Söylenip anlatıldığına göre, bir
zamanlar Kafkaslardaki şirin bir vadi yamacında bir Anne
Tavşan ile yavruları yaşarlarmış. Çok mutluymuşlar.
Her akşam Anne Tavşan otlamak için
yeşil çayırlara gider, sabaha karşı yuvasının karşısında bir yere
gizlenir, oradan yavrularına seslenirmiş: A benim yavrucuklarım,
A benim kuzucuklarım,
Açın kapıyı,ben geldim,dermiş.
Yavrular da:
Sevgili annemiz geldi,
Bize sıcacık süt getirdi,
der, koşup sevinç içinde kapıyı açarlarmış.
Anne tavşan ile yavrularının yaşamı böylesine mutlu bir biçimde
sürüp gidermiş. Ancak, günün birinde yakındaki bir dikenlikte
saklanmakta olan Kurt durumu görmüş:
"Oldu bu iş" demiş Kurtağzını şapırdatarak, "Önce yavrularını,
ardından da anne tavşanı yerim".
Anne Tavşan her gece olduğu gibi, o gece de otlamaya çıkmış. Anne
Tavşan'ın dönüşüne yakın bir saatte Kurt gelmiş, yuvanın karşısına
dikilip kalın sesiyle seslenmiş:
A benim yavrucuklarım
A benim kuzucuklarım,
Açın kapıyı, ben geldim,
diyerek.
Yavru tavşanlar o sesin kendi annelerinin sesi olmadığını hemen
anlamışlar:
Anne sesi inceciktir,
Kurt sesi kalındır,
Anne sesi cicidir,
Kurt sesi acımasızdır,
demişler, kapıyı açmamışlar.
Bunun üzerine Kurt çok kızmış, "gösteririm ben onlara" diyerek
ormanın kuytu karanlıkları içine dalıp gitmiş.
Birazdan Anne Tavşan dönmüş, yuvanın karşısına geçip seslenmiş:
A benim yavrucuklarım,
A benim kuzucuklarım,
Açın kapıyı, ben geldim,
demiş.
Yavrular da:
Cici annemiz döndü,
Bize sıcacık süt getirdi,
demişler, koşup sevinçle kapıyı açmışlar.
Yavrular olup biteni annelerine anlatmışlar. Anne Tavşan önce
soğuk bir ürperti geçirmiş, ağlamış, ardından yavrularının bu
akıllı davranışları nedeniyle övünç duymuş:
“Aferin yavrularım. Kurt’a hiç kapı açılır mı? Açarsanız annenizi
çok üzmüş olursunuz” demiş, yavrularının karınlarını doyurmuş.
Ertesi akşam kapıyı kimselere açmamalarını sıkı sıkı tembihleyerek
çayıra, otlamaya gitmiş.
Yavrular anne sözünün dışına çıkmayacaklarını söyleyip kapıyı
sıkıca kapamışlar.
Yavruların en büyüğü bir masal anlatıyor, diğerleri de onu
dinliyorlarmış.
Öte yandan ormanın karanlıklarına dalmış olan Kurt, koşmuş koşmuş,
sonunda ormanın bir köşesinde, büyük bir meşe ağacı altında ocağı
tütmekte olan yaşlı demircinin yanına varmış:
“Demirci” demiş Kurt, ”Ne olursun, bana ince bir ses yap”.
Yaşlı demirci gümüşe altın katmış, ince bir ses yapıp Kurt’un
boğazına yerleştirmiş.
Kurt o sevinçle yola bir koyulmuş, sabaha karşı yavru tavşanların
kapısının önüne varmış, incecik sesiyle:
A benim yavrucuklarım,
A benim kuzucuklarım,
Açın kapıyı,ben geldim,
demiş.
Yavru tavşanlar bu sesin annelerinin sesi olmadığını
anlayamamışlar:
Sevgili annemiz geldi,
Bize sıcacık süt getirdi.
