Mahmud amca,
Düzce'nin sevilen bir Adige thamadesi (büyüğü) idi.
Aslen Abhaz (Abaza) kökenliydi. Türkçe, Abazaca,
Adigece ve Gürcüce'yi iyi bilirdi. Varlıklı biriydi. Kendisi ile
rahmetli yazar ve yayıncımız İzzet Aydemir
aracılığı ile tanışmıştım. "Fırsat buldukça
Ankara'ya İzzet Aydemir'e gider, teypten Kafkas
müziği ve konuşmalarını dinlerim" diyen biriydi.
Ben de uzun süre
önce aramızdan ayrılan bu Abaza-Adige büyüğümüzden bir
anıyı sizlere sunmak istiyorum:
Düzce Park Gazinosu bahçesinde gazete okuyup
oturuyordum. Bir gazete ilanı gözüme ilişti: "İzmir
Enternasyonal Fuarı'nda Sovyetler Birliği Pavyonu'nu ve
Gürcistan Reyonu’nu geziniz" biçiminde. "Bir
Gürcistan Reyonu varsa orada mutlaka bir Abaza da
vardır" dedim içimden. Beni artık kimse tutamazdı.
Hemen tanıdık bir çocuğu çağırdım, eve gitmesini,
paltomu alıp getirmesini ve bir süre için bir yere
gideceğimi evdekilere haber vermesini söyledim.
Evdekiler alışkındılar. Aklıma estikçe bir yerlere
giderdim.
İzmir'e, doğruca Sovyet Pavyonu'na gittim. Gürcistan
Reyonu'nu sormama gerek kalmadı, karayağız, ince zarif
Kafkas, Gürcü delikanlısını uzaktan tanımıştım.
Yanına varıp Gürcüce selam verdim. Beni kucakladı. Bir
süre konuştuk. Şivemden tanımış olmalı, "otur buraya,
senin beklediğin kişi birazdan buraya gelecek" dedi.
Nitekim birazdan sarışın uzun boylu, mavi gözlü
yakışıklı Abaza delikanlısı göründü. Hiç belli
etmedim. Doğruca yanıma geldi, elimden tuttu, konuşmadan
beni bir köşeye aldı ve perdeyi çekti. Bir dolaptan bir
şarap şişesi çıkardı, iki kadeh hazırladı ve birini bana
uzattı.
- Ben ömrümde ağzına içki koymuş biri değilim, üstelik
hacıyım da, dedim.
- Hacıysan ne yapalım yani? Abhazya üzümünden yapılma bu
şarabı karşılaşacağım ilk Abaza delikanlısına ikram
etmem için Abhazya'nın en güzel kızı verdi bana. Ne
yanıt vereyim şimdi ona? Yere döktü mü diyeyim?
Kadehini benimkiyle tokuşturdu. Ben de "öleceksem de,
Cehennem'e gireceksem de" göze alıp kadehi boşalttım.
İlk ve son içki içişim böyle oldu. |