Abhazlar bu hafta çok önemli bir
doğum gününü kutladılar. İsmi sadece Rusya’da değil uzak
ülkelerin başkentlerinde de saygı uyandıran Fazıl Abduloviç
İskender, sadece Abhaz halkının değil “Canlar Ülkesi”ni
önemseyen herkesin değeridir. Bu dev yazarın siyah gözlerine
baktığınızda İkinci Dünya Savaşı sonlarında zafer için elinden
geleni yapmaya çalışan yakışıklı, çakı gibi bir delikanlıyı
hatırlıyorsunuz. Doğum günü olan 6 Mart'ta kaç yaşını doldurduğunu
söylemeye bilmem artık gerek var mı?
1993 yılında Abhaz halkının zaferiyle sonuçlanan savaştan sonra
söylediği sözler her zamanki gibi ironiyle karışık bilgeliğini
ortaya koyuyor Fazıl İskender’in:
“Şevardnadze, Gürcistan’ın bütün ağır sorunlarını Abhazya’da
askeri bir başarı kazanarak çözmeye çalıştı. Sorunlar çözülemedi
ama o düşüncelerinde inat ettiği için tüm Gürcistan kaybetti. Bu
savaşta elbette çok az nüfusa sahip Abhaz halkına Kuzey
Kafkasya’dan gönüllüler, Kazaklar, Abhazya’da yaşayan başka
halklar yardım etmiştir. Ne var ki bu korkunç savaştan sonra
yönetim tarafından dayatılan aynı cumhuriyet içinde birlikte
yaşama fikri mümkün değildir. Abhazya’daki okulların sınıflarında
savaşta kaybedilmiş eski öğrencilerin portreleri asılıdır. Kimin
eli o portreleri aşağı indirebilir ki? Üç milyon nüfuslu bir
halkın kaybıyla yüz bin nüfuslu bir halkın kaybı aynı derecede
olur mu?
Şimdi Abhazya’da ve Gürcistan’da sağlam bir barışı yerleştirecek
heyecan gereklidir. Savaşın sebep olduğu yaralar zamanla
iyileşince halklarımız nasıl yaşayacaklarına kendileri karar
verirler.”
İskender’in kartal bakışlarında Semen Gudzenko, Rupert Brooke,
Federico Garcia Lorca gibi savaş zamanlarının özverili eylemci
şairlerinden bir şeyler var. Fazıl Abduloviç o yılları hatırlamayı
hiç sevmiyor ve bu konudan bahsetmek istemiyorsa da savaşlarla
dolu bu kanlı yıllarda orduya hiç de yabancı değildi.
“Yürümeden önce yüzmeyi öğrendim. Abhazya kıyılarından ne kadar
uzaklaştıysam doğduğum köy olan Çegem’e o kadar yaklaştım”
metaforuyla dilin düş evreninde dolaşan yazar kendisini “Rus
yazarı ve Abhaz ozanı ” olarak tanımlıyor.
Çeyrek yüzyıl önce ABD’de İskender’in felsefi hikayesi “Tavşanlar
ve Pitonlar” yayınlandığında Amerikalılar kendilerini büyülü bir
aynanın önünde bulmuş gibi okuduklarından memnun oldular. Ünlü
eleştirmen Tony Morrison “Bu eseri okuyunca Sanki kendimizi
gördük. Kendimizden o kadar çok çok şey bulduk ki. İskender,
geleceğin Nobel adayı bir yazarıdır” diye yazdı.
Fazıl İskender’in kitaplarının çoğu doğduğu köy olan Çegem ile
ilgilidir. İlginç, hınzır ve hayatından memnun, meraklı, muzip bir
çocuk olan Çik’in gözüyle Abhaz toplumsal hayatını anlatır yazar.
Yine benzersiz kitapları “Keçi Öküz Yıldızı” “Heraklis’in On
üçüncü Kahramanlığı ” da dağlı ilhamı ve dağlı bakış açısıyla
yazılmışlardır. Tıpkı 1970’de yazdığı ve hakkında çok konuşulan
karşı konulamaz kahraman “Deniz Akrebi”nde olduğu gibi. En önemli
romanı “Çegemli Sandro” da Çegemlilerin yaşamıyla, ezelden beri
dağlarda yaşayan halkın gelenekleri, ahlaki prensipleri “moda”
yenilikler karşısındaki şaşkınlıkları betimlenir.
İskender’in edebiyat alanında birçok ödülü vardır. Yaratıcı,
küresel ölçekte kült bir yazardır. Kendisi bu tür kıyaslamaları
sevmese de dünyada William Faulkner, Jorge Amado, Gabriel Garcia
Marquez gibi yazarlarla kıyaslanmaktadır. Oysa ondaki yazarlık
geni tanrı vergisi büyüleyici, benzersiz Abhaz toprağının
hediyesidir.
“İskender doğuştan pozitif enerjiye sahip” diyor onun kişiliğinden
bahseden bir edebiyat tarihçisi. Değerli yazarın uzun yaşamının
sırrı neden bu olmasın? |