meşhurdular. Söz ve eylemlerinin büyük önemi vardı.
Çarla yakın münasebetteydiler. Bölgesel ufak beylikler bir çatı
altında toplanıp büyük devlet yapısı oluştuğunda da Rusya’da
önemli mevkilerde görev aldılar. Odinets Andrey, Dmitri
Donskoy ile iş yaptığı, onun oğlu Aleksandır Beleyt’in Çar
I. Vasil’e yakın olduğu açıkça bilinmektedir. Obrazets Vasil
ordu komutanı olmuştu. Vilayet yöneticisiydi. Çok zengin
olduğu rivayet ediliyor. Reded soyundan gelen Nikita Romanov’da
İvan Grozni’nin yakın adamlarından biriydi.
Rusya’da yönetimi 300 yıl elinde bulunduran Romanov hanedanının
ilk tahta geçen üyesi olan Fedor oğlu Mihail yönetime gelmesinde
Reded soyundan gelenlerin büyük yararı oldu.
Geçen zaman içersinde Reded soyundan gelen aileler çoğalıyor ve
alt dallara ayrılıyorlardı. Kan ve soylarıyla Rus ırkına karışıp
yayılıyorlardı. Ona kök ve güç oluyorlardı. Onlardan büyük din
alimleri de çıktı. Rusya’nın başpiskoposlarından Filaret ilk
Çar Mihail Romanov’un babasıydı.
Yaşadıkları zorluklardan ötürü Reded soyundan gelen Lopuhinler’in
geçirdiği süreç hayret vericiydi. 1689 yılında Fedor
Lopuhin’in kızı Evdokiye, I. Petro ile evlenerek Rusya
kraliçesi oldu. 1698 yılında I. Petro onu boşayarak bir manastıra
hapsettirmişti. Elizabet’in Çarlığı döneminde ise Lopuhinler
Çarlık yönetiminden uzaklaştırıldılar. Yardımcı Amiral Stepan
Lopuhin Sibirya’ya sürülmüştü.
Çar III. Petro Lopuhinler’in bir kısmına iadeyi itibarda bulunup
onlara görev vermişti. II. Katerina zamanında Petre Lopuhin
vali olarak atanmıştı ve soyluluk unvanı da tekrar verilmişti. I.
Aleksandır ona Bakan ve meclis başkanlığı görevlerini vermişti.
Onun oğlu Pavel 1812’de Oteçestvenne savaşında kahramanca
savaşarak, General-Teğmen rütbesine yükselmişti. İvan Lopuhin’in
kızı Varvare, St. Petersburg’un en güzel kızları arasında
gösteriliyordu. Lermontov ona büyük bir aşk besliyordu ve
Varvare’ye Rus klasik şiirleri arasında yer alan pek çok şiir
yazmıştı.
İki ciddi güç bir araya geldiğinde; iki taşın bir birine
çarptığında ortaya çıkan kıvılcım misali, çok daha güçlü 3. bir
gücün oluşmasına vesile olurlar. Reded’in oğlunun torunu Amiral
Fedor Wuşakov’da böyle bir durumun en güzel örneğidir. Daha da
ilginç olanı ise 19. yüzyıl sonlarında Rus deniz savaş filosu için
imal edilen ilk geminin adının “Reded –Kasogya Prensi” olarak
konmasıydı.
Wuşakov 1745
yılında zengin olmayan ancak soylu bir aile ferdi olarak dünyaya
geldi. Yaroslavske yönetsel bölgesine dahil Romanovske mıntıkasına
bağlı Burnakove köyündendi. 16 yaşında denizcilik eğitimi veren
harp okuluna girdi. Okulu bitirdikten sonra birer yıl arayla
onbaşı, çavuş ve sonunda Rus deniz kuvvetlerinde teğmen rütbesi
aldı. 20 yıl sonra tuğamiral rütbesine yükseldi ve 10 yıl sonra da
filo amirali oldu.
