|
|
................... |
|
................... |
ARŞİVLERDEN SEÇMELER
-9 |
GHUNEKHO Savsır Özbay
|
|
|
................... |
|
................... |
GHUNEKHO K. Özbay'ın elinde
bir çok doküman bulunuyor. Bunları sık sık okuyup,
inceliyorum.
Bu dokümanların içinde fıkra, hikaye ve ağıtlar var. Bunların
hepsi Türkçe ve Adigece yazılmış.
Bu önemli belgeleri sizinle paylaşmayı arzuladım.
ÇERKES
Mahmut Işık
Avşarlar,
1973, Ankara
Avşarlar çevredeki halkla savaş yaparlar. Aşiret
reisi Halit Avşarlar tarafından vurulur. Halit'in
oğlu Çerkes büyüyünce, dedesi Karatopuz'un
yardımıyla Elbistan'a girer ve Avşarlarla savaşa
tutuşur. Olayı Sayit Osman şöyle anlatmaktadır.
Elbistan çölüne bir aslan gelmiş,
Azısın ağzına alıyor Çerkes.
Bir başı torunda, bir yanı İbrahim beyoğlu,
İbdia kavgası da bulman bahane,
Karganın değneği de dayanır mı şahana,
Nam veriyor, yıktırıp kırıyor Çerkes.
Bitirmiş has evlerinde arar ceridi,
Tüfeği nacarda, firenk barudu.
Unuttu mu kulaç kollu Halit'i,
Geçmiş hayıfları alıyor Çerkes.
Anası dorunda, babası İbrahim bey oğlu,
Yalman mızrak takar uçları tuğlu.
Babalım boynunda Murat bey Halloğlu,
Herkesin aslını soruyor Çerkes.
Der Seyit Osman, hileye gitme,
Gözünle gördüğünü hiç inkar etme.
Deden karatopuzun hakkını da unutma,
Elin boşaldıkça veriyor Çerkes.
İKİ ÇOCUKLUK
ŞEWCENTS'IK'U Adem
Lenin Nur,
No:6, 1982
Çeviri: GHUNEKHO K. Özbay
Türkiye'deki hemşerilerimin davetlisi olarak
Ankara derneğine gittim. Dernektekiler zamanla
kandırılarak veya sürülerek Türkiye'ye göçenlerin
torunlarıydılar. Kabardey'den göçenlerin büyük bir
bölümü Uzunyayla denilen bölgedeydiler. Burada
yaklaşık 80 Çerkes köyü bulunmakta ve ben sadece 17
tanesini gezebildim. Köyler genellikle virane bir
şekilde ve yaşamları her yönüyle 100 yıl öncesi
Çerkes yaşamının aynısıydı.
Hepsinden önemlisi ve düşündürücü olanda çocuklardı.
Onlar sevimlilikleriyle bir izci gibi bizleri
devamlı karşılayıp, takip ediyorlardı. Sanki izcilik
okulundan mezundular. Köylerin ve aile isimlerinin
hepsi Adigece değil de Türkçe'ydi.
Bir yerde birbirinden uzak olmayan iki köye
rastlıyoruz. Adları büyük Hat'oşokhoy ve küçük
Hat'oşukhoy'du. Büyük olanında yaklaşık yüz hane
oturmakta ve bir okulda vardı. Okulda sabahçı ve
öğlenci olmak üzere beş sınıf vardı. Okulda eğitim
çarpışıklığı bulunmakta ve dersler sınıflara göre
yapılmaktaydı. Böylesi bir okulda nasıl eğitim olur
ve nasıl okuyabilip ileriye kendilerini
hazırlayabilirler? Küçük öğrencilerden bir yazarın
şiirlerini okumalarını istedim. Çocuklar şiiri
Türkçe okudular. Bunların büyük bir bölümü de
Adigece'yi unutmuş veya bilmiyorlardı.
Şimdi bakıyorum, bizim buralarda büyük okullar,
sağlam eğitim sistemleri ve gençleri hazırlayan
eğitim kadrolarına sahip. Bunlar vatanımızda
eğitiminden ve eğitime verilen değeri
göstermektedir. Buradakiler, ana dilleriyle okuyup,
kendi kültürlerini işleyebiliyorlar. İşte
muhaceretle, anavatan arasındaki iki fark.
KIZI KAÇIRILAN ANANIN AĞITI
Kemal Bilbaşar
Kölelik
Dönemeci, Tekin Yayınevi, 1977, Ankara. Sayfa 97
Oy Rafida'm, seni
hangi uzak ellere götürmekteler yavrum,
Oy kızım, feryat ederek nasıl sarılmıştın bana güzel
yavrum,
Oy kızım, onlar seni bağırta bağırta nasılda
koparmışlardı kucağımdan bir tanem,
Oy kızım, ağlaya, inleye onlara nasıl yalvarıyordun,
zavallı küçüğüm,
Oy kızım, acaba oralarda sana bir acıyan var mı
yavrum.
|
|
|
|
|
|
|
|