SÜRGÜN
Elbruz'un Tepesinden doğdu güneş
Yavaş yavaş eteklerine indi
Ama ne'ye yarardıki
Isıtamayacak,
sevindiremeyecekse insanları
İsterse ayakları dibine insindi.
Güneş Elbruz'un tepesinde doğarken
Eteklerinde battı
Ve yıllar süren savaşı bitirip
Kafkasya’da göçü başlattı.
Gün doğarken yürüdü konvoy
At…Koyun, sığır, at… Kağnı.
At... Erkek başı önünde.
At... Çocuk herşeyden habersiz
At... Gözü yaşlı bir sürü dişi
Üç güneş doğdu Elbruz'un tepesinden
Üç gün karanlık kaldı etekleri
Ve sonunda terketti karanlığı
Bir buçuk milyon kişi
Boş; bomboş kaldı evleri
Böyle başladı bilinmeyene yolculuk
Yollara döküldü bir çok çaresiz insan
Erkek, kadın, çoluk çocuk.
İmamlar var önde
Biz Naip deriz onlara
Din, Vatan için savaşın derken
Onlar kaçmayı öğütlüyor insanlara
Artık zayıf düşmüşüz
Düşman girecekmiş yurda
Ve o zaman yaşamak,
barınmak günahmış burda
Hay senin dinini… diyerek
Kalkıyor birisi
Fakat susturuyorlar
Çabuk kesiliyor sesi.
Vaz geçiyor bir yiğit ben kaçmam diye.
Burada öleceğim deyip dönüveriyor,
Atını kamçılıyor geriye.
Kafir diyor bir ağızdan İmamlar.
Sıkılmadan bir kahramanı lanetliyorlar.
İlerliyor konvoy.
Önden arkası, arkadan önü görünmez.
Hedef neresi?
bilinmez
Arkadan sürükleniyor aldananlar.
Din adına vatanı bırakanlar
Zavallı, aldatılmış insanlar.
Şamil'in, Hacı Murat'ın çocukları
Kafir olmamak için kaçan kahramanlar.
Söyledik ya. Önde İmamlar
Arkasında servetini, mülkünü kaçıran
kendini kurtaran ağalar.
Derken hastalık başlıyor birden
Bir rüzgar gibi esip geçiyor salgın
Gücü bitmiş insanların içinden
Günlerce çekilen acı, eziyet,zulüm
Ve vatandan uzakta gelen son.
Pişmanlık, çaresizlik... ve Ölüm.
Artık mezarlığa dönüyor her konak yeri.
Birer birer toprağa veriyorlar ölüleri.
Önce yaşlılar
Sonra çocuklar
Daha sonra kadınlar
Ve her konak yerinde bir mezar
Ölüler, mezarlar... mezarlıklar
Ağlayan analar, yetim çocuklar.
Çaresizlik içinde
İleri gidemeyen
geriye dönemeyen zavallı insancıklar.
Ağır ağır ilerliyor konvoy.
Önde İmamlar,arkada ağalar
Daha arkasında aç, açık,
hasta, çıplak insanlar
Yarısı yolda ölmüş aileler
Yaslı analar, babalar....
Ve sonunda denize iniyorlar
Dağılıyorlar buradan dört bir yana
Kucak açıyorlar guruplar halinde;
Her gurup ayrı bir zaman'a.
İmamlar birer kurtarıcı gibi,
Din'i kurtarmanın sevabını anlatıyor herbiri.
Zavallı halk seviniyor.
Çektiği acıya bakmadan.
Halifenin ülkesindeler artık.
Burası yeni vatan.
Dağılıyorlar Ülkenin dört yanına.
Kafkas kültürünü gömmek üzere getiriyorlar
Türk vatanına.
Değişen bir şey olmuyor.
Ağalar yine ağa gibi yaşıyor,
Yoksul yine yoksulca.
Ve zaman geçip Tarih olduğunda,
Din adına vatanı terkedenler,
Dillerinide unutuyorlar birer birer.
Ağustos 1985
DİLİM
Dilim.
Zor günlerimde sığındığım kale.
Düşman'a karşı zırhım,
kalkanım
Ve dilim.Yolumu aydınlatan meşale
Dilim
Öksüz evladım.
Bildiğim ama
konuşamadığım,
Ve yazamadığım.
Unutmamağa yemin ettiğim alfabe.
Zavallı dilim.
Her gün biraz daha yitirdiğim.
BEN UNUTMADIM
Hep unuttun, unuttun diyorsun.
Hep beni suçluyorsunda
Neden, nasıl demiyorsun.
Ben mi istedim sanıyorsun.
Dilimi koparttılar be.
