Gazeteci
Şükrü Öztürk (Sey); Düzce’nin Koblehable
(Aziziye) köyünden, hoşsohbet, ilişkileri geniş, devletle
sorunu olan, özellikle de karakollara düşenleri sopa yemekten
kurtarması için yardımları istenen biriydi. Onu Düzce’de
tanımayan ve sevmeyen yok gibiydi. Varlıklı ve
“haç’eş”inde (misafir odasında) konuğu eksik olmayan bir ailenin
çocuğu olarak büyümüştü. Eli açık, yetenekli ve iş bitirici
biriydi. Ünlü “Borej” (Borezh) öyküsünü de ilkin ondan dinlemiş,
Türkçesini de yayınlamıştım (Kafkasya KD, sayı 39-42,
s.181-183;1973, Ankara). Herhalde 1966 yılında olacak, bir
söyleşisinde anlattıklarından biri de aklımda kaldığı kadarıyla
şöyleydi:
“Çocukluğumda, haç’eşimizde konuk eksik olmazdı. Bir gün
Karamürsel’in Fevziye köyünden bir “geguk’o-vısak’o”, yani bir
“şarkıcı ve çalgıcı” grubu gelmişti. Birkaç kişiydiler. Ninem ve
annem:
- Nereye oturduklarına dikkat et, dediler bana. Ben o zamanlar 8-9
yaşlarındaydım.
Aradan beş yıl kadar bir zaman geçtikten sonra, aynı grup yine
evimize geldi. Ninem ölmüştü ama annem sağdı:
- Oğlum, git, nereye oturduklarına bir daha bir bak, dedi imalı.
Baktım, her biri beş yıl önce nereye oturmuşsa, yine aynı yere
oturmuştu.
Bu kez geldiklerinde kıştı. Soba yakınında oturanın, kızgın
sobadan neredeyse bir bacağı tutuşacak gibiydi, pantolonu adeta
duman tütüyordu ama diğerleri gibi o da kımıldamıyordu. Her biri
birer heykel gibiydi sanki. Babam hemen bir havluyu ıslatıp
getirdi ve adamın bacağına örttü.
Bu gezginci topluluk, yakın il ve ilçelerdeki Adige köylerini
dolaşır
dururdu.
(1) Ömürleri müzikle, söyleşilerle ve gezmekle geçerdi. İçki
içmez, asla para kabul etmezlerdi, çok gururluydular; ihtiyaçları
karşılanır ve her yerde el üstünde tutulurlardı. Neredeyse bütün
destan, şarkı ve öyküleri ezbere bilirlerdi. Böylesine bir
topluluğa katılmak, kuşkusuz kolay değildi, yüksek bir terbiye ve
yetenek gerektirirdi.
Birkaç yıl sonra aynı grup yine evimize konuk oldu. Ben de artık
genç bir delikanlı olmuştum. Yakındaki Kovk’ehable (2) köyünden
konuklara çağrı geldi. Köyün hatırlı yaşlıları ve komşu köylerden
gelen hatırlı kişiler Lıaykoların (3) evinin akasındaki Hacı
Mahmud’un (4) bahçesinde toplanmışlardı. Yaşlılar şarkıcı ve
çalgıcılarla birlikte oturuyor, bazıları
”jıv” (5) biçiminde şarkılara eşlik ediyor, şık’epşıne,
epepşıne, kamil (6) gibi çalgılar çalınıyor, gençler de
onları ayakta dinliyorlardı. Gençler belli bir düzen içinde, dönen
guruplar halinde, yani öndeki geriye, arkadaki de öne doğru yavaş
yavaş ilerleyerek ama sırtlarını konuklara dönmeyerek ve
şarkıcıları görerek şarkıları dinliyorlardı. Bahçede büyük bir
kalabalık toplanmıştı ama bir çıt bile çıkmıyordu.
Şarkılar Kafkasya’daki eski yaşamı ve yapılan eski savaşları
anlatıyor, kahramanların, korkakların ve hainlerin adlarını ve
yaptıklarını bir bir sayıyor, yaşlılar da zaman zaman gözlerinden
yaşlar dökülerek hüngür hüngür ağlıyorlardı.
Bir dana kesilip yendi, gecenin ilerlemiş bir saatinde ikinci bir
dana daha yendi ama müzik ve şarkılar sona ermedi. Bir ara
ayaktaki gençlerden biri:
- Neden öldürülmüştü o kişi, anlayamadım bir türlü, diye müdahale
etti şarkıya.
Oturanların yaşlısı (thamadesi) Hacebıy (7), şöyle bir sert
bakınca, meraklı delikanlı hemen yok oluverdi.
- Niye yok oluverdi o çocuk, diye sordum Şükrü ağabeye.
- Eğer gençlere de bir göz işareti yapsaydı Hacebıy, çocuğu hemen
bir köşeye çekip sudan çıkmış sıpaya çevirirlerdi o zaman, dedi
Şükrü ağabey bana.
Kısa Notlar:
1)
Sözgelişi yakın yerlere, Karamürsel (şimdi Yalova) Fevziye
köyünden Hendek ve Düzce gibi yakın giderler ama uzaklara,
Samsun’a ve Sivas’a pek gitmezlerdi denmek isteniyor.
2)
Kovk’ehable (Къоук1ьэхьаблэ)- Düzce’de Sarayyeri köyü.
3)
Lıaykolar (Л1ы1айкъо)- Aynı köyden bir Hapıy ailesi.
4)
Hacı Mahmud- Köyden evli ve köye yerleşmiş, aslen Suriye Lazkıyeli,
Trablusgarp’ta banka müdürü iken, Mısrat’a yakınındaki
“Kabilet-üs Sirakes”e (Oradaki Adigeler) ile temas kurmuş
kültürlü bir yaşlı Adige idi. 1949 ya da 50’lerde 80’i aşkın bir
yaşta öldü.
5)
Jıv (жъыу,дэжъыу): Şarkıya bir koro, nakarat sesiyle eşlik etme.
Vokal eşlik.
6)
Eski Çerkes çalgıları, sırasıyla Adige kemanesi, Adige sazı
ve kaval.
7)
Hacebıy (Hacıbey)- Bir Kovk’ı (Къоук1ьы) aile büyüğü. Aynı köyden
müteveffa HACEBIYKO Tevfik’in babası olan Hacebıy, 1864’te
Kafkasya’dan göç edip gelmiş olan hayattaki kişilerden biriydi.
Şükrü ağabey 1966’da tahminen 55-60 yaşlarında görünüyordu, buna
göre, söz konusu şarkı şöleni 1927 ile 1930 yılı başları arasında
gerçekleşmiş olmalıdır.
Ben de 1940 sonları ve 1950’li yıllarda giderek sayısı iyice
azalan bu şarkı şöleni kalıntıları ile şarkıcılardan bazılarını,
bir çocuk olarak, şarkılara vokal eşlik (jıv) eden babam HAPIY
Yusuf Mahmud’un, “Bunları görmeli ve dinlemelisin, dedelerimizin
Kafkasya’dan getirdikleri şarkılar bunlar, ileride anlatırsın”
demesi sayesinde görebilmiştim. Şarkıcılar bizim evimize de
geliyorlardı. Şarkılar, ayrıca Adigeleri bir araya getiren düğün (нысащэ)
eğlentileri (джэгу) ve at yarışları (шыгъачъэ) sırasında da birer
anı olarak yaşlılar arasında söylenirdi.
Şölene ilişkin adı geçen bu iyi insanların hepsi artık rahmetli
olmuştur, toprakları bol olsun… |