1780 yılında Çarın desteği ile Wuşakov Çar özel filosunun
liderliğine getirildi. Ancak Çarın yakın mahiyetinde bulunmayıp
denizciliği kendine meslek seçti. 1788’deki Osmanlı-Rus savaşı
başladığında Fidanos adası yakınlarında sayıca daha üstün Osmanlı
donanması yenilgiye uğratılırken en öndeki savaş gemisinin
komutanı olarak görev yaptı. Gösterdiği başarıdan dolayı 2. derece
öneme sahip Aziz Vladimir madalyası ile ödüllendirildi. 1790
yılından itibaren Karadeniz filosu komutanı olarak, Kerç Boğazı
yakınlarındaki Tende adası ve Kaliakra’de deniz filosunu üstün bir
şekilde idare ederek, Osmanlı deniz kuvvetlerini yenilgiye
uğrattı. Burada gösterdiği başarıdan ötürü 2. derece öneme sahip
Aziz Georgi madalyası ile Aziz Aleksandır Nevske madalyalarına
layık görüldü.
1798’de Akdeniz’e yönelerek, 7 adayı ihata eden Yunan devleti
kurulması çalışmaları sırasında donanmayı büyük maharetle idare
ederek üstün başarısı ile ön plana çıktı. Burada zorlu kış
şartlarında İyonya adalarını almasından dolayı Wuşakov’a
Aleksandır Nevske madalyası ile beraber değerli taşlarla süslü bir
mühür verildi. Aziz Hans İyerusalimske madalyası ile de
kahramanlığı ve yiğitliği tescillendi.
Yaptığı deniz seferleri, galibiyetler, aldığı madalyalar ve
ödüller, kazandığı şöhret Rusya ile sınırlı kalmadı. Wuşakov bir
çok ülkede tanınan biri oldu.
Yıllar yılları kovaladı. Onlarca yıl göz açıp kapayıncaya kadar
yaşandı bitti. Çocukluk çağı çok gerilerde kaldı ve yaş kemale
erdi. Wuşakov hayatın anlamı, tarih kökleri nereden gelmiş olduğu
gibi ardı arkası kesilmez sorularla meşgul olmaya başladı.
Başarılarla dolu hayatının anlamını gidişatını sorgulamaya
başladı. Bu sorgulama hiçte basit ve salt sorulardan ibaret
değildi. Tarihi kökenini, ulusunu bilmek kendini hissetmek
ardından gelecek nesillere söylenecek bir geçmiş ve gelecek için
bunlar çok önemliydi.
III. Petro soylu ailelere mükafat olarak 20 yıl ayrıcalıklar
tanıyan bir karar aldı. Sonrasında I. Pavel devlet görevinde
bulunup bunda üstün başarı gösterenlere mensup oldukları aileleri
belli eden birer belge verilmesini kabul etti. Bundan
kaynaklanarak Amiral Wuşakov Rus Çarına bir istek mektubu
yollayarak, büyük Adige Prensİ Reded’in soyundan olduğunun devlet
resmi belgesiyle delillendirilmesini arz etti.
Gelen yanıtta ne olduğu V. Ovchinikov’un kitabı “Fedor Oğlu Fedor
Wuşakov” da yazmaktaydı.
Yanıt, “Büyük Prens Vladimir oğlu Mistislav Prens Reded’i
öldürdü. Onun oğullarını Hıristiyan yaparak, ilk oğluna Yura
diğerine de Roman adını verdi. Mistislav kızını Roman ile
evlendirdi. Roman oğlu Vasil, Reded’in torunudur. Vasil oğlu Yur…Grigoriy’in
çocukları; Wuşak, Lapot, Krapotka, İlya, Aleksey büyün İvan,Lev,
küçük İvan…” şeklindeydi.
Bu yanıt Amiral Fedor Wuşakov’un Reded soyundan geldiğini ispat
ediyor.