Demişler, koşup kapıyı açtıklarında karşılarında acımasız Kurt’u
bulmuşlar.
Kurt yavruları bir bir yemiş, kemiklerini sıyırmış, diliyle ağzını
yalamış, ardından çekip gitmiş.
Biraz sonra Anne Tavşan dönmüş, uzakça bir köşeden yuvaya doğru
seslenmiş ama bir karşılık alamamış. Bunun üzerine ürkek ürkek
yuvaya yaklaşmaya başlamış, yaklaşınca da yuva kapısının açık
olduğunu görmüş.
İçeri girer girmez, Anne Tavşan yavrularının kemikleriyle
karşılaşmış. Hemen dövünüp ağlamaya, ağıtlar yakmaya başlamış.
Anne Tavşan’ın ağlama sesine, yuvanın önünden geçmekte olan komşu
Tilki Bacı gelmiş. Durumu gören Tilki Bacı da çok üzülmüş, o da
başlamış ağlamaya.
Nice zaman sonra Tilki Bacı:
“Bu böyle ağlamakla olacak şey değil. Hadi gidelim Ormanın
Bilgesi’ne” demiş, ”O söyler bize ne yapmamız gerektiğini…”
Ormanın Yaşlı Bilgesi Baykuş imiş. Yaşlı Bilge onlara Kurt’tan öç
alma yolunu bir güzel anlatmış…
Anne Tavşan ile komşu Tilki Bacı, çok sayıda koyun ile tavuk
kesmişler. Etleri ayırıp pişirmişler. Ayrıca büyük bir çukur kazıp
içinde büyük bir ateş de yakmışlar. Ateş kor haline gelince de
üzerini çalılarla kapamışlar. Çalıların üzerine ot, otların
üzerine de bir minder sermişler.
Ardından orman hayvanlarını bir bir ölü yavrular için verilen
yemeğe (хьадэ1ус) çağırmışlar. En son olarak da Ayı ile Kurt’a
gitmişler.
Ayı orman hayvanlarının Başkanı imiş. Kurt’ta bu yakınlarda Başkan
yardımcılığına seçilmiş olduğundan pek de bir çalımlı dolaşıyor
imiş.
Ayı çağrıyı kabul etmiş. Ardından Kurt’a gitmişler, biraz uzağında
durup seslenmişler.
“Ne istiyorsunuz” diye kızgın kızgın sormuş Kurt. Anne Tavşan bu
ses üzerine ürküp birkaç adım geriye kaçmış ama Tilki Bacı
yerinden kımıldamamış:
“Tavşanın yavrularını yediler. Yavrularının ölü yemeği için bütün
hayvanlar akşama yeme çağrılı. Başkan Ayı da geleceğini söyledi.
Dul Tavşan, kocasının yakın bir dostu olduğun için özellikle seni
de çağırıyor”.
“Dul Tavşan’ın bu başına gelene çok üzüldüm. Gelmek isterdim ama
çok rahatsızım. Kendimi biraz iyi hissedersem gelirim” demiş Kurt,
üzülürmüş gibi bir tavır takınarak.
Akşama doğru hayvanlar bir bir söylenen yere gelip gösterilen
yerlere oturmuşlar.
Yemekler iç açıcı ir biçimde orta yerde duruyormuş ama Anne Tavşan
ile Tilki Bacı “yemeğe buyurun” demiyorlarmış bir türlü. Sonunda
dayanamayıp Ayı homurdanmaya başlamış:
“Yemeğe oturmak için kimi bekliyoruz böyle? Biri mi kaldı geride”
diye kızgınlığını belli etmiş.
Bunun üzerine Anne Tavşan:
“Ayı” demiş,”Sen büyüğümüzsün, Başkanımızsın. Saygıdeğer
konuklarımı beklettiğim için bağışlayın beni. Bir isteğim olacaktı
senden, eğer izin verirsen…”
“Söyle bakalım, neymiş o isteğin’’ diyerek konuşmayı kesti Ayı.
