...................
...................
ÜYÜKYAYLA KÖYÜNDE
HUVAJ Duriye Kardan
                         
...................
...................

Tanrı'm,
Çocukluğumu geri ver.

En iyi çocukluk arkadaşlarım
Kunıj Hasan’ın kızı Sevdiye
Ve
Necmiye
geliyor aklıma,
Bir ablası vardı: Remziye.

Çakır diyorlardı bir diğerine
Gözleri mavi diye.
İki kız kardeşi vardı;
Biri Kadriye.

Adeviye vardı, Adeviye…
Ödü Kopardı, koşardı
Nihat düşmesin diye.

Kuyudan su çekmek,
Sağılırken keçilerin koyunların
başını tutmak.
Danalarımızı tanıyıp getirmek
En sevdiğim şeylerdi.
Çubuğum olsa bile elimde
Camızlardan korkardım.

Zaman zaman
köyün çıkışında
Hatsıbane toplardım.

OŞHAJ‘da otururlardı.
Oğlu Salih, kendi Salman,
Karısı Kantat nine.
Çok mutluydular
Kendi hallerinde...

Duyar gibiyim,
Nenem dayıma seslenirdi.
MAY diye..

Tanrım neden kayboldu güzellikler
Hem ne diye..

Yağmur duasına çıkmıştık OŞHAJ’a
HANTSEGUAŞE ile
Köycek birlikte.

Anneannemin önüme bağladığı cebe,
Yumurta koymuştu KANDAHE nine.
Onunla Abaza köyü BLAMIR’a gitmiştik.
Nenemle birlikte, kağnı arabasında
Yusuf abi ile..

Hepsi çok güzel Adıgece konuşurlardı.
Neden kayboluyor Anadilim
Gittikçe..
Hem niye...

Kaybolmasın güzellikler
Koruyalım..
Farklılıklar zenginlik katar yaşama
Ülke onları koruduğu sürece,
Aklım erdiğince..

Büyüdüm, köye gidemez oldum.
Anılarımda kaldı WOREDLER
ĞIBZELER Çerkesce.
Hilmi abi mızıka çalardı..

Korkuyorum aklıma geldikçe
Cinci hoca GIDO..
Suya bakmıştı
“Geliyorlar, geliyorlar atlı arabalarla demişti”
Neneme sokulmuştum gizlice..

HADOHA..
Iki kızı bir oğlu vardı.
Aklıma gelecek gibi adları.
Ne güzel şu Çerkesce…

PSIGOGON vardı,
Içi su dolu..
Zaten adı psıgogondu..
Su taşırdık fıçılarla kağnıda.
Bir tek çeşme vardı köyümüzde…

Ve amcamların erik bahçesi..
Köyün aşağılarında.
Süt eriği bunlar derlerdi..
Yemeye bayılırdım.
Keçi gibi tırmanırdım ağaca..

Ah! şimdi dizimde kireçlenme..

HISE amca vardı
Mehmet Ali ve Alaattin’in
Ve Aysel’le Sabahat’ın babası..
Erik ağacına çıkan çocuğa
“Ulaan aslanım in aşağı
Gelirsem kolunu caak diye kırarım” demişti..

Amcam MOLLA HASAN’ın
Kara kovanı vardı yüz kadar.
Köye meydan okur gibi bakardı kovanlar
Sıra sıra dizilmiş bjeupede
Şimdi bulunmaz ballar vardı içlerinde.
Nenem bir çaput yakardı,
Arılar korkup kaçardı.
Bal çıkarırdık birlikte…

Çerçici KÖR INCE vardı,
Zaman zaman gelirdi köye.
Incik Boncuk satardı.
Üzüm de vardı sattıkları içinde
Koşa koşa giderdim yanına
Köye gelince.
Buğday verir kekülbastı (toka) alırdım
Takasla bazen Üzüm.

Atlarla eve girmişlerdi..
Kırmızı yolluk sermişlerdi..
Meşılt’lere
ASEMI’yi gelin getirdiklerinde.

“Ben yukarı mahleye gidiyordum.
SEYBET beni görünce kapıyı
ğorç diye kapadı.
Ben bu SEYBET’i almazsam
Bu dünya bana harram olsun”
Demişti
Köyümün bir yaşlısı
Ve SEYBET’i almıştı.

Dayı oğlu Sadi ile ne güzel döven sürerdik.
Otlara dalınca öküzler
Vondere ile dürterdik.

Nenem AMINAT, Türkçe bilmezdi,
Kendisiyle çok birlikte oldum.
“Ya sesitha ya Allah” diye dururdu namaza.
DISE derlerdi ona.
Dayım onu Hanım annem,
Beni de Dürüç diye severdi.

Dedem ALIM AĞA
Öksüzlerin babasıydı derlerdi ona.
Ağıt yakmışlardı adına.
“Öksüzlerin Yetimlerin
babasıydın Alim ağam Alim ağam” diye…

Baba dedem MATKERI.
Ve diğerleri.
Hepsi,
Anılarıyla gelmişlerdi Kafkasya’dan
Yaşadıkları acılarla
Kırık dökük teknelerden
Karadeniz’in azgın sularına bıraktıklarıyla…

Köyüme
Köylülerime selam olsun
Her sabah her yere güneşli günler doğsun.
Doğacak her çocuk Çerkesce konuşsun.
Halkım birgün
ANAVATANıyla buluşsun.
Diasporadan anavatana açık bir yol olsun.