1804 yılı yazında Amiral Wuşakov Çara bir yazı yazarak Rusya’nın
soylu ve zengin ailelerinin armalarının yer aldığı kitaba kendi
aile armasının da dahil edilmesini arz ediyor. Amiralin parmak
iziyle imzaladığı istek mektubu şöyle diyor:
“Soyumuzun Kasogya Prensi Reded’den
geldiğinin ayrıntılı bir şekilde ortaya konarak, bizimde aile
arması kullanmaya layık olduğumuzun kabulünü gönderdiğim istek
mektubuyla , siz saygıdeğer büyük Rus Çarından, soyumuz
Wuşakovlar’ın, aile armalarının kayıt edildiği kitaba kaydını
acizane diliyorum.”
1807’de Amiral Wuşakov’un bu isteği yerine getirildi. Reded
soyundan geldiği, aile adı kaydedilmiş armaların yer aldığı
kitapta aile arması yerini almıştı. İşlemin sonucu olarak ta
amirale bir belge ve mühür takdim edilmiştir.
Reded soyundan gelenlere dair birkaç cümle daha sarf edelim.
20. Yüzyıl.
Aleksandır Lopuhin
Rus polis teşkilatının şefiydi. Esmekte olan devrim rüzgarlarına
karşı direnmekte, önlem alma gayretindeydi. Ancak mevcut dengeler
arasında yok olup, hapse atıldı.
Dmitri Lopuhin,
Genel Kurmay zabitiydi. I. Dünya Savaşında hayatını kaybetti.
Mihail Lopuhin anarşistti. Turbeçkov Prensleri ile beraber II.
Nikola’yı özgürlüğüne kavuşturmak için uğraştı.
Bugün kitabın yazımını bitirdiğim 2000 yılı Mart ayında duyulan
bir yankı değil, geçmiş asırların tarihsel sesidir.
Moskova televizyon programlarının birinde: “Şimdi sözü Vladimir
Lopuhin’in kızı Prenses Natalya’ya veriyoruz” ifadesi yer aldı.
Kadın, “Evet ben Büyük Kasog Prensi Reded’in soyundanım”
diyerek bunu onayladı.
Reded soyundan gelenlerden biri de, Fedor oğlu Kokoşkin Fedor’dur.
Meşhur bir hukukçu, profesör ve Duma milletvekiliydi. Kurucu
birliğine nasıl bir seçim yapıldığını tespit eden parti önderleri
aralarındaydı. 1917 devriminin ardından Petropavlovske kalesine
hapsedildi ve tayfalar tarafından öldürüldü.
Bundan sonra ifade edeceğim kısa haberler de tarihten birer vaka
olup bin yıl kadar öncesinden Pepaw dağı eteklerindeki bölgeden
başlayan tarihi bir yoldur. O Karadeniz ve Akdeniz arasındaki
topraklarda kök salan büyük bir güç. Ardından Tatar-Moğollar söz
konusu Pepaw bölgesine saldırılar yapmış ardından gelen
yüzyıllarda pek çok zorlukları beraberinde getirmişti.
16. yüzyılda Adigeler ilk olarak Rusya’ya ayak bastılar.
Daha doğrusu kendi kendilerine gitmediler. Asırlar öncesinden
gelen bilinçaltı bir çağrı ile ataları onları söz konusu eyleme
sevk etti.
1540 yılında Jane Prensi ŞŞebekhu Rusya’ya yöneldi.
Hıristiyan oldu. Yanında oğulları Aleksandır ve Vasil
olduğu halde Rusya’da yönetim görevi üstlendiler ve Livon savaşına
katıldılar. Aynı dönemlerde Adige Prensi Şşebekhu, Meşukh, Temrukh,
Rusya’ya açılan yolları buldular.