“Büyük bir incelik gösterip çocuklarım adına verdiğim bu yemeğe
gelmiş bulunuyorsunuz. Ancak “başlayın” demesi de bir türlü
içimden gelmiyor. Çünkü yardımcınız Kurt henüz gelmemiş. Kendisi
kocamın çok yakın bir dostu idi. Bana da çocuklarıma da göz kulak
olurdu gece gündüz. Kendisini çağırdık. Biraz rahatsız olduğunu,
iyileşir iyileşmez geleceğini söyledi ama henüz gelmedi. Onsuz
başlayın demesi bana zor geliyor. Onun da aramızda olmasını
sağlayabilseydiniz çok sevinirdik. Biliyorum, sizi kırmaz.
Gelmesini sağlayabilir miydiniz onun” diye konuşmuş Anne Tavşan.
“Nasıl gelmezmiş, görelim bakalım” diye asasını alıp Kurt’un inine
doğru yola koyulmuş Ayı. Kurt’un inine vardığında, Kurt bir
geyiğin son kemiklerini sıyırmaktaymış.
”Vay alçak vay!” demiş Başkan Ayı, ”bir parçasını olsun bana
bırakmamış!” diye homurdanmış bunu görünce.
“Dul Tavşan’ın verdiği yemeğe niye gelmedin? Hadi çabuk ol,
bekliyoruz seni” demiş Ayı.
“Biraz rahatsızdım ama buraya kadar geldiğin için hemen gelirim”
demiş Kurt’ta.
Anne Tavşan ile Tilki Bacı büyük bir saygıyla Kurt’u
karşılamışlar. Anne Tavşan konuklara dönüp:
“Kurt, bu gelişi ile bizi onurlandırdı, acımızı paylaşmış,
dindirmiş oldu. Kurt’un bize yaptığı onca iyiliği unutamam. Kocamı
bir vahşi hayvan yediğinde, bizden yardımlarını, koruyucu elini
hiç esirgememişti. Bu nedenle saygıdeğer konuklarım, Kurt’u bu
özel yere buyur etmemi hoş görsünler, bağışlasınlar beni” diye
övüp Kurt’u yere serili yumuşak mindere buyur etmiş.
Kurt, bu övgüden hoşlanmış gibi kurularak, bir yandan da Anne
Tavşan’ın başına gelene üzülüyormuş gibi yaparak mindere doğru
yürümüş.
Yürümüş ama hemen ardından ne görülsün? Büyük bir gürültü
eşliğinde Kurt, içi kor dolu çukurun içine düşmüş.
Yemeğe gelmiş olan hayvanlar korku içinde sağa sola kaçışmışlar.
Anne Tavşan ile Tilki Bacı’nın kaçmadığını görünce, bir süre
sonra, ürkek ürkek geri gelmeye başlamışlar.
Tilki Bacı olup biteni konuklara anlatmış. “Oh olmuş öyleyse,
ettiğini bulmuş!” demişler hayvanlar.
Not:
1)
Masalın Türkçe’sini “Size aktüel dergi”, Nisan 1985,sayı 138’de
yayınlanmıştım. Şimdi yeniden elden geçirmiş bulunuyorum. -HCY
2) Bu masalın Adigece daha geniş ve özgün biçimi, Adige
öykünce (fabl) yazarı İbrahim Tsey tarafından 10 Şubat 1935'te
Adigey'in Lahşukay (Лахъщыкъуай) köyünde, Bayan L'ıep'e
Kuşhahan'dan (Л1ы1эп1э Къушъхьэхъан) derlenmiştir. İlk fırsatta
onu da çevirmeye çalışacağım. Bkz."Адыгэ пшысэхэр" (Adige
Masaları),
Maykop,1990,s.22-26. -HCY |