Dilimi. ...
Lanet olsun;
Hafızamı yırtıp aldılar
Bir yaprak gibi.
Yüz yıl boyu yonttular beni,
Diledikleri biçime sokmak
için.
Yüzyıl.
Geriye baktığımda boşluk gördüm.
İleriye baktığımda boşluk.
Köküm yok muydu
benim;
Göktenmi düştüm be.
Söylesene.
Kara yığdılar pencereme
Kara.
Güneşi görürsem uyanırım diye.
Uyanırda kapılarına dayanırım
diye.
Beni saraylarına
hizmetçi,
Sınırlarına bekçi koydular.
Bedenimi kullanmak için,
Ruhumu soydular be;
Ruhumu.
Yinede direndim.
Ama,bunca direnebildim.
Bir daha unuttun deme.
Ben unutmadım;
Bu kadar
öğrenebildim.
Şubat 1989.
BIR DAĞ’Kİ O
Bir dağ'ki o başında dört mevsim kar.
Bir kar'ki beyazı gözleri yakar.
Bir dağki o
Doruklarında efkar
Etekleri bahar.
Yaylalarında halkım yaşar.
Bir dağki o;
kucağı ana gibi sıcak.
Yiten yavrularına ağlar yüzyıldır.
Irmak ırmak.
Bir dağ ki o
masallardaki gibi.
Başı yıldızlarla yanyana,
Gögsü cennet yeşili.
Bir dağki o;
Deniz gelmiş ayaklarına.
BEN VEYA SEN.
Ben Etten söklen tırnak.
Kopartılan anasından, ağlayarak.
Ve ben.Kendinden kaçırılan,
zorla göçürülen,
bir sürünün bir kuzusu
Başkası olamayan.
Kendini
bulamayan ben.
Daha çocuk
çağında Ethem'i öğrenen
Ama
gerçeği öğrenemeyen
Ethem'den utanan
Rauf'u, Yusuf'u tanımayan ben.
Ergenekon'u ezberleyen
Halkının sürgününü
bilmeyen
İki
yabancı dil bilen,
kendi dilini öğrenemeyen
ve öğretemeyen.
günden güne tükenen,
geçmişi olan,
Geleceği olmayan ben
Veya sen
Nisan 1988
PROBLEM
Türk Türkiye'de,
İspanyol İspanya'da
Arap Suriye'de
Halkım Türkiye'de
Halkım İspanya'da
Ve Halkım Suriye'de.
Bir hata var bu denklemde,
bir hata var.
Ama nerede ?
Ekim 1984
SON
İSTASYON
Akültürasyon
Ajitasyon
Asimilasyon
Dilsiz halk
Ruhsuz sürü
Tarihin bataklığı
Son İstasyon.
Kasım 1982
NE DİYECEĞİM
Hatırlasana.
Birlikte büyüdük seninle.
Aynı beşikte uyuduk,
Aynı eşikten atladık.
Birlikte güldük,
Birlikte ağladık.
Düğünlere birlikte girdik seninle;
Azmı oynadık,
Azmı dalıp gittik
Mızıkanın sesinde.
Eskilerden dinlediğimiz
O masal ülkesine,
Azmı Ant içtik
Birgün döneceğimize.
Dün gibi hatırlıyorum;
Sen bebek kadar uysal,
Seteneyce bilge.
Sen örste kıvılcımdın
yeri geldiğinde.
Sen oyuna kalktığında,
Savaşçılar at binerdi.
Gün doğardı gözlerinde.
Şimşekler susar,
Gök durulur,
Yağmur dinerdi.
Her dönüşünde ,
Bin gökkuşağı doğardı saçlarından.
Bin çiğdem, bin menekşe,
Bin papatya,
Bir anda yeşerirdi topraktan.
Sen böylemiydin o zaman.
Bir militan kadar kararlı,
Bilim kadar kesin.
Sen kalkıp konuştuğunda,
Ruhları paklardı sesin.
Dua kadar yumuşak,
Ölüm kadar keskin,
Gerçeği yüzlere çarpardı sözlerin.
Ve bir anda
Umursamazlığın yerini alırdı hüzün.
Acısı sarardı yürekleri,
Sürülmüşlüğün.
Bir çoğu başını önüne eğerken,
Sen devam ederdin anlatmağa,
Kaldığın yerden.
Şarkılarım senin dilinde güzeldi.
Senin dilinde sevda,
Senin dilinde kavgaydı.
Ama sen bile,
En ummadık anda,
Bırakıverdin bizi yarı yolda.
Sattın...
demeğe varmıyor dilim.
Kavganı değiştin ya sevdanla.
