Söylenip anlatıldığına göre, bir zamanlar kurnaz bir tilki
varmış. Çalışmayı hiç sevmezmiş.
Kışı rahat geçirmenin yolunu arıyormuş. Düşünmüş düşünmüş,
sonunda bir çözüm bulmuş Tilki. Doğruca gitmiş Kut’un yanına:
"Kurt" demiş, "Kışımız çok zor geçiyor, çoğunca aç
yatıyoruz. Buldum bir çıkar yol. Güvenilir birini bulursam
söyleyebilirim bunu".
"Tilki" demiş Kurt. "Yabancın sayılmam, anlat bakalım bulduğun
şeyi, kimseye söylemem. Bizi de kurtarmış olursun onca çileden".
Tilki başlamış anlatmaya: "Görüyor musun şu ekilmemiş dağ eteğini?
Boş duruyor. Birleşirsek ekebiliriz orayı. Ürünü bir yerde
depolar, kış boyu yeriz."
Kurt'un aklına yatmış bu iş, "Peki, tarlayı nasıl süreceğiz''
demiş.
"Domuz'u yanımıza alırsak bu iş tamamdır" demiş Tilki.
Birlikte gidip işi Domuz'a anlatmışlar. Üçlüye komşu Ayı da
alınmış.
Aralarında işbölümü yapmışlar:
"Çiftçinin ambarından tohumluk buğdayı ben getiririm" demiş Kurt.
"Tarlayı sürme işi Kurt'la Domuz'un, ekme işi de Ayı'nın olsun"
demiş Tilki. "Ekme işi bittiğinde bal toplarsın" demiş Tilki,
Ayı'ya dönerek.
Kurt köye gidip çiftçinin buğdayından çalıp getirmiş. Ardından
Domuz'u çifte koşmuşlar, sapanı Kurt tutmuş. Onlar çift sürerken,
Ayı da buğdayı tarlaya serpiyormuş.
Tilki ise, sırtını dağa vurmuş, bacak bacak üzerine atmış,
çalışmayı izliyormuş.
Neden sonra çalışanların aklına gelmiş:
"Peki" demiş Kurt, "her birimiz bir şeyler yapıyoruz. Sen ne
yapıyorsun?"
"Ohooo!" demiş Tilki. ”Ne sanıyorsunuz. Ne diye ekmemiş köylüler
burayı? Ekmemişler, çünkü dağ her an aşağı kayabilir, kaymasın
diye sırtımı dağa dayadım, hepinizi koruyorum. Görmüyor musunuz? .
. "
Tilki'nin büyük bir özveride bulunduğuna inanmış hepsi de.
Tarla ekilip biçilmiş, bir mağara bulunup buğdayla, Ayı'nın
getirdiği balla doldurulmuş. Birbirlerine fazla
güvenemediklerinden bildirmeden ambara gitmemeyi
kararlaştırmışlar.
Her akşam içlerinden birinin getirdiğinden ekmek pişiriyor,
Kurt'un avlayıp getirdiği etleri de pişirip birlikte yiyorlarmış.
Tilki'nin canı çekmiş, bal yemek istemiş. O sıra ormandan bir ses
duyulmuş. Bunun üzerine Tilki, "Beni çağırıyorlar" diyerek dışarı
çıkmış. Doğruca mağaraya gidip balla dolu fıçının kapağını
kaldırmış, balla tıka basa karnını doyurmuş. Biraz dolanıp
yediğini sindirdikten sonra da geri dönmüş.
Arkadaşları, "Kimmiş seni çağıran" diye sormuşlar.
"Dayı oğlumun bir çocuğu olmuş, haber verdilerdi de adını koymam
için çağırdılar" demiş Tilki.
"Peki, ne ad koydun çocuğa? " diye sormuş Kurt.
"Yedim (Sşıh’ığe) adını verdim" demiş Tilki.
