Önce
kendimi tanıtayım. Ben bir dağ köyünde oturan Adige
köylerinden birindenim. Adım Hadis. Annemle babam sağlar ama
yaşlanmışlardır da. Çocukları ben ve köyün üst tarafında evli
olan ablamdır. İkimizden başka çocukları olmadığından, ablamın
büyük oğlunu eve getirdiler, kendisi sürekli bizlerde
kalmaktaydı. Yeğenimin ismi ise Muse'dir. Ha, yaşımı sormayın,
söylemem, çünkü ayıp olur.
Bir gün işten gelmiş ve yorgun, yorgun eve uzanmıştım. Tam
dinleniyorum derken arkadaki odadan sesler gelmeye başladı.
- Allah, Allah bizler yaşlandık, kendisinin de hiç evleneceği yok.
Hiç bizleri de düşünmüyor, dedi annem.
- Babam, vallahi doğru söylersin hanım, kimin kızını alalım ki?
- Duyduğuma göre Kharen'in kızıyla konuşuyor.
- Vallahi ben onların kızını onaylamam. Her tarafı altın olsa da
Kharen’in kızı değil mi? O mu gelinimiz olacak, bırakın şunu.
- Peki oğlumuz bizlerin düşüncesini biliyor mu? Ancak ben sağ
olduğum müddetçe onu hiç kabul edemem.
İkisi, onu nasıl ikna edelim, onlar kızlarını köyden hiç kimseye
münasip görmüyorlar. Kim babasının sözünü dinlemez ki. Ablası
açık, açık dolaşır. Erkek kardeşi de kentte kızlarla gününü gün
ediyormuş diye kendi aralarında konuşurlar. Sonunda gelin aramak
için komşu köylere gitmeye karar veriler.
Bende bütün söylenenleri duyduğumdan sabah erken evden ayrılmaya
karar verdim.
Daha evden çıkmamıştım ki annem,
- A Muse, aydınlık dünyası güzelim, kalk, kalk da atı koşalım.
Muse yatakta kıvranıp dururken bir şeyler mırıldanarak gözlerini
açtı.
Annem, seni erken kaldırdım. Kalk da sana yemek yedireyim dedi ve
yorganı Muse’nin üzerinden attı.
- Ya nine, erkenden okul için kaldırmazsan olmamı, diye ağlamaklı
söylendi Muse.
- Benim için fark etmez, sen bir tanesin, okula gitmesen olur mu?
Annem soğuk varmış gibi söylenir. Bende telaşla kalkıp düşünmeye
başladım. Nasıl olurda annemle babamın yapacakları bir deliliğe
engel olabilirdim. Yoksa yapacağım hareketle olayları daha da
büyüte bilirdim.
Ne olursa olsun diye her şeyi açıkça Bolet’e şöyle yazdım "Bolet,
sevgilim, benim kötü bir şey düşünmediğimi bilirsin. Bu işin
içinde bir iş var ama biliyorsam ben yok olayım".
Yazdığımı kimseye göstermeden Muse’nin kulağını da çekerek Bolet’e
vermesini istedim.
Muse mektubu ulaştırmış ve ertesi günü cevap gelmişti. Bolet
"acele etme, ben yaşadığım müddetçe sen ölmezsin".
Aradan bir kaç gün geçmesine rağmen babamlardan hiç ses çıkmadı
ama bende telaşlanmaya başlamıştım.
Bir akşam üzeri avluda dolanıp dururken mızıkayla birlikte
seslerde duymaya başladım. Ne olduğunu merak edip caddeye
baktığımda iki at arabası komşularımızın avlusuna girmekteydi.
Daha da meraklanıp avlu çitinde bakınca babam arabadan inmiş bir
şeyler yapmaktaydı. Bu arada iki genç tarafında elleri tutulmuş
bir bayan arabadan indirildi. Gençler bayanın yüzünü açtıklarında
babam,
- Git oraya ne duruyorsun, seni hazırsız seni. Sen evlendin
evlendin, git, Mısxhullara, sonra seni adetler gereği eve alırız.
Diğer taraftan evin kapısı kapanırken gerçeği anlamıştım. Duyduğum
sözlerden üzülmüş ve ne yapacağımı bilemeden dururken annem,
- Git güzelim bak, sanırım istediğimiz gibi Bolet’i gelin
getirdik.
Olanlardan çok üzülmüş ve kalbim yerinden fırlayacak gibi
bakınırken evde gördüğüm gelin Bolet’ti, Kharen’in kızı.
Beni yeniden bir sevinç kapladı.
Evet, Bolet "ben yaşadığım müddetçe sen ölmezsin" demişti.
|