Hemde bir yabancıya.
Ama aldanma.
Daha ilk günden,
bir başka kavgadasın.
Ya o sen ,
Ya sen o olacaksın.
Artık şarkılarını anlamayacaklar.
Sen söyledikçe gülecekler;
Bizi ağlatan nağmelere.
Sen oyuna kalktığında,
Savaşçılar at binmeyecek artık.
Dönüşünde,
Gök renklere bezenmeyecek.
Şunu iyi bil ki,
Sen onlara özeneceksin.
ve fakat,
onlar sana özenmeyecek.
Eskiden biz derdin
Artık diyemeyeceksin.
Gün gelecek
Bir de çocuğun olacak.
Ayşe, Fatma ya da Ali.
Fakat bize benzemeyecek hali,
Bize benzemeyecek dili.
Kucağında bir masum;
O sana,
Sen ona mahkum.
Artık dönülmezin eşiğinde
Ruhunda bir kelepçe ile,
Öylesine yaşayacaksın.
Fakat çare yok;
Bu iklime uyacak,
Bu toprağa kök salacaksın.
Bir gün biz dönüp giderken,
Sen burada kalacaksın.
Lütfen söyle;
Seni sorduklarında ne diyeyim.
Bir hata ettiğini,
Yokolup gittiğini nasıl söyleyeyim.
Öldü desem olur mu ?...
Kasım 1990
RUHUMDAKİ HAPİSHANE
Herşeyden yüce
bellediğim
Uğruna canımı verdiğim
Ve hain damgası yediğim
ülkem
Ömrümce yücelttiğim
Ama beni aşağılayan
Ve yok olmaya zorlayan
Ülkem
Dilimin, kültürümün mezarı.
vatandaşı olduğum
Ama bana vatan olamayan ülkem.
Ruhumdaki hapishane.
Mart 1984
YURTSUZ
Anasız büyüdüm.
Ve babasız.
El kapılarında yetiştim.
Ayağım çarıksız, Sırtım urbasız.
Yurtsuz derlerdi bana.
Böyle çağırırlardı beni.
Ve ben ilk kez;
Bu sözcükte tanıdım seni.
Dedim ya;
Açtım, açıktım.
Öksüzdüm, ufacıktım,
Bazen günlerce karnım doymazdı.
ama bunların hepsi birden;
Daha o çağda bile
Yurtsuzluk kadar koymazdı
SEN
Kanımla yoğurduğum,
Tarihimle doğurduğum,
Ellerimle yarattığımsın.
Ve bu gün herşeye rağmen,
Yüz küsur yıl ötelerden
Yüreğimde yaşattığımsın. Sen;
Çocuk olup koşamadığım,
Genç olup yaşamadığım,
Ölümde kucaklaşamadığım topraksın.
Sen bana çok yakınsın,
Ve pek çok uzaksın.
Eylül 1983
BIZ BIZE ETTIK.
Biz sökemedik yüreğimizden
Yüzyıllık ezilmişliğin acısını.
Sökemedik...
İsmimize iliştirilen hain damgasını.
Yalanlara,yalancılara değil;
kendimize darıldık.
Halklar zincirlerini kırarken
Biz zincirlerimize sımsıkı sarıldık.
Ve sustuk...
Boğazımızı sıkan zinciri gevşetip
Haykıramadık gerçeği.
Biz susmakla kabullendik herseyi.
ANIMSAMAK
Bir çocuk gördüm bu gün,
Zorla kopartılıp götürülen,
Anasından,yuvasından.
Dedemi düşümdüm bir an
Gayriihtiyari.
Dolaşıverdi hafızam
yüzyirmibeş yıl öteleri.
ONLAR
Onlar bizim çocuklarımız
bak. yüzlerinde güneş ,
Gözlerinde ışık.
Aldanma gülüşlerine sen.
Yüreklerinde yüz yıllık ayrılık
Kolay değil gizlemek
Bu Gecenin karası gibi,
Yürek yarası gibi hüznü.
Onlar Atalarımızın enkazı
Dünden kalan
onlar yarınımzın umudu
Yeşerecek olan.
Dünü ve bugünü
Bir Çerkes süvarisi gibi,
Yarına taşıyan.
Bizim çocuklarımız onlar
Kazaska'da, Şımka'da
Atlarımız gibi şahlanan.
Şubat 1986
YAŞIYORSAN SES VER
Neden görmüyorsun
Neden ses vermiyorsun
bir taş gibi durma öyle
hadi uyan artık
bir şey söyle
Toprağını alıyorlar
özgürlüğünü çalıyorlar
heeeeeeey
uyan lütfen
1993 |