Ertesi akşam yine bal yemek istemiş Tilki, ormandan bir ses
gelmesi üzerine, ”Çağırıyorlar” beni diyerek dışarı çıkmış.
Doğruca ambara gidip karnını bir güzel doyurmuş.
“Niye çağırmışlar seni” diye merakla sormuşlar arkadaşları
döndüğüne Tilki’ye.
“Amca oğlumun oğlu olmuş da adını koy diye çağırdılar beni” demiş
Tilki.
“Peki, ne ad koydun?” diye sormuşlar.
“Doydum (Zızğeşh’eç’ığ) adını koydum” demiş Tilki.
Üçüncü akşam yine canı çekmiş Tilki’nin, ”Beni çağırıyorlar”
diyerek dışarı fırlamış. Ambara gidip karnını balla doldurmuş,
fıçıdaki balın hepsini yemiş, ardından fıçının içine pislemiş. Bir
süre gezinip geri dönmüş.
“Bu kez niye çağırmışlar seni” diye sormuşlar.
“Teyzemin bir kızı oldu da ad vermem için çağırdılar beni” demiş
Tilki.
“Peki, ne ad koydun” diye sormuş Kurt.
“Bitirdim (Sıvh’ığ) adını koydum” diye yanıtlamış Tilki Kurt’u.
Konuşup otururlarken, Kurt:
“Yahu…! Hep aynı şeyleri yiye yiye bıkkınlık geldi... Koş, git de
biraz bal getir bize, değişiklik olsun” demiş Kurt, Domuz’a.
Domuz elinde bir tabak ambara gitmiş, fıçının kapağını kaldırıp
tabağı daldırmış, tatmak için tabaktan bir parça alıp ağzına
sürmüş:
“Wıw, wıw…! Diye içi bunalmış halde tabağı yere fırlatıp geri
dönmüş:
“Fıçıdaki bal değil pislik (hayı)” demiş.
”Domuz baldan ne anlar ki?” diyerek Kurt gitmiş ambara.
Kurt da “Pislikmiş” diyerek geri dönmüş. Bunun üzerine, Ayı:
“Balı getiren benim. En iyi cins bal fıçıdaki, siz ne anlarsınız
ki baldan?” diyerek Ayı ambara gitmiş. O da aynı durumla
karşılaşmış.
Balın çaktırmadan yendiğini anlamışlar. Her biri “Ben yemedim”
diyerek yemin üzerine yemin etmiş ama Kurt’a inandıramamışlar.
“Balı birimiz yemiş olmalı. Bu kesin. Bulması da kolay. Bu gece
kimse dışarı çıkmayacak. Kim pislerse, biliniz ki balı o yemiştir.
Gözlerinizin önünde, ibreti alem olsun, ben de onu yiyeceğim”
demiş Kurt.
Sonra yatmışlar, mışıl mışıl uyumaya başlamışlar. Çok geçmeden
Tilki sıkışmış, kendisini tutamaz olmuş. ”Dışarı çıkacak olursam
kendimi belli etmiş olurum” diye düşünmüş. Dayanamaz olunca da,
sessizce Domuz’a doğru sürünmüş, Domuz’un arkasına pislemiş.
Ardından da:
“Hey!” diye bağırmış, ”Bakın, Domuz pislemiş, balı yiyen o” demiş.
Uyanmışlar. Domuz bir bakmış ki, yattığı yer pislik içinde.
Derdini anlatacak, durumu açıklayacak zaman yokmuş. Ok gibi dışarı
fırlamış. Kurt’la Ayı da Domuz’un peşinden fırlamışlar.
Onlar Domuz’u kovalayadursunlar , fırsat bu fırsat diyerek Kurnaz
Tilki de, ambarda ne var ne yok, hepsini yuvasına taşımış.
O kış hepsi açlık çekmiş, Kurnaz Tilki dışında.
Not: Bu masalı
1970’lerde ilkin rahmetli ÇUŞHA İzzet Aydemir’den dinlemiştim. -HCY |