İdar Temrıkho
ölümü hiçe sayan büyük bir savaşçı olarak bilinirdi. Abası döşeği,
yamçısı yorganı, eğeri yastığı olan her türlü gıdasını temin eden
büyük bir savaşçıydı. Düşmana ani baskınlar yapmaz, haber verir,
yalanı hileyi kabul etmez ve adilce savaşmayı isterdi. İndil,
Tene( Don Nehri) kıyılarında Kırım hanlarıyla pek çok kez
savaşmıştı.
Temrıkho’nun 4 oğlu vardı- Demınekhu, Mamsırıkhu, Beghlayrıkhu ve
Sultan. Kızlarının adları- Altınçaç, Melxhurıb ve Goşewnay’dı.
Kızı Altınçaç’ı Astrahan veliahtı Bekbulat ile evlendirmişti.
Diğer ortanca kızı Melxhurıb’ı Büyük Altın Orda hanının oğlu
Tinehmat’a vermişti. Bu vesileyle Astrahan ve Büyük Altın Orda
devletleri ile akrabalık kurmuştu.
Astrahan Hanlığı Rusya’ya katılınca, İvan Grozni Olga nehri
önündeki toprakları Bekbulat ve Altınçaç’a vermişti. 1556 yılında
da İvan Grozni Tinehmat Prensine elçiler göndermiş ve Melxhurıb
Çerkasske’ye değerli hediyeler verdirtmişti. Onlar daha sonra
Moskova’ya yerleştiler. Onların nesli asil Wrusovlar olarak devam
etti. İvan Grozni akrabalık bağları ile Rusya’nın düşmanlarına
karşı durmayı daha kolay bir hale getiriyor. Bu politika birinci
eşi Anastasya’nın ölümü ile sona erdi. Ardından Temrıkho’nun kızı
Goşewnay ile evlendi.
Temrıkholar’ın en küçük kızı Rus Çarına eş olarak götürülürken ona
bin beş yüz Kazak ve Adige atlısı Moskova’ya kadar eşlik etti.
Süvarilerin komutanı Buturlin’di. Yanlarında elçilik görevi
üstlenen Myakinin ile Vokşenin vardı. 1561 yılı yazının son ayının
21’inde Makariy Metropolitinde Rus Çarı İvan Grozni ile Adige kızı
Prenses Goşewnay Wupenske kilisesinde nikahları kıyıldı.
Böyle bir birlikteliği Adigeler sevinçle karşıladılar. 1558’de
Adige elçileri Moskova’ya gidiyorlar. Onların liderliğini
Temrıkho’nun iki oğlu Beghlayrıkhu ve Sultan yapmaktadır.
Kendilerine saldıran dış güçlerden korunmak için Rus Çarından
yardım istiyorlar. İvan Grozni’nin hakimiyet alanı Kafkasya’ya
ulaştığı için elçileri hoş karşıladı ve onlara yardım etti. Sultan
Moskova’da kaldı. Hıristiyan olarak Mihail Çerkasske adını aldı.
Bu esnada Osmanlı-Rus savaşı başladı. Osmanlı-Kırım ittifak
orduları Astrahan’a yöneldiler. Rusya ve İran’a karşı durabilmek
için İndil nehri aşağısında ve güney doğudaki Adige toprakları
Osmanlı’ya lazımdı. Osmanlı-Kırım ordusu Rus ordusu tarafından
geri püskürtüldüğünde, Temrıkho ordusuyla onlara baskın düzenleyip
onları bozguna uğrattı. Pek çok ganimet ve esir aldı.
Bu arada Kuzey-Batı Adige topraklarında ciddiye alınacak hazır bir
ordu olmamasından istifade eden Kırım Hanının oğlu Adil Geriy
bölgeye saldırdı. Temrıkho oğullarına yardım etmek amacıyla
bölgeye hareket etti. Ancak Kırım kuvvetleri karşısında tutunamadı
ve yenildi. Mamsırıkhu ve Beghlayrıkhu esir düştü. Aldığı savaş
yaralarının etkisiyle de Temrıkho öldü. |